ÇİLE

Izdırap veren hal, zahmet, meşakkat, eziyet. Dervişlerin tasavvufta, ahlâkın tezkiyesi ve vicdanın tasfiyesi için kırk gün kırk gece ibadet ederek nefsi terbiye etme işi. Bunların dışında, bez dokurken eninden artan iplik ile yay kirişi manalarına da kullanılır. Çile-i Buzurg; Zemherir demektir. Çille diye de okunur. Arapçası Erbaîn'dir.



Çile, tarikata girenin, hata sonucu olsun, olmasın ahlâkının güzelleşmesi ve gönlünün cilâlanması için, tekkelerde konulmuş olan bir çeşit uygulamadır. Gereğine göre üç, kırk, binbir gün devam edeni vardır. Çile geçirilen yere çilehâne adı verilir. Kelimenin lügat manası nazar-ı itibare alınarak yapılan tarifi ise; kırk gün kırk gece temiz ve kimsenin gelip de insanı rahatsız etmeyeceği bir yere çekilip ibadet etmektir.



Çile, bütün dinlerde bulunan orucun aşırı bir şekli olarak görülür. Allah adını zikrederek yükselmek isteyen tarikatlarda ve özellikle Halvetîler'de "Erbaîn" adı kullanılır.



Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Musa'ya kırk gece ibadetten sonra kitap verileceği bildirilmiştir.[20]



Hristiyanlarda Paskalya'dan altı hafta önce kırk gün süren bir perhiz vardır. Çile olayı Mısır ve Hind inanışlarından tarikatlara girmiş ve yalnız tarikatlarda olan bir ibadet şeklidir.



Çilenin halvet, halvetin de uzletle çok yakın mana birliği ve bütünlüğü gözlenmektedir.



Çilenin geçirildiği halvetin, insanı halktan Hakk'a yükselteceğine inanılır. Halvet, nefisten kalbe, kalbden ruha, ruhtan sırra ve sırdan da her şeyi bahşedene gitmektir. Kulun insanlarla olan dertlerinden halvet sayesinde kurtulup Hakk'a bağlanması, kolay ve külfetsizdir.[20]



Halvet'in, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Hıra mağarasındaki peygamberlik öncesi bir aylık itikâfından alındığını söyleyenler de vardır.[20]



Peygamberimiz, her sene Ramazan ayını Mekke civarındaki Hıra mağarasında tefekkür ve zahitlikle geçiriyor, bu inzivâdan dönüşte evine gitmeden, Kâbe'yi yedi defa tavaf ediyordu.[20]



Peygamberimiz "En iyi hayat tarzı, cihâd ve uzlettir" buyurmuştur.[20]



Çile, günlük dilde ıstırap ve zorluğa tahammül karşılığı olarak da kullanılmaktadır. Çünkü sûfi için ızdırap ve zorluğa tahammül, erme ve Allah'a varmanın en önemli araçlarından biridir.



Bu yüzden dervişler birbirlerine "Allah çileni artırsın" diye dua ederler. Tabii bu manada, kırk gün esprisi unutulmuş görünmektedir.



Sûfîlerden "Erbaîniyye" taifesinin olduğu kaydedilmiştir.



Hacı Bektaş Velî, çeşitli zamanlarda ve yerlerde erbaîn çıkarmıştır. Çile (halvet), çoğunlukla tekkelerde olur. Şeyh, halvete sokacağı dervişi bir odaya (çilehane) götürür ve dua edip odadan çıkar. Bu müddet içinde derviş mecbur kalmadıkça dışarı çıkmaz ve kimseyle konuşmaz. Yemeği ve suyu her gün ayağına gelir. Gece gündüz ibadet, zikir ve tefekkürle meşgul olur. Kırkıncı gün geldiğinde şeyh, dervişin bulunduğu çilehaneye girer. Sonra kurban kesilerek derviş erbainden çıkarılır. Gerektiğinde üç erbain çıkaran dervişler de vardır.



Mevlevîler'de çile, bin bir gün süren hizmet ile yapılır.



Çilesini tamamlamayıp kıran, tekrar çileye girmek isterse yeni baştan başlamak zorundadır. Çile çıkarmak, çileyi tamamlamaktır. Çilekeşler, çile dolduranlardır.[20]



Nakşîler ve müsemmâ yoluyla dervişlerini yetiştiren Melâmiler, "halvet der-encümen" prensibine bağlanarak, halk içinde Hak ile olmanın zevkine ermeyi tercih ederler. Bu, halvetin en zor olanıdır. Bu ve benzeri anlayış ve inanç şekilleri, tarikatlarda oluşan ibadetlerdir. Bunları şekil ve biçim olarak Kur'an ve sünnette bulmak mümkün değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in peygamberlikten önceki hayatı, İslâm şeriatında teşrî kabul edilmediği için Hıra mağarasındaki inzivası delil teşkil edemez. Halvet, ve halvet der-encümen gibi kavramlar tarikatlarda oluşan kavramlardır.[20]