ÇEŞİTLİ MESELELER FASLI

METİN



Kıymeti on dirhem olan şırayı rehin verse, şıra şarap haline gelse, sonra da kendi kendine sirke haline gelse ve on dirheme eşit olsa, o yine olduğu gibi on dirhem karşılığı rehin olur. Burada muteber olan İbn-i Kemal'in ifade ettiğine binaen, miktarının ziyadeleşmesi veya noksanlaşmasıdır, kıymeti değil. Fetva da bu ifade üzerinedir.



Eğer onun miktarında bir miktar noksanlaşma olsa, noksan olduğu kadar borçtan düşülür. Yok eğer noksanlaşmazsa, ondan hiçbir şey düşmez.



Kıymeti on dirhem olan bir koyunu on dirhem karşılığında rehin etmiş olsa, kıymetin borca eşit olması, lâzım olan bir kayıttır. Çünkü eğer koyunun kıymeti borçtan fazla olursa, yine onun derisinin bir kısmı da onun hesabına göre emanet olur. Koyun kesilmeden ölse, kıymetsiz bir şeyle derisi tabaklansa, eğer tabaklanan şeyin bir kıymeti olursa, o zaman mürtehin tabaklamanın getirmiş olduğu fazlalık kadar o deriyi hapsetme hakkına sahiptir. Koyunun ölmesiyle rehin batıl olur mu? İki görüş vardır. Tabaklanan deri bir dirhem değerinde ise, o deri de bir dirhem karşılığında rehindir. Ama bunun hilafına müşteri kabzetmezden önce satılan koyun ölmüş olsa, derisi tabaklanmış olsa, meşhur görüşe göre satış deri miktarıyla avdet etmez. Rehin ile satış arasındaki fark şudur: Rehin helâk ile takarrür eder. Satış ise, kabızdan önceki helâkle fesholur.



Rehin olan köle isyan ederek kaçsa, bu köle bir borç karşılığı ise, sonra köle dönmüş olsa, borç da döner. Züfer buna muhalefef etmiştir.



Rehinin, çocuk, meyve, süt, yün, erş gibi ürünleri de rahinindir. Çünkü rahinin mülkünden doğmuştur. O zaman o artış aslıyla beraber ona teban rehindir. Ama kazanç ve ücret gibi bir menfaat bedeli olan şey, bunun hilafına rehin olmaz. Çünkü bunlar rehine dahil değildirler. Bunlar rahinindirler.



Bunda asıl kaide şudur: Rehinin aynından tevellüt eden her şeyde rehinin hükmü caridir. Rehinin aynından tevellüt etmeyen de ise, rehinin hükmü cari olmaz. Mecmaü'l-Feteva.



Adı geçen nema helâk olursa, karşılıksız helâk olmuştur. Çünkü kasti olarak akde dahil değildirler.



Hükmen de olsa nema (artan şey) baki kalırsa, yani mürtehin bu nemayı onun izni ile yemiş olsa, yediği miktarın hissesi borçtan düşmez. Yedikten sonra asıl helak olsa, borçtan bir şey düşmediği gibi. Yine onun hissesi ile rahine rücu eder. Zira borç her ikisinin kıymeti üzerine taksim edilir. Kuhistanî.



Nema aslın helakinden sonra baki kalırsa, borçtan onun hissesi kadarla rehin çözülür. Çünkü rehini çözmekle, o kasti olarak rehin olmuş olmaktadır. Tâbi olmak maksut olduğu müddetçe ona da bir karşılık olur. O zaman borç nemanın rehinini çözdüğü günün kıymeti ve bir de aslın kabız edildiği günün kıymeti üzerine taksim edilir. Borçtan da aslın hissesine düşen miktar kadar düşülür. Nema da kendi hissesine düşen borçla çözülür. Meselâ, borç on dirhem olsa, aslın kabız günündeki kıymeti on dirhem olsa, nemanın kıymeti de rehini çözdüğü gün beş dirhem olsa, o zaman aslın hissesine on dirhemin üçte ikisi düşer ki bu da borçtan düşer. On dirhemin üçte biri de nemanın hissesine düşer. Nemanın rehini de on dirhemin üçte biri ile çözülür.



Eğer rahin mürtehine artan şeyleri yemesi için izin vermiş olsa, yani arttıkça onu yemesini söylese, mürtehine ödeme yoktur. Bunun zahiri, semenini yemesine de şamil gelir. Musannıf da bununla fetva vermiştir. Ancak, yemenin hakikatini tahsis edecek bir nakil bulunursa, o zaman o nakle uyulur. Mürtehin niçin ödemez? Çünkü onu, malikinin izni ile telef etmiştir. Mubah kılmayı şart ve helâk olmaya yüz tutmakla tâlik edilmesi caizdir. Ama temlik bunun hilâfınadır. Bunu yemekle de borçtan bir şey düşmez.



Cevahir'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir evi rehin etse, mürtehine o evde oturmayı mubah kılsa, mürtehinin oturması ile o eve halel gelse ve bir kısmı yıkılmış olsa, borçtan o yıkılmanın karşılığında hiçbir şey düşmez. Çünkü rahin oturmasını mubah kıldığı zaman rehin ariye hükmüne girmektedir. Hatta, rahin mürtehinin oturmasına mani olmak istese, mani olabilir.»



Muzmarat'ta da şöyle denilmiştir: «Adam bir koyunu rehin etse, mürtehine onun kuzusunu yemesini, sütünü içmesini söylese, mürtehin üzerine bir ödeme yoktur. Rehin ettiği bahçenin meyvesinden yemesine izin verse, hüküm yine böyledir. O zaman onun yemesi, rahinin yemesi gibidir.»



Muzmarat sahibi daha sonra Tehzib'den şunu nakletmiştir: «Mürtehinin rehinden faydalanması, rahin ona izin verse bile, mekruhtur.»



Musannıf diyor ki. Muhammed bin Eslem'den rivayet edilen, «Mürtehinin, sahibinin izni ile bile olsa, rehinden menfaatlenmesi helâl değildir. Çünkü faizdir.» sözü de Tehzib'den rivayet edilen görüşe dayandırılır.



Ben derim ki: Muhammed bin Eslem'in illeti olan «faizdir» sözü, o kerahetin tahrimi olduğunu ifade etmektedir.



Rahin rehini çözmese, helâk oluncaya kadar olduğu gibi mürtehinin yanında kalmış olsa, o zaman borç mürtehinin yemiş olduğu ziyadeleşen nema ile aslın kıymetine taksim edilir. Asla isabet eden miktar borçtan düşer. Artan kısma isabet eden hisseyi ise mürtehin rahinden alır. Nitekim Hidaye, Kafi, Haniye ve diğer kitaplarda olduğu gibi.



Cevahir isimli eserde şöyle denilmiştir: «Asıl kaide şudur: Rahinin izni ile yapılan telef bizzat rahinin telef etmesi gibidir. Çünkü rahin mürtehini, itlafa yetkili kılmıştır.



Yine Cevahir'de şöyle denilmektedir: Eğer rahin mürtehine rehinden menfatlenmeyi mubah kılsa, rahin onu kiraya verebilir mi? Veremez.



«Mürtehin onu kiraya vermiş olsa, kira müddeti dolsa, ücret onun mudur, rahinin midir? Eğer izinsiz olarak kiraya vermiş ise, ücret mürtehinindir .Eğer izinle vermişse, malikindir. Rehin de batıl olur.»



Yine Cevahir'de şöyle denilir: «Bir bağı rehin verse, mürtehin onu teslim alsa, sonra mürtehin bağı sulaması ve bakımı için rahine verse, o zaman rehin batıl olmaz.»



Bir bağı rehin etse, mürtehine meyvesini mubah kılsa, sonra da o bağı satsa, mürtehin semeni kabzetmiş olsa, bakılır: Eğer o meyve satıştan sonra meydana gelmişse, meyve müşterinindir. Eğer satıştan evvel ise, rahin borcu ödediği takdirde rahinindir. Eğer rahin borcu ödememişse, o zaman rehin olur. Onun satışı da ibahadan rücu olur. Çünkü ibaha rücuu kabul eder. Nitekim geçti.



Yine Cevahir'de şöyle denilmiştir: «Mürtehin rehin edilen araziyi ekse, eğer rahin faydalanmayı ona mubah kılmışsa, hiçbir şey vermesi vacib değildir. Eğer rahin ona faydalanmayı mubah kılmamışsa, mürtehinin ekinin toprağa getirmiş olduğu noksanlığı ve suyun tazminatını ödemesi lâzımdır, isterse bu sulama mülk olan kanallardan olsun. Hıfzedilsin.»



Rahin rehin ettiği tarlaya, mürtehin,n izn, ile ekse veya ağaç dikse, lâyık olan, o yer,n yine rehin olarak kalmasıdır. Rehin batıl olmaz.



Rehin başka bir,sinin istihkakı çıksa, mürtehin onun yerine başkasını rehin olarak talep edemez. Ama rehinin bir kısmı başka birisinin istihkakı olsa, eğer ortak ise, geri kalan kısımda rehin batıl olur. Eğer ifraz edilmiş ise, geri kalan kısımda rehin yine kalır. Geri kalan kısım borcun hepsi karşılığında hapsedilir. Fakat kalan kısım helak olsa, borçtan onun hissesine düşen karşılığında helâk olur.



Binasını başkasına kiraya verse, sonra o binayı aynı adama rehin etse, rehini sahih, icaresi batıl olur.



Adam bir şeyi rehin olarak kabul etse, sonra onu rahinden kiralasa, icare batıldır.



Rehin olan köle kaçsa, ölmesi gibi, borç düşer. Kaçan köle tekrar dönse, kaçmakla fiyatına getirmiş olduğu noksanlık, borçtan düşülür. Çünkü kölede firar etmek bir ayıptır.



İZAH



«Şırayı rehin verse ilh...» Bilinsin ki, rehin edilen şıra şarap olduğu takdirde rahin ile mürtehin müslüman, veya ikisi de kafir veya rahin müslüman, veya yalnız mürtehin müslüman olabilir. O takdirde bakılır: Eğer her ikisi de kafir iseler, rehin hali üzerine rehin kalır. O şarap ister sirke olsun, ister olmasın. Kalan kısımlarda eğer şarap sirke olursa, hüküm yine böyledir. Eğer şarap sirkeleşmezse, mürtehin onu sirke haline getirebilir mi? Bunda tafsilat vardır.



Eğer her ikisi müslüman veya yalnız rahin müslüman ise, o zaman şarabı sirke etmek caizdir. Zira onun maliyeti her ne kadar şaraplaşmakla telef olmuşsa da, sirke yapmakla maliyetini iade ettirmek mümkündür. O zaman bu, rehini cinayetten kurtarmak gibi olur. Müslümanlara göre rehin mahalli olmadığı halde, şarabı sirke ettirmek müslümanlar hakkında caiz olursa, mürtehin olan kâfir için de onu sirke yapmak evleviyetle caiz olur. Çünkü kâfir onun mahallidir.



Eğer yalnız rahin kâfir olursa, o zaman rahin rehini alabilir. Borç da olduğu gibi kalır. Çünkü şarap maliyeti kâfirin hakkında mevcuttur. Müslüman mürtehin de onu sirke haline getirme hakkına sahip değildir. Eğer sirke ederse, o şarabın sirke ettiği gününün kıymetini öder. Nasıl ki, bir müslüman, zımminin şarabını gasp ederek onu sirke yapsa, sirke onun olur, şarabın sirke yaptığı gündeki kıymetine de zamin olur. O zaman eğer borcun cinsi şarabın kıymetinin cinsinden ise takas vaki olur. Eğer şarabın sirke yaptığı gündeki kıymeti borçtan az olursa, borçtan kalan kısmı müracaat ederek rahinden alır. İnaye, özetle.



«On dirhem karşılığı rehin olur ilh...» Yani, on dirhem rehin olarak kalır. Rehin, sirkeleşerek yeniden rehin vasfı kazandığı için rehin batıl olmamıştır. Bundan ötürü, bir şıra satın alsa, kabzetmeden şıra şarap haline gelse, satış batıl olmaz. Çünkü şarabın sirke olma ihtimali mevcuttur. Dürer.



«Muteber olan ilh...» Şarih bu kavliyle Hidaye şarihleri ve diğerlerinin dediklerine işaret etmektedir ki, Hidaye şarihleri ve diğerleri gibi musannıfın zikrettiği de, şıra sirke olmakla ölçüsünden hiçbir şey eksilmemekle kayıtlıdır. Musannıfın «on dirheme eşit olsa» kavli de bir kayıt değil, ittifaken vaki olan bir kavildir. Şıra sirke olduktan sonra ölçüsü hali üzere kalsa, fakat kıymeti noksanlaşmış olsa, borçtan birşey düşmez, Çünkü fevt fevt olan yalnız şıralık vasfıdır. Ölçülen ve tartılan şeylerde vasfın fevt olması ile deynden bir şey düşmez. Şu kadar var ki, rahin o zaman muhayyerdir. Nasıl ki, rehin bilezik kırılsa, dilerse onu borcun hepsine karşılık noksan olarak çözer ve dilerse, o noksanlığı mürtehine tazmin ettirir, onun kıymeti de İmameyn'e göre gene rehin olarak kalır. İmâm Muhammed'e göre ise, onu noksan olarak çözer, veya onu noksan olarak borç karşılığında rehin kılar. Kafi şerhinde de hüküm böyledir.



Eğer kıymeti noksanlaşmazsa, o zaman rahin muhayyer değildir. O zaman rehin olarak kalır. İtkani ve İnaye..



«Ondan hiçbir şey düşmez ilh...» Çünkü narhın noksanlığına itibar edilmez. Nitekim yukarıda geçti.



«Koyunun kıymeti borçtan fazla olursa ilh...» Meselâ borç on dirhem olsa, koyunun kıymeti de yirmi dirhem olsa, derisi de bir dirhem olsa, o zaman deri yarım dirhemle rehindir. Çünkü koyundan her bir dirhem borcun yarım dirhemi karşılığındadır. O zaman deri yarım dirhemle rehin olmuş olur. Koyun öldüğü takdirde etin karşılığı olan dokuz buçuk dirhem düşer.



Eğer koyunun kıymeti borçtan az olursa, meselâ koyunun kıymeti beş dirhem olsa, deri de bir dirhem olsa, o zaman deri altı dirhemle rehindir. Bundan sonra deri de helâk olsa, bir dirhem karşılığında helâk olmuş olur. O zaman mürtehin rahine borçtan kalan beş dirhemi almak üzere müracaat eder. Bu bahsin beyanının tamamı Kifaye ve diğer kitaplardadır.



«Kesilmeden ilh...» Ama eğer kesimle ölürse, koyun tamamıyla mazmundur. T.



«Kıymetsiz bir şeyle tabaklansa ilh...» Yani toprak veya güneşle tabaklansa. Mirac. :



«İki görüş vardır ilh...» Bu görüşlerden birisine göre rehin batıl olur. Deri de tabakın ona getirdiği fazla kıymetle rehin olur. Hatta o kıymeti rahin ödese, o deriyi alır. Çünkü deri hükmen ikinci bir borçla rehin olmuştur. İkinci görüşe göre ise, rehin batıl olmaz. Çünkü bir şey ya kendi misliyle veya üstün bir şeyle batıl olur. Kendisinden aşağı bir şeyle batıl olmaz. Burada ikinci rehin birinci rehinden daha azdır. Çünkü derinin hapsi, tabak hükmüyle deriye muttasıl olan maliyetle istihkak olunmuştur. Bu maliyet de deriye tabidir. Birinci rehin kendi başına asıldır ki bu borç karşılığında rehindir. O zaman birinci rehin daha kuvvetlidir. İkinci rehinle ortadan kalkmaz. Yine ikinci rehin de sabit olur. Çünkü onun reddi de mümkün değildir. Kifaye, özetle.



«Deri bir dirhem değerinde ise ilh...» Yani rehin akdi yapıldığı gün bir dirhem karşılığında ise. Ama onun kıymeti eğer iki dirhem ise, o zaman deri iki dirhemle rehindir. Bu da şununla bilinir: Koyunun bir canlı olarak, bir de derisi yüzülmüş olarak kıymetine bakılır. Eğer canlı olduğu vakit kıymeti on dirhem, derisi yüzüldükten sonra dokuz dirhem ise, o zaman koyun rehin edildiği gün derinin değeri bir dirhem olur. Koyunun soyulmuş kıymeti eğer sekiz dirhem ise, derinin kıymeti iki dirhem olur. İnaye.



«Meşhur görüş üzerine ilh...» Bu meşhur görüş bütün ulemanın görüşüdür. Ulemadan bazısı kalan kısımda rehin avdet ettiği gibi koyun kalan kısmında da satış avdet eder demişlerdir. İtkanî.



«Rehin helâkla takarrür eder ilh...» Çünkü mürtehin, rehinin helâki ile hakkını tam almış olur. O zaman rehin akdi tekitlenmiş olur. Tabakla maliyet avdet ettiği zaman o maliyet yürürlükte olan bir akde tesadüf eder. O zaman kalan kısımda rehinin hükmü sabit olur.



«Helâkle fesholur ilh...» Yani mebzinin helaki ile satış kendiliğinden bozulur, sonra da avdet etmez. İtkanî.



«Borç da avdet eder ilh...» Ancak, firar etmenin köleye getirmiş olduğu ayıp kadar borçtan düşülür. Nitekim bunun beyanı gelecektir. T.



Bazı nüshalarda da «rehin avdet eder» denilmiştir. Bazı nüshalarda ise, «Rehindeki borç avdet eder» denilmiştir.



«O nema aslıyla beraber rehindir ilh...» O zaman rahin o nemayı alıkoyabilir. Borç da asılla neması üzerine kıymetleri miktarınca taksim edilir. Ama nemanın rehinin çözülmesi vaktine kadar baki kalması şartı ile. Eğer rehin çözülmezden önce nema helâk olursa, onun karşılığında borçtan hiçbir şey düşmez. O nema sanki hiç olmamış gibi sayılır. Nitekim ileride bu izah edilecektir.



«Rehinin aynından tevellüt eden herşeyde ilh...» Erş (diyet) veya ukur gibi veya rehinin aynının cüzlerinden bir cüzün bedeli olsa, o da rehindir. Hindiye.



«Karşılıksız helâk olur ilh...» Ancak erş değil. Çünkü erş, helâk olduğu takdirde onun karşılığı borçtan düşülür. Çünkü erş kölenin bir cüzünün bedelidir. O zaman o erş o cüzün yerine kaimdir. Kuhistanî'de de böyledir. H.



«Hükmen de olsa ilh...» Bu tamim musannıfın gelecek, «eğer rehini çözmezse» sözündeki tasrihinin umumudur.



«Yedikten sonra asıl helâk olsa ilh...» Zahir şudur ki, şarih, «onun izni ile yemiş olsa» sözüyle bunun aksini irade etmiştir. Yani asıl helakinden sonra yese. Yani asıl helâk olsa, meyve gibi bir neması kalsa, sonra da onu yese, yediğine karşılık hiçbir şey düşmez. Eğer böyle irade olunmazsa, bir şeyin kendi nefsiyle teşbih edilmesi lâzım gelir.



Kuhistanî'nin ibaresi ise şöyledir: «Rehinin aslı helâk olsa, hükmen de olsa neması kalsa, nemanın hükmen kalması da rahinin veya mürtehinin veya bir yabancının izinle nemadan yemesi gibi, o zaman yediğinin hissesinden hiçbir şey borçtan düşmez. O nemanın hissesi kadar rahine müracaat ederek ondan alır. Nasıl ki asıl yenildikten sonra nema helâk olsa, o zaman da borç asılla nemanın kıymetleri üzerine taksim olunur. Yediğinin kıymeti ile mürtehin rahine rücu eder. Bunların hepsi Tahavi şerhindedir.»



«Onun hissesi kadarla rehin çözülür ilh...» Yani nemaya borçtan düşen hisse ile nemayı çözer. Eğer aslın helakinden sonra nema da helâk olsa, karşılıksız olarak sanki hiç olmamış gibi gider. Asıl rehinin gitmesiyle borcun hepsi de gider. Bu bahsin tamamı Gurerü'l-Efkâr'dadır.



«Tâbi olma maksut olduğu müddetçe ilh...» Yani mebiin yavrusu gibi. Çünkü o da mebiye tabi olarak mebi olur. Onun semenden bir hissesi de olmaz. Ancak, bize göre kabızla kastedilirse, o zaman onun hissesine de semenden bir pay düşer. Mirac.



«Nemanın rehinini çözdüğü günün kıymeti ilh...» Çünkü nema ancak çözmekle tazmin edilmiştir. Zira eğer çözülmeden evvel helâk olursa, karşılıksız helâk olmuş olur. İnaye.



Aslın koabız edildiği günün ilh...» Zira asıl olan merhun mürtehinin kabzettiği gün mazmundur. Nitekim bu geçti. İnaye.



«Bu da borçtan düşer ilh...» Yanı aslın helâki ile o düşer.



«Musannıf da bununla fetva vermiştir ilh...» Musannıfa, «Birisi bir bağı rehin etse, mürtehine de o bağın meyvesini mubah kılmış olsa, mürtehin omeyveyi satmaya ve onu kendine mal etmeye malik midir, yoksa yalnızca yemeye mi maliktir?» diye sorulduğunda, «Fukahanın kelamının zahirine göre, mürtehinin mutlak tasarruf hakkı vardır. Zira fukahanın kavlinden maksat, onu veya onun semenini yemesidir. Ancak bu sözün yemeye has olduğuna dair bir nakil bulunursa, o zaman yalnız yiyebilir.» diye cevap vermiştir. Hamevi haşiyesinden özetle.



Bunun üzerine şu irad olunmuştur: Hakiki mânâ, zahir mânâdır. O meyveyi yemesi sözünden umumu iddia etmek, delile muhtaçtır.



Ben derim ki: Şarih Cevahir'den naklen şunu zikredecektir: «Eğer rahin mürtehine merhundan faydalanmayı mubah kılarsa, mürtehin rehini kiraya vereme.»



Sayıhani diyor ki: «Ben diyorum ki, zahir o!an şudur: Merhundan fazlalıkları yemek, ancak o fazlalıkların kendisini yemektir. Onun bedelini yemek değildir. Bu da bedahetle herkese açık bir şeydir.»



Evet, eğer o fazlalıklar yenilmeyen birşey olursa bu zahirdir. Nitekim Rahinin de bunu zikretmiştir.



«Malikin izni ile telef etmiştir ilh...» Bu kavilde şuna işaret edilmektedir: Eğer mürtehin malikin izni olmadan o fazlalıkları telef ederse onu öder. Onun kıymeti koyunla birlikte rehin olur. Yine hüküm böyledir, rahin mürtehinin izni olmadan telef etse, tazmin eder. İnaye.



«Talik edilmesi caizdir ilh...» Çünkü talik temlik değildir. İtkanî.



«Şart ilh...» Burada şart, rahinin «her ne zaman artarsa ye» sözüdür.



«Helâk olmaya yüz tutmakla ilh...» Bundan maksat, varlık ve yokluğu muhtemel olandır. Bu da şart manasınadır.



«Kavle hamledilir ilh...» Yani Muhammed bin Eslem'in «helâl değildir» sözünden kerahet kastedilir.



«Muhammed bin Eslem ilh...» Muhammed bin Eslem, Minah'ta rehin kitabının başında geçen Abdullah bin Muhammed bin Eslem'dir. H.



Ben derim ki: Rehin kitabının başında Minah'tan naklen takdim ettiğimizle diğer kitaplarda mevcut olan benzeri görüşler burada olan hükme muvafıktır. Belki nüshalar değişiktir.



«Ben derim ki ilh...» Bu ifadenin zahiri izinle birlikte kerahetle verilen hükmü kabul etmektir.



«Ve faizdir ilh...» Bunun muktezası, onun mazmun olmasıdır. Ancak, biz rehin başlarında Minah'tan bunun bütün muteber kitaplara muhalif olduğunu naklen takdim ettik. Bu meselenin tam beyanı da orada geçti.



«Nemaya isabet eden ilh...» Meselâ, geçen misâldeki onun üçte biri, gibi.



«Bizzat rahinin itlafı gibidir ilh...» Öyleyse ona karşılık olan borç düşmez. Çünkü mürtehin üzerine mazmun değildir. Ama mürtehinin elinde telef olan, bunun hilafınadır. Mürtehin onu tazmin eder.



«Ücret mürtehinindir ilh...» Tatarhaniye'de de şöyle denilmiştir: «Mürtehin rehini rahinden izinsiz kiraya verse, gelir mürtehinindir. Ebu Hanife ve Muhammed'e göre, o geliri sadaka olarak verir. Onu rahine iade etme hakkına da sahiptir.»



«Rehin de batıl olur ilh...» Hatta müstecirin yanında merhun helâk olmuş olsa, mürtehinin borcu düşmez. T. Rehin de olmaz, ancak yeni bir akitle rehin olunur. Tatarhaniye.



Yine rahin rehini mürtehine kiraya verse, yukarıda geçtiği gibi bu rehin batıl olur.



«Mürtehin onu teslim olsa ilh...» Ama teslim almadığı zaman rehin tamam olmaz veya geçen hilaf üzerine sahih olmaz. T.



«Satsa, mürtehin semeni kabzetmiş olsa ilh...» Çünkü satış caiz olduğu takdirde satılan merhunun semeni rehin olur. Şu kadar var ki mürtehinin semeni kabzetmesi şart değildir. Çünkü her ne kadar kabzetmese de o semen rehin olur. Nitekim biz bunu geçen babın başında takdim ettik. '



«Eğer rehin borcu ödememişse ilh...» Yani kabzettiği mebiin semeni ile birlikte onun meyvesi de rehin olur. T.



«Nitekim geçti ilh...» Yani yakında musannıfın, «Eğer rahin meyvesinden faydalanmaya izin verse, sonra mani olsa, mani olabilir.» kavlinde geçti.



«Sulama mülk olan kanallardan olsun ilh...» Bu kavil müftabih olan görüşün hilafınadır. Çünkü müftabih olan görüşe göre ancak kazanmakla malik olduğu şeyi tazmin eder. Nitekim sulama kitabında geçti. Kanalların suyu ise kazanılarak mülk edilmez.



«Lâyık olan o yerin yine rehin olarak kalmasıdır ilh...» Haniye'de bu görüş kesin olarak zikredilerek şöyle denilmiştir: «Rahin mürtehinin izni ile rehin ettiği toprağı ekse, veya ev ise içinde otursa, rehin batıl olmaz. Ama mürtehin onu geri alma hakkına sahiptir. Rehin edilen nesne rahinin elinde bulunduğu müddet içinde helâk olduğu takdirde mürtehin onu tazmin etmez.»



«Geri kalan kısımda rehin yine kalır ilh...» Çünkü ortaklık olmadığından kalan kısmı ibtidaen de rehin etmek mümkündür.



«Kalan kısım helâk olsa, borçtan onun hissesine düşen karşılığında helâk olur ilh.» Her ne kadar kalan kısmın kıymeti, borcun hepsini karşılasa dahi, yine borçtan hissesi kadar helâk olur. Nitekim Haniyede olduğu gibi.



«Sonra rehin etse rehini sahih, icaresi batıl olur ilh...» Bu ifadenin zahirine göre kiralama yalnız rehin akdi ile batıl olur. Halbuki öyle değildir. Belki kabız lâzımdır. Nitekim Kınye'de olduğu gibi. Ama bunun aksine gelince, rahin rehini mürtehine kiraya verse, yalnız kira akdi ile rehin bozulur. Yeni bir kabza da muhtaç değildir. Nitekim Bezzaziye'nin kelamı da bunu ifade eder. Şu kadar var ki İmadiye'de icare için yeni bir kabız lâzım olduğu söylenmiştir. Hatta icare için kabız yenilenmeden evvel helâk olsa, rehinin helaki gibi borç karşılığı helâk olur.



Bu da müşküldür. Çünkü İmadiye'de takrir edilmiştir ki, mazmunu başka birşeyle kabzetmek, mazmun olmayan birşeyin yerine geçer. Bu bahsin tamamı Şerefü'l-Gazi'nin Eşbah haşiyesindedir. Biz de İnaye'den naklen geçen fasılda kabzın yenilenmesinin şart olduğunu takdim etmiştik.



«İcare batıldır ilh...» Bu, o zaman, onu iare veya ida etmiş gibi olur. Öyleyse rehin akdi batıl olmaz.



BİR TEMBİH:



Ebu'l-Hasan el-Maturidi'den şu sorulmuştur: «Birisi evini belirli bir fiyatla bey-i vefa ile satmış olsa, her ikisi de kabzetseler, sonra icarenin sıhhat şartları ile o evi müşteriden kiralamış olsa, kabzetse, kira müddeti dolsa, onun ücret vermesi lâzım mıdır?» Şu cevabı vermiştir: «Hayır, ücret vermesi lâzım değildir. Çünkü bize göre o rehindir. Rahin rehini mürtehinden kiralamış olsa, ücret vacip değildir.» Hayriye.



Nihaye sahibi de Bezzaziye'den buna muvafık olanı nakletmiş ve birkaç defa bununla fetva vermiştir. Bu bahsin tamamı onun meşhur Hamidiye fetevasındadır. Hıfzedilsin, çünkü bu çok vaki olan bir meseledir.



«Kaçmakla fiyatına getirmiş olduğu noksanlık borçtan düşülür ilh...»



Kaçma sebebiyle kaçan kölenin kıymetinden noksanlaşan kısım, mürtehinin alacağından düşer. T.



Bunun borçtan düşmesi, köle ilk olarak kaçıyorsa öytedir. Nitekim illet de bunu bildirmektedir. Eğer o köle bu kaçışından evvel yine kaçmışsa, borçtan hiçbir şey düşmez. Bezzaziye.



METİN



Musannıf zımnî artışı bitirdikten sonra şimdi kastî artışı zikredecektir:



Rehinde artış yapmak sahihtir. O artışın kıymetinde yine onun kabız günündeki kıymetine itibar edilir. Borçta ise ziyade sahih değildir. İkinci İmâm buna muhalefet etmiştir.



Bunda asıl kaide şudur: Akdin aslına bir şeyi ilâve etmek, ancak ziyade, semen gibi kendisiyle akit yapılanda veya mebi gibi üzerinde akit yapılanda tasavvur edilirse, mümkündür. Borçtaki ziyade ise, bunların hiçbirisinden değildir.



Eğer bir köleyi bin dirhem karşılığında rehin etse, ama rehin olarak birincinin yerine mürtehine diğer köleyi verse, her iki kölenin de kıymetleri bin dirhem olsa, birincisi rahine reddedilinceye kadar rehindir. Mürtehin de diğer köle de emindir, ta ki ikinciyi birinci kölenin yerine kılana kadar. Yani birinci köleyi rahine verdiği zaman ikinci köle rehin olarak mazmun olur.



Mürtehin rahini borçtan ibra etse, veya borcu hibe etse, sonra rehin mürtehinin elinde helâk olmuş olsa, istihsanen karşılıksız helâk olmuş olur. Çünkü borç ibra veya hibe ile düşmüştür. Ancak, mürtehin rehini sahibine vermez mani olursa, o zaman men etmekle gasıb olmuş olur.



Mürtehin rahinden veya mutatavvi (nafile olarak veren) gibi bir başkasından, alacağının hepsini veya bir kısmını alsa, veya mürtehin alacağı ile rahinden başka bir nesneyi satın alsa, veya mürtehin rahinle alacağı karşılığında bir şey üzerine sulh yapsa, çünkü sulh da istifadır, veya rahin mürtehini borçla başka birisine hâvale etse, sonra da rehin mürtehinin elinde helâk olsa, borç karşılığında helâk olmuş olur. O zaman mürtehin rahinin veya mutatavviin ödemesi suretinde, satın alma veya sulh suretinde kabzettiğini kendisine ödeyene geri verir. Havale ise batıl olur. Rehin de borç karşılığında helâk olmuş olur. Çünkü havale eda yoluyla ibra manasındadır. Hidaye.



Bu, sulhun batıl olmamasını ve borcun rehinin kıymetinden fazla olmamasını ifade etmektedir. Kuhistanî. Yoksa, lâyık olan, ziyade miktarında havalenin batıl olmamasıdır. Geçen surette rehin nasıl borç ile helak olursa, ikisi birbirini borcun olmadığı hususunda doğrularsa, yine rehin borç ile helak olmuş olur. Çünkü onların birbirini doğrulaması borcun vücubunu vehmettirir. O zaman borçla istekte bulunma bakidir. Ama ibra bunun hilâfınadır. Çünkü o borcu aslından düşürür.



Sahih rehinde bilinen her hüküm, fasit rehinde de hükümdür. İmadiye'de de olduğu gibi. İmadiye sahibi diyor ki: «Kerhî, fasit rehinle kabzedilen rehine zaminiyet taallûk eder, demiştir.»



Yine İmadiye'de şöyle denilmiştir: «Râhinin mal olduğu her yerde onun karşılığı tazmin edilir. Ancak, ortak bir malın rehini giibi, cevazın bazı şartları eksik olursa, o zaman tazmin edilmez. Rehinin mal olduğu her yerde rehin münakit olur. Çünkü inikat şartı mevcuttur. Şu kadar var ki burada rehin fasit sıfatla yapılmıştır. Satışlarda olan fesat gibi.»



Rehinin mal olmadığı herhangi bir yerde veya onun karşılığı olan şey mazmun değilse, rehin asla münakit olmaz. Helâk olduğu takdirde karşılıksız helâk olur. Ama fasit rehin bunun hilafınadır. Çünkü, fasit rehinde merhun helâk olduğu takdirde kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise, onun karşılığında helâk olmuştur.



Ölen birisinin birçok alacaklıları olsa, mürtehin diğer alacaklıların hepsinden daha fazla hak sahibidir. Sahih rehinde olduğu gibi.



Rehin olan bir şeyi rehin etmek batıldır. Nitekim biz bunu Vehbaniye'ye isnatta ariye bahsinde yazdık



Vehbaniye'nin Muayat'ında şöyle denilmektedir: «Çözülmesi kastedilmeyen rehin hangi rehindir? Cinayet işlediği nesne öldüğü takdirde diyetin yarısını veren cani hangi canidir?»



Vehbaniye'nin bu kavli, «Her can kazandığıyla rehin alınmıştır.» (Müddesir: 38) âyetinin tefsiridir.



İZAH



«MusannIf zımni ziyadeleşmeyi bitirdikten sonra ilh...» Ziyade rehinin nemasıdır. Şarihin zımniden muradı da kasti olarak üzerine rehin akdi yapılmayan şeydir. T.



«Rehinde ziyade yapmak sahihtir ilh...» Meselâ, on dirhem değerindeki bir elbiseyi rehin etse, sonra rahin asıl elbise ile birlikte on dirhem karşılığında rehin olmak üzere buna bir elbise daha ilâve etse, bu ziyade sahih olur. İnaye.



«Yine kabız günündeki kıymetine itibar edilir ilh...» Yani ziyadenin kabız günündeki kıymetine itibar edilir. Aslın kabız günündeki kıymetine itibar edildiği gibi.



«Borçta ise ziyadelik sahih değildir ilh...» Yani bundan murat rehin olan nesne, borçta yapılan ziyadelikle mazmun değildir. Ama ziyade kendi nefsinde caizdir. Bu meselenin sureti şöyledir: Birisi iki bin dirhem değerindeki bir köleyi bin dirhem karşılığında rehin etse, sonra köle her ikisi yerine rehin olmak şartıyla, ikinci bir bin dirhem daha istikraz etmiş olsa, o zaman köle helâk olmak şartıyla, ikinci bir bin dirhem daha istikraz etmiş olsa, o zaman köle helâk olduğu takdirde, iki bin dirhem karşılığında değil, yalnız ilk aldığı bin dirhem karşılığında helâk olur.



Rahin mürtehine bin dirhem ödese ve bunu birinci aldığı bin dirhem yerine ödediğini söylese, o zaman köleyi geri alma hakkına sahiptir. İtkani.



«Borçtaki ziyadelik ise bunların hiçbirisinden değildir ilh...» Belki borcun aslı bunların hiçbirisinden değildir.



İnaye'de şöyle denilmektedir: «Borcun üzerinde akit yapılan şey olmadığı zahirdir. Ama onunla akit yapılmamasına gelince, çünkü borç borç olma sebebiyle rehin akdinden evvel vaciptir. Ama rehin bunun hilafınadır. Çünkü merhun üzerine akit yapılmıştır. Çünkü o rehin akdinden evvel hapsedilmiş değildi. Akitten sonra da baki kalmaz.»



BİR TETİMME:



Uyun'da Muhammed'den naklen şöyle denilmiştir: «Adam iki köleyi bin dirhem karşılığında rehin etse, sonra mürtehin, bunlardan birisine muhtaç olduğunu, onu kendisine vermesini söylese, o da verse, diğer köle binin yarısı karşılığında rehin olur. Helak olduğu takdirde borcun yarısı helâk olmuş olur, şu kadar var ki geri kalan köle ile rehini çözmeye kalksa, ancak bin dirhemle çözebilir.»



«Müstakil bir mesele olduğunu ifade etsin ilh...» Bu mesele, birinci merhunun diğer bir merhunla değiştirilmesinin hükmünü beyan etmektedir.



«Her iki kölenin de kıymetleri bin dirhem olsa ilh...» Musannıfın burada kaydettiği gibi, Hidaye'de de kaydedilmiştir. Halbuki bu kayıt ihtirazi değil, itifaki bir kayıttır. Çünkü Tatarhaniye'de Tecrid'den naklen şöyle bir ifade vardır: «Birinci kölenin kıymeti beş yüz dirhem olsa, onun yerine vermiş olduğu ikinci kölenin kıymeti de bin dirhem olsa, borç da bin dirhem olsa, birinci köle helâk olduğu takdirde, bin dirhem karşılığında helâk olmuş olur. İkinci kölenin kıymeti beş yüz dirhem, birinci kölenin kıymeti de bin dirhem olursa, ikinci köle mürtehinin elinde helâk olduğu takdirde beş yüz dirhem karşılığında helâk olmuş olur.»



İşte bundan dolayı Haniye'de bu kayıt terkedilmiştir.



«İkinciyi birinci kölenin yerine kılana kadar ilh...» Çünkü birinci köle, ancak mürtehinin garantisi altına kabız ve borçla girmiştir. Her ikisi de bakidirler. O halde, mürtehinin garantisi altından çıkmaz. Borç baki kaldığı müddetçe, ancak bazı kabzı bozmakla çıkar. Birinci köle onun garantisinde kaldığı müddetçe, ikinci köle onun garantisine girmez. Çünkü rahin ile mürtehin, kölelerden birisinin garantisine girmesine razı olmuşlardır. Her ikisinin değil. O zaman birinci köleyi rahine geri verdiği zaman, ikinci köle garantisi altına girer.



Sonra bazı âlimler, ikinci kölenin mürtehinin garantisine girmesi için kabzın yenilenmesinin şart olduğunu söylemiştir. Çünkü mürtehinin mâlikiyeti ikinci köle üzerinde emanet mâlikiyetidir. Rahinin malikiyeti ise, borcu tam ödeme ve tazmin etme mâlikiyetidir. O zaman, kabız tazelenmedikçe, ikinci köle birinci kölenin yerine kaim olmaz. Bazı âlimler de, kabzın yenilenmesi şart değildir demiştir. Bu bahsin tamamı Hidaye'dedir.



Kuhistanî, birinci görüşün Kadıhan'a göre muhtar olduğunu zikretmiştir. UIemadan bazıları da Hidaye sahibinin ikinci görüşü seçtiğini söylemişlerdir. Bu ifadenin gereği, birinci kavlin tercih edilmesidir.



«Sahibine vermez mani olursa ilh...» Yani, rehinin sahibi olan rahin nesneyi mürtehinden talep eder, o da vermeyip mani olursa, men etmesinden sonra helâk olduğu takdirde, mürtehin gasıb olur.



«Çünkü ilh...» Zira satın alması bir nesne üzerinde sulh yapması hakkını tam almasıdır. İnaye. Yani bir karar üzerine olursa, o zaman istifa olur. Çünkü alacaklının üzerine onun misli ya safın alma veya o borçtan ötürü vacip olur. Kifaye. Yani takas yoluyla o düşer.



«Başka birisine ilh...» Rahinin ister havale edilen kimseden alacağı olsun, ister olmasın. Bu görüş ifade ediyor ki, havaleden sonra rahin mürtehinden rehini alabilir. Nitekim Ziyadat kitabının bir yerinde de böyledir. Ziyadat kitabının diğer yerinde de havaleden sonra rahin mürtehinden rehini alamaz denilmiştir. Kuhistanî.



«Borç karşılığında helâk olmuş olur ilh...» Fark nedir? İbra, borcu aslından iskat eder. Nitekim musannıf da bunu takdim etti. Ama istifa ile borç düşmez. Çünkü kesindir ki, borçlar bizzat kendileriyle değil, emsali ile ödenirler. Çünkü borç zimmette bir vasıftır. Onun edası mümkün değildir. Şu kadar var ki, borçlu ödediği takdirde alacaklının üzerine ödediğinin mislini alması vaciptir. O zaman da mutalebe düşer. Çünkü mutalebede bir faydakalmaz. Rehin ondan sonra helâk Olduğu takdirde, birinci hükmî istifa takarrür etmiştir. İkinci istifa ise iki kere almaması için nakzedilir.



«Kabzettiğini kendisine ödeyene geri verir ilh...» O zaman ödediği de teberru olarak ödeyen kimsenin mülküne döner. Asıl borçluya değil. Haniye.



«Satın alma veya sulh suretinde ilh...» Minah ve Dürer'de de böyledir. Benim burada bir mütalaam vardır. Zira, alış veya sulh suretinde mürtehinin kabzettiği satılan veya üzerinde sulh yapılan nesnedir. Nihaye, İnaye ve Gayetü'l-Beyan'da da tasrih edilmiştir ki, bu her iki surette rehin helâk olduğu takdirde mürtehine kıymetini vermesi vacip olur. Fukaha nesnenin reddedilmesi vaciptir dememişlerdir. Böyle söylememeleri satın alma ve sulhun bozulmamasını gerektirir. Bunun sarahatle ifade edildiğini Sadiye'nin haşiyelerinde gördüm. Bunun veçhi de zahirdir. Çünkü satın alma veya sulh ivazlı akittir. Artık rehinin helaki ile rehin akdinin butlanı nedir? Ama eda ve havale ile istifası bunun hilafınadır. İşte alîm ve fettah olan Allah'ın fazlından bana zahir olan budur.



«Rehln de borç karşılığında helâk olmuş olur ilh...» Musannıfın yukarıda geçtiği halde burada tekrar etmesinin sebebi, illeti bu kavil üzerine bina etmek içindir.



«Çünkü ilh...» Çünkü havale akdi eda yoluyla ıskat değil, ibra manasınadır. Hidayetin bazı nüshalarında da havale akdi beraat manasınadır denilmiştir. Beraat denilmesi ibradan daha açıktır. Velhasıl, Kifaye'de de olduğu gibi, havale borcu düşürmez. Şu kadar var ki, havale edilen kişinin zimmeti havale eden kişinin zimmeti yerine kaim olur. Bundan dolayı havale edilen kişi müflisen öldüğü takdirde borç havale eden kimsenin zimmetine geri dönmez.



«İfade etmektedir ilh...» Yani musannıfın butlanı havale ile kaydetmesi şunu ifade eder: Sulh batıl değildir. Biz de Sadiye'den naklen bunun açıklamasını verdik. Hidaye şarihlerinin kelamlarının muktezası da budur. Her ne kadar musannıfın geçen kelamının muktezasının hilafına ise de. Satın alma şıra da sulh gibidir.



«Borcun ilh...» Bu kavil Kuhistanî'nin zikrettiği talilden çıkarılır. Kuhistanî'nin ibaresi şöyledir: «Rehinin helâki ile havale batıl olur. Çünkü mürtehinin istifası hasıl olmuştur. Nitekim Nazm ve diğerlerinde de böyledir. İşte bu borcun rehinin kıymetinden fazla olmamasını bildirmektedir. Yok, borç rehinin kıymetinden fazla ise, o zaman kıymetten fazla olan kısım için havale batıl olmaz. Çünkü tam istifa tahakkuk etmemiştir. Şunu da ifade etmektedir ki, sulh batıl olmamıştır. T.



Ben derim ki: Şarih icare kitabının başında şunu takdim etti ki, musannıf, «Bir şeyin cüzünde akit fesat olursa, o şeyin tamamında akit fasit olur» kaidesine dayanmıştır.



«Rehin borç ile helâk olmuş olur ilh...» Evla olan, borç kelimesini düşürmektedir. Çünkü şarihin daha önceki «Rehin borç karşılığında helâk olur.» sözü buna ihtiyaç bırakmamaktadır.



«Borcun vücubunu vehmettirir ilh...» Çünkü rehin, borcun varlığı vehmedildiğinde yine mazmundur. Vadedilen borçta olduğu gibi. Onların borcun yokluğu üzerine birbirini doğrulamalarından sonra borcun varlığı üzerine birbirini doğrulamaları ihtimali kaldı. O zaman mutalebe (karşılıklı istek) bakidir. Helâk olduğu takdirde borçla helâk olmuş olur. Ama ibra bunun hilafınadır. Çünkü borç ibra ile düşmüştür. Dürer.



Şu kadar var ki Tebyin ve diğerlerinde Şemsü'l-Eimme'nin Mebsut'undan naklen şöyle denilmektedir: «Rehinin helâkinden evvel borcun olmadığı üzerine birbirini doğrularlar, sonra rehin helâk olursa, emanet olarak helâk olmuş olur. Çünkü rahin ile mürtehin birbirlerini doğruladıklarında borç aslından mündefi olmuş olur. Rehinin tazmin edilmesi ise borç olmadan kalmaz.» İsbicabi de Mebsut'tan nakledilenin doğru olduğunu zikretmiştir. Hidaye sahibi de her iki surette helâk olduğu takdirde mazmunen helâk olduğunu ihtiyar etmiştir.» Sadiye.



«Fasit rehinde de hükümdür ilh...» Yani hayatta da, ölümde de. Rahin eğer akdin fesadı hükmü ile rehin akdini bozsa, mürtehinden merhunu geri almak istese, mürtehin o merhunu rahinin kabzettiği borcu ödeyene kadar yanında alıkoyabilir.



Rahin ölse, üzerinde birçok borç olmuş olsa, mürtehin o alacaklılardan hepsinden evlâdır. Bu hükümler, eğer fasit rehin borçtan evvel olursa böyledir. Eğer fasit rehin akdi rahinin üzerindeki daha evvelki borçtan dolayı olmuşsa, o zaman mürtehin rehini hapsetme hakkına sahip değildir. Çünkü o rehini bu malın karşılığında almamıştır. Rahinin ölümünden sonra da diğer alacaklılarla eşittir. Çünkü onun mahalli üzerine hak edilmiş bir malikiyeti yoktur. Ama sahih rehin bunun hilafınadır. İster evvel, ister sonra olsun. Bu bahsin tamamı İmadiye, Zahire ve Bezzaziye'dedir.



«Ödeme taalluk eder ilh...» Bunun doğrusu «taalluk etmez»dir. Çünkü Kerhhi'den İmadiye ve diğer kitapların naklettiğine göre, helâk olduğu takdirde emanet olarak helâk olmuştur.



Zahire'de şöyle denilmektedir: «İbn-i Semae Muhammed'den şunu rivayet etmiştir: «Mürtehin fasit akitle elinde bulunan merhunu hapsedemez. Çünkü hapsetse; günahta ısrar etmiş olur.» Şu kadar var ki, zahiri rivayette olan daha esahtır. Çünkü rahin rehini bozduğunda masiyet ortadan kalkmıştır. O zaman mürtehinin, hakkını elde etmesi için merhunu elinde tutması günahta ısrar değildir. Çünkü rahine kabzettiği paranın teslimi için cebredilir. Kaçındığı takdirde isyan üzerinde ısrar etmiş olur. Görülmüyor mu ki, fasit bir alışta müşteri aldığı şeyi ödemiş olduğu semeni geri alana kadar elinde tutar.» Özetle.



«Rehnin mal olmadığı herhangi bir yerde ilh...» Müdebber ve ümmül veled gibi. Çünkü rahin bunları rehin ettiği takdirde bunları mürtehinden alabilir. Çünkü bunlar mal değildirler ve bunların rehini batıldır.



«Karşılığı olan şey mazmun değilse ilh...» Meselâ bir zımmi, bir malı müslümanın şarabı karşılığında rehin verse, o zaman rahin, rehin ettiği nesneyi mürtehinden alır.



Camlü'l-Fusuleyn'de ise şöyle denilmiştir: «Bu iki şarttan birisi rehinde bulunmazsa, rehin münakit olmaz.»



«Rehin olan birşeyi rehin etmek batıldır ilh...» Yani rehini, rahin veya murtehin izinsiz olarak rehin etseler, batıldır. Ama eğer izinle verirlerse, ikinci rehin sahih, birincisi batıl olur. Biz bunun beyanını rehinde tasarruflar babında takdim ettik.



«Ariye bahsinde yazdık ilh...» Zira şarih ariye bahsinde «rehin de vedia gibidir» demiştir. Musannıf da ariye bahsinde «ariye olunan bir nesne vedia gibi ne icare, ne rehin verilebilir» demiştir. T.



«Hangi canidir ilh...» H. diyor ki: «Yani hangi canidir ki, cinayet yaptığı kişi ölse, diyetin yarısı cani üzerine vaciptir? Yaşasa, diyetin tamı vacip olur? Cevabı şudur: Sünnetçi sünnet ederken, çocuğun sünnet yerini kesse, eğer çocuk ölürse çocuğun diyetinin yarısı üzerine vaciptir. Eğer çocuk yaşarsa, diyetin hepsi vaciptir. Kölede de böyledir. Yani kıymetinin yarısı veya tamamı vaciptir. Çünkü telef mezun olunan birşeyle hasıl olmuştur ki bu da deriyi kesmektir. Bir de mezun olunmayan şeyle hasıl olmuştur ki bu da uzvun başını kesmektir.»



Mesele işçinin zaminiyeti babında geçti. Kasame babından hemen önce de gelecektir.