KÖLENİN CİNAYETİ VE KÖLEYE KARŞI İŞLENEN CİNAYET

M E T İ N



Bilinmelidir ki; kölenin cinayetlerinde eğer köle verilecek kölelerden ise o zaman bir defa verilmesi icap eder. Yoksa bir tek kıymeti verilir. Eğer kölenin cinayetinin fidyesi verilmiş olsa sonra bir cinâyet işlese yine birinci hal gibidir. Ama müdebber, ummu'l-veled ve mükâteb mutlak kölenin hilâfınadırlar ki, onlarda ancak bir tek kıymette verilir. Bu ileride izah edilecektir.



Bir köle hataen bir cinayet İşlemiş olsa efendisi dilerse köleyi cinayetin karşılığında verir. Burada «hata» ile kaydedilmesindeki sebep nefiste olduğunu ifade etmek içindir. Zira onu kasten öldürse kısas edilir. Kölenin nefisten aşağı işlemiş olduğu cinayette İse faydası yoktur. Çünkü kölenin nefisten aşağı olan cinayetlerinde hata ile amel eşittirler. Sonra kölenin cinayeti hataen işlediği de ya beyyine ile ya efendisinin ikrarı ile veya hakimin bilgisi ite sabît olur. Kendi ikrârı ile asla olmaz. Bedaî'.



Ben derim ki: Şu kadar var ki; Bedai'nin «Hakimin bilgisi ile...» sözü fetvâya esas olmayan görüşe göredir. Çünkü zamanımızda hakimlerin bilgisi ile amel edilmez. Şurunbulâliye Eşbâh'tan. Bu zaten geçmişti.



Kölenin hataen işlemiş olduğu bu cinayette, efendisi dilerse köleyi cinayetin karşılığında verir ve öldürülenin velisi de ona mâlik olur veya dilerse kölenin fidyesini erşi ile birlikte peşinen verir. Şu kadar var ki aslında vacip olan, sahîh kavle göre, kölenin cinayet karşılığında bizzat kendisinin verilmesidir. Bundan ötürü de cinayet işleyen kölenin ölümü ile vacip olan düşer.



Musannıf ve diğer âlimlerin zikrettikleri gibi cinâyet işleyen hür kişinin ölümü bunun gibi değildir. Şu kadar var ki Şurunbulâliye'de, Surûc ve Cevhere'den naklen, onlar da Pezdevi'den naklen, şu vardır: «Sahih olan kavle göre kölenin hataen işlemiş olduğu cinayette kölenin bedelinin fidye olarak verilmesi gerekir. Hattâ efendisi eğer fidyesini vermeyi tercih ettiği halde vermeye kudreti olmasa, bulduğu zaman verir. O zaman kölenin helâki ile fidye vermekten beri olmaz. Zeylaî ve diğerleri bu hükmî şununla ta'lil etmişlerdir: Yani kölenin efendisi, öldürülenin velilerinin haklarını tercih etmiştir. Ebû Hanife'ye göre kölenîn efendisinin bu hakkı tercih etmesinden sonra öldürülenin velilerinin köle üzerinde hakları kalmaz.»



Zeylaî'nin ta'lilî şunu ifade ediyor: İmama göre kölenin cinayetinde asıl olan kölenin kendisini değil, fidye olarak bedelini vermektir.



Mecma Şârihi de şunu ifade eder: İmâmın ta'lilinde, kölenin cinayetinde vacip olan, İkisinden birisidir. Kölenin efendisi bunlardan hangisini tercih ederse o taayyün eder. Şu kadar var ki, yukarda takdim edildiği gibi asıl olan kölenin kendisinin verilmesidir. Ama kitabın lafzında buna delâlet edecek bir şey yoktur.



Eğer efendisi kölenin cinayetinin bedelini verse ve ondan sonra köle yine cinayet işlese bu cinayeti hükmen birinci cinayeti gibidir.



Eğer köle iki cinayet işlemiş olsa kölenin efendisi köleyi her iki cinayetin velilerine teslim eder. Veya erşleri ile birlikte onun fidyesini verir. Eğer efendisi köleyi birisine hibe etse, âzad etse veya müdebber kılsa, onu kendisine ummu'l-veled yapmış olsa veya onu satsa ve bunlardan herhangi birini yaptığı zaman da cinayetten haberi olmasa; o zaman cinayetin velisine kölenin kıymeti ile erşinden hangisi daha az ise onun tazminatını öder.



Eğer cinayetten haberi olursa icmâen yalnız erşi öder. Cinayetten haberi olduğu halde köleyi satması, kölesinin azadını Zeyd'i öldürmek veya ona bir şey satmak veya başını yaralamak gibi şeylere bağlayıp kölenin de bunu yapması, «Eğer hastalanırsam üç talak ile boşsun» sözüyle karısına miras vermekten kaçmasında olduğu gibî...



İ Z A H



Musannıf hür olan malikin cinayetinden söz etmeyi bitirdikten sonra kölenin cinayetine başladı. Hayvanın cinayeti de ona binen, onu süren ve onu çeken kimselerle kaim olduğundan ve bunlar da malık oldukları İçin hayvanın cinayeti babını da bu babdan önce ele aldı.



«Ve o zaman bir defa verilmesi icap eder ilh...» Yani her ne kadar cinayetler müteaddit şâhıslarda çok da olsa bir kez verilmesi icap eder.



«Eğer köle, verilecek kölelerden ise ilh...» Yani köle. her yönüyle mutlaka köle olmalıdır ki cinayet karşılığında verilmeye uygun olsun. Yani onunla tedbir, istilâd, kitâbet akdi gibi hürriyet sebeplerinden bir şey ile akip yapılmamış olması gerekir Zeylaî.



Yoksa bir........sgsgsdfgdfsg........ köle işlemiş olduğu cinayet karşılığında verilmeye uygun olmazsa... Çünkü onunla zikrettiğimiz hürriyet sebeplerinden biri ile akit yapılmış olması halinde; O zaman işlemiş olduğu cinayet karşılığında bir kez kıymeti verilir. Cinâyet birden fazla da olsa, bundan fazlası verilmez. Zeylai».



«Birincisi gibidir ilh...» Yani köleyi vermekle onun fidyesini vermek arasında muhayyerdir.



«İfade etmek içindir» Yani efendisinin İnsan öldürmede muhayyerliğini İfade eder. Tatarhâniye'de şöyle bir ifade vardır: «Kölenin insan üzerindeki cinayeti ile mal üzerindeki cinayeti arasında fark vardır. Birincisinde efendisi, onu cinayet karşılığında vermekle onun fidyesini vermek arasında muhayyerdir; ikincisinde ise kölenin telef ettiği mal karşılığında köleyi vermek ve köleyi satıp malın kıymetini vermek arasında muhayyerdir.»:



Kinye'de Hâherzâde'den naklen şöyle denilmektedir: «Ticaretten hacredilmiş bir köle cinayet İşleyerek bir malı telef etse. bu cinayetini bildikten sonra efendisi onu satsa, o malın tazminatını ödemek köleye düşer ve o köle o cinayetten dolayı onu alan adamın hesabına olmak üzere satılır. Ama, adam öldürme cinayeti bunun hilâfınadır.»



Kitabu'l-Hacr'ın başında bu konu hakkında söyleneceklerin tümünü anlatmış bulunuyoruz.



«Kölenin nefisten aşağı işlemiş olduğu cinayette ilh...» Çünkü her iki durumda da, yani, hem hataen hem de amden cinayet işleme durumunda da, karşılığında mal verilir. Zira köleler orasında ve hürlerle köleler arasında cinayet, nefisten aşağı olursa kısas cereyan etmez. İnâye.



«Kendi ikrârı ile asla olmaz ilh...» O ikrarı azaddan sonra da olsa böyledir. Bedai'den naklen Şurunbulâliye'de şöyle denilmiştir: «Kölenin cinayeti hataen işlediği hususundaki ikrarı sahih olmayınca; ne şimdi ne de azaddan sonra yapmış olduğu ikrârı ile muvâhaze edilmez. Ve yine âzâd edildikten sonra köle iken cinayet işlediğini ikrâr etmiş olsa, ona hiç birşey düşmez.»



Buradaki «köle» kelimesi «mahcur»u da «mezun»u da kapsamına alır. Velvâliciye'de de kölenin ikrârı ile amel edilemeyeceği geçmiştir. Şarihin nefisten Aşağı Cinayetlerde Kısas babında Cevhere'den naklen takdim ettiğine gelince: Ona göre köle bir cînayet işlediğini ikrar ederse köle olduğu müddetçe bir şey yapılmaz. ancak azad edildikten sonra muahaze edilir.



Ben derim ki: «Cevhere'nin Hacr bahsinde şu vardır: Köle hataen adam öldürdüğünü ikrâr etse efendisine bir şey lâzım gelmez. Fakat o öldürme kölenin zimmetinde kalır ve Köle hürriyete kavuştuktan sonra ondan sorumlu tutulur Hocendî'de de böyledir.



Kerhi'de ise o ikrârının batıl olduğu söylenmiş ve şöyle devam edilmiştir. «Eğer bu İkrârından sonra azad edilirse cinayetten dolayı sorumlu olmaz. Ama mahcûr bir köleye gelince, bunun ikrârı mal ile ikrâr olduğundan dolayı sahihtir; onun ikrarının hükmü de değişmez. Borçlu olduğunu ikrâr etmesi gibi...



Mezun'a gelince; bunun ikrârı ticaret sebebi ile ödemesi gereken borçlara dair olursa caizdir. Çünkü o köle ticaretin her Şekli ile izinlidir. Ama cinayet bunun hilâfınadır. Cinayette mezun, mahcûr köle gibidir.»



«Ve bu geçti ilh...» Yani Kaza bahsinin müteferrik meselelerinden hemen önce geçti.



«Efendisi dilerse köleyi cinayetin karşılığında verir ilh...» Yani onun yükünü hafifletmek için muhayyerdir. Çünkü kölenin ondan başka âkilesi yoktur. Gureru'I-Efkâr.



«Peşinen ilh...» Yani ister köleyi versin, isterse fidye olarak karşılığını versin peşin vermesi gerekir. Zira mallarda tecil bâtıldır. Fedâ da onun bedelidir. öyleyse malın hükmü onda da caridir. Bu, şunu ifade ediyor: Burada muhayyerlik müflis de olsa kölenin efendîsi içindir. Öyle ise iflâs eden bir kölenîn efendisi kölenin cinayeti karşılığında kölenin fidyesini vermeği tercih ederse onu bulduğu zaman verir. Ebû Hanîfe'ye köle köleyi vermesi için cebredilmez. Ebû Yûsuf ve Muhammed buna muhalefet ederek «cebredilîr» demişlerdir. Mecma'da olduğu gibi... Durru'l-Münteka.



«Şu kadar var ki asıl vacip olan ilh...». Musannıfın bu sözü şu sualin cevabıdır: Eğer cinayet efendinin zimmetinde, muhayyerlik vacip olana kadar, kalsaydı kölenin ölümü ile düşmezdi. Hür cânînin ölümü ile diyetin âkilesinden düşmemesi» gibi, kölenin ölümü ile de muhayyerlik düşmez.



Bu cevabın izah şekli şudur: Aslında vacîp olan köleyi vermektir. Her ne kadar efendinin -zekât malında olduğu gibi- köleyi vermeyi bırakıp kölenin karşılığı olan fedâya intikâl etmek hakkı ise de... Zira zekât malında da asıl vacip olan nisabdan bir parçasını vermektir. Ama nisaba mâlik olan kişi için bu nisabdan bîr cüzü vermek yerîne, onun kıymetini vermek yolu da seçilebilir. İnâye.



«Sahih kavle göre ilh...» Hidaye ve Zeylaî'de de böyledir. Zeylai'den başka diğer şarihler de bunu kabul etmişlerdir,



«Bundan ötürü de cinayet işleyen kölenin ölümü ile vacip olan düşer.» Yani kölenin efendisi kölenin yerine onun bedelini tercih etmezden önce. Ama bu tercihten sonra, kölenin ölümü ile fidye düşmez. Çünkü efendisinin zimmetine întikal eder. Gurreru'l-Efkâr.



Musannıf burada ölümü mutlak olarak zikretmiştir. O zaman bu ölüm semavî bir âfetle olan ölümü kapsadığı gibi; efendisinin onun bîr İhtiyacı İçin bir yere göndermesi sebebiyle veya istihdam ettiği zaman bunun ölümüne sebep olmasını da kapsar. Çünkü efendisi cânî olan kölesini cinayetin karşılığında, mağdurun velilerine vermedikçe onu istihdam etmek hakkına sahiptir. O zaman bu istihdam sebebi ile ölmesi halinde efendisi müteaddî olmuş olmaz. Minah ve Mebsut'tan.



Ama eğer canî köleyi efendisi öldürse o zaman efendisi cânî kölenin cinayeti karşılığında kölenin bedelini vermeyi tercîh etmiş olur. Eğer bu köleyi yabancı bir kimse öldürse bakılır; eğer kasten öldürmüşse kölenîn işlemiş olduğu cinayet bâtıl olur ve efendisi kısas ettirme hakkına sahip olur. Eğer hataen öldürürse efendisi ölen cânî kölesinin kıymetini kâtilinden alır ve öldürülen kölenin işlemiş olduğu cinayetin velisine verir. Burada muhayyer de olmaz. Hatta almış olduğu bu kıymette bir tasarrufta bulunmuş olsa, onun bedelini tercih etmiş sayılmaz. Cevhere.



«Şu kadar var ki Şurunbulaliye'de ilh...» Şurunbulâye'de olan bu rivayet meşhûr değildir. İnâye ve diğer kitaplarda Esrâr'dan naklen, birçok yerde rivâyet bunun hilâfınadır. Hatta Muhammed bin Hasan kesin olarak cânî kölenin cinayetinde cinayet karşılığı verilmesi vacip olan şeyin ancak köle olduğunu söylemiştir.



«Zeylaî bu hükmü şununla talil etmişlerdir ilh...» Yani hükmü ta'lil etmiştir ki bu hüküm de: Efendisinin bu tercihi yapmasının sahih olmasıdır. Her ne kadar o anda onu vermeğe kadir olmasa bile... Nitekim Zaylaî'nin ibaresinden de bu anlaşılmaktadır.



«Zeylaî'nin ta'lili şunu ifade ediyor ki ilh...» Yani zikredildiği şekilde Zeylaî'nin ifade ettiği ta'Iinin şudur: Ebû Hânife'ye göre asıl olan kölenin bedelini vermektir. O zaman bu İfâde edelîn ikinci tashihin üzerine bina edilir. şu kadar var ki Zeylaî, Hidâye ve diğer kitaplarda olduğu gibi, evvelâ birinci tashihi açıkça zikretmiştir. Zaten bilindiği gibi Muhammed'den açıkça rivâyet edilen de budur.



«İfade eder ilh...» Bu üçüncü bir görüştür. Bedai'den naklen Şurunbulaliye'de şöyle denilmektedir: Aslında vacip olan kölenle efendisinin muhayyerliği olsa idi, o zaman köle öldüğü taktirde bedelini cinayetin velilerine verilmesi taayyûn ederdi. Kendisine cinayet İşlenen kimsenin hakkı da bâtıl olmazdı. Çünkü iki şey arasında muhayyerlikte asıl kaide: «Biri helâk olduğunda diğeri taayyün eder» şeklindedir. O zaman bu, üçüncü görüş sağlam olamaz.



«Kitabın lafızından ilh...» kitaptan murat Mecma'ın metnidir. Şarihî de bu ifadesi ile musannıfının «metinde bunu ifade eden birşey var» iddiasını reddetmektedir. T. özetle...



«Eğer efendîsi kölenîn cinayetinin bedelini verse ilh...» Musannıfın bununla kayıtlamasının sebebi şudur: Eğer onun bedelinî vermese ve Köle de başka bir cinayet işlese o zaman bu ikinci meselenin aynısı olur ki bu da: «Eğer iki cinayet işlese ilh.» sözüdür. Kifâye.



«Bîrinci cinayetî gibidir» Çünkü birinci cinayetin bedeli verildiğine ondan temizlendiğinden hiç cinayet işlememiş gîbi oldu. Bu ikinci cinayette de yeni baştan işlemiş gibi oluyor. Hidâye.



«Efendisi köleyi her iki cinayetîn velilerine teslim eder, ilh...» O zaman her iki cinayetin velileri cinayetlerinin erşi miktarınca köleyi aralarında taksim ederler. Eğer onlar bir cemaat îseler köleyi kendi hisseleri üzerine pay ederler. Eğer efendisi köleyi değil de bedelini vermiş olsa. o cemaatin tümünün erşleri kadarını verir. Köle bir kîşiyi öldürüp diğerinin de gözünü çıkarsa köle ikisi arasında üçe, taksim edilir. Zira gözün erşi can erşinin yarısıdır. Binaenaleyh baş yarmanın hükmü de böyledir. Efendisi dilerse velilerîn bazısına bedelini verir, bazısına da köleden hakkı kadar olanı verir. Bu bahsin tamamı.» Hidaye'dedir.



«Eğer efendisi köleyi birisine hibe etse ilh...» Asıl şudur: Efendisi kölenin cinayetini bildiği halde kölede bir tasarrufta bulunduğu zaman köleyi vermekten aciz olur ve bedelini vermeyi tercih eder. Yoksa yani tasarrufta bulunmazsa aciz olmaz. Birinci kaidenin misali musannıfın zikrettiğidir.



İkincisinin misali ise şudur: Dul bir cariyeyle cinsi münasebette bulunması gebe bırakmamasıdır. Bu durum ise onun değerini eksiltmez. Evlendirmesi, İstihdam etmesi de kuvvetli görüşe göre icara vermesi veya rehin etmesi de aynıdır. Çünkü icara özürlerle bozulur, cinayet velisinin hakkının onda kaim olmaz da özürdür. Rahinin borcu ödemesi de mümkündür o zaman kölenin kendisini vermekten âciz olmaz.



Ticaretle izin vermek de efendiyi köleyi vermekten acze düşürmez. Her ne kadar köle borçlansa bile... Çünkü izin, köleyi cinayet karşılığında vermesini ne imkânsız kılar, ne de kölenin köleliğinde bir noksanlığa sebep olur. Ancak cinayetin velisi ticaretle izinli köleyi cinayetin yerine almaktan imtina edebilir. Çünkü borç efendisi tarafından onun hakkıdır. O zaman efendinin bu kölenin kıymetini vermesi lâzımdır. Hidâye ve İnâye'den...



«Veya onu satsa ilh...» Yani sahih bir bey' ile... Velev ki o bey' müşteriye muhayyerlikle de olmuş olsa... Ama bey-i fasitle satsa böyle olmaz. Ancak onu teslim ederse o zaman o bey-i fasitle satılan da bey-i sahîh gibi olur. Çünkü mebi'deki mülkiyet ancak teslim ile zâil olur. Muhayyerlik böyle alt olmak üzere satsa, hüküm böyle olmaz. Bunu Zeylaî ve diğerleri ifade etmişlerdir.



«Hangisi daha az ise onun tazminatını öder.» Çünkü onun hakkı fevt olmuştur. Onun tazminatını; hakkı da hangisi daha az ise ondadır, Bununla da kölenin bedelini tercih etmiş sayılmaz. Çünkü bilgisiz tercih olmaz. Hidaye.



Hakkının ikisinden azında olmasının delili de şudur: Daha fazlasını isteyemez. Kifâye.



«Köleyi satması gibi ilh...» Bu kelimeyi ıskat etmek gerekirdi. Çünkü bu birşeyi kendine teşbih etmektir. H.



Ben derim ki: Mümkündür ki burada cinayet işleyen kölenin satışından maksat, köleyi mecnî aleyhe satmaktır. O zaman, bir nevi, makabiline aykırı olmuş olur.



İhtiyar'da diyor ki: Eğer onu cinayetin velisine satmış olsa o zaman efendisi bedelini vermeyi tercih etmiş sayılır. Ama hibe etse böyle olmaz. Çünkü onu istihkak edecek kimse onu karşılıksız olarak da alabilir. Bu da beyde değil hibede bulunur.



«Ve kölesinin azadını talik etmesi gibi ilh...» Çünkü öldürdüğü zaman âzâd olunacağını bilmesiyle birlikte onun azadını adam öldürmeye bağlı kılması, adam öldürmeyi ihtiyâr etmesinin delilidir. O zaman efendisinin, kölenin îşlemiş olduğu cinayetin diyetini vermesi gerekir. Minah.



«Zeyd'i öldürmek ilh...» Yani onu diyeti icap ettirecek bir cinayet İşlemek şartına bağlı kılsa... Ama eğer cinayetin dışında başka bir şarta bağlı kılsa; mesela; «Eğer eve girersen hürsün» dese ve arkasından köle delirdikten sonra girse veya kısası icap ettirecek bir şeyle talik etse; meselâ; «Ona kılıçla vurursan hürsün» dese ulemanın ittifakıyla bu hususta efendi üzerine hiçbir şey gerekmez. Zira efendisi onun hürriyetini cinayetin dışında bir şarta bağladığından cinayet işleyeceğini bilmiyordu. Hem de kısası icap ettirecek bir cinayet işlemiş olsa o kısas, köleyedir. Bu da kölelikle veya hürriyetle değişmez. O zaman efendisi kölesinin azadını bir şeye bağlı kılmakla cinayet velisi üzerindeki hakkı ortadan kaldırmış olmaz. İnâye'den özetle...



«Kaçması gibi ilh...» Zira adam kansını hastalıktan sonra boşamış oluyor...



M E T İ N



Eğer bir köle bir hürün elini kastî olarak kesse ve o köle ona cinayetin yerine verilse, o da köleyi âzâd etmiş olsa eli kesilen odam yorasıiyileşmeyerek ölse o zaman köle cinayete karşılık sulh bedeli olur. Çünkü onun azad edilmesi sulhun tashih edilmesinin delilidir.



Eğer köleyi yarası yayıldığı halde azal etmese o zaman köle ya efendisine reddolunur ya öldürülür veya affedilir. Çünkü sulh batıl olmuştur.



Eğer borçlu ve ticaretle izinli bir köle hata en cinayet işlese efendisi de o cinayeti bilmeden onu âzâd etse o zaman efendisî, borç sahibine, kıymeti ile borçtan hangisi daha az ise onu öder ve cinayetin velisine de kıymet ile erşten hangisi daha az ise onu öder.



Cinayet işleyen köleyi yabancı birisi öldürse, efendisine yalnız bir kıymet verilir.



Eğer ticaretle izinli ve borçlu bir cariye bir çocuk doğursa, eğer doğumu borçlandıktan sonra ise... o cariye çocuğuyla birlikte borcundan dolayı satılır ve borcu ödenir.



Eğer bu cariye doğum yapsa, sonra borçlansa alacaklıların hakkı çocuğa taalluk etmez. Ama cariyenin kazançları bunun hilâfınadır; ki olacaklıların hakkı buna taalluk eder.



Eğer cariye cinayet işlese ve ondan sonra doğum yapsa onun çocuğu cinayetin velisine verilmez. Çünkü cinayet kadının değil, efendinin zimmetine taalluk eder. Borç ise bunun hilâfınadır.



Birisi, bir kişinin kölesinin efendisi tarafından azad edildiğini zannetse ve azad edilen köle de, onun azatlı olduğunu zanneden kimsenin velisini hata en öldürse; hür adem için köle üzerinde hiçbir hak yoktur. Çünkü o, kölenin azadlı olduğunu zannetmekle köleyi hak etmediğini diyeti hak ettiğini ikrar etmiştir. Ancak şu kadar var ki, diyet de akile üzerine ancak hüccetle gerekli olur.



Herkes tarafından köleliği bilinen azadlı bir köle birisine: «Ben Azâd edilmeden önce hataen kardeşini öldürdüm» dese ve bu sözü ile de kendisini azad eden efendisini muhatap alsa, bu sözüne karşılık eski efendisi olan kardeşi de: «Hayır! Azaddan önce değil, azad edildikten sonra öldürdün!» dese o zaman burada birincinin sözü yani azadlı kölenin sözü tasdik edilir. Çünkü tazminatı inkâr etmektedir.



Eğer cariyeye: «Benim cariyem olduğun halde elini kestim.» dese, cariye de: «Hayır, beni azad edildikteki sonra elimi kestin» dese cariyenin sözü kabul edilir. Çünkü adam evvelâ tazminat sebebini ikrâr ediyor, sonra da kendisini tazminâttan ibrâ edecek bir iddiada bulunmuştur. O zaman onun sözü kabul edilmez.



Efendisinin cariyeden aldığı malî her şeyde makbul olan söz, zikrettiğimizden dolayı istihsanen câriyenindir. Ancak cima ile gullede söz efendinindir: Çünkü efendi cimayı tazminata münafi ve belirti olan bir hale isnad etmektedir,



Mahcur bir köle veya bir çocuk. diğer bir çocuğa bir adamı öldürmesi içîn emir verseler ve o da öldürse, onun diyeti katîlin âkilesi üzerinedir. Çünkü çocuğun kasdî adam öldürmesi hatâdır. Akile de rücû ederek kölenin âzâdından sonra köleden alırlar. Bazı alimler de rucû edemezler ve ebedî olarak emreden çocuktan da olamazlar. Çünkü onun ehliyeti nâkıstır, denilmiştir.



İ Z A H



«Çünkü onun âzâd edilmesi sulhun tashih edilmesinin delilidir.» Zira âkile, kölenin tasarrufunun sahih olmasını kasteder. Onun tasarrufunun sıhhati de ancak cinayet ve cinayetten doğacak şeylerden sulh ile sahih olur. Zeylai.



«Çünkü sulh bâtıl olmuştur ilh...» Zira sulh elin diyeti karşılığında mal üzerine yapılmıştır ki, o da kölenin kendisidir. Zira kısas azalarda hür ile köle arasında cereyan etmez. Elinin kesilmesi ile vücuduna yayılan hastalıkla anlaşılmış oldu ki; elin diyeti vâcip değildir; vâcip olan ancak kısastır. O zaman sulh bâtıl olur, Çünkü sulha bir musallahun anh (yani üzerinde anlaşma yapılan şey) lâzımdır. Burada musallahun anh maldır ve o da mevcut değildir. Zeylaî.



T. diyor ki : Bu illetin zahiri şunu göstermektedir: «Bâtıl akdi kaldırmak için köleyi cinayetin velisine geri vermek vâciptir.»



İnâye'de şöyle denilmiştîr: «Bu akde sulh demek mesayıktan bazısının ihtiyâr ettikleri, kölenin cinâyetinde asıl vacip olan kölenin değil bedelinin verilmesidir» hükmüne binaendir.



«Efendisi de onu azad etse itti...» Ama eğer azad etmese o zaman muhayyerdir.



İnâye'de şöyle denilmiştir: «Asıl kaide şudur: Köle, borçlu olduğu halde bir cinayet işlese efendisi onu veya bedelini vermek arasında muhayyerdir. O zaman, eğer köle verilirse alacaklıların borçlan için satılır. Eğer bu satışta alacaklıların alacaklarından fazla birşey kaldıysa o da cinayet sahiplerinindir. Çünkü onların mülkü olarak satılmıştır. Eğer kölenin fiyatı borçlarını karşılamazsa birinci efendisinin mülkü üzerine satıldığında ödeyemediği borçlarının hürriyet vaktine ertelenmesi gibi burada da kalan borcu onun hürriyete kavuşacağı vakte ertelenir.» Özetle.



«O cinayeti bilmeden ilh...» Musannıfın bununla kayıtlaması şunun içindir: Efendisi eğer cinayetini bilerek onu azad ederse, o zaman cinayete karşılık kölenin bedelini tercih etmiş olur. O zaman cinayetin velisine cinayetin diyetini vermesi vacip olduğu gibi, köleden alacağı olana da kölenin kıymetini vermesi vacip olur.



«Hangisi daha az ise ilh...» Ama Hidâye ve diğer kitapların sözüne gelince: Onun üzerine iki kıymet lâzımdır: Birisi borç sahipleri için, diğeri de cinayetin velisi için. Bu sözünden maksat: «kölenin kıymeti eğer erşten az olursa»dır. Nitekîm İnâye'de de böyle tasrîh edilmiştir.



«Cinayet işleyen köleyi ilh...» Yani zikri geçen mezun köleyi... H.



«Efendisine yalnız bir kıymet verilir.» Yani onu alacaklılara verir. Çünkü alacak o kölenîn üzerindeki mali bir haktır. Alacaklı da bu konuda cinayetin velisine takdîm edilir. Bunun tamamı Zeylai'dedir.



Efendi değil de yabancının bir kıymet vermesinin nedeni şudur: Çünkü o köle ne cinayet karşılığında ne de borç karşılığında alınmıştır. O zaman ecnebinin üzerine telef ettiğinden fazla birşey vacip değildir. Efendisinden ise telef ettiği şeyden fazlası istenilmektedîr ki bu da borçtur İtkânî.



«Ama cariyenin kazançları bunun hilâfınadır.» Çünkü onun kazançlarına borçtan evvel de sonra da alacaklıların hakkı taalluk eder. Çünkü onun kazanma hususunda selahiyeti vardır. Minah.



«Onun çocuğu cinayetin velisine verilmez ilh...» İnâye'de denilmiştir ki: «Cariyenin borçlandıktan sonraki doğumu ile cinayetten sonraki doğumu arasındaki fark; birincisinde çocuğun annesi ile birlikte satılması, ikincisinde ise satılmamasıdır Çünkü borç cariyede hükmî bîr vasıftır ki; onun zîmmetînde vacip olarak durur ve ödemek bizzat ona düşer. Hatta efendisinin onun rakabeside, satış, hibe veya başka şeylerle tasarrufta bulunması da memnudur. O zaman cariyenin borçlanması sabit olan şer'î vasıflardandır ve kitâbet, tedbir ve rehin gibi çocuğuna sîrâyet eder. Cinayetin mucibi ise ya köleyi veya onun bedelini vermektir. Bu da cariyenin değil, efendinin zimmetindedir. Hatta efendisi onun rakabesindeki satış, hibe ve istihdam gibi tasarruflardan men edilemez. Ona ancak hakiki, hissî fiilin eseri mûlakî olur ki; bu da onu vermektir. Bu, evlâda sirayet etmez. Çünkü karar tutmayan bir vasıftır ve verme anında hasıl olmuştur. Sirayet ise hakikî vasıflarda değiI, şer'î vasıflarda olur.»



«Birisi zannetse...» Yani ikrar etse.



«Öldürse» Burada hürriyetle ikrarı cinayetten önce zikretti. Mebsût'ta



ise cinayetten sonra zikredilmiştir. Aralarında bir fark yoktur. İnâye



«Azâd edilen ilh...» Yani onun azadlı olduğunu zanneden kişinin zanında azatlı olan...



«Hür adam için köle üzerinde hiçbir hak yoktur.» Yani zanneden kişi için...



«Köle üzerinde ilh...» Evlâ olan bunu hazfetmek idi. Çünkü burada âkile üzerine bir şey vacip değildir. T.



«Çünkü o, kölenin azadlı olduğunu zannetmekle ilh...» Hidâye'nin ibaresi şöyledir: «Zira o adam efendisinin kendisimi azad ettiğini ileri sürmekle âkile üzerine diyeti iddia etmiş, köleyi ve efendisini de ibrâ etmiş oldu. Bu iddiası da hüccetsiz olarak akile hakkında kabul edilmez.»



Ancak bununla efendiyi ibrâ etmiş olur. Çünkü efendinin üzerine cinayetten sonra söz konusu olan bir âzâd iddia etmedi ki, efendisi o iddia ile köleyi değil bedelini vermek konusunda tercihi ve cinayet ehlinin hakkını da kölesini azad etmekle yok etmesi söz konusu olsun. Kifâye.



«Köleyi istihkak etmediğin ilh...» Yani ya köleyi veya bedelini verir.



«Belki diyet ilh...» Çünkü o, hürlerin cinayetinin mucibidir...



«Akile üzerine ilh...» Bunlar âzâd olunanın efendisinin kabilesidir. İleride geleceği gibi... Anla.



«Efendisini muhatap alsa ilh...» Şârih burada musannıfa tabi olmuştur ve bu da gerekli değildir.



Mültekâ ve Dürer'in îbareleri şöyledir: Azatlı köle demiştir ki: «Ben Zeyd'in kardeşini öldürdüm.»



Bunun benzeri Hidâye ve diğerlerinde de vardır. Buradaki ifade daha anlaşılır şekildedir. Çünkü metinde ifadenin efendi hakkında mı, yabancı hakkında mı yapıldığını gösterecek bir fark yoktur. Çünkü efendi: «Hayır! azaddan sonra öldürdün» sözüyle diyeti sadece kendi üzerine değil de kâtilin âkilesi üzerine yüklemek istemektedir ve bunlar da efendinin kabilesidir. Çünkü onlar azad edilenin âkilesidir. Anla.



«Çünkü tazminatı inkâr etmektedir:» Zira o, fiili belirli ve tazminâta aykırı olan bir hale isnad etmiştir. Çünkü burada kelâm köle olduğu bilinen belirli olan bir zaman hakkındadır.



O taktirde bu söz, âkil-bâliğ olan bir kimsenin: «Ben sabî iken karımı boşadım» demesi veya delirdiği bilinen bir kimsenin: «Ben karımı deli iken boşadım» demesi gibi olur. Bu durumda makbul olan söz onun sözüdür. Hidâye.



«O zaman onun sözü kabul edilir ilh...» Bunun nedeni efendinin fiili, tazminata aykırı bir zamana isnat etmemesidir. Çünkü cariye borçlu olduğu halde de elini kesse tazminatını verir. Hidâye.



«Mali ilh...» Yani ona hibe edilen veya onu vasiyet edilen mal gibi gulle olmayan bir mal... T.



«Ancak cima ile gullede söz efendinindir.» Cariyesine: «Seni azad etmeden önce seninle cima ettim» veya: «Seni azad etmeden önce kazancını aldım» dese ve her ikisinde de câriye aksini iddia etse, cariyenin değil efendinin sözü kabul edilir. Çünkü efendinin, borçlu cariyesiyle cinsel ilişkide bulunması ukru icap ettirmez. Ve yine onun kazancını alması da, her ne kadar borçlu olsa da zamin olmasını icap ettirmez. O zaman fiil tazminata münafi belli bir hale izafe edilmiştir. İbn Kemâl.



Şurunbulâliye'de Mevâhib ve Zeylai'den naklen İkrar edenin elinde aynı ile kaîm olan şey istisna edilmiştir. Çünkü o şeyi ondan aldığını ikrâr ettiği zaman onun elinde olduğunu ikrâr etmektedir. Sonra da cariye onu ikrâr ettiği halde cariyeni o mal üzerinde mülkiyetini iddia etmektedir. zaman makbul olan söz, inkâr edenindir. Bundan dolayı da geri vermesi emredilir.



«Mahcur bir köle ilh...» Musannıfın köle ile kayıtlaması şunun içindir:



Çünkü eğer emreden kişi hür ve bâliğ olsa, o zaman çocuğun âk ilesi diyeti verdikten sonra rücû ederek emredenin âkilesinden alır. Musannıfın mahcûr ile kayıtlaması da şunun içindir: Eğer emreden bâliğ ve mükatep bir köle olsa, o zaman çocuğun âkilesi ona kıymeti ile diyetinden hangisi daha az ise rücû ederek bu kıymeti ondan alırlar. Ticaretle izinli katli emreden bir köle bunun hilâfınadır ki, çocuğun âkilesi ancak o azad edildikten sonra ona rücû edebilirler. Kifâye.



«Akile de rücû ederek kölenin azadından sonra köleden alırlar.» Çünkü onun sözüne itibar edilmemesi ehliyetinin noksanlığından değil, efendisinin hakkı dolayısıyladır. Efendisinin hakkı ise azad ile ortadan kalkmıştır. Zeylai. Sadra'ş-Şehit ile Kadıhan'ın şerhlerinde zikrettikleri budur. Bu ise tartışılabilir bir görüştür. Zira Ziyâdât'taki rivâyete muhaliftir. İtkâni.



«Bazı âlimler tarafından da rücû edemezler denilmiştir.... İşte bu Ziyâdât'ın rivâyetidir. Zeylai demiştir ki: «Zira bu cinayet tazminatıdır ki bu da kölenin değil, efendinin üzerinedir. Halbuki bunun efendi üzerine vacip olması, köle mahcur olduğundan imkansızdır. Ziyâdât'ın bu rivayeti de, Zeylai'nin dediğine göre, fıkıh kaidelerine daha uygundur.»



Bu meselenin tamamı Zeylai'dedir.



«Ebedî olarak ilh...» Yani baliğ de olsa...



M E T İ N



Eğer emreden kölenin emrettiği kendi gibi bir köle ise, o zaman katil köleni efendisi hata olan cinayette ya kölesini verir veya onun karşılığın da bedelinin verir ve hemen rücû ederek emredenden alamaz.



Emreden köle azad edildikten sonra katil kölenin efendisi vermiş olduğu bedelden veya kıymetinden hangisi daha az ise rücû ederek onu alır. Çünkü fazla .vermede mecbur değil, serbesttir.



Eğer katil köle çocuk ise, hüküm yine böyledir. Çünkü küçüğün kasdı hatadır. Eğer büyük ise ondan kısas yapılır.



Bir köle bir kuyu kazsa sonra da efendisi onu azad etse, daha sonra da o kuyuya bir veya daha fazla insan düşerek helâk olsa kölenin üzerine hiçbir şey yoktur. Çünkü kölenin cînayeti onun üzerine hiçbir şey icap ettirmez. Efendisinin üzerine ise, bin kişi de düşse, bir kıymet vermek vacip olur. Zeylai.



Eğer köle kasten İki hür adamı öldürse ve her ikisinin de ikişer velisi olsa, her birinin birer velisi, katil köleyi affetseler; o zaman efendisî kölenin yarısını affetmeyen diğer iki hürle verir veya kâmil bir diyette onun bedelîni verir. Çünkü bu afla kısas düşmüştür ve kalan kısmı do mala inkılâp etmiştir ve bu mal da iki diyettir. Affeden iki kişinin diyet olan payları düşmüştür, affetmeyenlerin diyetleri ise kalmıştır. Ancak köleni yarısını onlara verirse o zaman diyet vermez.



Eğer köle adamlardan birini amden, diğeri ise hataen öldürse ve kasden öldürdüğü adamın velilerinden biri affetmiş olsa, hata en öldürdüğü kişînin velisine diyetini verir, diyeti yarısını da kasten öldürdüğü kişinîn velilerinden affetmeyene verir veya köleyi her ikisine verir veya -Ebû Hanîfe'ye göre- avl yoluyla ilçe taksim eder. Ebû Yusuf ev Muhammed'e göre ise mûnazaaten dörde taksim eder.



İki kişinin ortaklı kölesi, her iki ortağın yakınlarını öldürse, eğer onlardan biri onu affederse hepsi bâtıl olur.



Ebû Yûsuf ile Muhammed demişlerdir ki: Burada affeden kimse kendi payının yarısını diğerine verir veya diyetin dörtte biri ile onun bedeli verir. Bazı âlimler, İmâm Muhammed'in de Ebû Hanîfe iIe aynı görüştedir, demiştir. Ebû Hanîfe'nin görüşünün delîli şudur: Velilerin birinin affı ile kısas mala çevrilir, efendi de kölesi üzerîne borç icap ettiremez. Öyle ise vârisler de o borçta ona halef olamazlar. Allah en iyisî bilendir.



İ Z A H



«Kendisi gibi bir kötü ise ilh...» Musannıf burada yine mahcûr olması ile kayıtlamadı. Çünkü odam öldürmeyi emreden kölenin hacr altında oluşu ile yetindi. O zaman mahcûr olan bîr köle, ticaretle izinli olan köleye adam öldürmesini emretse hüküm yine öyledir. Ama eğer emreden mezun bir köle, emrolunan da mahcur veya o da mezun (ticarete izinli) bir köle olursa, o zaman katil kölenin efendisi köleyi» veya bedelini verdikten sonra derhal kendi kölesinin kıymeti ile emreden kölenin rakabesine rücû eder. Çünkü emreden emretmekle emredilen köleyî gasp etmiş olur. Bu meselenin tamamı Kifâye'dedir. Eğer adam öldürmesi emredilen kişi âkil, baliğ ve hür olsa o zaman öldürdüğü adamın diyeti onun âkilesi üzerinedir. Akile de dönüp emreden kişiden alamaz. Çünkü onun emri sahih değildir. Zeylai.



«Emreden köle âzâd edildikten sonra kâtil kölenin efendisi rücû ederek onu olur ilh...» Geçen «kîl» kavline kıyasla bir şey vacip değildir. Bunu Zeylaî ifade etmiştir.



«Kıymetinden ilh...» Yani katil kölenin kıymetinden...



«Çünkü serbesttir ilh...» Yani cinayetin bedelini verdiği zaman... Ve o da kölenin kıymetinden fazla olursa, rücû ettîğinde ancak kölenin kıymeti ile rücû edebilir, çünkü mecbur değildir. Zira eğer köle verilmiş olsaydı, o zaman cinayetîn velisine köleyi kabul etmesi için cebredilirdi.



«Sonra da efendisi onu azad etse ilh...» Musannıfın burada «azadı» ile kayıtlamasının sebebi, azad edilmenin bir zan mahalli atmasıdır. Çünkü azad etmese de hüküm aynıdır.



Hindiye'de şöyle denilmektedir: Fukahâ'nın şu hüküm üzerinde icmâları vardır. Kuyuyu kazan eğer mutlak bir köle olursa efendisi de o köleyi kuyuya düşerek öleni velisine teslîm etse; sonra ikinci bir adam kuyuya düşerek ölse İkinci maktûlün velileri kölenin efendisinden hiçbir şey alamazlar. Efendi köleyi birinci ölenin velisine İster hâkîmin hükmüyle teslim etsin, ister hükmü olmadan teslim etsin... Bu bahsîn tamamı Hindiye'dedir.» T.



«Sonra da o kuyuya bir insan düşerek helâk olsa ilh...» Eğer kuyuya düşme, kuyuyu kazan kölenin azadından evvel ise, o zaman diyet vâcip olur. Başka biri de o kuyuya düşerse onun velisi de düşen birinci adamın velisine ortak olur. şu kadar var ki, birincisi diyet miktarı kadar ikincisi İse kıymet miktarı kadar çarpılır. Makdisi.



Çünkü kölenin azadı ile bedelini tercih etmesi birinci cinayette vakî oldu; ve böylelikle bunda da diyet gerekti. ikincisinde ise. böyle bir tercih olmadığından ancak kıymet gerekti.



Bu hüküm azadın bîlgiden sonra olması hâlinde böyledir. Aksi takdirde sadece kıymet vermesi gerekir. O kıymette de az önce belirttiği gibi ikinci cinayetin velisi, birinci cinayetin velisine ortak olur. Salhânî.



«Efendisinin üzerine ise bir kıymet vermek vacip olur ilh...» Cinayet halinin başlangıcına itibar edilerek... Çünkü o onun kölesiydi. T.



«Ebu Hanife'ye göre avl yoluyla ilh... Avl'in açıklaması şöyledir. Onlardan herbirisini hisselerînin tamamı ile çarpılır. Bunlardan birisin hissesini malın yarısı ile diğerininkini de malın hepsi ile... Kifâye.



O zaman malın üçte ikisi hata en öldürdüğü adamın iki velisine verilir. Çünkü onların her ikisi de diyetin hepsini iddia etmektedirler. Üçte biri de kasten öldürdüğü, adamın velisine verilîr. Çünkü o da malın yarısını iddia etmektedir. Bu ikisinin hisseleri diyetîn tamamı İle çarpılır. Öbürü de yarısı ile çarpılır.



«Ebû Yûsuf ile Muhammed'e göre ise münazaaten dörde taksim edilir.» Yani üç çeyreği hata en öldürülenin velisine bir çeyreği de amden öldürülenin velisine münazaa yoluyla verilir. Şöyle ki, yarısı hata en öldürdüğü kişinin velisine münazaasız verilir ve her iki grup da geriye kalan yarı da münazaa ederler. O zaman bu yarı da ikiye bölünür. Bundan dolayı da dört çeyrek olarak pay edilir. Minah.



Bunu şöyle açıklayabiliriz; Üzerinde ittifak edilen asıl kaide şudur. Ferikeden alacağı olan iki kişi veya bunun benzerinin varlığı halinde olduğu gibi zimmetteki borç nedeniyle bir nesnenin taksimi icap etse; taksım avl yoluyla ve hisselerin çarpımı ile olur. Çünkü zimmette tedâyuk (karşılayamama hali) yoktur. O zaman her birinin hakkı tamamen sabit olur ki, o da hakkının hepsi ile çarpılır.



Eğer nesnenin taksimi zimmetteki bir borç nedeniyle değil de, başka bir nedenle gerekse fuzûlînin satışına benzer. Şöyle ki; fuzûlî satıcılardan biri bir adamın kölesini tamamen satsa; bir diğeri de aynı kölenin yarısını başka bir adama satsa ve kölenin mâliki de her iki satışa da «olur» derse; o zaman köle iki müşteri arasında münazaa yoluyla dört çeyreğe taksim edilir. Çünkü bir nesne tam olarak iki hakkı karşılayamaz. Bu da sabit olunca Ebû Yûsuf ile Muhammed bizim bu meselemizde derler ki Hatâen öldürülen kişinin velisine kölenin üç çeyreği verilir. bir çeyreği de kasten öldürülen kimsenin affetmeyen velisine verilir. Çünkü kasten öldürdüğü kimsenin velisinin hakkı rakabenin tamamında idi. Bu velilerden biri affettiği zaman hakkı batıl oldu. O zaman bu yarı boş kalır ki; hataen öldürdüğü kimsenin velisinin hakkı da münazaasız bu yarıya taalluk eder. Geriye kalan diğer yarıda ise hataen öldürdüğü kimsenin velisi ile amden öldürdüğü kimsenin velilerinden affetmeyen bu yarıda münazaa ederler. İşte bu yarı da her iki kesim arasında yarı yarıya taksim edilir.



Ebû Hanîfe'nin dayandığı delil ise şudur: Aslında her iki tarafın da hakları kölenin kendisinde değildir. Belki telef olunanın bedeli olan erştedir. öyleyse taksim nesnenin dışındakinde avl yoluyladır. Çünkü hatâen öldürdüğünü kimsenin velisinin hakkı, onbin dirhemdir. Onu affeden kimsenin hakkı ise beşbindedir. İşte o zaman bunlardan herbiri bir hisse ile çarpılır. Bunun örneği şudur: İkibin dirhem bir adama, biri dirhem de diğer bir adama borçlu olarak ve bin lira bırakarak ölse, o zaman bu bin her iki alacaklı arasında üçe bölünerek taksim edilir. Ama yukarda zikredilen fuzûlinin satışı bunun hilâfınadır. Çünkü mülkiyet müşteri için başlangıçta sabit olur. İnâye; özetle...



«Ebû Yûsuf ile Muhammed demişlerdir ki; ilh...» Çünkü affetmeyenin hissesi, arkadaşının affetmesiyle mala çevrildiğinden yarısı onun mülkiyetine; diğer yarısı da ortağının mülkiyetine intikal etti. O zaman ortağının hissesine isabet eden sakıt olmaz. Söz konusu hisse ise bir çeyrektir. Âma kendi hissesine isabet eden sakıt olur (düşer). Kifâye.



«Ebû Hanîfe'nin görüşünün delili şudur ilh...» Kifâye'de denilmiştir ki: «Ebû Hanîfe şunu iddia etmektedir: Kısas herbir ortak için kölenin yarısında, belirtilmeden vaciptir. Bunlardan birinin affetmesi ile o kısas mala çevrildiği zaman yine her yönden kısasın vacip oluşu muhtemeldir. Şöyle ki; diğer ortağının hissesi nazar-ı itibara alınarak vacip olması ihtimali vardır. Nitekim affeden kimsenin hissesi nazar-ı itibara alındığı takdirde ise; her yönden kısasın düşmesi muhtemeldir.



Her ikisinin de hissesi şâyî olarak nazar-ı itibara alındığında geri kalan hissenin ikiye bölünmesi muhtemeldir. O zaman bu da şektir, şek ile de mal vacip olmaz.



«Öyle ise varisler de o borçta ona halef olamazlar ilh...» Bu söze gerek yoktu. Çünkü öldürülen kişi katilin efendisi! değildir. Evet; Bu söze gerekyoktu ama, bu hüküm başka bir meselede ortaya çıkar: Hidâye'nin hükmü de aynen bu meselenin hükmü gibidir. O mesele de şudur: «Köle iki oğlu olan efendisini öldürse ve bu oğullardan biri köleyi affetse( o kısasın tamamı bâtıl olur. Ebû Yûsuf buna muhalefet etmiştir. Çünkü ona göre diyet. öldürülen kimsenin hakkıdır. Sonra onun vârisleri yerine geçerek onu alırlar, efendi ise kölesinin üzerine bir borç; icap ettiremediğinden varisler bunda ona halef olamazlar.» Şarihi yanıltan ise Dürer müellifidir. Yüce Allah en doğrusunu bilendir.