Kur'ân-ı Kerim'de Cihad Kavramı

Cihad kelimesi Kur’an’da farklı şekillerde kırk bir yerde geçmektedir. Bunlardan 33’ü kavram anlamındaki cihadla ilgilidir. Mü’minler Allah yolunda, kâfirler ise tâğut yolunda savaşırlar.[85] Allah, kendi yolunda cihad etmeyi emretmektedir.[85] Bu yolda canlarıyla ve mallarıyla çalışanları övmektedir.[85] Allah yolunda mücâdele eden mücâhidlerin dereceleri, evlerinde oturanlardan daha yücedir.[85] Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin dereceleri çok yüksektir, mükâfâtları boldur.[85] Allah, peygamberlerle beraber Allah yolunda yılmadan, gevşemeden cihad eden sabırlı Rabbânîleri sever.[85] Mü’minler, dünyayı, içindekileri, meskenleri cihaddan çok severlerse, Allah onlara cezâ verir.[85] Allah (c.c.) cihad emri ile mü’minleri imtihan etmektedir.[85] Allah yolunda cihad edenler ‘şehid’ olabilirler ama onlar ölmezler, Allah katında diridirler.[85] Silâhlı/canla cihad, bize harp açanlara[85], verdikleri sözü tutmayıp tekrar dinimize saldıranlara[85], Allah'a ve âhiret gününe inanmayarak, Allah ve Peygamberin haram kıldığı şeyleri haram kabul etmeyenlere karşı[85], yeryüzünde fitneyi söküp atmak ve Allah'ın dinini hâkim kılmak[85] gâyesi ile meşrû kılınmıştır.



"İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah ğafûr ve rahîmdir." (Bakara: 2/218)



"Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Âl-i İmrân: 3/142)



“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler; boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân: 3/146)



“İki ordunun karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, Allah’ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, mü’minleri ayırdetmesi ve münâfıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: ‘Gelin, Allah yolunda çarpışın; yahut karartınızla düşmana gözdağı olun’ denildiği zaman, ‘Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik’ dediler. Onlar o gün, imandan çok kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların gizledikleri niyeti çok iyi bilir. (Evlerinde) Oturup da kardeşleri hakkında, ‘bize uysalardı öldürülmezlerdi’ diyenlere, ‘eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!’ de. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın! Bilakis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Âl-i İmrân: 3/166-170)



“Bir kısım insanlar mü’minlere, ‘düşmanlarınız size karşı toplandılar; aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırmış ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir’ demişlerdir.” (Âl-i İmrân: 3/173)



“Rableri, onların duâlarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, Benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, Ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah, mükâfatın en güzeli kendi nezdinde olandır.” (Âl-i İmrân: 3/195)



“Ey iman edenler! İhtiyatlı davranın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın.” (Nisâ: 4/71)



“O halde, dünya hayatını âhiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya gâlip gelirse Biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ: 4/74)



“Size ne oldu da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla’ diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Buna hakkınız yok!)” (Nisâ: 4/75)



“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâğut (bâtıl dâvâlar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın düzeni ve tuzağı zayıftır.” (Nisâ: 4/76)



“Kendilerine ‘ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin’ denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca içlerinden bir grup insanlardan, Allah’tan korkar gibi, yahut daha fazla bir korku ile korkmaya başladılar da; ‘Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi, yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?’ dediler. Onlara de ki: ‘Dünya menfaati önemsizdir, Allah’tan korkanlar için âhiret daha hayırlıdır, size kıl kadar haksızlık edilmez. Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!...” (Nisâ: 4/77-78)



“Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Mü’minleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve cezâsı daha şiddetlidir.” (Nisâ: 4/84)



“Ancak, kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin)den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesnâ. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve barışı size bırakırlarsa bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yol(a girme hakkı) vermemiştir. Hem sizden hem de kendi toplumlarından emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler ona baş aşağı dalarlar(daldırılırlar). Eğer sizden uzak durmaz, sulh işini size bırakıp ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün. İşte onlar üzerine sizin için apaçık yetki verdik.” (Nisâ: 4/90-91)



"Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek 'sen mü'min değilsin' demeyin. Çünkü Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lutfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Mü'minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vaad etmiştir; ama mücâhidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir." (Nisâ: 4/94-96)



“Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız’ dediler. Mûsâ: ‘Rabbim, ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle bu fâsık/yoldan çıkmış toplumun arasını ayır’ dedi. Allah: ‘Öyleyse orası onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen de fâsık/yoldan çıkmış toplum için üzülme’ dedi.” (Mâide: 5/24-26)



“Allah ve Rasûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezâsı, ancak ya acımadan öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için âhirette de büyük azap vardır.” (Mâide: 5/33)



"Ey iman edenler! Allah'tan ittika edin/korkun. O'na vesile/yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz." (Mâide: 5/35)



"Ey iman edenler! Sizden kim mürted olur/dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve Kendisini seven, mü'minlere alçakgönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lutfudur. Allah'ın lutfu ve ilmi geniştir." (Mâide: 5/54)



“Yahûdiler: ‘Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır)' dediler. Hay dediği yüzünden eli bağlanası ve lânet olası! Bilakis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyâmete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah da bozguncuları sevmez.” (Mâide: 5/64)



“Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, 'Ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim' diyerek duânızı kabul buyurdu. Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak gâliptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu. Hani Rabbin meleklere: 'Muhakkak Ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına!' diye vahyediyordu. Bu söylenenler, onların Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azâbı şiddetli olandır. İşte bu yenilgi size Allah'ın azâbı! Şimdilik onu tadın! Kâfirlere bir de cehennem ateşinin azâbı vardır. Ey mü'minler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin (Korkup kaçmayın). Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzî tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir! (Savaşta) Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, mü'minleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar." (Enfâl: 8/9-18)



"Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamâmen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür." (Enfâl: 8/39)



"Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile (savaş için) karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz." (Enfâl: 8/45)



"Allah katında, yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler. Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden ahitlerini bozan kimselerdir. Eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlar ile (onlara vereceğin cezâ ile) arkalarında bulunan kimseleri de dağıt." (Enfâl: 8/55-57)



"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet, cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız. Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir." (Enfâl: 8/60-61)



"Ey Peygamber! Mü'minleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) gâlip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye gâlip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye gâlip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) iki bin kişiye gâlip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfâl: 8/65-66)



“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhâcirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının velîleridirler. İman edip de hicret etmeyenler ise, onlar hicret edinceye kadar size onların mirasından hiçbir şey yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. Allah yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.” (Enfâl: 8/72)



“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler; (muhâcirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfâl: 8/74)



“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onların yemin (diye bir şey)leri yoktur. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki küfre son verirler. (Ey mü’minler!) Verdikleri sözü bozan, Peygamber’i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) mü’minler iseniz, korkmanız gereken yalnızca Allah’tır. Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara gâlip kılsın ve mü’min toplumun gönüllerine şifâ versin, kalplerini ferahlatsın. Ve onların (mü’minlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Çünkü Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Yoksa siz, Allah sizden cihad edenlerle Allah, Peygamber ve mü’minlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri bilmeden (siz böyle bir imtihan geçirip iyiler ve kötüler müstehakını almadan başı boş) bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Tevbe: 9/12-16)



“(Ey müşrikler!) Siz hacılara su veren ve Mescid-i Hakam’ı onaran kimseyi, Allah ve âhiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerle bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe: 9/19-20)



“De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.’ Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (Tevbe: 9/24)



“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe iman etmeyen, Allah ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (kendine) din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe: 9/29)



“...Müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah takvâ sahipleriyle, (din düşmanlarına karşı korkaklık göstermekten) sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe: 9/36)



“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda savaşa çıkın!’ denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Âhiret (hayatına) dünya hayatını tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası âhiretin yanında pek azdır. Eğer (size emrolunan bu savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek acıklı bir azap ile cezâlandıracak ve yerinize sizden başka (emirlerine itaat edecek) bir kavim getirecek; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremeyeceksiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.” (Tevbe: 9/38-39)



“(Ey mü’minler!) Gerek hafif, gerek ağır (kolay-zor, binekli-yaya, kuvvetli-zayıf, zengin-fakir, ihtiyar-genç) olarak hep birlikte savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer anlıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe: 9/41)



“Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilir. Ancak Allah’a ve âhiret gününe iman etmeyen, kalpleri şüpheye düşüp kuşkular içinde bocalayanlar (savaştan geri kalmak için) senden izin isterler. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları (böyle cihad gibi güzel bir amelden) geri koydu; onlara, ‘oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!’ denildi. Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. Halbuki içinizde de onlara iyice kulak verecekler vardır (bunları kuşkulandırıp büyük bir fitne çıkarabilirlerdi). Allah zâlimleri gâyet iyi bilir.”    (Tevbe: 9/44-47)



“De ki: Siz bize iki güzelliğin (şehidlik veya gâziliğin) birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Halbuki biz size Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle bir azap eriştirmesini bekliyoruz. Haydi bekleyin durun; biz de sizinle beraber bekleyenleriz.” (Tevbe: 9/52)



“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münâfıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” (Tevbe: 9/73)



“Allah’ın Rasûlüne muhâlefet etmek için (savaştan) geri kalanlar (münâfıklar, sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere de); ‘bu sıcakta sefere çıkmayın’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi daha sıcaktır (ona nasıl dayanacaksınız?)’ Keşke anlasalardı!” (Tevbe: 9/81)



“Allah’a iman edin, Rasûlü ile beraber cihad edin’ diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve ‘bizi bırak, oturanlarla beraber olalım’ dediler. Geride kalan kadınlarla beraber olmağa râzı oldular, çünkü onların kalplerine mühür vuruldu (dolayısıyla cihadda olan hikmet ve gâyeyi) onlar anlayamazlar. Fakat Peygamber ve onunla beraber iman edenler, mallarıyla canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar (dünyada zafer, âhirette cennet) onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe: 9/86-88)



“Allah ve Rasûlü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde; zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine (kınanmasına) bir yol yoktur. Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Kendilerini bindirip sevk etmen için sana geldiklerinde, ‘sizi bindirecek bir binek bulamıyorum’ deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen kimselere de (sorumluluk yoktur). Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde, senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (savaştan geri kalmanın sonucunun ne olacağını) bilemezler. (Seferden) Onlara döndüğünüz zaman size özür beyan edecekler. De ki: ‘(Boşuna) özür dilemeyin, size asla inanmayız. Çünkü Allah, sizin haberlerinizden (aleyhimizde çevirdiğiniz dolaplardan çoğunu) bize bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Rasûlü de. Sonra görüleni ve görülmeyeni Bilen’e döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size haber verecektir. Onların yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları cezâlandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına yemin edecekler. İşte o zaman onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık cezâ olarak varacakları yer cehennemdir. Onlardan râzı olmanız için size yemin edecekler. Şâyet onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla râzı olmaz.”   (Tevbe: 9/91-96)



“Allah mün’minlerden mallarını ve canlarını onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişten dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kurtuluştur.” (Tevbe: 9/111)



“Mü’minlerin hepsinin toptan (savaş için) sefere çıkmaları doğru değildir. Onlardan her topluluktan bir grup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde (onları Allah’ın azâbı ile) korkutmak için geride kalmalıdır. Umulur ki, dikkatli olurlar. Ey iman edenler! Kâfirlerden size yakın olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş ânında) sizde bir sertlik bulsunlar, (onlara karşı şiddetli ve çetin olun, sakın gevşeklik ve korkaklık göstermeyin). Biliniz ki Allah takvâ sahipleriyle, (korkaklıktan) sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe: 9/122-123)



"Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, çok merhamet edendir." (Nahl: 16/110)



“Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere) zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak sûrette kadirdir. Onlar, başka değil; sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, gâliptir.” (Hacc: 22/39-40)



“Allah uğrunda, O’na yaraşacak şekilde hakkıyla cihad edin. Sizi O seçti; din husûsunda üzirinize hiçbir zorluk yüklemedi...” (Hacc: 22/78)



“Kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük cihad ile cihad et, büyük bir savaş ver!” (Furkan: 25/52)



“Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir, hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Ankebût: 29/6)



“Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, muhsinlerlerle/iyi ve güzel davrananlarla beraberdir.” (Ankebût: 29/69)



“De ki: ‘Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!’ (Eceliniz gelmemiş ise,) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O’na karşı sizi kim korur, ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah’tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı. Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve dostlarına, ‘bize katılın’ diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların sadece pek azı savaşa gelir.” (Ahzâb: 33/16-18)



“Mü’minler, düşman birliklerini gördüklerinde, ‘işte Allah ve Rasûlünün bize vaad ettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir’ dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını arttırmıştır. Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler/yiğitler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehidliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb: 33/22-23)



“Allah, o inkâr eden kâfirleri hiçbir şey elde etmeden öfkeleriyle geri çevirdi. Allah(’ın yardımı) savaşta mü’minlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak gâliptir.” (Ahzâb: 33/25)



“(Savaşta) İnkâr eden kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.” (Muhammed: 47/4)



“İman etmiş olanlar ‘Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı!’ derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin! (Onların vazifesi) İtaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman Allah’a sadâkat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed: 47/20-21)



“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.” (Muhammed: 47/31)



“Sakın gevşemeyin. Üstün olduğunuz halde barışa dâvet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmez.” (Muhammed: 47/35)



“Köre vebâl yoktur, topala da vebâl yoktur, hastaya da vebâl yoktur (Bunlar savaşa katılmak zorunda değildir). Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azâba uğratır.” (Fetih: 48/17)



“Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. Allah’ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” (Fetih: 48/22-23)



“Eğer mü’minlerden iki grup birbirleriyle savaşır/vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adâletle düzeltin ve (her işte) adâletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki merhamet olunasınız.” (Hucurât: 49/9-10)



“(Gerçek) Mü’minler, ancak Allah’a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler/savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” (Hucurât: 49/15)



“Ne oluyor size ki, Allah yolunda infak edip harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır. Elbette içinizden fetihten önce infak eden ve savaşanlarla, daha sonra infak edip savaşanlar bir değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vaad etmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadîd: 57/10)



“Onların (Münâfıkların) kalplerinde sizin korkunuz, Allah’ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” (Haşr: 59/13-14)



“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adâletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa, işte zâlimler onlardır.” (Mümtehıne: 60/8-9)



“Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saff: 61/4)



“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticâreti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlüne iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz ki, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemîninden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım/zafer ve yakın bir fetih. Mü’minleri bunlarla müjdele.” (Saff: 61/11-13)



“Ey Peygamber! Kâfirler ve münâfıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür!” (Tahrîm: 66/9)[85]