Cehennem Azabının Tasviri

Cehennem ve oradaki hayat, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde tasvir edilir: Suçlular cehenneme vardıklarında, cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçar[85], uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilir.[85] İnkârcılar için bir zindan olan cehennem[85], ateşten örtü ve yataklarıyla[85], cehennemlikleri her taraftan kuşatan[85], yüzleri dağlayan ve yakan[85], deriyi soyup kavuran[85], yüreklere çöken[85], kızgın ateş dolu bir çukurdur.[85] Yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem[85], kendisine atılanlardan bıkmayacaktır.[85] İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serin ve hoş olmayan bir kara dumanın gölgesinde bulunacak cehennemliklerin[85] derileri, her yanışında, azabı tatmaları için başka derilerle değiştirilecektir.[85] Onların yiyeceği zakkum ağacı[85], içecekleri kaynar su ve irindir.[85] Orada serinlik  bulamadıkları gibi, içecek güzel bir şey de bulamayacaklardır.[85]



Allah'ı görmekten mahrum kalacak inkârcılara[85] Allah bağışlayıp rahmet etmeyecek[85], cehennem azabı onları kuşatacaktır. Günahkâr mü'minler, cehennemde ebedî kalmayacaklar, Peygamberimiz'in hadislerinde de bildirildiği gibi, cezalarını çektikten sonra cennete konulacaklardır.[85]



Nasslarda hakim olan temaya göre insanla Allah arasındaki aslî münasebet, sevgi ve rahmete dayanır. Esmâ-i Hüsnâ içinde kâinata ve özellikle insana yönelik olanlardan sadece iki veya üçü kahır ve gazap ifade etmekte, diğerleri karşılıklı rıza ve muhabbet anlamını içermektedir. İslam'da aslolan kulun itaat etmesi, Allah'ın dünya ve ahirette mükâfatlandırmasıdır. Ceza, aslî unsur olmayıp kötülüklerin önlenmesi için bir tedbirdir.  İnsandaki adalet duygusu ve müeyyide/yaptırım anlayışı, ahiret hayatındaki ceza ve mükâfatın varlığını gerekli kılar. 



Allah ile kul arasındaki bağın ulûhiyet açısından rahmete, kulluk açısından tâzime dönüşen bir muhabbete dayanması esas alınmış olmakla birlikte eğitilmesi çok zor olan insanlar için azap, diğer dinlerde olduğu gibi İslam'da da bir müeyyide olarak kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim'de cehennem azabı çeşitli etkileriyle yakıcı olan ateşle tasvir edilmiştir. Azap ayetlerinin incelenmesinden anlaşılacağı üzere ateş, maddî bir ateş olup yakıtı insanlar ve yanma özelliği bulunan taşlardan (yahut putlardan) ibarettir.  Bu  ateş;  alevlenen,  sönmeye  yüz  tuttukça tekrar tutuşturulan, vücudu saran, tahripkâr yakıcılığı ile bedeni pişirip parçalayan ve iç organlara kadar nüfuz eden bir ateştir. Mürselât: 77/32-33. ayete göre cehennem ateşinin develer ve saraylar kadar kıvılcım saçtığı belirtilir. Bir hadiste, dünya ateşinin kemmiyet ve keyfiyet açısından cehennem ateşinin yetmişte biri olduğu ifade edilmiştir.[85]



Bir ayetin dolaylı[85], bir hadisin de açık ifadesine göre[85] cehennemin yakıcı ateşi gibi dondurucu soğuğu da bir azap türüdür. Çeşitli ayetlerde cehenneme gireceklerin simalarından tanınacakları, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanarak yüzleri üstü ateşe atılacakları, cehennemin kaynamaktan doğan uğultusunu duyacakları, hiddetli ve dehşetli görüntüsünü müşahede edecekleri anlatılır. Yine Kur'an'ın beyanlarına göre cehennemlikler kaynar sular, ateşten prangalar ve zincirler, ateşten elbiselerle cezalandırılacaktır. Kur'an'daki en açık ve etkili azap tasviri ise şöyledir:



“Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar için bu altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılacak, sahiplerinin alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacaktır.” (Tevbe: 9/34-35).



Cehennem ehli açlık ve susuzluk hissedecek, fakat yemek olarak kendilerine, karınlarında erimiş madenler gibi kaynayacak zakkum ağacı, darî' denilen zehirli nebat, içecek olarak da bağırsakları parçalayan kaynar su, kanla karışmış irin verilecektir.



Cehennem ehli, açlık ve susuzluklarını hiçbir şeyle gideremeyecek[85], cennet ehlinden su talepleri geri çevrilecektir.[85] Yiyecek olarak hayvanların dahi yiyemediği bir nebat darî'[85] ve zakkum ağacı[85] takdim edilecektir. Bu kâfir ve  âsilerin kalacakları yer, bir hapishanedir[85], bu hapishanenin, herbiri muayyen bir gruba ayrılmış olmak üzere, yedi kapısı vardır[85], bu hapishanenin bekçileri, çok sert olan meleklerdir[85], fakat bu yer altı hapishanesi de, bazısı diğerlerinden daha aşağıda olan birçok odalara bölünmüştür[85], üzerlerine ise, kapıları kilitlenmiş ateş[85] salıverilecektir. Bu, kızgın ve yakıcı bir ateştir[85]; Uzaktan bakıldığında homurtusu ve uğuldaması duyulan[85], doymaz bir ateştir bu.[85] Lâvlar fışkırtan volkan gibi de kıvılcımlar saçmaktadır.[85] Günahkârlar ise kâh kıskıvrak[85] olarak, kâh boyunlarında bukağılar olduğu halde[85] alınlarından ve ayaklarından tutulup[85] uzun  zincirlere  vurularak[85] yüz üstü sürüklenirler[85] ve yüz üstü[85] ateşe, hem de sıkışık bir yere[85] atılırlar; yakıcı bir ateşle[85] tutuşturulurlar. Artık cehennem için yakıt ve odun olmuşlardır.[85]



Sıkıntı ve acıdan kendilerinden geçmiş olan suçlular, kaçmak istedikleri her seferde demirden kamçılarla[85] dövülerek ateşin ta ortasına itilirler. Ateşten bir döşeğe yatırılacak, yine ateşten örtülere bürünecekler[85] ve ateş tarafından tamamen kuşatılacaklardır.[85] Bu öylesine bir alev ki, hep yüzlerini yalayacak[85], derilerini veya parmaklarını söküp alacak, istisnasız her yeri yakacak[85], kasıp kavuracak[85], kömüre çevirecektir.[85] Onun nüfuzu bu kadarla da kalmayacak, ruhları ve gönülleri saracaktır.[85] Cezanın hafifletilmesi[85] veya bu işin artık bitirilmesi dileğiyle feryad edecekler[85], fakat bu boşuna olacak, bitmeyen bir azab içinde derileri yenilenecek[85], tekrar feci inilti ve solumalarla başbaşa kalacaklardır. Derken kaynar suya sürülecekler[85], kaynar su dökülecek tepelerinden[85] Derilerindeki gözeneklere nüfuz edecek yakıcı bir rüzgâr (semûm) ve sonsuz derecede kaynar bir  su  (hamîm)  içindedirler.



Üstlerinde ise bütün ümitleri çökertecek bir tarzda kesat olan[85] karanın karası dumandan bir gölge...[85]