Seçim Olayı ve Biat:

Peygamberimiz zamanında ve O’nun yanında olanlar el tutarak biat ediyorlardı. Tarihi akış içerisinde çeşitli şekillerde biatler olmuştur. Esasen biat, bir kimseyi yönetici olarak onaylamak, ona itaat etmeye söz vermektir. Bunun şekli çok önemli değildir. Öyleyse bugün seçim yoluyla, yani oy kullanarak, veya diğer teknik imkanlar devreye sokularak bu görev yerine getirilebilir.



Biat olayı bir anlamda, bir iş ve vazife için insanlar arasında en uygun, en yetkin olanını hür bir iradeyle seçmek ve ona halkın sorumluluğunu verme işidir. İnsanlar serbest iradesiyle seçtikleri kimselere gönül rızasıyla itaat ederler. Onun hizmetlerinden memnun olurlar. Eksikliklerini fazla görmezler. Böyle bir seçimin, ya da yetkin insanlara görev vermenin faydaları sayılamayacak kadar çok, bu seçimi terketmenin zararları ise sayılamaycak kadar fazladır. Bir iş konusunda serbest iradeye dayalı seçim varsa; orada en iyiyi, en yetkini bulmak mümkün olur. Tayin ve seçim işi bir kişiye veya bir zümreye bırakılırsa, insanlar bir kişinin veya bir zümrenin becerisine, ya da beceriksizliğine mahkûm olurlar. Bunun da pek çok işin aksamasına, pek çok kimsenin kutsanmasına, hatta pek çok yıkıma yol açtığı bilinen bir şeydir.



Bir toplumda, bir teşkilatta, bir cemaata veya herhangi bir yönetimde biatın (seçimin) olmaması; orada işlerin zorlaşması, çözümlerin azalması, fikirlerin donuklaşması anlamına gelir. İnsanlardan kendi işlerine ilişkin karar ve çeşitli konularda seçim ve tercih hakkını almak onlara zulüm yapmanın ötesinde, hem onlara güvenmemek, hem de birilerinin despotluğuna ve tepeden buyurmacılığına onay vermek demektir. Bu aynı zamanda sorumluluktan kaçmak ve  kabiliyetlere sınır koymak demektir. Halbuki Rabbimiz (cc), bırakın insanların kendi dünya işleriyle ilgili seçim hakkını vermeyi; dinlerini ve tanrılarını bile (sonucuna katlanmak şartıyla) seçmede onları serbest bırakmıştır.



Biat (seçim) hem güven yenileme, hem iradelerin ve fikirlerin önünü açma, hem de emanatleri emin kişilere teslim etme çabasıdır. Müslümanlar hayatın pek çok alanında biat (seçim) imkanını terkettiler. Yönetim gibi çok ciddi bir emaneti zorbalar ve işin ehli olmayan sultanlar ele geçirdi. Sultanların hakim olduğu beldelerde halkın ve bilginlerin görüşüne değer verilmedi. İnsanlar onların iradelerine, zalim veya adil yönetimlerine katlanmak zorunda kaldı. Bu durum saltanat kavgalarını, fitneleri, hırsları ve rekabetleri artırdı. İslâm âlemi bunun zararlarını çok çekti ve hâlâ da çekmektedir.



(Hatırlatmak gerekir ki biz hakkaniyet ölçülerine uygun biatlerden söz ediyoruz. Günümüzde çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen seçimlerdeki ayak oyunlarını, seçim rüşvetlerini, göz boyayıcı propagandaları, göstermelik oy vermeleri kasdetmiyoruz.)



Biat metodu aynı zamanda insanların (özelde mü’minlerin) bir konu üzerinde düşünüp anlaşmalarını, bir araya gelmelerini sağlar. Onların işlerini istişare ile yapmalarına kapı açar. Bu nedenle İslâmın biat metodu üzerinde, kapsamı genişletilerek yeniden düşünülmeli ve iyi degerlendirilmeli.



Tarihte ümmetin velâyetini - halifeliği zorla ele geçiren bazıları, insanlardan kılıç zoruyla biat aldılar. Bazı alimler de buna fetva verdiler, ya da verdirildiler. Bugün ise iş o noktaya vardı ki, bırakın zorla biat alan müslüman birini; İslâma karşı olan, İslâmí olan her şeyi hayata ve kamuya sokmamaya çalışan, böyle bir çabayı suç haline getiren ve asla Allah’ın indirdiği hükümlere yüz vermeyen nicelerine ‘ulul emr-veliyyü’l emr’ diye kayıtsız şartsız itaat edilmekte, onların iş başına gelmeleri için çalışılmakta ve onların verdikleri hükümlerden razı olunmaktadır. Müslümanlar ‘biat’ şuuruyla, kime ve nasıl destek olacaklarını, din ve dünya işlerini kime bırakacaklarını, kamu veâyeti anlamına gelen yönetme yetkisini kime vereceklerini imanlarına uygun bir şekilde  bilmek zorundadırlar.



Son olarak Peygamberimizin (sav) biatle ilgili önemli bir hadisini buraya alalım:



“Kim  (meşru bir yöneticiye) itaatten  elini çekerse, Kıyamet günü elinde hiç bir delil olmadan Allah’a kavuşur. Kim de boynunda biat (meşru bir emire bağlı) olmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüş olur.”[76]