Zarûret Halinde Haramı İşlemek Farz mıdır?

Bazı zarûret hallerinde kişi azîmetle ruhsat arasında seçimlik hakka sahip değildir. Ruhsata uyarak haram olan yiyecek veya içeceği kullanması gerekir. Aksi halde günahkâr olur. Çoğunluğun görüşü böyledir. Büyük Hanefî hukukçusu es-Serahsî (ö. 490/1097) bu konuda şöyle der: "Bir kimse ölü hayvan eti, domuz eti yemeğe veya şarap içmeye, ölüm tehdidi altında zorlansa, bu şartlarda bunların helal olduğunu bilerek yapmaz ve öldürülürse günahkâr olur. Çünkü zarûret hali haramlıktan müstesna edilmiştir. Bu durumda murdar et ve şarap, zarûret hali dışındaki diğer yiyecek ve içecekler gibi olur. Kişinin bunlardan ölüme kadar kaçınması caiz olmaz. Görmez misin ki, açlık ve susuzluktan dolayı ölmekten korkan kimse murdar hayvan veya domuz eti ya da kan bulsa, bunların caiz olduğunu bilerek yiyip içmese ve sonunda ölse günahkâr olur. Bu görüş Mesrûk'tan da nakledilmiştir" (es-Serahsî, el-Mebsut, 3. baskı, Beyrut, t.y., XXIV,151; el-Kurtubî, a.g.e., II, 232).



Şâfiîlerden bir grup, darda kalanın direnebileceğini ve bu yüzden öldüğü takdirde günaha girmiş olmayacağını ileri sürmüştür. Ebû Yûsuf'tan da aynı görüş nakledilmiştir (bk. es-Serahsî, a.g.e., XXVI, 48; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 596).



Çoğunluğa göre zarûret haram olan yiyecek ve içeceklerin haramlık niteliğini kaldırır, onları darda kalan için koyun, ekmek gibi mübah kılar. Dayandıkları delil şu âyettir: "...Allah üzerinize haram kıldığı şeyleri teker teker açıkladı. Ancak darda kalmanız durumu müstesnadır" (el-En'âm, 6/119). Buradaki istisna, darda kalan için bazı haramların helal hale geleceğini gösterir. Buna göre haram kılınmanın normal hallere mahsus olduğu anlaşılır.



Kısaca insanın bedeni ve hayatı kendisine emanettir. Bu emaneti sonuna kadar kullanmayarak ölümü seçen kimse, kendisinin ölümüne yol açmış olur ki, buna savaş ve benzeri haller dışında izin verilmemiştir. Çünkü âyette: "Kendi kendinizi öldürmeyiniz" (en-Nisâ, 4/29) buyurulmuştur. Hz. Peygamber'in şu hadisi de bunu desteklemektedir. Bir savaşta büyük yararlılık gösteren bir sahabe için diğer sahabeler; "Bugün onun yaptığı kahramanlığı hiç birimiz yapamadık" dediler. Hz. Peygamber; "O cehennem ehlindendir" buyurdu. Bu cevabı hayretle karşılayan bir arkadaşı bu savaşçıyı izledi. Sonunda savaşçı ağır bir yara aldı ve bir an önce ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere koydu, ucunu da göğsüne dayayarak intihar etti. Durum Allah'ın Rasûlüne iletilince şöyle buyurdu: "Kişi dış görünüş bakımından cennetliklerin işini işler, halbuki o, cehennemliktir, yine kişi, insanlara göre cehennemliklerin işini işler, halbuki cennetliktir" (Müslim, Sahîh, (Nevevî Şerhi ile), el-Mısrıyye Tab'ı, VIII, 49).



Bu duruma göre, bir kimsenin kendi isteğiyle meşru yiyecek ve içecekleri de terkederek bir amaca ulaşmak, sesini duyurmak veya bir kesimin haklarını dile getirmek gibi düşüncelerle "ölüm orucu" tutması caiz değildir. Bu bir ibadet olmadığı gibi, ölümle sonuçlandığı takdirde kişi için bir intihardır. Ancak ölüme yol açmayacak ölçüde, bir takım meşrû istekleri dile getirmek için bir veya iki öğün yemeğe katılmamak veya yemek boykotu yapmak, buna katılanların niyetine ve amaçlarının olup olmadığına göre değerlendirilmelidir.