Günümüzdeki Kullanımıyla Yemin

Günümüzde bazı insanlar, Allah lafzını, herhangi bir isim gibi uluorta kullanmakta, “Allah” denildiği zaman kalpleri titreyen (haşyetle ürpermesi gereken) mü’minler (8/Enfâl, 2; 22/Hacc, 35) olmaları gerektiği halde, içkili eğlencelerde “Allah” isminin geçtiği şarkılar mırıldanabilmekte veya bu şarkılara dilleriyle eşlik edebilmekte, tepkisiz dinleyebilmekteler. Yemin konusunda da durum bundan farklı değildir. Nice insan, birkaç cümlesinde bir “vallahi” gibi Allah adına yemin lafzını düşüncesizce ağzına alabilmektedir. Bu şuursuzluğun, ağzından çıkan sözleri kontrol etmeyişin ve âhirette her sözden hesaba çekileceğini hesap etmeyişin sonucudur.



Bazı kimseler ise, lağv/boş yere yeminden çok daha çirkin olan yemini ağızlarına alabilmektedir. Bu da küçücük bir dünya menfaati için yalan yere yemin etmek, dolayısıyla Allah’ı yalancı şâhit yerine geçirmeye çalışmak, Allah’a iftira etmektir. Böyle, yeminlerini az bir dünya karşılığına satanların âhirette hiçbir nasibi olmayacak, Allah Kıyâmet günü onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacak, elem verici bir azap verecektir (3/Âl-i İmrân, 77). Yalan yere yemin, günâh-ı kebâirden, yani büyük günahlardan biridir.



Günümüzde, özellikle ticaretle uğraşanların bazıları, üç kuruş kâr elde etmek için âhiret zararını göze almakta, yalan yere rahat bir şekilde yemin edebilmektedir. “Kim, müslüman bir kimsenin hakkını, yemini ile ele geçirirse artık onun için cehennem  vâcip olmuştur. Allah Teâlâ ona cenneti de mutlaka haram  kılmıştır.” "Ey Allah'ın Resulü! Az bir şey olsa da mı?"  diye sordular. “Misvak ağacından bir çubuk bile olsa!” cevabını verdi. (Müslim, İman, 218; Nesâî, Kadâ 29) "Kim, bir yeminde yalan yere yemin ederse bu yemini sebebiyle cehennemdeki yerini hazırlamış olur." (Ebû Dâvud, Eymân 1, hadis no: 3242) "Kim Müslüman bir kimsenin malı hakkında yalan yere yemin ederse, (Kıyamet günü) Allah'la karşılaştığında O'nu kendisine karşı gazaplanmış  bulur!" (Buhârî, Eymân 17; Müslim, İman 234)



Böyle bir yemin, matematiksel olarak parayı arttırsa, kişinin kârını fazlalaştırarak dünya menfaatine sebep olacağı zannedilse bile, bu değerlendirme “bereket” kavramıyla düşünüldüğünde yanlıştır. Böyle günaha, harama dayalı bir menfaat, dünyada bile zarar sebebidir. “Yemin, malı harcama (elden çıkarma), bereketi mahvetme sebebidir.” (Buhârî, Büyû’ 26; Müslim, İman 117, Müsâkat 131). Bırakın yalan yere yemin etmeyi, esnafın, tüccarın doğru bile olsa sık sık yemin etmesi doğru değildir, günahtır. "Satışta çok yemin etmekten sakının, çünkü yemin, önce sürümü arttırır, ama sonra kazancı mahveder." (Müslim, Müsâkat 133)



Bazıları da anasının, babasının üzerine yemin etmekte veya “çocuklarımın başı üzerine!” demektedir. Böyle yeminler de haramdır. "Allah Teâlâ, sizleri babanızı zikrederek yemin etmekten nehyetti. Öyleyse kim yemin edecekse Allah'a yemin etsin veya sussun!" (Buhârî, Eymân 4; Müslim, Eymân 1) "Annelerinize ve putlara da yemin etmeyin, Allah'a da ancak doğru söylemek şartıyla yemin edebilirsiniz." (Müslim, Eymân 4; S. Müslim Terc. ve Şerhi, A. Davudoğlu, c. 8, s. 218)



Yemin konusunda en büyük günah, Allah’ın dışında başka şeyler üzerine yemindir. Yemin, bir insanın en kutsal kabul ettiği zâtın adını zikretmesi ve onu şâhit kılmasıdır. Mü’min için, adına yemin edilmeye lâyık zât, en mukaddes varlık Allah’tır. Allah’ın dışında bir şey üzerine yemin, şirk tehlikesinden uzak değildir. Bu tür yeminler “vallahi, billâhi, tallahi” şeklinde yapılan yeminlerin dışındaki tüm yeminleri kapsar. Bu yemin lafızlarının en çirkinleri: “Dinimi inkâr edeyim ki...”, “Allah’ımı inkâr edeyim ki...”, “kâfir olayım...” gibi sözlerdir. Böyle yemin eden kişi, sözünde doğru bile olsa, bunlar mü’minin yapamayacağı çok tehlikeli elfâz-ı küfürlerdir. Kim İslâm’dan başka bir din adına bilerek yalan yere yemin ederse, o kişi dediği gibidir (Buhârî, Cenâiz 84, Edeb 44, 73, Eymân 7; Müslim, İman 176, 177). Yine başka bir hadis-i şerif şöyledir: "Kim yemin eder ve "Kim İslam'dan berî olayım!" derse, eğer sözünde yalancı ise, dediği gibi olur; yalancı değil de gerçeği söylemişse İslâm'a sâlim olarak dönemeyecektir." (Ebû Dâvud, Eymân 9, hadis no: 3258; Nesâî, Eymân 8, -7, 6-). Rasûlullah (s.a.s.) bir kimsenin: "Ben, öyleyse yahudi olayım!" diye yemin ettiğini işitmişti. Şöyle buyurdular: "Yahudilik ona vâcip oldu!"



"Her kim Allah'tan başkasına yemin ederse muhakkak şirk koşmuştur, yahut küfretmiştir." (Müslim, Eymân 4; S. Müslim Terc. ve Şerhi, A. Davudoğlu, c. 8, s. 218).  Yeminler Allah'ın adına olmalıdır, başka her çeşit yeminden kaçınılmalı; yanlışlıkla böyle bir yemin yapan kişi, tevbe edip imanını tazelemelidir.



Yeminde karşısındakinin veya yemin ettirenin anladığı şeyden farklı niyet de insanı kurtarmaz. Yemin, niyete bağlı değildir. Kasden, hata ederek, unutarak veya zor kullanılarak yapılan yemin de yemin kabul edilir ve geçerlidir. Yeminde hürriyet de şart değildir. Zorakî yaptırılan yemin bile sahihtir.  "Yemin, yemin isteyenin niyetine göredir". Bir diğer rivâyet: "Senin yeminin arkadaşının seni ne üzerine tasdik etti ise ona göredir." (Müslim, Eymân 21; Ebû Dâvud, Eymân 8; Tirmizî, Ahkâm 19)



İslâm’ın hâkim olmadığı ülkelerde resmî yeminler de ciddî problemler taşımaktadır. Mahkemelerde Allah adına yemin, laiklik devletin temel esası kabul edildiği zamandan beri kaldırılmış, yerini “yemin ediyorum”, “nâmusum üzerine yemin ediyorum” gibi sözlere bırakmıştır. Hâkim, genelevinde çalışan bir kadının şâhitliğine başvururken, “nâmusun üzerine yemin eder misin?” diye sorunca, kadın şöyle demiş: “Hâkim Bey, benim nerede çalıştığımı biliyorsunuz. İsterseniz, her konuda nâmusum üzerine yemin edebilirim!” “Namus ve şerefim üzerine söz veririm, yemin ederim” diyen nice insan, içki kadehini kaldırırken de arkadaşına “şerefine!” demektedir. Bu şerefin de ne olduğu tartışılabilir. 



Milletvekili yeminlerinin de nice olaylara ve tartışmalara sebep olduğu bilinmektedir. “Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağına, nâmusu ve şerefi üzerine yemin eden” insanların bu sözlerinin durumu, hem yemin bağlamında ve hem de elfâz-ı küfür yönünden değerlendirilmelidir. Memurların da benzer şekilde yemin edip, hem de bu yeminlerinin yazılı olduğu bir metni imzalamaları da kanun gereğidir. Bayrak ve silâhın üzerine el konularak benzeri ifadeler içeren askerlerin yemini de, bir  tören edâsıyla yapılmakta ve nice asker ana babası, evlâtlarının bu yeminlerine şâhit olmak için uzak yerlerden tören günü ziyâretlerde bulunmaktadır.  



Bazı adamlar, yemin lâfzı olarak “şart” veya “talâk” kelimelerini kullanmakta, durumla hiç ilgileri ve kabahatleri olmayan eşlerini boşamayı, yeminlerine âlet edebilmekteler. “Üçden dokuza”, “şart olsun!” gibi sözlerle yemin etmekteler. Bu ifâdelerin onların yaşadığı toplumun örfü olarak boşama sözleri kabul edildiği için bu kimseler, ya boşanmış oluyorlar veya hanımlarıyla zinâ eder duruma düşebiliyorlar.



Ayrıca, “ekmek, Kur’an çarpsın!”, “gözüm kör olsun!”, “iki gözüm önüme aksın ki!” şeklinde veya buna benzer Allah ismi dışında yemin ifadelerinin kullanıldığına şâhit olabiliyoruz. Bütün bunlar yanlıştır, günahtır. Hıristiyanlardan müslümanlara adapte edilmiş şekliyle Kur’an’a el basma anlayışının da yemin olarak kullanılması doğru değildir. Yine Hıristiyan usûlü yemin ederken elini göğüs hizasına kaldırma veya yeminde ayağa kalkma davranışları da ehl-i kitaba benzemedir, doğru değildir. Kim nereden uydurdu ise, “yemin ederken bir ayağını havaya kaldırınca yalan yere yemin sayılmaz” anlayışı da saçmadır. Hele, bırakın bir müslümanın ağzından çıkmasını, aklı başında ve azıcık ahlâklı bir kimsenin bile ağzına alamayacağı çirkin bir yemin sözü vardır ki, düşünülmesi, dillendirilmesi bile korkunçtur: "Anam avradım olsun!"



Sözün özü: “Yemin, (sonuç itibarıyla) ya günaha girmektir veya pişman olmaktır.” (Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 236) “... İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir.” (Tirmizî, İman 8, İbn Mâce, Fiten 12)