el-Vâli:

Allah hakkında, “bütün varlıkların hükümranı ve onların üzerinde mutasarrıf olan” anlamına gelir. Öyle anlaşılıyor ki, vilâye: İdare, kudret ve icraatı çağrıştırmaktadır; Kendisinde bunları toplamayana vâlî vasfı verilemez. Bazı âlimlere göre “vâlî”, velî demektir; yani “idareye mâlik olandır. Bundan dolayı yetimi tekeffül eden kimseye “yetimin velîsi, emîre de vâli denmiştir. Hattâbî ise, vâlî vasfında tasarruf ve hâkimiyet kavramından başka “devamlı surette in’âm eden” mânâsını da görmektedir. Kur’an’da yalnız bir âyette zımnî bir sûrette Allah’ı tavsif eder (13/Ra’d, 11). Burada vâlî, “işlerine sahip çıkan, azabı onlardan uzaklaştıran” demektir, bazı âlimlere göre ise “Mevl┠anlamını ifade eder.[8]



“Velî” kelimesinin; sözlükte, dost, yardımcı, birinin işini üstlenen, yönetici, yakınlık, bir şeyin sahibi  anlamlarına geldiğini biliyoruz. Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “el-Veliyy” isminin anlamı, yardım eden, insanların ve evrenin işlerini üzerine alan demektir. Kimileri bunu, seven ve yardım eden şeklinde açıklamışlardır. ‘Velî’ kelimesi doğrudan doğruya sevgi anlamı taşımasa bile, sevgi, velâyetin gereği sayılır. Birine yardım etmek, onun işini üzerine almak sevgi ile yakından ilgilidir.



 “Velî” sözlükte bazen, seven, dost anlamıyla da kullanılır. Allah’ın isimlerinden olan Velî, birçok âyette ‘Nasîr/yardımcı’ ismi ile beraber geçmektedir. Velî kelimesinde yardım etmek, işini üzerine almak ile Nasîr/yardımcı ismi arasındaki bağlantı dikkat çekicidir. Allah (c.c.) hem Veli/insanların velâyetlerini üstlenendir, hem de onlara her açıdan yardım edendir (2/Bakara, 107, 120). Velî kelimesi, on üç âyette Allah’a ait olarak geçmektedir. Bazı âyetlerde ise “size veya sana Allah’tan başka velî yoktur” şeklinde yer almaktadır ki, bu da, Allah’ın velî oluşuna işarettir. Birkaç âyette ise Velî isminin mürşid (yol gösteren) (18/Kehf, 17), ‘şefí’ (şefaat eden) (6/En’âm, 51, 71; 32/Secde, 4), vaak (koruyucu) (13/Ra’d, 37) ve hamîd (övülen) (42/Şûrâ, 28) sıfatlarıyla beraber geçtiğini görmekteyiz. Şüphesiz “velî” kavramının bunlarla yakın ilişkisi vardır. Bunlar aynı zamanda gerçek dostun/velînin de belirgin nitelikleridir.



Mü’minlerin velîsi ve mevlâ’sı Allah’tır. Allah’ın mü’minlere velî oluşunun sonuçları çeşitli şekillerde görünür. O, kullarını gözetir, nimet verir. Dolaysıyla O hamd edilmeye lâyık bir velî’dir (dosttur) (42/Şûrâ, 28). Allah’tan başka velî aramak boştur, çünkü gerçek velî ancak O’dur (42/Şûrâ, 8-9). O, bağışlayan ve merhamet eden bir yardımcıdır (velîdir) (7/A’râf, 155). O, mü’minleri karanlıktan nûra (aydınlığa) çıkarır (2/Bakara, 257). Mülkünde, kudretinde ve yüceliğinde ortağı yoktur (17/İsrâ, 111). O yüce Velî, Kitab’ı indirendir ve O, sâlih kimseleri korur ve gözetir (7/A’râf, 196).



Allah’ın velîliği diğer sıfatları gibi mutlaktır ve süreklidir. O, insan idrâkinin ötesinde bir velîliğin, dostluğun ve yardımcı olmanın kaynağıdır. İnsanlara ait, aldatma, vefâsızlık, hıyânet, aldırmazlık, acımazlık gibi küçültücü sıfatlardan uzak, iman edip de kendisine “velî” olan mü’minlere her türlü nimeti ve rahmeti veren, onlara izzet, mülk, muhabbet ve Hakk’ın şâhitleri olma şerefini bağışlayan, sürekli affeden, kendisine karşı yapılan hata ve kusurları araştırmayan en yüce dosttur, velîdir.



Hz. Mûsâ (a.s.), kavmi arasından seçtiği yetmiş kişiyi bir sarsıntı tutunca Rabbine, beyinsizler yüzünden kendilerini helâk etmemesini diledi, içinde bulundukları durumun bir imtihan olduğunu ve Allah’ın, dilediğini doğra yola iletebileceğini itiraf ettikten sonra;



“...Bizim mevlâmız ancak Sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin.” (7/A’râf, 155)  şeklinde duâda bulundu. Melekler de Allah’a ibâdet ederlerken; “Seni tenzih ederiz (noksanlıklardan uzak tutarız), Sen bizim Velîmizsin” (34/Sebe’, 41) derler. Kur’an, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in diliyle şöyle diyor:



“Benim Velî’m Kitabı indiren Allah’tır. O, sâlihleri dost edinir, onlara yardım eder.” (7/A’râf, 196).



Kendisine verdiği nimetlere şükreden Hz. Yusuf (a.s.) şöyle niyaz etmişti: “Dünyada ve âhirette benim Velî’m Sen’sin.” (12/Yusuf, 101)



Velî olmak, velî olunan üzerinde hak ve yetki sahibi olmayı gerektirir. Velâyetin doğasında bu vardır. Yalnız bu velî edinilen üzerinde bir baskı ve hükmetme değil; aksine her açıdan onun iyiliği için çalışma, onun için gerekli yardımı yapma yetkisidir. Allah, mü’minlerin velîsi olarak onlara hidâyet verir, onları karanlıklardan nûra (aydınlığa) çıkarır, onlara elçiler gönderir, Kitaplar indirir, yardım eder, destekler, korur, gözetir, affeder ve rahmetiyle her yönden onları kuşatır.