Şükür - Iman Ilişkisi

‘Şükür’, ni’met vereni bilip onu açığa vurmak olduğu gibi, bunun tam zıddı olan ‘küfr’ ise, ni’met vereni inkâr edip onu gizlemektir. ‘Küfr’ kavramının, inkâr ve ni’met sahibini  gizlemeyi de ifade ettiğini  hatırlayalım. (Bakınız: Küfr)



‘Küfr’ kelimesi, iman etmemeyi, insanlara sonsuz nimetler veren rızık sahibi Allah’ı inkâr etmeyi anlattığı gibi, ‘şükr’ kelimesi de iman etmeyi, verilen nimetlerin sahibi olan Allah’ı tanımayı ve O’na minnettarlık duymayı ifade eder.



 Şükür, hamdetmeyi ve Tevhide inanmayı bir araya toplar. Her şükrün başı mutlaka Allah’a hamd olmalıdır. Nitekim Fatiha Sûresine ‘Allah’a hamd’ ile başlar, Tevhid dinine bağlılıkla bitiririz.  Fatiha’da, “Bizi ni’met verdiklerinin yoluna ilet” dememiz emredildi. Kendilerine ni’met verilenler ise, peygamberler, sıddíkler, şehitler ve salih insanlardır. Kendilerine gazap edilenler ile sapıtmışlar, ni’met verilenler arasına sokulmamıştır. Küfredenler, inkârcılar; şükredenler ise iman edenlerdir diyebiliriz.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       



‘Şükür’, iman etmenin çesitli organlarla ve bu organların faaliyetleriyle ortaya konulmasıdır. ‘Şükür’ aynı zamanda ni’meti bilmenin ismidir. Çünkü ni’meti bilmek, ni’meti vereni bilmenin yoludur. Işte bunun için Allah (cc), Kur’an’da Islâm ve imana ‘şükür’ diye isim vermektedir.



Ni’metin nereden geldiğini bilmek, şükrün şartlarından biridir. Yoksa tamamı değildir. Şükrün içerisinde ni’met vereni itiraf, ni’mete karşı O’nu övmek, O’na boyun eğmek, O’nu sevmek ve ni’met konusunda O’nu hoşnut edecek şeyleri yapmak ta bulunmaktadır. Kul ni’meti tanıdığı zaman, ni’metin sahibini de tanır. O’nu tanıyınca O’nu sevmeye başlar ve O’nun hoşlanacağı şeyleri yapmaya niyet eder. 



‘Küfür’, rızık ve O’nu verenin üzerini örtmek, gizlemek, görmemezlikten gelmek; ‘şükür’ ise ni’meti bilmek, itiraf etmek ve açığa vurmaktır. Şüphesiz bu itiraf  yalnızca  dil ile olmaz. Aşağıda geleceği gibi şükür, imanın eyleme dönüşmesiyle yerine getirilir.



Birkaç âyette ‘şükr’ün iman etmenin, ‘küfr’ün ise inkâr etmenin yerine kullanıldığına görüyoruz: 



“Şayet nankörlük ederseniz (küfrederseniz), artık şüphesiz Allah size karşı hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için buna rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (faydanız) için ondan razı olur…” (39/Zümer, 7)  



“Rabbiniz şöyle buyurmuştur: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size (ni’metimi, mükâfatımı) artırırım ve andolsun eğer küfrederseniz, şüphesz benim azabım pek şiddetlidir.” (14/Ibrâhim, 7)



‘Şükür’ aynı zamanda ‘şirk’ koşmanın da karşılığıdır. Şirk koşanlar elbette şükretmezler. Onlar zaten Allah’a ortak koşarak O’nun asıl ni’met sahibi olduğunu inkâr etmektedirler. Onlardan bir kısmı Allah’tan bir iyilik gelirse şükretmeye söz verirler. Ancak sıkıntıdan kurtulunca tekrar şirk koşmaya devam ederler  (6/En’âm, 63-64)