d) Ölüyü Ya Da Faniyi Tanrılaştırma:

Bu batıl inanç bazı yönlerden ermişlik mitolojisiyle ilintilidir. Geniş ca­hil topluluklar tarafından gavslar, kutuplar, abdallar, erenler, şeyhler, aziz­ler, ruhaniler, ulu önderler ve kurtarıcılar gibi çeşitli adlar altında tanrılaştı­rılan faniler vardır. Bunların ölüleri de dirileri gibi kutsal karşı­lanır. Sağken müritleri, hayranları ve aveneleri tarafından veli ve ermiş olarak kabul edi­len ve birçoğunun adlarının sonuna “Hazretleri” un­vanı konarak yücelti­len bu kimselerin, Allah katında da yine veli ve haz­ret olduklarına inanılır. Dolayısıyla ölüm onlar için farklı bir anlam taşır. Hayattayken kınındaki kı­lıç gibi durduklarına inanılan bu adamları, öl­dükten sonra artık kınların­dan çekilmiş kabul ederler. Yani daha etkin ve keskin olurlar (!) Nitekim bu adamların hayattayken sahip oldukları şöh­ret, öldükten sonra da bazen asır­lar boyu devam eder ve türbeleri sürekli işleyen birer ziyaretgâh olur. Konya'daki Celaleddin-i Rûmî Müzesi ve Ankara'daki Anıtkabir bu­nun en çarpıcı birer örneğidir.



Bu türbe ve mezarlıklarda, ziyaret sırasında yakılan mumlar, yapış­tı­rı­lan niyet taşları, bağlanan bezler, atılan paralar, adanan adaklar, kesilen kur­banlar, veri­len yemekler, düzenlenen mevlit şölenleri [185] yapılan dua ve ya­karışlar “Ruhaniyetten istimdat”'çı kültün temel özelliklerini açık şe­kilde sergi­le­mektedir.



Bu münasebetle ve özellikle kaydetmek gerekir ki Türkiye'de cahil ka­labalıkların din anlayışı budur. [186]