Kur'an Şiir Değildir

Câhiliyye insanı, Kur’an nâzil olmaya başlayınca, bu gibi etkileyici sözleri ancak şâirlerin söyleyebileceğini düşünerek Peygamberimize hemen şâir  ve kâhin yakıştırması yapmışlar ve



Kur’an’a da şiir demişlerdi. Kur’an, onların bu iddialarını kesin ifadelerle reddeder:



“Ve derler ki; ‘biz mecnun bir şâir için ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?’ Hayır, O hakk’ı getirmiş ve gönderilen (peygamber)leri de doğrulamıştır.” (37/Saffât, 36-37)



“(Rasûlüm!) Sen öğüt verip hatırlat; Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun/deli. Yoksa onlar, ‘(o,) bir şâirdir, onun, zamanın felâketlerine uğramasını bekliyoruz’ mu diyorlar? De ki: ‘Bekleyip durun, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.” (52/Tûr, 29-31)



Kur’an, kendisinin mûcize oluşunu, erişilmez yüceliğini ilân edip, karşı çıkanları bir benzerini getirmeye çağırıp meydan okurken, işe, câhiliyye şiirinin ve şâirlerin üstünlüklerini yıkmakla başlıyordu. Câhiliyye kültürünün anlayışındaki şiirden, ve -biraz korku, biraz saygı taşıyan- o zihniyetin şâirlerinden Kur’an’ın ve tebliğcisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’in kişiliğinin  çok farklı olduğunu vurguluyordu Kur’an.



Kur’an’ın sözleri şiirdeki âhenkten daha üstün olduğu gibi, âyetlerinin içeriği daha  isabetli, zengin anlam yüklü ve son derece etkileyeciydi. Kur’an karşısında şâirlerin meydana getirecekleri şiirin bir hükmü olamazdı. Kimileri bu şiirleri dinler, onlardan etkilenir, hatta şiirlerde anlatılan sapıklığa meyledebilirdi. Şiirler  kimi zaman kuruntuları, tutarsızlıkları, hatta çirkinlikleri örtebilirdi. Ancak Kur’an, çok daha farklı, çok daha etkileyici, sözleri âhenkli,   anlamı tutarlı ve yararlı, içerisinde çelişki olmayan, hakkı açıklayan bir Allah kelâmıydı.