Nefsine Bile Söz Geçiremeyen Rab Taslakları

Âlemlerin rabbı Allah'tır. Yarattıklarını besleyen, rızıklandıran, koruyan, gözeten... O'dur. Suyun derinliklerinde, ormanın ıssızlığında, toprağın altında, dağın tepesinde yaşayan, hasta, sakat veya sağlam, gözü olan - olmayan nice varlıklara rızık veren O'dur. İnsanın hizmetine sunulan sayısız nimetler bize Rabbımızı tanıtıyor. Bütün âlemler, tüm varlıklar; Rabbını tanıyor, O'na itaat ve kulluk ediyor.[22] Bizim de fıtratımızda Rabb’ı tanıyıp kabul etmek ve O'na ibâdet etmek var. Kur'an bize Rabbımızı tanıtıyor.



İnanmayan insanlar, eğer güçsüz (müstaz'af) iseler, çevrelerindeki rab taslaklarından birini rab olarak kabul ederler. Bu kula kulluk ve rab kabulü, çok farklı şekillerde ortaya çıkar. İnançsız ve güçsüz kişi, bazen özgür irâdesiyle, bazen reklâm ve aldatmacalarla kandırılarak, bazen tâğutların zorlamalarıyla piyasadaki rablardan birine veya birkaçına boyun eğer. Piyasada tedâvülde bulunan çeşit çeşit rab(!) vardır. Müzik ilâhından tutun, fuhuş tanrısına, futbolcudan tutun, artiste, yöneticilere kadar. Demokrasi var: Herkes istediği tâğutu, beğendiği putu seçmekte serbesttir. Allah'a gerçekten inanıp teslim olmayanlar, eğer kendilerinde güç ve otorite vehmediyorlarsa, başka bir rabba boyun eğmezler; kendileri rablık taslarlar.



Rablık taslayan güçlüler (müstekbirler) üç kısma ayrılır: Siyasî, dinî ve iktisadî güçlüler. Siyasî güçlerin rablık taslamalarına örnek; Fir'avn, Nemrut ve onların izinden giden çağdaş yöneticilerdir.



"(Fir'avn,) Ben sizin en yüce rabbınızım, dedi." (Nâziât: 79/24)



"Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbı hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi? İşte o zaman İbrahim: 'Rabbım hayat veren ve öldürendir' demişti. O da: 'Ben de hayat verir ve öldürürüm' demişti. İbrahim:  'Allah  güneşi  doğudan getirmektedir. Haydi sen de onu batıdan getir'  dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zâlim kimseleri hidâyete erdirmez." (Bakara: 2/258)       



Dinî yönden ellerinde güç bulundurup rablık taslayanların örnekleri de Kur'an'dan öğrendiğimiz şekilde haham, papaz gibi din adamları, kutsallık atfedilen ölü veya diriler, yatırlar, efendiler. İktisadî rab taslakları da Karun'lar, emperyalistler, sömürücü azgınlar, azan, ezen ve üzenler ve de düzenler.



Rablık iddiasında bulunanlar ve onları piyasaya sürenler aslında samimi değillerdir. Onlar sadece basit çıkarlarının peşinde olan, menfaat çarklarını döndürmek için böyle bir sahtekârlık düzeni kurup devam ettirmeye çalışanlardır. Ebu Leheb'in Peygamberimiz'e (s.a.s.) gelip



"Müslüman olursam bana ne var, benim elime ne geçecek?" diye sorması üzerine Efendimiz cevap verir:



"Başka müslümanlara ne varsa, sana da o var."



İnsanları sömüren düzenlerini ve çıkarlarını müslüman olunca devam ettiremeyeceğini anlayan Ebu Leheb'in karşılığı şöyledir:



"Bir köleyle beni eşit gören din olmaz olsun!"



Kendisini güçlü gösteren insan, sanki bilmez mi, başkalarına ve herşeyden önce Allah'a muhtaç âciz biri olduğunu. “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm: Güç ve kuvvet kimseye ait değildir; ancak yüce ve büyük olan Allah, güç ve kuvvet sahibidir.” [23]