Giriş

Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’de, insan ruhu üzerinde düşünlmesi sarih olarak emir buyurulur. Ruhun esrar ve hikmeti üzerinde durulması belirtilir:



“Yeryüzünde de gerçekten insanlar için  bir çok ibretler vardır... Nefislerinizde de... Hala görmez misiniz?..” (Zariyat: 51/21)



“İleride onlara hem yeryüzünün çevesinde, hemde bizzat kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz”... (Fussilet: 41/53)



Bir çok ayet-i kerimeler vardır ki insan ruhunu muhtelif yönleriyle açıkça gözler önüne sererler... Her türlü ruh hallerini... Normal anormal, üstün adi, iyi kötü, uyan uymayan, inanan inanmayan, yeryüzünün çamurlarına bulanıp kalan veya  engin nur ummanında yüzen ruh hallerinin  hepsini gözlerimizin önüne serer bu ayetler!



“ Nefse ve onu  düzenleyene.. Sonra da ona itaatı ve isyanı öğretene... Allah’ın temizlediği  nefis muhakkak kurtulmuştur... Azdırdığı  da hüsrana uğramıştır...”( Şems: 91/7)



“ Muhakkak ki nefis kötülüğü emreder.”(Yusuf:12/53)



“Ve insan zayıf yaratılmıştır...” (Nisa :4/28)



“Zaten nefislerde kıskançlık hazırlanmıştır. Kimde nefsinin kıskançlığından korunursa işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Nisa: 4/128)



“Süslü gösterildi. insan için arzular...” (Al-i imran: 3/14)



“Ve o hayır sevgisinde şiddetlidir..” (Adiyat: 100/5)



İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yanı üstü yatarken, gerek otururken, gerek ayakta iken bize dua eder durur. Ama sıkıntısını giderdiğimizde sanki kendisine sıkıntı dokunanda bize hiç dua etmemiş gibi geçer gider.” (Yunus:10/12)



“Biz insana nimet verdiğimiz vakit Allah’ı anmaktan yüz çevirir. Fenalık dokunduğunda da pek ümitsiz olur...” (İsra: 17/83)



“İnsanoğluna tarafımızdan bir rahmet tattırıp ta sonra çekip alırsak o Allah’ın ihsanından tamamen ümidini keser. Ve nankör olur. Fakat ona dokunan dertler, sonra nimet tuttıracak olursak (doğrusu üzerimden bütün kötülükler gitti) der. Ve sevinir öğünür.” (Hud: 11/11)



 Kur’an-ı Kerim’i yeni yeni etüd etmeye başladığım ve islami araştırmalara daha ilk girdiğim sıralardaydı. Birgün islamın insan psikolojisi üzerinde neden muayyen bir görüşü olmayacağını düşündüm. Omalıydı ve buyruklarını da bu görüşe göre vazetmiş olmalıydı. Düşündüm, mutlaka bu hükümler vardı. Kur’an-ı Kerim’de ve islamın eğitim ve öğretim görüşüde muhakkak bu hükümler üzerine bina edilmişti. Bu hükümler ya Kur’an-ı kerim’de ya da onların tatbikattaki yorumu durumunda olun hadis-i şeriflerde belirtilmişti de bizden üzerinde çalışıp ortaya koyan kimse çıkmımıştı.



“Metaryalizm ile islam arasında insan” adlı eserimi kaleme aldığım sıralarda bu düşünce kafama iyice yerleşmişti. Durmadan batıl psikoloji ekolleriyle Kur’an-ı Kerim’in ruhla ilgili ayetleri arasında mukayeseler yapıyordum. Karşılaştırmalarında daha çok psikoloğların ruhla ilgili prensiplerini, düşünce ve açıklamalarını göz önünde bulunduruyor ve islamın bu hususlarda neler söylemiş olduğunu araştırıyordum. Daha çok ferd ve cemiyet münasebetlerini, suç ve ceza meselesini, cinsiyet proplemi ve yüce değerler konusunu karşılaştırmalı olarak inceliyordum.



O sıralarda islamın insan psikolojisi ile ilgili görüşü geniş hatlarıyla gözlerim önünde canlanıyordu. “Materyalizm ile İslam Arasında İnsan” adlı kitabımı kaleme alırken bu görüntüleri yine hissetmiş ve kendimi bu nazariyenin özetlenmesi hususunda konuya son derece yaklaşmış olarak görüyordum. İslamın insan pisakolojisi üzerindeki görüşü ile batılı ekollerin insan psikolojisi üzerindeki görüşlerini kaşılaştırıyor ve onun mukabiline yerleştirebileceğimi kavrıyordum.



Sonra yıllar, geçti...



Ve ben bir nevi hatıralar ve düşünceler mahiyetindeolan “Ferd ve cemiyet üzerinde düşünceler” adlı eserimi kaleme aldığım sıralarda orada da islamın ferd ve cemiyet üzerindeki görüşleri ile ilgili bazı çizgiler vermiştim. Ne var ki söz konusu yazılar ilmi araştırma olmaktan ziyade bir hatıra ve düşünce izi taşıyordu.



Yılar sonra...



“İslam Eğitiminin Metodu” adıl kitabımı yazdım. İşte bundan sonra insan psikolojisi üzerindeki islami görüşün  ana hatlarını bir kitap haline getimek ihtiyacını duydum. Çünkü “Eğitim Metodunu” incelerken Allah’ın kitabında vazettiği eğitim metodunun doğurudan doğruya bu kitabında indirenin yarattığı insan psikolojisine en uygun metod olduğu bizzat gördüm. Öyle ki, küçük büyük her şeyi içine alıyor ve hesabını ona göre yapıyordu. Elbette ki, Allah tarafından gönderilen ilahi kitabın ilahi metodu ile bu metodu muhatıp olan insan ruhu arasındaki mükemmel uygunluğu gözler önüne serebilmek için insan psikolojisinin şeklini gördüğüm tarzda  açıklamam gerekirdi.



“Rahman’ın o kuları ki, yeryüzünde yakar ve tevazu ile yürürler. Bilmezler kendilerine laf attıkları zaman (selam) derler...” ( Furkan: 25/62)



“kendilerinin ihtiyaçlar da olsa nefislerin tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır kurtuluşa erenler...” (Haşr: 59/9)



“Kızgınlıklarını yenip te insanları bağışlayanlar...” (Al-i imran: 3/134)



“Andolsun ki, biz yarattık insanı. Ve biliriz nefsinin ona ne vesveseler fısıldadığını. Ve biz ona şah damarından daha yakmaz.” (Kaf: 50/16)



“Yaratan bilmez mi? O, Latif ve Habirdir.” (Mülk: 67/14)



Ben bu kitabı kaleme alırken bir kerre daha hissettim ki, insan psikolojisi ile ilgili belirtmeye çalıştığım geniş hatlar bütünüyle kitabın satırları arasında zihnimde canlanıyordu. Özellikle “İnsan ruhundaki karşılıklı çizgiler” (Ambivilence) bölümün yazarkenbu durum daha bariz olarak ortaya çıkıyordu. Çünkü o zamana kadar bu hususlar aklıma gelmiş değildi. Binaenaleyh benim içni yepyeni bir düşünce sayılırdı.



Bunun üzerine bir kerre daha istedim İslamın insan psikolojisi üzerindeki şümullü nazeriyesini gözler önüne sermeyi.



İşte bu kitap bu çabanın eseridir.



Şu kadar var ki mücerret  olarak  harcanan bir çabanın eseridir. Ve onun bütün sorumluluklarını tek başına  ben yükleniyorum.



İslam asla benim  söylediklerimle sınırlı değildir. Ve ben burada serdettiğim hususların islamın görünüşünü tümüyle yansıttığını sanmıyorum. Böyle bir iddiam da yok.



Sadece diyorum ki bu kitaptaki görüşler “İslami görüşlerdir”... Allah’ın bana lütfettiği nisbette bilgi  kaynakları gözler önüne  sermeye  çalıştım bu çabamda. Hiç şüpesiz insanı en doğru yola sevkeden Allahu  Tealadır...



   o  



Hem Kur’an-ı Kerim  bir nazariyeler kitabı değildir ki... Bu nazariyeler gerek psikolojik, gerek ilmi, gerekse  fikri olsun... Sadece Kur’an bütün bu  nazariyeleri meydana  getirecek ve ortaya atacak derecede yeterli ve  mükemmel prensipleri ihtiva eder.



Aslında Kur’an; bir eğitim ve yönetim kitabıdır.İşte bu yönetimi sağlamak için insanoğluna bir takım psikolojik sırlarını açıklar Çevresinde bulunan kainatla ilgili bilgiler verir. Ve onu hem kendi nefsindeki sırları hem de çevresinde bulunan kainattaki sırları araştırıp öğrenerek doğru bir yön tutmaya teşvik eder.



Doğruyu süylemek gerekirse ben “Kur’an’da her türlü bilgiler vardır. Fizik, kimya, tıb, atom ve füze bilgilerinin hepsi de Kur’an’da mevcuttur” diyenlerden son decere nefret ediyorum. Sonra başlıyorlar bunlar her buluşun ve keşfin gerisinden onunla ilgili uzak yakın Kur’an ayetleri araştırıp bulmaya, Kur’an yoluyla onları isbat etmenin çarelerini aramaya.



Aslında Kur’an, bütün bunlardan müstağnidir. O, beşeriyyeti yetiştirmek ve sağlam bir yöne yönletmek için gelmiştir. Ancak basit mes’elelere dalmaz. Kur’anda atomdan bahsedilmiş olması veya tıbtan, fizikten, astronomi ve füzelerden söz edilmemesi, onun kadrini zerre miktarı küçültmez.



O, bir eğitim ve emri kitabıdır. İnsan ruhuna en doğru yolu bulan ve gösteren bir taktik kitabıdır. O bu vazifesini yaparken ilmin muhtelif buluşlarından hiç birisine de baş vurmaz. Sadece onun içinde yer alan “bilgiler”  insan için kainatla ilgili işaretlerdir. İnsanın Allah’ın kainatında gözünü açarak tefekküre dalması ve Rabbi Zülcelaline sığınarak ona itaat etmesi için birer alamettir.



Bu konuda iltifat edilebilecek husus Kur’an’da Allah’ın ayetlerine işaret ediği mahiyette varid olmuş buhunan  bilgiler değil, yerine insan aklını kanitanı esrarengiz derinliklerine yönelterek akli eğitimini geliştirmek ve hayatın her sahasında bu bilgilerden istifade etmesini sağlamak için belirttiği metoddur. İşte ilk müslümanların da yaptığı ve üzerinde durduğu bu metod idi. Hiç bir şey sağlamayan boş şeyler üzerinde kafa yormak yerine modern ilimlerin doğuşunu sağlayan tecrübe metoduna önem vermeye yönelmişlerdi onlar. Müslümanlarla karşılaşarak islam dünyasındaki bilgi kaynaklarından istifade ettikten sonra bu tecrübe metodu sayesinde Avrupa; ilmin kapılarını sonuna kadar açmayı başarabilmiş ve kainattaki esrar ve enerji kaynaklarnı insanlığın faydasına sunmuştur....



   o  



Şu kadar var ki psikoloji konusunda  durum biraz daha değişiklik arzeder.



“Psikoolojik nazariyeler”Kur’an’da planlı şekilde bölümlere ve bahislere ayrılmış mufassal olarak yer almaz. Aslında ruhları eğitip yetiştirmeyi hedef alan Kur’an bu kabilden “nazariyeler” serd etmez hiç bir zaman.



Fakat Kur’an-ı Mübin’de insan ruhu üzerinde fazlaca ve şümullü olarak durulur. Diğer ilimlerden daha fazla ruhi konulara yer verilir.



Bir bakıma böyle oması da normaldir. Çünkü bu kitabın ilk ve en önemli vazifesi insan ruhunu eğitmek ve belli bir yöne tevcih etmektir. Ruha hitab eden ve ona yön vermeye çalışan bir kitabın böyle hareket etmesi gayet tabiidir.



Kur’an’ın sayfaları arasında dağılmış olan bu malumatlardan insan psikolojisi üzerinde şümullü bir etüd ortaya çıkarmak mümkündür... Bir takım gözlem ve deneylerden bu alemşümul etüdleri açıklamaya ve izah etmeye yarar neticeler elde edilebilir.Tıpkı Kur’an’da yer alan diğer kainat ilimleri ile ilgili bilgilerden istifade edildiği gibi.



Mesela Kur’an’ Kerim:



“Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüüün birbiri ardısıra gelişinde, insanlara yarar şeyleri denizde götürüp giden gemide, yeryüzü kuruduktan sonra Allah’ın indirerek yeri diriltmesinde, orada her tür canlıyı yaymasında, her yandan rüzgarı estirmesinde yer ile gök arasında Allah’ın emrine tabi bulutta, akıl ve düşünce sahibi olan bir topluluk için elbette bir çok deliller vardır.” (Bakara: 2/167)



Buyuruyor da gece ile gündüzün nasıl birbirinden ayrıldığını, gemilerin denizlerde ne şekilde yüzdüğünü, gökten yağmurun nasıl indiğini, rüzgarların nasıl estirildiğini, gökle yer arasında bulutların nasıl sürüklendiğini açıklamıyor. Bu gibi hususları tecrübe ve gözlemlere bırakıyor. Bu ayetlerde ki sırlar ancak gözlem ve deneylerden sonra açığa çıkar. Ve bunlar sayesinde insanlar Allah’ın kainata vazettiği kanunların mahiyetini yine Allah’ın kendilerine müyesser kıldığı nisbette öğrenebilirler.



Aynen bunun gibi de ruhun esrarını ve psikolojik gerçekleri öğrenmeye teşvik edilir insan Kur’an’da, Aldığı şekil ve durumların izahına dikkat sarfetmesi belirtilir. Ancak bunun gerisindeki nazariye ve tafsilatlı bilgiyi gerektiren hususları insanların yapacağı gözlem ve deney yollarına terkeder.



Bunun içindir ki bu araştırmamda benim temel dayanağım deney ve gözlem olmuştur. Gözlem ve deney metodları vasıtayısyla Kur’an’ın işaretlerini anlamaya çalıştım.



   o  



Ben insan psikolojisinin mahiyetini öğrenmek için onu “loburatuara” sokmak isteyenlerden yana değilim ve olmadım da hiç bir zaman.



“Materyalizm ile İslam arasında insan”  adlı eserimde bütün bilgilerini deney esasına dayandıran “deneyci” ekole dair görüşlerimi belirtmiştim. Ve demiştim ki; “deneyci ekol insanın bir yığın noktalarından sadece birisi üzerine eğilmektedir. Ama en büyük gerçeklere inebilmesi imkan dışıdır.”



Psikanalistler ise bu konuya uzattıkları kovalarını bir noktaya kadar ulaştırabilmektedirler. Ne var ki bu sallayış ta onları gerçeğe götürememektedir. Çünkü psikanalistler metodları icaba bir takım analizlere girişmekte yandan yukardan ve aşağından araştırmalar yapmaktadırlar. Böylece insan ruhunun bir çok değerlerinden uzak kalmaktadırlar. Bir bütün olarak faaliyetline devam eden ruhun gerçeklerine uzanamamaktadırlar.



Bu konuda en isabetli görüş belki de Gestalt psikolojisinin taraftarlarının ki olabilir.



İslamın psikoloji noktai görüşünü etüd ederken biz hepsinden de faydalanma yollarını deneyeceğiz. Bizi böyle bir sentez yapmaktan alıkoyacak hiç bir sebeb yok. Mevzuun derinliklerine götüren bütün psikolojik ekollerin görüşlerine baş vuracağız. Şu kadar var ki ilk ve son görüş kaynağımız ve hareket noktamız yalnız ve yalnız Kur’an-ı Azimdir.



Buna ilave olarak biz bu araştımamızda sadece resmi psikolojik ekollerin gösterdiği etüdlerin hududu içinde kalmayacak,geniş anlamıyla gözlem metodundan da faydalanacağız. Şüphesiz insan ruhundan bansetmez  yalnız psikolojinin inhisarı altında değildir. Sonra psikolojinin söylediği  şeyler de bu noktada söylenebilenlerin en iyisi olmak durumunda da değildir. Aslında insan ruhu üzerinde söylenebileceklerin en doğrusunu söyleyen ilim dalları; tarıh ve sosyoloji, sanat ve edebiyatla birlikte bütün yanlarıyla pratik hayattır... Çünkü bunlar insan psikolojisinden söz ederken tabii şartları ve durumları içinde söz ederler... Hayatın bizzat içinden alınmış örnekler verirler. Kendi prensiplerini tesbit için yapma laboratuarlar kurup, yetiştirdiği hayvanların üzerinde deneyler yaparak neticeye varmazlar...



   o  



İnslan  psikolojisi üzernideşümullü bir nazariyeyi gözler önüne sermekte  ki ana hedefimiz psikolojik objeyi tanımaktadır. Tabii bu tanıyış ta bize müyesser olan nisbette olacaktır. Bundan sonra ancak o varlığın normal ve anormal hallerini doğru ve yanlış tarıftarlarını öğrenmemiz mümkün olabilir. Bunu bilince de psikolojik objenin sağlam esaslara dayalı olarak incelenip, gözler önüne serilmesi kolaylaşır.



Gerçekte Psikoloji ilminin de üzerinde durması gereken en önemli nokta budur. Ve modern psikolojinin hedefi bu olmalıdır. Çünkü insanın takib ettiği hedef, kendi varlığı için faydası olan şey olmalıdır. Nitekim insanın en büyük hedefi bilme arzusudur. Resululah (s.a.v.)nın ifadesiyle “Hikmet müminin yitik malıdır...” Ne varki bilginin peşi sırada bir yığın ğaye ve arzular gizlidir her zaman. Çünkü insanın yapısı devamlı olarak bildiğinden faydalanma esası üzerine oturmuştur. İnsan elde ettiği bilgisini sürekli olarak geliştirir, ilerletir, artırır güçlendirir ve en mükemmeline doğru götürür.



Bizim gücümüz yettiği kadarıyla insan ruhunun mahiyetini bildiğimiz zaman, insanın ruhi gerçekleriyle uyuşan, onunla asla çatışıp çelişkiye düşmeyen bir takım hareket, aksiyon, düşünce ve sistem yapısı kurmamız mümkün olur. Ve ancak böylece insan nesillerini Allah’ın yarattığı şekilde en doğru fıtrat ile yetiştirme imkanı elde edilebilir.



İslamın insan psikolojisi üzerinde ortaya koyduğu görüşü ilmi araştırmalar semasında asılı kalan, fil dişi kulesine yerleşmiş olup yer yüzüne hiç inmeyen realiteler ile yüz yüze gelmeyen mücerred bir naziriye değildir. Bilakis islamın ortaya koyduğu naziriye bizzat realite dünyasından alınmıştır. Ve o kendi fonksiyonunu yine kendisine has olan bir metod dahilinde büyük hayat makinesinin dişilerin arasında icra eder.



Bazı müslümanlar insan psikolojisi üzerinde islamın görüşünü ortaya koyabildiğimiz zaman batının bozuk psikolojik ekolleriyle üzerimize akan nazariyeler seline karşı koyabiliriz. Bunun yanısıra sürükleyip getirdiği ahlaki, fikri, sosyal ve ekonomik bozuklukların hepsinin önüne geçebiliriz. Ve biz o zaman krizler içinde bocalayıp kıvranan beşeriyyet alemine de büyük hizmetler götürmeye hak kazanırız.



   o  







Gerçek burada yazdıklarımda gerekse bundan önce kaleme aldığım araştırmalarımda hep “ilmi” araştırma metodu rehberim olmuştur.



Şu kadar var ki “ materyalizm ile islam arasında insan” adlı eserimde belirttiğim gibi gerçek manada ilmi araştırma gerek nazariyeler aleminde olsun gerekse realiteler dünyasında olsun hiç bir zaman için islami anlayışla çatışmamıştır ve çatışması da mümkün değildir...



Doğrusu benim “dine” dönüşüm, ilmi araştırma metodumdan da ayrılışım manasına gelmez. İlmi araştırma metoduna dönüşüm de dinden uzaklamam manasına değildir.



Benim anlayışıma göre ilim ile din birbiri için mutlak manada gerekli olan ve aynı noktada birleşerek insanı gerçeklerin yanına götüren tek ir yoydur...



Şayet Allah beni bu kitabımda bir takım gerçeklere ulaştırırsa ben O’nun bana verdiği nimetlere karşı sonsuz defa şükrederim kendisine. Çünkü üstünlükleri kullarına ihsan eden O’dur. Yok, bir şey yapamadımsa mevzu ile ilgili çalşıma yapacaklara yolaçmış olmakta benim için kafidir. Şüphesiz insanı diledigi yolda başarıya ulaştıran Allahü Zülcelaldir...







MUHAMMED KUTUB