Savaş Meydanı Ve Aletleri

Hak ile batıl arasında savaş söz konusu olduğunda bu, uluhiyet tevhididir. Bu savaş meydanı, daha önce açıkladığımız gibi üstü kapalı ya da açık tüm ayrıntıları ile birlikte hayatın tamamını içerir. Bu hayat, Allah’ın kulları ile tağutun kulları arasında çekişme ile devam eder.



Tağutların kulları olan kimselerin sürekli olarak tevhidin hakikati konusunda toplulukları cahil bırakmaya yönelik çalışmalar yaptıklarında şüphe yoktur. Onlar tevhidin insan hayatından sınırlı bölümleri kapsadığını iddia ederler. Böylece insanları kolaylıkla kandırarak dalalete düşürürler.



Tağut, İslam’ın, Allah’ın şeriatine çağırmak, dine davet etmek ve insanları İslam için koşuşturmak olduğunu bilir. İnsanlar ise tevhidin hakikatini, İslam’ın hayatın tamamını kapsaması gerektiğini bilmezler. Bu nedenle tağutu tasdik ederler. Eğer bu konuda bilgi sahibi olsalar tağutlara şöyle derlerdi:



“Eğer doğru sözlü kimseler iseniz delilinizi getirin.” (Bakara: 2/111)



Tağutun söyledikleriyle yaptıkları her zaman için çelişkilidir.



İnsanları tevhidin hakikati konusunda cahil bırakmak, tağutun kullarının hedefleri arasındadır. Onlar Allah’a (c.c.) çağıran davetçiler hakkında insanları şüpheye düşürürler. İnsanların nefislerinde, davetçilerin davetleri konusundaki amaçlarına yönelik şüphe uyandırırlar.



Tevhid ve şirk ehli arasındaki savaşın aletleri konusuna gelince... Bu, Allah’ın (c.c.) kulları ile tağutun kulları arasında olan bir harptir. Bu savaşta kullanılan aletler kullanılabilmesi mümkün olan şeydir. Muhakkak ki tağut, amacının gerçekleşmesi için kullanabileceği her aracı kullanır ve bunda bir sakınca görmez, bundan çekinmez. Çünkü onun amacı bozuktur ve insanları Allah (c.c.)’tan başkalarına kulluk ettirmeye yöneliktir. Onlar için amaçlarına ulaştıracak her vesileyi kullanmakta hiçbir sakınca söz konusu değildir. Yalan, kandırma, dalalete düşürme, tecessüs ve ellerinin yaptığı her vesile.



Ayrıca tağut, her çeşit baskı unsurunu kullanabilir, hatta öldürme eylemini bile gerçekleştirebilir.



İnsan haklarını koruduklarını iddia eden ve buna çağıran devletlerin, müslümanlara gelince adaleti korumadıklarını görürsün. Dahası müslümanların kanlarını özenle döker, toplu katliamlar yaparlar.



Müslümanların üzerine musallat olan toplu katliamlar hangi maslahattan dolayıdır? Öldürülen bu insanlar, açlıklarını giderecek bir lokma ekmek ya da bundan başkasını bile bulamazlar. Her gün güya İslam beldesi olan yerlerden pek çoğunda yaşayan insanların ve sabi çocukların açlıktan öldüklerini ve ölüme terk edildiklerini görürsün.



Bütün bunlar bu ümmetin dinleri ve dünyaları konusunda cahil bırakılmış olduklarından dolayı değil midir? Müslüman olduğunu zanneden bu kimseler, cahil kalmışlar ve dinleriyle amel edemez durumdalar. İnsanları dinine davet edemiyor. Onun yolunda sabredemiyor. Ona çağıranlara ittiba edemiyor. Dünyası konusunda da cahil. Günlük gereksinimlerini karşılamak için bile İslam düşmanlarına muhtaç, onların ellerine bakar hale gelmiş.



Bu, bu ümmetin içine düştüğü bir musibet, bir hastalık ve İslam düşmanlarının müslümanlara yönelttiği kötü bir durum değil midir?



İnsan hukuku nerede? Bir tek insan! Nerede insanın hukukunu koruyacak ve ona ikram edecek? Onlar sadece batının beyaz insanları.



Tevhid ile şirk ehli arasındaki savaş hak ile batıl arasındaki savaştır. Allah’a (c.c.) çağıran davetçiler ile tağutlar arasında olan bir savaştır. Tevhid ile şirk arasındaki savaştır. İşte bu büyük bir savaştır. Bu savaş, tüm savaşların anasıdır. [250]