Allah (C.C.) İçin Dostluk

İnsanın Allah’tan (c.c.) başkasına vela göstermemesi, tağutlara, müşriklere, yahudi ve hristiyanlara, laiklere ve laikliği savunanlara, münafıklara ya da bunlardan başka diğer milletlerin mensuplarına ya da Rasullerin yolundan sapan diğer mezheplere dostluk göstermemesi doğrudan doğruya tevhid kelimesinin gereklerindendir.



Bir mümin, sadece Allah’a (c.c.) Rasulü’ne (s.a.v.) ve müminlere dostluk gösterebilir. Onlardan başkasından ise uzaklaşması ve kalbi bu his ve duygularla dolu olarak hareket etmesi gerekir. Ancak iman ve hak ehline karşı kalbi dostluk duygularıyla dolu olmalıdır; onlara yardım ile sevinmeli ve ferahlamalıdır. Onlara dua etmelidir. Hak ile batıl ehli arasında hangi savaş olursa olsun askeri, siyasi ya da bunlardan başka onların dertlerine üzülmelidir. Bu hangi mekanda olursa olsun bu böyledir. Doğuda, batıda, Arap diyarında, Acem diyarında, yerin üstünde ve semanın altında herhangi bir yerde.



Muhammed’in (s.a.v.) dinine yardım ile ferahlamak ve onun dininin zarar görmesinden hüzünlenmek müminin alametlerindendir. Nebi’nin (s.a.v.) dininin zarar görmesinden sevinmek ve onun dininin yücelmesinden hüzne kapılmak da münafıklık alametlerindendir.



Münafık, müminlere çirkin şeylerin isabet ettiğini görünce sevinir. Müminlere bela inmesinden dolayı kalbinde ferahlık bulur. Müminlerden başkasına dostluk göstermekle, kalbini nifak ve kin ile doldurur. Müslümanlar üzerine gereken; sadece müslüman, muvahhid kimseleri sevmek, onlardan yardım istemek ve onlara dua etmek, onları müdafaa etmek ve onlara iyi davranmaktır. Müslüman bilir ki, bütün bu işler dinin ve Allah’a (c.c.) kulluğun gereklerinden ve müslümanın kardeşi üzerindeki haklarındandır. Bir müslümanın, katıldığı savaşta kardeşine yardım etmemesi mümkün değildir. Dostluk konusunda müslümanlarla kafirler arasında bocalamak münafıkların yoludur.



Allah(c.c.) şöyle buyuruyor:



“Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah’tan size fetih nasip olursa, ‘Sizinle birlikte değil miydik?’ diyecekler.Kafirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler:“Başarınıza destek vermedik mi, mü’minlere karşı size siper olmadık mı?” (Nisa: 4/141)



İşte münafıklar renkten renge girerek müslümanları kandırırlar.Her iki tarafa da onlardan razı oldukların söyler, sonra da hangi taraf galip gelirse ondan tarafa olurlar.



Şia ve Ehli Sünnetin bulunduğu bir toplulukta bir adam kalkarak ‘Ebu Bekir mi efdaldir Ali mi?’ diye sordu. İçlerinden biri her iki tarafı da razı edecek bir cevap vererek:



“O ikisinden efdal olan kimse odur ki, kızı nikahı altındadır” dedi.



Bu sözü işitince, Ehli Sünnet bu kişinin Ebu Bekir (r.a.) olduğunu zannederek rahatladı. Çünkü Ebu Bekir’in (r.a.) kızı Nebi’nin (s.a.v.) zevcesiydi. Şia da bundan Ali’nin (r.a.) daha faziletli olduğunu anlayarak aynı şekilde sevindi. Çünkü Rasulullah’ın (s.a.v.) kızı Fatma (r.a.), Ali (r.a.) ile evliydi.



Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:



“Rabbim! Bana verdiğin nimet hakkı için, artık suçlulara arka çıkmayacağım.” (Kassas: 28/17)



İslama bağlı olduğunu iddia edenlerin çoğu tevhidin hakikatini kavrayamamışlardır. Müşriklerden ve laiklerden uzaklaşmayı nefislerinde ikame etmemekle, bilakis kendilerini İslam milletinden çıkaracak büyük nifakı ikame etmektedirler. Onlar, müşriklere her mekanda iyi muamele yapıyorlar. Müminler üzerine onlara yardım ediyorlar. Onların sözlerinin yükselmesi ile seviniyorlar.



Onlar, lisanı halleri ile şöyle söylüyorlar:



“Rabbim! Bana nimet verdin. Yakında müşrikler için onu ortaya koyacağım. Bana verdiğini, onları desteklemek ve müminlere karşı onlara yardım etmek için kullanacağım.”



Dostluk ve düşmanlık İslam’ın esaslarındandır. Hatta ilim ehli bazı kimseler şöyle söylemişlerdir:



“Muhakkak ki uluhiyet tevhidi ile ilgili hükümlerden sonra vela ve bera ile ilgili hükümler gibisi varid olmadı. Onlar gibisi yoktur.”



Hiç kimse Rasulullah’tan (s.a.v.) daha fazla kerem sahibi değildir.



Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:



“Hiçbir insana Allah kendisine Kitap, hikmet ve nebilik verdikten sonra, insanlara ‘Allah’ı bırakıp bana kullar olsun’ demek yakışmaz. O ancak şöyle der: “Okuyup araştırdığınız şeylere ve öğrettiğiniz şu kitaba dayanarak benliklerini Rabbe adamış kullar olun.”



“Ve size melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size inkarı emreder mi hiç?” (Al-i İmran: 3/79-80)



Hiçbir nebi insanları Allah’tan (c.c.) başkasına kulluk etmeye davet etmemiş, onların Allah’tan (c.c.) başka rabler edinmelerini istememiştir. Onlara melekleri ve nebileri Allah’tan başka rabler edinmelerini emretmemiştir. Bilakis onlara Allah’a itaati ve ibadeti emrederek bu konularda Allah’tan (c.c.) başkalarını tanımamayı emretmiştir. Onlar, fayda ve zarar verme konusunda Allah’tan (c.c.) başkasının hiçbir gücünün olmadığını, ecellerin Allah’ın (c.c.) elinde olduğunu öğretmekle terbiye etmiştir. Hiç kimse bir başkasına fayda ve zarar veremez. Öldüremez, hayat veremez ve diriltemez, kimse kimsenin rızkını kesemez, eceline yaklaştıramaz. Bütün bunlara gücü yeten sadece Hafid ve Rafi olan Allah (c.c.) ’tır.



Muhakkak ki Allah (c.c.) birdir. Rızkı genişleten ve daraltan, fayda ve zarar veren, bütün işleri idare eden O’dur. Müslümanların kalpleri O’nun sevgisi ile doludur. O’nun yanındakine rağbet eder, O’nun yanındakini arzu eder, O’ndan ister, O’ndan korkarlar. İnsanların büyüklüğünü, korkusu ve sevgisini kalplerinden çıkararak O’nun yerine Allah’ın (c.c.) celalini, azametini ve sevgisini koyarlar. Konuştukları zaman hak ile konuşur, Allah (c.c.) için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Emrolunduğunu açıklar ve müşriklerden yüzçevirirler. İslama ve müslümanlara her mekanda yardım eder ve Allah’a (c.c.) çağırır, kendilerine dünyadan isabet edenlere sabrederler. Kurtuluş Ahiret yurdundadır.



İslam davetçileri kendilerinden önceki nebilerin yürüdüğü yoldan yürümelidirler. Onlar insanları fıkhi mezheplerden ya da İslam için çalışan çeşitli cemaatlerden herhangi birisine uymaya çağırmazlar. İnsanlara çeşitli meselelerden bir meseleyi kabul ve red konusunda hiçbir içtihadı farz kılmazlar. Rasulullah’tan (s.a.v.) başka şahıslara davet etmezler. Çünkü o, imamlar imamıdır. Kendisine uyulanların efendisidir. Biz zahirde de batında da insanları ona uymaya ve ittiba etmeye davet ediyoruz. [249]