Resul ve "Atalar Dini"nin Temsilcileri:

Şimdiye kadar hep Resul ile kavmin önde gelen inkarcıları arasındaki mücadeleye değindik. Oysa Resul'e ve onunla birlikte iman edenlere düşmanlık gösterenler yalnızca kavmin önde gelen inkarcıları değildir. Başka gruplar da benzer ya da farklı nedenlerden dolayı Resul'e karşı harekete geçerler. Ayrıca "önde gelenler"i de tek bir bütün olarak anlamak doğru olmaz; bu kesimin içinde de farklı özellikleri olan gruplar vardır. İlerleyen sayfalarda Kuran'ın tarif edip bildirdiği bu grupları inceleyeceğiz.



Bu grupların en önemlilerinden birisi, Resulün getirdiği Hak Din'e karşı, içinde pek çok sapkın öğenin yer aldığı geleneksel dini savunan tutucu gruptur.



Önceki sayfalarda cahiliye toplumundan sözederken, bu toplumun dinden koptuğunu ve Allah'ı gözardı ettiğini söylemiştik. Bu doğrudur, ancak bir farkla: Cahiliye toplumları Hak Din'den, yani Allah'ın insanlara gösterdiği saf ve gerçek dinden kopmuşlardır. Yoksa bu toplumda bir takım dini inanışlar mevcuttur. Kuran'da anlatılan cahiliye toplumlarının hemen hepsinin bir takım dini inançları vardır. Bu cahiliye dinleri kimi zaman Hak Din'e şekil yönünden benziyor da olabilir. Ancak bu "din"lerin özü, Hak Din'in özünden çok farklıdır. Hak Din, Allah'ı bilip-tanımak ve yalnızca O'na kulluk etmek, O'ndan başka hiçbir şeye bağlanmamak prensipleri üzerine kuruludur. Oysa cahiliye toplumundaki din kavramı, daha çok atalara olan anlamsız bir bağlılık ve onlardan kalma gelenekleri devam ettirme isteği üstüne kuruludur. Belki cahiliye dininde Allah'ın adı da sıkça geçmektedir, ancak bu bir aldatmacadır; bu dinde Allah'ın yalnızca adı vardır ancak gerçek bir iman ve Allah korkusu yoktur. Kuran, bu durumu şöyle anlatır:



"De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?"



"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"



De ki: "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"



"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de sakınmayacak mısınız?"



De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor."



"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?"



Hayır, biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar." (Müminun: 23/84-90



Ayetlerde tarif edilen kişilerin durumu son derece ilginçtir: Kendilerine sorulan tüm sorulara doğru cevap vermekte (yani Allah'ın herşeyin yaratıcısı olduğunu tasdik etmekte)dirler. Ancak davranışları bu sözlerine uygun değildir ki, onunla muhatap olan mümin "düşünmeyecek misiniz?" "sakınmayacak mısınız?" "nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?" gibi sorularla onların aklını açmaya çalışmaktadır. Bunun nedeni ise, sorulara cevap veren kişilerin gerçekte verdikleri cevapların anlamını kavramıyor oluşlarıdır.



Peki acaba bu garip durumun sebebi nedir?..



Sebep gayet açıktır: Sözkonusu kişiler Hak Din'in değil, cahiliye dininin üyeleridir. Bu dinin özelliği ise, Allah'a iman, Allah korkusu, Allah'ın rızası üzerine kurulu bir din olmayışıdır. Bu dinin temelinde, atalardan gelen bir takım inanç ve değerlerin gelenek biçiminde korunması yatar. (Ve atalara bağlı olmakla, Allah'a iman arasında hiçbir ilişki yoktur). Üstteki ayetlerde tarif edilen kişiler, atalar dininde yer alan belli-belirsiz Allah inancını taşıyan, fakat gerçekte Allah'ın varlığını ve vasıflarını kesinlikle kavramamış olan kişilerdir.



Bu arada, atalar dini, bu belli-belirsiz Allah inancının yanında pek çok sapkın öğe de taşır. Bu din, Hak Din'in tek kaynağı olan vahiyden tamamen kopmuş ve bir takım hurafeleri kendine kaynak edinmiştir. Bu nedenle Allah inancından, ahlak anlayışına kadar pek çok konuda sapkın hükümleri vardır. Ve bundan dolayı da, Resul ve onunla birlikte iman edenler atalar dinine karşı çıkar ve toplumu gerçek dine, Allah'ın insanlar için "seçip-beğendiği" Hak Din'e davet etmeye başlarlar.



Ancak çoğu kez insanlar atalarının dinine bağlı kalmakta diretirler:



"Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?" (Maide: 5/104)



Önde gelenler arasında da atalar dinine bağlı kalma eğilimi yaygındır. Kuran bunun değişmez bir kural olduğunu bildiriyor:



"İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."



(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız." (Zuhruf: 43/23-24)



Peki nedir önde gelenlerin ve daha başka kimselerin atalar dinine bu kadar bağlanmalarının nedeni?



Önde gelenlerin atalar dinine bağlı olmalarının nedeni açıktır: Bu din, kendi egemenlikleri altında olan kurulu düzeninin önemli bir parçasıdır. Bu dini kullanarak düzene sözde meşruiyet sağlamaktadırlar. Ayrıca bu dinin bazı basit kurallarına uyarak kendilerini arasıra dindar insanlar olarak tanıtmaları ve toplumun güvenini kazanmaları son derece kolay olmaktadır.



Başkaları ise atalar dinine içinde bulundukları taassup nedeniyle bağlı kalırlar. Her türlü değişime karşı çıkan, eski olan herşeyin iyi olduğuna inanan bu kişiler, insan nefsinin eğilimlerinden biri olan taassubun (tutuculuk) içinde boğulmuşlardır.



Bazı kesimler ise sözkonusu atalar dini sayesinde maddi çıkarlar sağlamaktadırlar ve bu dinin terkedilmesinin de kendi kurdukları ruhban sistemini yok edeceğini bilirler. "Ey iman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hıristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele." (Tevbe: 9/34) ayetinde belirtildiği üzere, sahte bir dindarlık görüntüsüyle "insanların mallarını haksızlıkla yiyen" ruhbanların sayısı bir hayli kabarıktır.



Bu nedenle toplumun önemli bir kesimi, Resul'ün teklif ettiği Hak Din'e karşı atalarının dininin savunuculuğunu yapmaya başlar. Hz. Hud'a "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım" (Araf: 7/70) diyen Ad kavmi; ya da Hz. Salih'e "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz" (Hud: 11/62) Semud kavmi; ya da Hz. Musa'ya karşı "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" (Kasas: 28/36) diyen Firavun çevresi, hep bu yöntemi izlemişlerdir.



Bu kesimin en büyük özelliklerinden biri de, Resul'e ve onunla birlikte iman edenlere karşı saldırıya geçerken, kendilerini gerçek birer dindar gibi göstermeye çalışmalarıdır. Allah ve din adına ortaya çıkarlar. Bu şekilde saldırı ve baskılarına sözde meşru bir zemin oluşturmaya çalışırlar. Elbette bu son derece sahtekarca bir tavırdır ve sözkonusu kişilerin de gerçekte Allah'la ve O'nun diniyle hiç bir ilgileri yoktur. Ancak o denli sahtekardırlar ki, "Resulü öldürmek" gibi olabilecek en büyük suçu işlerken, yine sözde "Allah adına" hareket ederler. Kuran'dan öğreniyoruz:



"Andolsun, biz Semud (kavmine de) kardeşleri Salih'i: "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye (demek üzere) gönderdik...



(Salih'e) Dediler ki: "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz."



Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim."



Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik." (Neml: 27/45-51)



Allah adına ortaya çıkarak Allah'a ve Resulüne savaş açanlar arasında çok önemli bir grup daha vardır. Hemen her Resulün karşılaştığı bu gruba, Kuran'da "münafık" adı verilir... [215]