Resul'e Yapılan Fiili Saldırılar

:



Resul Allah'ın dinini insanlara aktardıkça, kavmin önde gelenlerinden aldığı tepkinin şiddeti de gittikçe artar. Önde gelenler, Resul'ün liderliğindeki "tehlikeli akım"ın önü alınamaz bir biçimde büyüdüğünü ve kullandıkları iftira ve benzeri yıpratma yöntemlerinin işe yaramadığını gördüklerinde, daha "etkili" yöntemlere başvurmaya karar verirler.



Kuran, Resul'e hazırlanan bir "tuzağı" bildirirken şöyle diyor:



"Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır." (Enfal: 8/30)



Buna göre, inkarcıların hedefi, Resul'ü tutuklayabilmek, öldürmek ya da sürgün etmektir. Ayette geçen "tuzak" kelimesi de dikkat çekicidir: İnkar edenler Resul'ü açıktan açığa ortadan kaldırmak yerine, "tuzak" yani komplo kurarak onu durdurmak istemektedirler. Bu komplo, Resulün tutuklanmasına, öldürülmesine ya da sürülmesine neden olabilecek bir komplodur.



(Ancak yine ayette bildirildiği üzere, inkar edenler Resul'e bu şekilde asla zarar veremezler. Resul Allah tarafından görevlendirilmiştir ve görevini tamamlayana kadar da O'nun tarafından korunacaktır. Ve asıl hüsrana uğrayanlar, ayette bildirildiği gibi, Resule tuzak kuranlar olacaktır.)



Kuran daha pek çok ayette Resullere karşı girişilen fiili saldırılardan söz eder. Hemen hemen tüm Resuller, önde gelenler tarafından ölümle, hapis ya da işkence ile tehdit edilmişler ve çoğu kez de bu saldırılara uğramışlardır. Firavun, Hz. Musa'ya "Andolsun benim dışımda bir ilah edinecek olursan seni mutlaka hapse atacağım" (Şuara: 26/29) tehdidinde bulunmuştur. Medyen halkının önde gelenleri ise, Hz. Şuayb'a şöyle tehdit savunmuşlardır:



"Ey Şuayb" dediler, "Senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlayamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizden zayıf birisi görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud: 11/91)



Kavmi, Hz. Lut'a da şöyle seslenmiştir: "'Ey Lut (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." (Şuara: 26/167)



Kuran, bir "şehir halkı"nın kendisine gönderilen elçilere verdiği tepkiyi ise şöyle anlatır:



"Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti. Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: "Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz."



Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz."



Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir. Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur."



Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır." (Yasin: 36/13-18)



Önde gelenler, Hz. Musa'yı da öldürmek istemişlerdir:



"Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim." Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi." (Kasas: 28/20-21)



İnkarcılar, gerçekten de çoğu kez bu "sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acıklı bir azap dokunacaktır" tehdidini uygulamaya kalkarlar. Örneğin Hz. İbrahim, kavminin önde gelenleri tarafından yakılarak öldürülmek istenmiştir. Kuran Hz. İbrahim'in kavmi ile olan mücadelesini şöyle anlatır:



"Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik. Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?



"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."



'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim. Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım."



Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.



"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.



Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"



"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."



Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.



Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."



Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"



Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."



 Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık." (Enbiya: 21/51-70)



Ancak ayetlerde de bildirildiği gibi, inkarcıların Hz. İbrahim'i "yakma" hesapları boşa çıkmış ve Allah onu kurtarmıştır. Çünkü Resuller, "Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et... Allah seni insanlardan koruyacaktır" (Maide: 5/67) hükmüyle Allah'ın koruması altındadırlar. İnkar edenler, Allah'ın dilemesi dışında, ne müminlere ne de Resule hiç bir zarar veremezler. [210]