4) Yalancılık İftirası:

Tüm bu üstteki iftiralara paralel olarak, Kuran'da dikkat çekilen bir başka iftira da, önde gelenlerin Resul'ü "yalancılık"la suçlayışıdır.



Önde gelenlerin en büyük endişesi, Resul'ün anlattığı gerçeklerin kabul görmesi, teklif ettiği ahlak sisteminin kavim tarafından benimsenmesidir. Bu durumda kendi batıl (boş, temelsiz, sahte, yalana dayalı) sistemleri çökecek ve kendi güç ve iktidarları da yıkılacaktır.



Üstte saydığımız iftiralar da (Resulü çıkar peşinde koşmakla suçlamak, delilik ve büyücülük iftiraları), aslında Resulü yalanlamaya yöneliktir. Yapmak istedikleri, Resulün Allah'ın elçisi olduğunu ve dolayısıyla tüm bildirdiklerinin de gerçeğin ta kendisi olduğunu gizlemektir. Asi halde, hiç kimse "ben Allah'ın elçisine karşı geliyorum" diyerek Resule açıktan düşmanlık yapamaz.



Kuran, Resullere yapılan "yalancılık" suçlamalarına dikkat çekiyor:



"Kavmin önde gelenlerinden küfre sapanlar dediler ki gerçekte biz seni akli bir yetersizlik içinde görmekteyiz. Ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu da sanmaktayız." (Araf: 7/66)



"Kavimden ileri gelen inkarcılar biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz... Ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz dedi." (Hud: 11/27)



"Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz. Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır'." (Kamer: 54/23-25)



Resule ve onunla birlikte iman edenlere karşı kullanılan yıpratma yöntemleri yalnızca bunlarla sınırlı değildir. İnkar edenler, "Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik. Onlara herhangi bir elçi gelmeye görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi." (Hicr: 15/10-11) hükmü gereği müminlerle alay etmeye, kendi akıllarınca onları küçük düşürmeye çalışırlar. Bunun yanında, Resulü ve iman edenleri "sapkınlık"la, hatta "ahlaksızlık"la suçlarlar. Hz. Yusuf ve Hz. Meryem bu "ahlaksızlık" iftirasıyla karşılaşmıştır.



Ancak kuşkusuz tüm bu iftiralar ne Resulü ne de onunla birlikte iman edenleri asla yıldıramaz. Çünkü onlar, girdikleri mücadeleye, Allah'a iman ve itaat ettikleri, O'nun rızasını aradıkları için girmişlerdir. Bu yoldan dönmeleri kesinlikle sözkonusu olamaz. Bu yola girerken zaten tüm bunları göze almışlardır. "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir" (Ali İmran: 3/186) ayeti gereği, mümin bilir ki, inkar edenler kendisine karşı her türlü "eziyet verici" sözü söyleyecektir. Ama Resul ve yanındaki iman edenler, Kuran'da müminler için bildirilen "Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan" (Maide: 5/54) vasfına uygun olarak, bu iftira ve karalamalara aldırmazlar.



Kuşkusuz inkarcı önde gelenler de bir süre sonra bu durumu farkedecekler, Resul'e ve müminlere attıkları iftiraların bekledikleri sonucu oluşturmadığını göreceklerdir. Bu durumda önde gelenlerin klasik tavrı, daha "etkili" yöntemlere başvurmaktır: Resul'ü "ortadan kaldırmaya" karar verirler. [209]