5) İleri Derecede Açlık ve Susuzluk:

Oruçlu bir kimse, açlıktan veya susuzluktan dolayı helâk olacağından, beden ve ruh sağlığının ciddî boyutta bozulacağından endişe ediyorsa veya böyle bir şeyin olması tecrübeye veya doktor raporuna göre kuvvetle muhtemel ise, orucunu bozması câiz olur. Hatta ölüm tehlikesi açıksa oruç tutması haram olur.



Kur'an'da oruç tutmamayı mubah kılan mâzeretler olarak hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmiştir (2/Bakara, 184-185). Fakîhler de oruç tutmama ruhsatını bu üç durumla sınırlı tutmayı tercih etmiş, bu üç durumun ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkat halinde oruç tutulmayabileceğini söylemekte tereddüt etmişler, ihtiyatlı davranmışlardır. Bunun en başta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif ve değişken bir durum olan meşakkati belirlemede ölçüsüz veya kolaycı davranıp olur-olmaz bahanelerle orucu terketmesine yol açma, yani bu ruhsatı kötüye kullanma endişesidir. Bununla birlikte oruç ibâdeti, netice itibarıyla kul ile Allah arasında kalan bir yükümlülük ilişkisi olduğundan, mükelleflerin yukarıda sayılan mâzeretler ışığında kişisel inisiyatiflerini kullanması, mâzeretleri içlerine sinmediği sürece orucu terketmemeleri, haklı ve geçerli bir mâzeretinin bulunduğuna iyice kani olduklarında da anılan ruhsattan yararlanmaları isâbetli bir tutum olur.



Sıralanan bu mâzeretlerden biri sebebiyle oruç tutamayan kimse, oruca, oruçlulara ve Ramazan ayına hürmeten, mümkün oldukça bunu belli etmemelidir.



Canına veya bir uzvuna yönelik bir tehdide mâruz kalan kimsenin nasıl davranacağına ilişkin olarak kimi âlimler, zorlama karşısında Ramazan orucunu bozmayıp zulmen öldürülen kimsenin günahkâr olmayacağını; tersine dinine bağlılığını gösterdiği için büyük bir sevap kazanmış olacağını söylemişlerse de ağırlık kazanan görüş bu durumda orucu bozmanın daha doğru olacağı yönündedir. Hatta tehdit altında kalan kişi, oruç için tanınan yolculuk, hastalık gibi bir mâzerete sahip ise, zorlama karşısında orucunu bozmazsa günahkâr olur.



Düğün veya sünnet yemeği gibi bir ziyâfete çağrılan kimsenin, genel olarak diğer dâvetlerde olduğu üzere bu dâvete icâbet etmesi, dostluk bağlarının güçlendirilmesi veya ilişkilerin geliştirilmesi vb. amaçlara hizmet edeceği için teşvik edilmiştir. Nâfile oruç tuttuğu bir günde böyle bir ziyâfete çağrılan kimse, sözü edilen olumlu amaçlara hizmet edeceğinden eminse, bu dâvete icâbet etmesinin yerinde bir davranış olacağı; fakat, yine de beklenmedik yararlara ve güzelliklere yol açabileceği mülâhazasıyla genel olarak bu tür dâvetlere icâbet edip orucunu bozmasında bir beis bulunmadığı ifâde edilmiştir. Başlanmış olan nâfileyi tamamlamak gerektiği kuralı sebebiyle, bozduğu bu orucu daha sonra kazâ eder.