Orucu Bozan ve Kefareti Gerektiren Haller:

Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Oruç, vücûda girenden dolayı bozulur" (İbnül-Hümâm, II, 72) buyurduğu bilinmektedir. İnsan, fıtratının gereği olarak gıda maddelerini boğaz vasıtasıyla vücûduna ulaştırır. Malum olduğu gibi en tabii yol budur. Bunun dışında kulak, burun, ön ve arka menfezler gibi, arızî yollarla da vücûda ilâç vs. gibi şeylerin girmesi mümkündür: Kur'an-ı Kerim'de "Amellerinizi iptal etmeyiniz" (Muhammed, 47/33) hükmü beyan buyurulmuştur. Farz olan Ramazan-ı Şerif orucunu kasden ve taammüden bozmak büyük bir cinayettir. İhlâsla niyet ettiği bir ameli meşrû bir sebep yokken bozmak "Ameli iptal etmek" hükmündedir. Fukaha, Resulullah (s.a.s)'ın "Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa; onun üzerine zıhar yapan kimsenin üzerine lâzım gelen şey (keffaret) gerekir" hadisini esas alarak, "Kasden orucunu bozan mükellef; arka arkaya olmak şartı ile altmış gün oruç tutmak mecburiyetindedir. Bu, o mükellef üzerine farzdır. Ayrıca aynı (bozduğu) orucu kaza etmesi gerekir. Bir mükellefe hem kaza, hem keffaret'in gerekli olması için bazı şartların tahakkuku gereklidir.



1) Kasden orucu bozmuş olmak şarttır: Oruca niyet eden mükellef hata ederek iftar ederse, sadece kaza gerekir. Meselâ abdest alırken ağzına su verdiği anda, elinde olmayarak boğazına su kaçarsa orucu bozulur. Ancak bu fiilde kasıt unsuru mevcut değildir. Günü gününe kaza etmesi gerekir.



2) Kendi iradesi ile bozmuş olmalı; zorlama ve ikrah bulunmamalıdır: Kendisiyle cim'a edilen kadın, bu fiile razı olmuşsa; hem kaza, hem keffâret gerekir. Ancak cima zorlama ve ikrah sonucu olmuşsa, kadına sadece gününe gün kaza gerekir. Çünkü orucunu bozması hususunda zorlanmıştır, ihtiyarı mevcut değildir.



3) Oruca başladıktan sonra hastalanmaması veya sefere çıkmaması esastır: Mükellef oruca niyet ettikten sonra hastalanır veya sefere çıkarsa, muhayyerdir. İster durumuna katlanır orucunu tamamlar; ister iftar ederek gününe gün kaza eder.



4) Mükellef Ramazan orucunu tutarken, geceden niyet etmiş olmalıdır.



5) Mükellef orucunu bozarken, tabii gıdalardan veya gıda yerine geçebilecek yiyecek ve içeceklerden faydalanmış olmalıdır: Meselâ çakıl taşını veya demir parçasını yutan kimsenin orucu bozulur. Ancak keffâret gerekmez. Zira bunlar gıda olmadığı gibi, gıda yerine geçecek besleyici özelliğe de sahip değildirler (Merginanî, Hidâye, I, 124).



Orucu bozan ve sadece kazayı gerektiren hususlara gelince; Mükellefin herhangi bir kasdı olmadan, zorlama ve hata sonucu orucu bozulursa, gününe gün kaza etmesi gerekir. Meselâ Ramazan ayında oruca niyyet eden bir mümin, unutarak yeyip-içer veya cima eder, daha sonra da sırf cehaleti sebebiyle orucunun bozulduğu zannına kapılarak iftar ederse; günü gününe kaza eder. Kezâ, kustuğu için veya kan aldırdığı için orucunun bozulduğunu zanneden ve sırf bu zan sebebiyle orucunu yiyen kimsenin durumu da aynıdır. Zorla iftar ettirilmiş olan kimsenin veya hataen orucunu bozmuş olan mükellefin de sadece kaza etmesi esastır. Keffâret lâzım gelmez (Fetevây-ı Hindiyye, I, 201).



Bu durumlarda şu kaide uygulanır: Kasden ve kendi ihtiyarîyle herhangi bir meşru özrü bulunmadan Ramazan orucunu bozan mükellefe hem kaza, hem keffâret gerekir. Bunun dışında, kendi ihtiyarı olmaksızın ve meşru bir özür sebebiyle orucunu bozan kimseye, sadece gününe gün kaza gerekir.



Orucu bozan ve sadece kazayı gerektiren hususlar şunlardır.



1) Mazmaza ve istinşak (Ağıza ve buruna su verme) anında midesine su kaçıran kimsenin orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.



2) Cünûb olarak sabahlayan bir mümin gusül abdesti alırken boğazına su kaçırırsa orucu bozulur; kaza gerekir. Bu sebeble, cünüb olarak sabahlamamaya özen göstermek veya gusül abdesti alırken dikkatli olmak şarttır.



3) Oruca niyet eden mükellef çakıl, kuru çamur, pamuk, kuru ot ve kağıt gibi gıda özelliği olmayan maddeleri yutarsa orucu bozulur; kaza gerekir.



4) Meşrû bir özür sebebiyle; makadından şırınga (iğne) yaptıran veya mesanesine ilâç veren kimsenin orucu bozulur, gününe gün kaza gerekir.



5) Kendi iradesi olmaksızın ağzına kar ve yağmur tanesi kaçan ve bunu yutan kimsenin orucu bozulur; gününe gün kaza gerekir.



6) Bir kimse oruçlu iken karısını öpse ve bu sebeble inzal vaki olsa, orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.



7) Ramazan ayının dışında herhangi bir oruca niyet eden mükellef, orucunu kasden dahi bozsa, kaza vacib olur; keffâret gerekmez. Keffâret sadece Ramazan-ı Şerif orucunun bozulması ve bu fiilde mükellefin kasdı sebebiyle gündeme giren bir cezadır.



Boğaza huni ile bir şey akıtmak; ağzına aldığı bir şeyle boyanmış tükrüğü yutmak; karnında veya başında olan bir yaraya akıtılan ilaç mideye veya beyine ulaşmak; zorla oruç bozmak; dişleri arasında kalan nohut tanesi kadar şeyi yemek; unutarak bir şey yedikten sonra orucun bozulduğunu sanarak bile bile yemek ve içmek; kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak; ağız dolusu gelen veya getirilen kusmuğu geri çevirmek; kendi isteğiyle boğazına veya genzine duman çekmek; sabah olmuşken, daha vakit var diye sahur yapmak; güneş batmadan, battı zanniyle oruç açmak; Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak; Ramazan orucuna niyyet etmeyerek gündüz yiyip içmek; oruçlu ve mukim iken yolculuğa çıkıp orucunu bozmak; makata su veya yağ akıtmak, bez veya pamuk sokmak; uyurken birisinin ağzına su damlatmak; Oruca niyet etmeden bütün günü oruçlu gibi yemeden içmeden ve cinsî ilişkide bulunmadan geçirmek; kadının tenasül uzvuna bir şey damlatması, yaş parmağı ile rutubet salması veya tıkadığı bezin kaybolması; Ramazan orucunu gündüzün bozduktan sonra hastalık, hayız ve lohusalık gibi şer'i bir özrün meydana gelmesi gibi durumlarda oruca kaza gerekir.



Ramazan da bunlardan biriyle orucu bozulan kimseye, fecrin doğuşundan sonra temizlenen hayızlı ve nifaslı kadına, ikamet eden misafire, sıhhat bulan hastaya, iyileşen deliye, buluğa eren çocuğa, müslüman olana günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmek farzdır. Bir görüşe göre de müstehaptır. Bu şekilde vaktin hakkı verilmiş olur. Son ikisi hariç diğerlerinin, tutamadıkları oruçları uygun bir vakitte kaza etmeleri gerekir.



Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sana şüphe veren şeyi terk et; şüphe vermeyen şeye bak!. " (Fethül-Kadir, II, 94) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, her mümin oruç ibadetini edâ ederken titiz olmak mecburiyetindedir. Meselâ, oruçlu iken banyo yapmak veya denize girmek, yutmamak şartı ile herhangi bir şeyin tadına bakmak ve bunun gibi bir çok husus "mekruh" olarak nitelendirilmiştir. Ancak meşru bir özür sebebiyle bunlara cevaz verilmiştir. Meşru bir özür mevcut değilken bir şeyin tadına bakmak veya denize girmek, ibadeti tehlikeye sokabilir. Kaldı ki orucu bozulan kimsenin dahi gündüz boyunca imsak etmesi (yeyip-içmemesi) vacibtir.