Nafile Nedir?

‘Nafile’nin aslı ‘nefl’dir ki bu da gerekli olanın (farz olanın) üzerine yapılan bir fazlalıktır.



Aynı kelime, ganimet malı, yani savaştan sonra ele geçen mal hakkında da kullanılır. Bunun çoğulu ‘enfal’dir ki, Kur’an-ı Kerim’de bu adı taşıyan bir sûre bulunmaktadır. (Bakınız: 8. sure)



Mecburi olmaksızın yapılan fazla işe, ‘nafile’ demek daha yaygın bir söyleyiştir. Nafile, aynı zamanda, bağış, hibe anlamlarına da gelmektedir. (21 Enbiya/72 de fazladan bir bağış anlamındadır)



Fıkıh ilminde ‘nafile’; Farz ve vacip dışında, sevap amacıyla yapılan, Peygamberimizin de kıldığı bilinen namazların tümüne ve diğer ibadetlere verilen bir isimdir.



Nafile namazlara, tatavvu, müstehab, mendup gibi isimler de verilmiştir. (Bakınız: Mendub, Müstehab)



Nafilenin Önemi:



        



Farz ve vacip diye nitelenen emirleri yerine getirmek müslümanların görevidir. Bu görev iman etmenin, imanın tadını almanın, İslâmı yaşanır kılmanın ve İslâmla ulaşılması mümkün olan iki dünya mutluluğuna kavuşabilmenin yoludur. İman, bilindiği gibi soyut bir şekilde ‘inanıyorum’ demek değildir. İman, aynı zamanda bir din, bir hayat şekli seçmenin adıdır. İslâmí hayatı seçen mü’minler, inandıkları dinin bütün emir ve yasaklarına uyarlar. Özellikle farz, vacip, haram diye isim verilen emir ve yasaklar konusunda titizdirler.



Bunların dışında imanı olgunlaştıracak bir takım mendup, yani güzel görünen, teşvik edilen ibadetler de vardır. Mü’min, bu ibadetleri farzlara ve vaciplere bir hazırlık yapmak, onları tamamlamak için yerine getirir. Bu gibi ibadetler Allah’a hakkıyla şükretmenin yollarını açar. İmanı sağlamlaştırır, farzlar konusundaki bilinci artırır.



Nafile ibadetler, kullukta yapılan eksikliklere, işlenilen günahlara bir karşılıktır. Şüphesiz mü’min ne kadar gayret ederse etsin Allah’a, O’nun istediği gibi ibadet edemez. Ama bunun için çaba gösterir. Mü’min kulluk noktasındaki eksiğini nafile ibadetlerle tamamlar.



Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:



“Allah (cc) şöyle buyuruyor: Kim benim veli (dost) kuluma düşmanlık ederse, ben de ona savaş ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyi yerine getirmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır, sonunda sevgime ulaşır…” (Buharí, İkak/38, 8/131.)



Peygamberimize ait nafileler ‘Revâtib’ ve ‘Regâib’ olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlara Resûlüllah’ın sünnetleri de denir. Revâtib sünnet; Peygamberimizin, tertipli bir şekilde, belli zamanlarda, bazen de farz ibadetlere bağlı olarak yaptığı nafile ibadetlerdir. Regâib sünnet ise; belli bir zamana ve farz ibadete bağlı olmaksızın arada sırada yaptığı nafile kulluklardır. Revâtib sünnete örnek: Sabah namazının sünneti, öğlenin ilk ve son sünneti, akşamın sünneti, yatsının son sünneti, teheccüd namazı, belli günlerde tuttuğu oruçlar gibi. Peygamberimiz bunları pek az terkeder, çoğunlukla yapardı.



Mendub, ya da Regâib olanlara örnek: Kuşluk, abdest, mescid, yolculuk, güneş ve ay tutulması, yağmur, tesbih namazları, bazen tuttuğu nafile oruçlar gibi.