MEZARLIK

İçinde toplu halde mezarların bulunduğu yer, kabristan. İnsanlar vefat ettiklerinde hayatta kalanların onlara karşı son görevleri; onları yıkayıp, kefenlemek ve defnetmektir. Müslümanlar ölülerini belli ölçü ve usullerle belli yerlerde defneder ve bunları defnettikleri yerler olan mezarlığa ayrı bir önem verirler. Ölülerin defnedildiği bu mezarlığı temiz tutmak, korumak ve ağaçlarla donatmak hayatta olanlar için bir görevdir. Eskiden kalan ve artık cenaze defnedilmeyen mezarlıkların da bir zaruret hali dışında, kabristan olarak korunması gerekir.



Mezarlıkta uyumak, çevresini kirletmek, yaş ot ve ağaçlarını koparmak mekruhtur. Çünkü buradaki yaş bitkiler kendilerine özgü bir şekilde Allah'ı zikrederler. Bu zikir sebebiyle orada yatan iman sahiplerine Allah Teâlâ'nın rahmet Adip azaplarını hafifletmesi umulur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) bir kabristanda bulunan iki kabir sahibinin azab içinde olduğuna vakıf olmuş; etraftakilerden yapraksız taze bir hurma dalı isteyerek, ikiye bölmüş ve her birini bir kabrin başına dikmiştir.



"Ya Rasûlallah, bunu niçin yaptın? diye sorulduğu zaman, Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: "Umulur ki bunlar yaş kaldıkları sürece (azabları) hafifler" şeklinde cevap vermişlerdir (Buhârî, Vudü, 55).



Mezarlıktaki kurumuş bitkilerin koparılmasında ise dini yönden herhangi bir sakınca yoktur (İbn Âbidin, Reddül-Muhtâr, I, 846; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s.263 vd).



Su basmakta olan veya düşman tarafında kalan bir kabri başka yere nakletmek caizdir. Bir cenaze kabre yerleştirildikten sonra artık bir zaruret bulunmadıkça çıkarılamaz. Otopsi yapma gereği, gasbedilmiş bir yere gömülme veya satın alınıp defnedilen yeri şuf'a yoluyla başka birisinin mülk edinmesi gibi haller, zaruret, niteliğindedir. Bu gibi durumlarda hak sahibi cenazenin çıkarılmasını isterse nakl-i kubûr yapılır. Aksi halde yer sahibi kabri düzelterek üzerine dilediğini ekebilir.



Kabirlerin süslenmesi, oralarda mum, kandil yakılması israf sayılır. Ancak çevredeki yolu aydınlatmak için ışıklandırma yapılabilir.



Kabirlerin üzerine birkaç parça gül veya başka yaş çiçekler de konulabilir. Ancak büyük paralar harcayarak solup gidecek çiçekler hazırlatılması israfa yol açar. Bunu, özellikle başka milletleri taklit ederek yapmak caiz olmaz.



Kabirleri haftada bir gün, özellikle cuma ve cumartesi günleri ziyaret etmek erkeklere menduptıır. Salih kiınselerin kabirleri, uzak yerde bile olsa teberrük için ziyaret edilebilir. Bu konuda yapılacak yolculuk rnendup sayılmıştır. Fitne korkusu bulunmayınca kadınlar da teberrükte bulunmak için kabirleri ziyaret edebilirler.



Ebu Yusuf'a göre, Kabirlerin üzerine oda veya kubbe gibi şeylerin yapılması tahrimen mekruhtur. Kabristan için vakfedilmiş veya ölü defni için terk edilmiş bulunan yerdeki kabirler üzerine bina yapıp, başkalarının defnine yarayacak yerleri işgal etmek haramdır. Bununla birlikte âlim, sâlih, seyyid zatların kabirlerinin kaybolmaması için yanlarına taş konulmasında ve adlarının yazılmasında bir sakınca yoktur. Diğer ölenlerin de eserleri kaybolup, zillete maruz kalmamaları için başlarının ucuna birer taş dikilip adlarının yazılmasında bir sakınca görmeyenler vardır. Ancak bu taşlara âyet-i kerime yazılmamalıdır.



Hadis-i şeriflerde kabirler üzerine konan taşlara gelişigüzel yazı yazılmasının yasaklanması (İbn Mâce, Cenâiz, 43; Tirmizi, Cenaiz, 57) sebebiyle İslâm hukukçuları, mezar taşlarına âyet yazmanın, yere düşüp çiğnenmesi ihtimali bulunması yüzünden caiz olmadığını söylemişlerdir (İbn Abidin, Reddül-Muhtar, Terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1983, III, 493 vd.; Bilmen, a.g.e.; 264-266). Hadislerde gelişigüzel yazı yazılmasının yasaklanmasına rağmen, bütün İslâm ülkelerinde ve özellikle Türkiye'de mezarlıklar, şiir, dua, âyet ve hadis olarak yazılan kitâbeler sergisi haline getirilmiştir. Bunlar daha sonra ortaya çıkmış olup yapılmaması İslâm'ın ruhuna daha uygundur.



Hz. Peygamber (s.a.s), oğlu İbrahim ve Medine'de vefat eden ilk Muhacir oları Osman b. Maz'un'un kabri başına, kabrin tanınması için bir taş koymuştu. İslâm alimleri, Hz. Peygamber'in bu davranışını esas alarak mezara bir taş konabileceğini ve bu taşa yalnızca isim ve ölüm tarihinin yazılmasının yeterli olacağını belirtmişlerdir (Sünen-i Tirmizi, Terc. O. Zeki Mollamehmedoğlu, II, 236). Bu açıklamalardan sünnet olan mezar şeklinin, toprak yüzeyi biraz yükseltilmiş ve deve hörgücü gibi yapılmış olmasının yanında, taşına kişi hakkında övücü veya kaderden şikâyet edici yazılar yazılmayarak, sadece ölenin adı ve ölüm tarihi yazılı bulunan mezarlar olduğu anlaşılmaktadır.



Mefâil HIZLI