Küfrün Sebepleri:
a- Büyüklenme (istikbar),
b- Haddi Aşmak (Taşkınlık),
c- Haset,
d- Düşmanlık
e- Utuv ve Tuğyan (Çılgınlık, azgınlık),
f- İstiğnâ (Kendini yeterlilik zannı),
g- Cebbarlık (İnsanın büyüklük taslayarak, kendi kendine yeterliliğini tahakküm biçiminde ortaya koyması)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
İnsanlar Allahtan başka ilah yoktur, Muhammed Onun rasulüdür deyinceye kadar kendileriyle savaşmaya emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak dinî cezalar müstesna; iç yüzlerinin muhasebesi ise Allah'a aittir.[157]
Küfür ehliyle mücadele esastır. Müslüman, zaman ve şartların durumuna göre savaşmıyorsa bile, onlara en azından Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza ibadet etmem. Sizin dininiz size; benim dinim bana! (Kâfirun: 109/1, 6) deyip, onları reddettiğini göstermek zorundadır. Size de, Allahı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylerinize, putlarınıza da yuh olsun! Siz, akıllanmaz mısınız? (Enbiya: 21/67)[158]
İslâm kültürünün en önemli kavramlarından biri de küfr kavramıdır. İslâmın karşıtıdır.
İslâmın gönderilişi sebebi, insanların fıtrat dini olan İslâmdan uzaklaşıp, Allahın küfr dediği inkâra düşmeleridir veya kendi hevalarına uyarak yanlış yola gitmeleridir.
Küfr, yukarıda geçtiği gibi (bakınız: Kâfir) özel olarak bir şeyin üstünü örtmek, gizlemektir.
Bu bakımdan eşyaya örttüğü için geceye, toprağı örttüğü için çiftçiye kâfir (örten) denmiştir.
Meyva tomurcuğuna kâfûr, kalça etlerine kâfire denilir ki bunlar da küfr kelimesinden türemişlerdir.
Yine aynı kökten gelen küfran ise, nimeti örtmek, yani nankörlük yapmak demektir. Günahları örten bedele de keffâret denilir.
Küfr, din dilinde, imanın zıddıdır yani imansızlıktır. Bir insanın iman etmesi mümkünken, iman etmesi gerekirken iman etmemesidir. Bu çeşit küfr, yalanlamayı, inkârı ve iman ilkelerini ikrar (söylemeyi) terketmek demektir.
Nasıl ki iman, imanın şartlarını, inanç esaslarını zorlama olmadan kalp ile tasdik dil ile ikrar ise, küfr de tam bunun karşıtıdır. İnanç esaslarını kabul etmediğini dil ile söylemektedir veya gönlünden inanmamaktır. İman ilkelerini yalan saymak veya açıktan açığa inkar etmektir.
Başka bir deyişle, Allahın varlığını ve birliğini, peygamberliği, Hz. Muhammedin getirip tebliği ettiği şeyleri inkâr etmek, onları kabul etmemiktir.
İman kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için küfr kavramı üzerinde durmak gerekir. İslâmın iman kavramına yüklediği bütün olumlu manaların tam karşıtı küfr kavramında vardır.
Esasen küfr de bir iman çeşitidir. Yani bir takım insanlar İslâma inanmamayı inanç haline getirirler veya onun yerine bir başka din bulurlar.
Küfre düşene, küfre sapana veya İslâma inanmadığını açıktan açığa söyleyene dinimiz kafir (gerçeği örten) demektedir. Bunun çoğulu küffâr, kâfirûn veya keferedir. Küfr söz ile olduğu gibi fiil (eylem) ile de olabilir. Bir kimse sözüyle, ben islâma, Kurana, Hz. Muhammede inanmıyorum veya ben İslâmın dışında başka dinlere inanıyorum der. Böylece sözüyle küfr içinde olduğunu açıklar. Kimileri de bu sözleri söylemeseler bile, hareketleriyle, mesela putlara taparak da küfre düşebilir. İnanç esaslarının bir kısmını inkâr eden, onlarla alay eden veya onları küçümseyen kimseler de küfre düşerler. İman bir bütündür, bir kısmını kabul edip bir kısmını kabul etmemek olmaz. Bir insan ben müslümanım dedikten sonra, Kuranda olan bütün âyetleri ve Peygamberimizden geldiği kesin olan her şeyi kabul etmek zorundadır.
İslâmın ilkelerini kabul etmeyen, onları aklına sığdırmayan, İslâmın prensiplerin zamana ve çağa uygun görmeyen kimselerin bu tutumu küfrden başka bir şey değildir. Çünkü düşünerek, aklını kullanarak iman eden kimseler, İslâmın prensipleri noktasında eksik görmezler. İslâm Allahın dinidir. İlkeleri ve prensipleri Allah tarafından gönderilmiştir. O prensipleri beğenmemek Allahın hükmünü beğenmemektir.
Müslüman olduğu halde küfr hali sayılan veya insanı küfre götürebilecek sözleri söyleyen, bunda da ısrar edenlere İslâm mürted diyor. Mürtedin din yönünden hükmü kafir sıfatıdır.
İman, Tevhid tertibiyle inanılması gereken bütün inanç esaslarına inanmak ve bu esaslara uymak; küfr de bunun karşıtı bir tutum içerisinde olmaktır.
Küfr, bütün sapıklıkları kuşatan genel bir çerçevedir. Küfr; şirk koşmak,, irtidat etmek, tağutluk yaparak Allaha karşı gelmek, İslâm dışı dinleri kabul ederek sapıklığa düşmek gibi fiilleri kapsar. Şirk ve tağutluk gibi sapıklıklar küfr içerisinde olan kimselerin fiillerinin sonuçları ve bazı görüntüleridir.
Ancak şirk konusunda anlatacağımız gibi şirkin özel bir yeri vardır. Şirk, bir nevi Allahı kandırmaya kalkışmanın, Ona inanıyor gibi görünüp, Onun yerine bir sürü tanrılar koymanın adıdır. Küfr ise, açıktan bir inkârdır, bile bile Gerçeğin üzerini örtmedir veya inanmamadır.
İnsan, Allahın kendisine verdiği nimetlere şükretmek üzere yaratılmıştır. İnsanın fıtratı dí ilâhí nimetlere şükretmeye uygundur. İnsan, Rabbini bilmeli, Ona teslim olmalı ve Onun verdiklerine nasıl şükredilmesi gerekiyorsa öylece şükretmelidir.
Ancak insan unutkan ve haksızlığa meyilli olduğu için, hem nimetin sahibini unutuyor, hem de haksızlığa kalkışarak başka tanrılara kulluk yapıyor. Elde ettiği mal ve servetle şımarıyor, yeryüzünde kibirleniyor, haddi aşıyor, heva ve hevesine uyarak yoldan çıkıyor. Mal ve dünyalıklarla eline bir güç geçiren kimselerin çoğu azar ve yoldan çıkarlar. Bunlar ya kendi kafalarından uydurdukları tanrılara inanırlar, ya da çıkarlarını sürdürmeye yarayan atalar dinine bağlı kalırlar. Onlara; gelin Allahın Dini olan İslâma teslim olun denildiği zaman kibirlenerek yüz çevirirler.
Bu gibi kimseler Allahtan peygamberler vasıtasıyla gelen âyetleri kabul etmezler ve kafir olurlar. Böylece hem nimetin Sahibine karşı küfran gösterirler, nankör olurlar; hem de ilâhí âyetlere karşı inkârcı kesilirler.
Allaha karşı küfre yeltenen inkârcıların çoğu yeryüzünde haksız yere şımaran ve kibire düşen kimselerdir. Kimileri de kendi aklına veya keyfine uymayı en doğru yol olarak bilir ve kendi görüşünden başka kutsal bir şey kabul etmez. Kimileri de atalarının izi üzerine gider. Babasını hangi din üzerinde görmüşse körü körüne o dinin peşine gider. Doğru mu yanlış mı, hakk mı batıl mı diye düşünmez. Kimileri de iktidar sahibi olunca, kendini müstağni (Allaha ihtiyacı yok) zanneder, Allaha ve Onun emirlerine karşı büyüklük taslar. Allahın önünde secde etmeyi kibirine yediremez. Allahın gönderdiği hükümleri beğenmez, kendi fikirlerini daha üstün tutar.
Kimileri de kutsal saydıkları sahıs veya putları tanrı haline getirir. Onlarla Allaha şirk koşarlar, o putlar adına uydurdukları inanç ve ilkeler doğrultusunda yaşarlar ve böylece küfre düşerler.
Küfr; ortaya çıkışı açısından iki çeşittir:
Birincisi, İslâma göre aşağılanması (tahkir edilmesi) gereken bir şeyi yüceltmek (tazim etmek),
İkincisi de, yüceltilmesi (tazim edilmesi) gereken şeyi gereken şeyi aşağılamak (tahkir etmek).
İslâmın aşağı gördüğü, kötü veya fena dediği, günah ve haram saydığı şeyleri yüceltmek, onları doğru saymak, o türlü düşünceleri savunmak küfrdür. Yine İslâmın üstün tuttuğu (aziz saydığı), doğru kabul ettiği bir şeyi beğenmemek, aşağı görmek, kabul etmemek te küfrdür.
Küfreden aslında, evrende ve insan hayatında olan realiteyi (devam eden gerçeği) çarpıtan insanlardır. Onlar, insana ve evrene hakim olan gücü görmezler ve inkâr ederler. Onlar, ahiret gerçeğinin üzerini kapatırlar. Onlar, çok açık ve anlaşılır olan âyetlere karşı duyarsızdırlar. Onlar, şaşmaz ölçüler olan ilâhí vahyi inkâr ederler.
Daha önemlisi onlar, Allahın varlıklara ettiği iyiliklere karşı nankördürler, nimetlerin sahibinin hakimiyetinin üzerini örtmeye, onu yok saymaya çalışırlar.
Küfre düşenler; açıktan açığa Allahı inkâr ederler. Ahirete inanmazlar ve o güne inananlarla alay ederler. Dünya hayatını ve onunla oyalanmayı tercih edip Allaha ibadet etmeyi kabul etmezler. İslâmı uydurma bir din, çağın gerisinde kalmış bir düşünce olarak düşünürler. Kuran hakkında ileri geri konuşurlar. Allahın hükümlerini reddedip kendi görüşlerini ve büyük saydıkları kimselerin görüşlerini Allahın hükmüne üstün tutarlar.
Bir kısım insanlar da Allahın kitabının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmazlar. Bunlar, Kitabın tümüne inanmıyor sayılırlar. (2 Bekara/84-85)
Kuran, küfredenlerin özelliklerini çeşitli âyetlerde sıralamaktadır. Onların en önemli özelliği Allahın âyetlerini ve Onun rızık verdiğini yalanlamaktır. Allahın insanlara nimetleri yalnızca maddi şeyler değildir. Akıl, his, idrak, sevgi, merhamet gibi şeyler, ayrıca Allahın gönderdiği hidayet, din ve peygamberler de birer nimettir. Küfre düşenler bunları da bilmezler.
Küfredenlerin dünyada mal ve güce sahip olmaları onların mutlu ve doğru yolda olduklarını göstermez. Bilakis onlar cehenneme varacaklardır. (3 Âli İmran/196)
Onlardan bazıları zanneder ki, kendilerine hemen acıklı bir azap verilmemesi onların lehinedir ve dünya yarışını kazanmışlardır. Bunlar onların boş hayelleridir. Onlar çok çok zarara uğrayanlardır. (3 Âli İmran/178. 8 Enfal/59)
Allah, küfredenlerin dostluğunu kabul etmiyor ve onlara düşman olduğunu açıkça beyan ediyor. (3 Âli İmran/151. 2 Bekara/96)
Bu yüzden küfredenler müminlere de veli (dost) olmazlar. Onlar ancak birbirlerinin velisi olurlar. (8 Enfal/73. 3 Âli İmran/28. 4 Nisa/139)
Müslümanlar onlara veli olmadığı gibi, onlara davalarında, fikirlerinde ve mücadelelerinde asla desteklemezler. (28 Kasas/86) Allah, kendi dinini alaya alay kafirleri veli tutan, onlara her konuda destek olan müslümanları yüzüstü bırakır. (3 Âli İmran/149)
Küfredenlerin bazı özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1-Onların kalpleri hakka karşı kapalıdır; çünkü onu duymak, onu kabul etmek istemiyorlar. (17 İsra/46)
2-Onlar hak ile sürekli bir mücadele içerisindedirler, hakkın duyulmaması, insanların hakka yanaşmaması için, Allah hakkında İslâm hakkında sürekli mücadele eder, karşı korlar. (31 Lokman/20. 22 Hacc/3)
3-Onlar müslümanlara ve İslâma karşı hoşgörülü değillerdir, saldıracakmış gibi davranırlar. Ellerinden gelse müslümanları kendi dinlerine döndürmeye çalışırlar. (2 Bekara/217)
4-Onlar şeytanın en iyi dostları ve askerleridirler. (7 Araf/146. 16 Nahl/63)
5-Kendi hevalarına (aşırı isteklerine) tanrı gibi önem verirler, hevalarının peşinden giderler. (30 Rum/29. 25 Furkan/43)
6-Gözleri hakka karşı kör olduğu için, yaptıkları kötü işleri iyi zannederler. (Kehf/100-101. 23 Müminûn/63)
7-Onlar İslâmla, onun ilkeleriyle ve müslümanlarla alay eder dururlar, müslümanları ve dinlerini eğlence yerine korlar. (7 Araf/51. 2 Bekara/22. 25 Furkan/41)
8-Onlar, İslâma ve onun ilkelerine karşı kibirli davranış gösterirler, Allaha karşı büyüklenirler. (39 Zümer/59-60. 71 Nuh/7. 41 Fussilet/15)
9-Onlar dünyaya, dünya malına, paraya, makamlara aşırı bir şekilde bağlıdırlar. (45 Casiye/114)
10-Küfredenler aslında kendilerine ve başkalarına çok zarar verdikleri ve İslâm karşısında direnip, günahlara, kötülüklere, fesatlara, isyanlara sebep oldukları için zalimdirler. Şüphesiz ki Allahın âyetlerini yalan sayandan zalimi olamaz. (6 Enam/21. 7 Araf/37)
11-Onlar, Hakkı duymadıkları için ölü gibidirler. (39 Zümer/45)
12-Ölümden ötesine bakmazlar. (13 Rad/5. Müminun/35-37)
13-Onlar batıl olan şeylere iman ederler. (29 Ankebût/67)
14-Onlar eninde sonunda pişman olacaklar, yaptıkları hatayı anlayacaklar, tuttukları yolun yanlışlığının farkına varacaklar ama iş işten geçecek. (25 Furkan/27-28)
Küfr, meydana geliş yönünden dört çeşittir:
1-Küfr-ü İnkarí; Allahı ve ondan gelenleri açıktan inkâr etmek,
2-Küfr-ü Cühud; Kalpten inanmak, dil ile inkar etmek,
3-Küfr-ü İnadí; Kalbiyle Hakkı bildiği halde, dünyalık, makam, şöhret veya kıskançlık yüzünden inkâr etmek,
4-Küfr-ü Nifak; dili ile inandığını söylediği halde kalbiyle inanmamak. Bunların durumu ancak Allah bilir.
b- Haddi Aşmak (Taşkınlık),
c- Haset,
d- Düşmanlık
e- Utuv ve Tuğyan (Çılgınlık, azgınlık),
f- İstiğnâ (Kendini yeterlilik zannı),
g- Cebbarlık (İnsanın büyüklük taslayarak, kendi kendine yeterliliğini tahakküm biçiminde ortaya koyması)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
İnsanlar Allahtan başka ilah yoktur, Muhammed Onun rasulüdür deyinceye kadar kendileriyle savaşmaya emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak dinî cezalar müstesna; iç yüzlerinin muhasebesi ise Allah'a aittir.[157]
Küfür ehliyle mücadele esastır. Müslüman, zaman ve şartların durumuna göre savaşmıyorsa bile, onlara en azından Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza ibadet etmem. Sizin dininiz size; benim dinim bana! (Kâfirun: 109/1, 6) deyip, onları reddettiğini göstermek zorundadır. Size de, Allahı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylerinize, putlarınıza da yuh olsun! Siz, akıllanmaz mısınız? (Enbiya: 21/67)[158]
İslâm kültürünün en önemli kavramlarından biri de küfr kavramıdır. İslâmın karşıtıdır.
İslâmın gönderilişi sebebi, insanların fıtrat dini olan İslâmdan uzaklaşıp, Allahın küfr dediği inkâra düşmeleridir veya kendi hevalarına uyarak yanlış yola gitmeleridir.
Küfr, yukarıda geçtiği gibi (bakınız: Kâfir) özel olarak bir şeyin üstünü örtmek, gizlemektir.
Bu bakımdan eşyaya örttüğü için geceye, toprağı örttüğü için çiftçiye kâfir (örten) denmiştir.
Meyva tomurcuğuna kâfûr, kalça etlerine kâfire denilir ki bunlar da küfr kelimesinden türemişlerdir.
Yine aynı kökten gelen küfran ise, nimeti örtmek, yani nankörlük yapmak demektir. Günahları örten bedele de keffâret denilir.
Küfr, din dilinde, imanın zıddıdır yani imansızlıktır. Bir insanın iman etmesi mümkünken, iman etmesi gerekirken iman etmemesidir. Bu çeşit küfr, yalanlamayı, inkârı ve iman ilkelerini ikrar (söylemeyi) terketmek demektir.
Nasıl ki iman, imanın şartlarını, inanç esaslarını zorlama olmadan kalp ile tasdik dil ile ikrar ise, küfr de tam bunun karşıtıdır. İnanç esaslarını kabul etmediğini dil ile söylemektedir veya gönlünden inanmamaktır. İman ilkelerini yalan saymak veya açıktan açığa inkar etmektir.
Başka bir deyişle, Allahın varlığını ve birliğini, peygamberliği, Hz. Muhammedin getirip tebliği ettiği şeyleri inkâr etmek, onları kabul etmemiktir.
İman kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için küfr kavramı üzerinde durmak gerekir. İslâmın iman kavramına yüklediği bütün olumlu manaların tam karşıtı küfr kavramında vardır.
Esasen küfr de bir iman çeşitidir. Yani bir takım insanlar İslâma inanmamayı inanç haline getirirler veya onun yerine bir başka din bulurlar.
Küfre düşene, küfre sapana veya İslâma inanmadığını açıktan açığa söyleyene dinimiz kafir (gerçeği örten) demektedir. Bunun çoğulu küffâr, kâfirûn veya keferedir. Küfr söz ile olduğu gibi fiil (eylem) ile de olabilir. Bir kimse sözüyle, ben islâma, Kurana, Hz. Muhammede inanmıyorum veya ben İslâmın dışında başka dinlere inanıyorum der. Böylece sözüyle küfr içinde olduğunu açıklar. Kimileri de bu sözleri söylemeseler bile, hareketleriyle, mesela putlara taparak da küfre düşebilir. İnanç esaslarının bir kısmını inkâr eden, onlarla alay eden veya onları küçümseyen kimseler de küfre düşerler. İman bir bütündür, bir kısmını kabul edip bir kısmını kabul etmemek olmaz. Bir insan ben müslümanım dedikten sonra, Kuranda olan bütün âyetleri ve Peygamberimizden geldiği kesin olan her şeyi kabul etmek zorundadır.
İslâmın ilkelerini kabul etmeyen, onları aklına sığdırmayan, İslâmın prensiplerin zamana ve çağa uygun görmeyen kimselerin bu tutumu küfrden başka bir şey değildir. Çünkü düşünerek, aklını kullanarak iman eden kimseler, İslâmın prensipleri noktasında eksik görmezler. İslâm Allahın dinidir. İlkeleri ve prensipleri Allah tarafından gönderilmiştir. O prensipleri beğenmemek Allahın hükmünü beğenmemektir.
Müslüman olduğu halde küfr hali sayılan veya insanı küfre götürebilecek sözleri söyleyen, bunda da ısrar edenlere İslâm mürted diyor. Mürtedin din yönünden hükmü kafir sıfatıdır.
İman, Tevhid tertibiyle inanılması gereken bütün inanç esaslarına inanmak ve bu esaslara uymak; küfr de bunun karşıtı bir tutum içerisinde olmaktır.
Küfr, bütün sapıklıkları kuşatan genel bir çerçevedir. Küfr; şirk koşmak,, irtidat etmek, tağutluk yaparak Allaha karşı gelmek, İslâm dışı dinleri kabul ederek sapıklığa düşmek gibi fiilleri kapsar. Şirk ve tağutluk gibi sapıklıklar küfr içerisinde olan kimselerin fiillerinin sonuçları ve bazı görüntüleridir.
Ancak şirk konusunda anlatacağımız gibi şirkin özel bir yeri vardır. Şirk, bir nevi Allahı kandırmaya kalkışmanın, Ona inanıyor gibi görünüp, Onun yerine bir sürü tanrılar koymanın adıdır. Küfr ise, açıktan bir inkârdır, bile bile Gerçeğin üzerini örtmedir veya inanmamadır.
İnsan, Allahın kendisine verdiği nimetlere şükretmek üzere yaratılmıştır. İnsanın fıtratı dí ilâhí nimetlere şükretmeye uygundur. İnsan, Rabbini bilmeli, Ona teslim olmalı ve Onun verdiklerine nasıl şükredilmesi gerekiyorsa öylece şükretmelidir.
Ancak insan unutkan ve haksızlığa meyilli olduğu için, hem nimetin sahibini unutuyor, hem de haksızlığa kalkışarak başka tanrılara kulluk yapıyor. Elde ettiği mal ve servetle şımarıyor, yeryüzünde kibirleniyor, haddi aşıyor, heva ve hevesine uyarak yoldan çıkıyor. Mal ve dünyalıklarla eline bir güç geçiren kimselerin çoğu azar ve yoldan çıkarlar. Bunlar ya kendi kafalarından uydurdukları tanrılara inanırlar, ya da çıkarlarını sürdürmeye yarayan atalar dinine bağlı kalırlar. Onlara; gelin Allahın Dini olan İslâma teslim olun denildiği zaman kibirlenerek yüz çevirirler.
Bu gibi kimseler Allahtan peygamberler vasıtasıyla gelen âyetleri kabul etmezler ve kafir olurlar. Böylece hem nimetin Sahibine karşı küfran gösterirler, nankör olurlar; hem de ilâhí âyetlere karşı inkârcı kesilirler.
Allaha karşı küfre yeltenen inkârcıların çoğu yeryüzünde haksız yere şımaran ve kibire düşen kimselerdir. Kimileri de kendi aklına veya keyfine uymayı en doğru yol olarak bilir ve kendi görüşünden başka kutsal bir şey kabul etmez. Kimileri de atalarının izi üzerine gider. Babasını hangi din üzerinde görmüşse körü körüne o dinin peşine gider. Doğru mu yanlış mı, hakk mı batıl mı diye düşünmez. Kimileri de iktidar sahibi olunca, kendini müstağni (Allaha ihtiyacı yok) zanneder, Allaha ve Onun emirlerine karşı büyüklük taslar. Allahın önünde secde etmeyi kibirine yediremez. Allahın gönderdiği hükümleri beğenmez, kendi fikirlerini daha üstün tutar.
Kimileri de kutsal saydıkları sahıs veya putları tanrı haline getirir. Onlarla Allaha şirk koşarlar, o putlar adına uydurdukları inanç ve ilkeler doğrultusunda yaşarlar ve böylece küfre düşerler.
Küfr; ortaya çıkışı açısından iki çeşittir:
Birincisi, İslâma göre aşağılanması (tahkir edilmesi) gereken bir şeyi yüceltmek (tazim etmek),
İkincisi de, yüceltilmesi (tazim edilmesi) gereken şeyi gereken şeyi aşağılamak (tahkir etmek).
İslâmın aşağı gördüğü, kötü veya fena dediği, günah ve haram saydığı şeyleri yüceltmek, onları doğru saymak, o türlü düşünceleri savunmak küfrdür. Yine İslâmın üstün tuttuğu (aziz saydığı), doğru kabul ettiği bir şeyi beğenmemek, aşağı görmek, kabul etmemek te küfrdür.
Küfreden aslında, evrende ve insan hayatında olan realiteyi (devam eden gerçeği) çarpıtan insanlardır. Onlar, insana ve evrene hakim olan gücü görmezler ve inkâr ederler. Onlar, ahiret gerçeğinin üzerini kapatırlar. Onlar, çok açık ve anlaşılır olan âyetlere karşı duyarsızdırlar. Onlar, şaşmaz ölçüler olan ilâhí vahyi inkâr ederler.
Daha önemlisi onlar, Allahın varlıklara ettiği iyiliklere karşı nankördürler, nimetlerin sahibinin hakimiyetinin üzerini örtmeye, onu yok saymaya çalışırlar.
Küfre düşenler; açıktan açığa Allahı inkâr ederler. Ahirete inanmazlar ve o güne inananlarla alay ederler. Dünya hayatını ve onunla oyalanmayı tercih edip Allaha ibadet etmeyi kabul etmezler. İslâmı uydurma bir din, çağın gerisinde kalmış bir düşünce olarak düşünürler. Kuran hakkında ileri geri konuşurlar. Allahın hükümlerini reddedip kendi görüşlerini ve büyük saydıkları kimselerin görüşlerini Allahın hükmüne üstün tutarlar.
Bir kısım insanlar da Allahın kitabının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmazlar. Bunlar, Kitabın tümüne inanmıyor sayılırlar. (2 Bekara/84-85)
Kuran, küfredenlerin özelliklerini çeşitli âyetlerde sıralamaktadır. Onların en önemli özelliği Allahın âyetlerini ve Onun rızık verdiğini yalanlamaktır. Allahın insanlara nimetleri yalnızca maddi şeyler değildir. Akıl, his, idrak, sevgi, merhamet gibi şeyler, ayrıca Allahın gönderdiği hidayet, din ve peygamberler de birer nimettir. Küfre düşenler bunları da bilmezler.
Küfredenlerin dünyada mal ve güce sahip olmaları onların mutlu ve doğru yolda olduklarını göstermez. Bilakis onlar cehenneme varacaklardır. (3 Âli İmran/196)
Onlardan bazıları zanneder ki, kendilerine hemen acıklı bir azap verilmemesi onların lehinedir ve dünya yarışını kazanmışlardır. Bunlar onların boş hayelleridir. Onlar çok çok zarara uğrayanlardır. (3 Âli İmran/178. 8 Enfal/59)
Allah, küfredenlerin dostluğunu kabul etmiyor ve onlara düşman olduğunu açıkça beyan ediyor. (3 Âli İmran/151. 2 Bekara/96)
Bu yüzden küfredenler müminlere de veli (dost) olmazlar. Onlar ancak birbirlerinin velisi olurlar. (8 Enfal/73. 3 Âli İmran/28. 4 Nisa/139)
Müslümanlar onlara veli olmadığı gibi, onlara davalarında, fikirlerinde ve mücadelelerinde asla desteklemezler. (28 Kasas/86) Allah, kendi dinini alaya alay kafirleri veli tutan, onlara her konuda destek olan müslümanları yüzüstü bırakır. (3 Âli İmran/149)
Küfredenlerin bazı özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1-Onların kalpleri hakka karşı kapalıdır; çünkü onu duymak, onu kabul etmek istemiyorlar. (17 İsra/46)
2-Onlar hak ile sürekli bir mücadele içerisindedirler, hakkın duyulmaması, insanların hakka yanaşmaması için, Allah hakkında İslâm hakkında sürekli mücadele eder, karşı korlar. (31 Lokman/20. 22 Hacc/3)
3-Onlar müslümanlara ve İslâma karşı hoşgörülü değillerdir, saldıracakmış gibi davranırlar. Ellerinden gelse müslümanları kendi dinlerine döndürmeye çalışırlar. (2 Bekara/217)
4-Onlar şeytanın en iyi dostları ve askerleridirler. (7 Araf/146. 16 Nahl/63)
5-Kendi hevalarına (aşırı isteklerine) tanrı gibi önem verirler, hevalarının peşinden giderler. (30 Rum/29. 25 Furkan/43)
6-Gözleri hakka karşı kör olduğu için, yaptıkları kötü işleri iyi zannederler. (Kehf/100-101. 23 Müminûn/63)
7-Onlar İslâmla, onun ilkeleriyle ve müslümanlarla alay eder dururlar, müslümanları ve dinlerini eğlence yerine korlar. (7 Araf/51. 2 Bekara/22. 25 Furkan/41)
8-Onlar, İslâma ve onun ilkelerine karşı kibirli davranış gösterirler, Allaha karşı büyüklenirler. (39 Zümer/59-60. 71 Nuh/7. 41 Fussilet/15)
9-Onlar dünyaya, dünya malına, paraya, makamlara aşırı bir şekilde bağlıdırlar. (45 Casiye/114)
10-Küfredenler aslında kendilerine ve başkalarına çok zarar verdikleri ve İslâm karşısında direnip, günahlara, kötülüklere, fesatlara, isyanlara sebep oldukları için zalimdirler. Şüphesiz ki Allahın âyetlerini yalan sayandan zalimi olamaz. (6 Enam/21. 7 Araf/37)
11-Onlar, Hakkı duymadıkları için ölü gibidirler. (39 Zümer/45)
12-Ölümden ötesine bakmazlar. (13 Rad/5. Müminun/35-37)
13-Onlar batıl olan şeylere iman ederler. (29 Ankebût/67)
14-Onlar eninde sonunda pişman olacaklar, yaptıkları hatayı anlayacaklar, tuttukları yolun yanlışlığının farkına varacaklar ama iş işten geçecek. (25 Furkan/27-28)
Küfr, meydana geliş yönünden dört çeşittir:
1-Küfr-ü İnkarí; Allahı ve ondan gelenleri açıktan inkâr etmek,
2-Küfr-ü Cühud; Kalpten inanmak, dil ile inkar etmek,
3-Küfr-ü İnadí; Kalbiyle Hakkı bildiği halde, dünyalık, makam, şöhret veya kıskançlık yüzünden inkâr etmek,
4-Küfr-ü Nifak; dili ile inandığını söylediği halde kalbiyle inanmamak. Bunların durumu ancak Allah bilir.
K harfi
- 4- İnsanın Kendini Veya Çocuğunu Köle Olarak Satması:
- Allah'a Mekan İzâfesi Mi?
- Devşirme:
- Haremağası:
- KÂBE
- KAFDAĞI
- Kalbin Gücü:
- KAPİTALİZM
- KAYIP MAL
- KEFFÂRET BÂBI
- KELİMULLAH
- KİN
- KOMÜNİZM
- Kölelik Mantığı ve Naklî-Aklî Değerlerle Çatışması
- KÖPEK
- KUR'AN
- Küfre Neden Olan Söz, Kanaat ve Davranışlar:
- 5- Bulunan İnsanın Köleleştirilmesi:
- Çeşitli Küfür Suçlarına Örnekler:
- Esir (Esâret):
- İslâm'ın Kölelik Kurumuna Bakışı
- k
- KÂBİL
- KÂR
- KAYLÛLE
- KEFEN
- KINA YAKMAK
- KIYÂM (NAMAZDA)
- Kızlarağası:
- KONFÜÇYÜS, KONFÜÇYÜSCÜLÜK