Kölelik Gerçekten Kalktı mı? Modern Kölelik ve Özgürlük Üzerine Düşünceler

İslâm’ın köleliği icad etmediği, onu çok yaygın ve çeşitli zulümlere müsâit bir gelenekle dolu bulduğu halde, onu ıslah edip, kaynaklarını kurutmuş ve kısa zamanda kendiliğinden yok olacağı bir kapıyı açtığı halde, köleliği birden kaldırmadı, zarûret halinde ve geçici bir süre için de olsa onu câiz gördü diye eleştiren art niyetli insanlara her dönemde rastlanmıştır. Bu insanlar, samimi olsa, diğer din ve toplumlardaki kölelikle ilgili hüküm ve uygulamaları da gündeme getirirler ve İslâm’la ve müslümanlarla mukayesesini yaparlardı. Bunların hemen hepsinin derdi, “üzüm yemek değil; bağcı dövmek”tir. Bu insanlar, gerçekten insan onurunu, insan hak ve özgürlüklerini savunsalar, günümüzdeki -hem de en vahşi uygulamalarla mevcut olan- köleliğe cephe alırlardı.



İsimlendirilmiş ve kurumsallaşmış "kölelik"ten başka, her zaman diliminde ve tabii günümüzde mevcut olan, fakat adı konmamış köle, câriye ve efendilik düzeni ve uygulaması vardır ki, bu klasik kölelikten daha fecîdir, çünkü bu tür kölenin beyni ve gönlü de esir alındığından, köleliğinin farkında bile değildir. Zâlim efendisine âşıktır bu gönüllü köle. Günümüzdeki insan çoğunluğunun rağbet ettiği ideolojiler, hep birer köle rejimidir. Komünizm ve sosyalizm, başta mülkiyet hakkı olmak üzere şahsî hürriyetlerin hemen hiçbirinin olmadığı, devletin ve komünist partisinin efendi, halkın da köle olduğu bir sistem değil midir? Kapitalizm, işçilerin kanını emen, halkı sömüren, paranın ve para babası kapitalistlerin efendi, vatandaşın köle olduğu bir sömürü düzeni değil midir? Demokrasi adına oynanan oyunlar ve kandırmacalar, köleliğin yapısını değil, ancak şeklini değiştirmiştir. Demokrasi, gerçekten  uygulanıyorsa, kölelerin efendilerini özgür bir şekilde seçtiği; Türkiye’deki gibi uygulanıyor gözüken yerlerde ise, köleleştirilenlerin efendilerini seçtiğini zannettiği bir yönetim tarzından başka nedir ki? Demokratik rejimlere göre, özgürlüğün anlamı, kişinin efendisini seçme hakkıdır. Demokrasi ve hürriyet var; bireyler dilediği kimsenin kölesi olmakta serbesttir. Beşerî rejimler, yönlendirdikleri medya gibi sihirbaz değnekleri, direkt ve dolaylı yollardan kafa ve gönüllerini eğitip etkiledikleri halkları gönüllü köle haline getirmişlerdir. Halkın içinden hemen hiç kimsenin memnun olmadığı rejime, nasıl halkın kendi kendini idare etmesi denebilir, bilinmez ama öyle yutturulabilmektedir. Egemenlik kayıtsız şartsız paranın, üniformanın, medyanın, dış güçlerin, masonik kuruluşlarındır; ama kesinlikle ulusun, halkın değildir. Yönetimler, istediği kadar vergi isterler, diledikleri kanunu çıkarırlar, ülkeyi ve halkı kendi belirledikleri ölçülerle yönetirler. İstedikleri ülkeye ve diledikleri inanca karşı savaş açarlar, halka ve askerlik yapan erlere sadece “emredersiniz!” demek kalır. Halkın devletle ve devlet kurumlarıyla, özellikle polislerle ilişkisini ve mecburî eğitim, mecburî askerlik, mecburî vergi karşısındaki tavrını konuyla ilgili yönüyle değerlendirmek ilginç sonuçlara götürecektir.



Uluslararası emperyalizmi, NATO’yu, Birleşmiş Milletler’i, Uluslararası Para Fonu’nu, Dünya Bankasını, Avrupa Birliği’ni, ABD’yi ve bunların direktiflerini uygulamak zorunda olan ülkeleri ve ulusları düşündüğümüzde köleliğin global boyutu ortaya çıkar. İkinci Dünya Savaşına kadar Batının emperyalist ülkelerinin kendi ülkelerindeki nüfustan birkaç misli büyük çoğunluktaki diğer ülkeleri sömürgeleştirdikleri, işgal ettikleri ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini memleketlerine taşıdıkları, sömürdükleri insanları sadece bedenen değil, aynı zamanda beyinsel ve ruhsal yönden de köleleştirdikleri unutulmamalıdır. “Artık, o devirler geride kaldı, şimdi sömürgecilik yok” demek, ne kadar doğru olur? Sömürgecilik sadece şekil değiştirmiştir; daha ucuz, daha kalıcı, daha az risk taşıyan ve daha kapsamlı şekilleri icad edildiğinden klasik sömürgecilik ve klasik kölelik kabuk değiştirdi. Sanayileşmiş zengin ülkelerin geri bırakılmış yoksul ülkeleri sömürmesi ve adı konulmayan fakat çok kapsamlı işgali, en çirkin boyutlarda sürmektedir. Ama ezilenlere, dövülenlere, sömürülenlere ismen köle denmediğinden köleler köleliklerini fark etmemektedirler. Ortadoğunun müslüman halkları, kendi yaşadıkları ülkelerinde iki defa köle durumundalar. Ülkelerinin dış ülkelere köleliği yanında, başlarındaki rejimlerin de kendilerine köle muâmelesi yaptıkları bir gerçek. Bir başka deyişle, onlar, kölelerin kölesi durumundalar. Şâir de öyle diyor ya: “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!”     



Nefsine, arzu ve hevâsına, istek ve zevklerine tutsak/köle olan yığınların durumu, kişilerin ne kadar özgür olduğu ve özgürlerse bu özgürlüğün insanî ve ölçülü bir hürriyet mi, hayvanî bir özgürlük mü olduğu değerlendirilmelidir. Başta futbol olmak üzere çeşitli spor dalları, müzik, moda, sinema, yabancı dil, Batı kültürü, ideolojiler... hep köleleştirme araçlarıdır. Bireyler homo-ekonomikus haline getirilmekte, kalabalıklar tüketim toplumuna dönüştürülmekte, yani insan maddeye, eşyaya (dolayısıyla onları üreten ve satanlara) köle yapılmaktadır. Eşyalar, teknolojik aygıtlar, televizyonlar, bilgisayarlar mı insana hizmet eden cansız kölelerdir, yoksa insan bu araçların mı kölesi durumundadır? Bu soruya, insanların bunları elde etmek için nelere katlandıkları ve bunlara sahip olduktan sonra bu âletlerin hayatlarını ne oranda değiştirdiği ve bunlar olmaksızın  yapamayan tutsak haline gelip gelmediğinin tesbit edilmesiyle cevap verilebilir.



Hayata ait hükümleri, ilâhî ölçüleri Allah’tan almamak, kulluğu, mutlak itaati başka sahte ilâhlara yapmak, onlara kul-köle olmaktır. Allah’a hakkıyla kul olamayanlar, başkalarına kul-köle olacaktır. Sadece Allah’a kul olan ise, başka bütün kulluk ve köleliklerden kurtulup özgürlüğün en güzel hazzını tadacaktır. Sadece Allah’a kul olması gereken insan, insandan daha aşağıda olan nelerin kulu olmuyor ki?! Para, eşya, içki, uyuşturucu, kanun ve kurallar, örf ve âdetler, sigara ve kötü alışkanlıklar günümüz insanını kendine esir eden efendilerden sadece birkaçı. Aşk ve sevdâ da, köleliğin gönüllü kabulü, gönlün esâreti; kendini, çılgınca sevdiği kişinin irâdesine tümüyle teslim etmek... Tutkuların her biri de tutsaklık...



Çirkin kapitalist düzen, işçileri ücretli köle haline getirirken, memurluk da emir kulu olmak anlamına gelmekte. Kişilerin en temel hakkı olan ibâdet hürriyeti, örtünme hürriyeti, inandığını ifade edebilme, tebliğ edebilme, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker görevini icrâ edebilme, cihâd hürriyeti, gözlerini harama bulaştırmadan sokağa çıkma, harama girmeden ticaret yapma özgürlüğü olmayan insanların kafaları ve gönülleri ne kadar hür olabilir ki? Câriyelik kalktı deniyor. Aslında adı değişti, kimi hizmetçiler ve sekreterler gönüllü olarak bu görevi yürütürken, hediye karşılığı odalık hizmeti yapanlar var. Bu işi dobra dobra ve kiralama ücreti belli târifeye göre yapanlara fâhişe denilirken; aynı işi hediye karşılığı yapanlara bayan arkadaş, hanımefendi, metres veya sanatçı deniliyor. Esir pazarlarının yerini, güzellik yarışmaları, mankenlik ajansları, barlar, pavyonlar, magazin sayfaları ve televoleler almış, beyaz kadın ticareti sadece isim değiştirmiş, keyif düşkünü insanın eskiden esirpazarından sık sık câriye alarak yaptığının çok daha çirkinini, hiçbir sınır tanımadan, isterse her gün ve daha ucuza vizite ücreti vererek günümüz insanı yapabilmektedir. Eskiden bu iş satın alınarak yapılıyordu, şimdi kiralanarak. Ama eskiden kadın köle/câriye sadece satın alanın sayılıyordu, şimdi orta malı olarak herkesin. Bu işler, vergisi alınarak yasal halde yapıldığından câriyeliğin en çirkinin resmî olarak sürdüğünü görmemek mümkün mü?



Ama bütün bunlar, kölelik değil; tam tersine özgürlük olarak sunulabilmektedir. Anadolu’yu işgal edenler, Afrika’yı sömürenler, Afganistan’ı yerle bir edenler de oralara medeniyet götürmek, oradaki insanları kurtarmak, uygarlaştırmak, özgürleştirmek adına yapmadılar mı bunları? Fransız devriminden yana, eşitlik, hürriyet, adâlet gibi parlak laflarla modern kölelik oluşturulmadı mı? Sonra kafalar bile köleleşti; "Apaçiler (kızılderililer) vahşîdir, Afrikalılar da yamyam. Zenciler mi? Onlar da akılsız serseri grubu... Batılılarsa; kahramandır, süpermendir, üstündür, yani efendi..." Artık, geri bırakılmış ülkelerin köle psikolojisine sahip insanı, efendilerine öyle âşıktır ki: “Bir yolunu bulsak da özgür Avrupa’ya kapağı atsak!”, “Keşke Amerika vatandaşı (gibi) olabilsek!”, “Arapça’yı ne yapacaksın, İngilizce çok önemli arkadaşım...” Yeni dünya kölelik düzeninin köleleştirdiği yığınların efendilerine duydukları hayranlıkları “köle zihniyeti”nin dışında neyle izah edebiliriz? Efendilere duyulan bu aşk olmasa kaka kola bu kadar yaygınlaşabilir, Mc Donalds’lar adım başı hamburger dükkânı açabilir, kişiler Amerikan bayraklı tişörtleri sevgiyle giyebilir miydi? Onların modalarına, ideoloji ve ahlâk(sızlığ)ına özenilir miydi?    



İnsan, köleliğe râzı olunca, muhakkak onu emri altına alacak efendiler çıkacaktır. Müstaz’aflığı kabul eden bir yapı içinde ezilip büzülmüş ve karşısındakini gözünde büyütmüş biri, takvâ sahibi mütevâzi bir mü’minle karşılaşmadıysa, kölelik halkası geçirsin diye boynunu efendi adayına uzatmış demektir. Böyle bir durum, müstekbirlerin arayıp bulamadığı bir tavırdır. İnsanlar sadece bacaklarının arasından hadım edilmezler, esas iğdişlik, kafalarda ve gönüllerde yapılıyor. Darağaçlarıyla, İstiklâl mahkemeleriyle, takrîr-i sükûnla, tek  parti faşizan baskılarıyla,  her on yılda bir yapılan ihtilâl ve darbelerle, olağanüstü haller ve sıkı yönetimlerle, tek tip insan oluşturmaya yönelik baskı ve dayatmalarla yetişen nesillerin köle karakterinin dışında bir yapı oluşturmaları çok zordur.



“Büyük balık küçük balığı yutar.” Yaşadığımız çağın, acımasız ve çıkarcı asrın felsefesi bu. Allah’a hakkıyla kul ol(a)mayan, kendinde güç görüyorsa efendilik taslayacak, başkalarını kendine köle edinecek; yok kendini güçlü görmeyen müstaz’af ise, mutlaka bir efendi bulup ona kul-köle olacaktır. Askerî hiyerarşi gibi, bir üstün bir altı köle görmesi... İşçi patronunun, memur âmirinin, asistan profesörünün, çocuk babasının, kadın kocasının kölesi.Vatandaş devletin, devlet hortumcuların ve dış güçlerin... Gücü yeten yetene... Müstaz’af-müstekbir, ezen-ezilen ilişkisi, yani köle-efendi uygulaması! Kravatlar kölelik tasmaları, diplomalar kölelik belgeleri mi acaba?



“Altına, gümüşe ve lükse kul-köle olan insan helâk olsun!” (Tirmizî, Zühd 42; İbn Mâce,  Zühd 8). Amerikan emperyalizmine karşı çıkmak lafla olmuyor. Üzerindeki Amerikan blue jeani, elindeki Amerikan sigarası, içtiği kaka kolası ile Amerika karşıtlığı, Amerika için bir baraj kapağıdır. Dolar efendinin karşısında iki büklüm olup eğilmeyecek kaç özgür insan çıkar toplumda? İnsanlar niçin köle gibi çalışıyorlar? İyi bir ev, bir araba ve buna benzer bazı maddî şeyler için mi? Öyleyse insan arabanın veya evin kölesi mi oluyor? Kim kime hizmet edecek? Araba insana mı, insan arabaya mı? Çeşitli oyunlar ve chat yapmak gibi tutsak edici özelliğiyle bilgisayar mı insanın her emrini yerine getiren sessiz kölesi, yoksa farkında olmadan insan mı onun kölesi? Televizyonun düğmesine hükmedemeyen, ama programların saatine göre akşamdan sonraki hayatını ayarlamak zorunda kalan insan, televizyonun kölesi olmuyor mu? Amerika, ta uzaklardan kovboycasına attığı Hollywood marka kementleriyle, dünyanın öteki ucundaki, evinde veya sinemada koltuğuna yaslanmış insanı esir mi alıyor dersiniz? Nelerin tutsağı olduğumuz nelersiz yapamayacağımızı düşünerek, alışkanlıklarımızı, evimizi, işimizi, giysilerimizi, yiyip içtiklerimizi, kafa ve gönlüümüzü bu anlayışla gözden geçirerek değerlendirebiliriz. Tabii bunu değerlendirebilmek için de özgür bir terazi gerek.



Bütün bunların yanında, bir de madalyonun diğer tarafına göz atalım: Günümüzde özgürlük de bir put, bir efendi haline gelmiş; insan da, özgürlüğün kölesi! Şâir de öyle diyor ya: "Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet / Esîr-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esâretten." Günümüzde “özgürlük” denen şey; çoğu insan açısından nefse, arzu ve hevâya köleliğin adından başka bir şey değil! Hiçbir şeyi beğenmeyen, kendinden başka adam tanımayan, herkesi eleştiri kılıcıyla doğrayan, isyankâr, büyüklere saygı, ana-babaya hürmet, dinî ahlâk... tanımayan ukalâ gencin bütün bunları ne adına yaptığını sorarsanız, cevap tek kelimedir: Özgürlük! Günümüzde, özgürlük putunun kulu olan gençlere göre, bağımsızlık ve özgürlük demek, kural ve sınır tanımamak, özellikle de İlâhî hududu çiğnemek demektir, nefse/hevâya bağımlılık demeye gelmektedir. Söz veya davranışla “Allah’a kulluk” eleştiriliyor; nefse kul olanlar tarafından, nefse ve daha birçok şeye... Allah’ın kulu anlamında “abdullah” olamayanlar, abd-i abd veya daha çirkini, abd-i ABD oluyor. Allah’ın kulu olmak yerine, emir kulu olmayı tercih ediyor. Bir kulun kula kulluk yapması kadar kulu alçaltan şey yoksa; sadece Rabbe kulluk kadar yücelten bir şey de yoktur....                       



Bireyin özgürlüğü, öncelikle beynin özgürlüğüyle sağlanır. Önyargılarının, hevâsının, düzenin, âdet ve alışkanlıkların sağlıklı düşünceye prangalar vurduğu durumda özgürlük, köleliğin maskeli halidir ancak. Giyeceği bir kıyafeti ta Paris'teki modacıların yönlendirdiği, onların izni olmadan giyeceği elbiseyi bile seçemeyen bir kadın, ne kadar özgür olabilir?



Aslında, insan için mutlak özgürlük yoktur. Sınırsız hürriyet isteği, insanlıktan çıkma arzusu demektir. İstediği yerde anırmak ve istediği yere pislemek özgürlüğü ancak eşeklere aittir, onlara özenen kişi ancak bu tür bir hürriyet hasreti çeker. İnsanî hürriyet, başka insanların hürriyetlerinin başladığı yere kadardır denilir ama, öncelikle "Rabbinin çizdiği sınırlar kadardır" hükmü unutulur. Bu ölçü olmayınca, özgürlük istekleri çatışınca hakem kim olacaktır? Sözgelimi, günümüzde kadınların istediği gibi açılıp saçılma özgürlüğü, erkekleri tahrik edecek şekilde sokağa çıkma hürriyetleri vardır. Peki, müslüman bir erkeğin günaha girmeden sokağa çıkma hürriyeti ne olacak? Hangisinin özgürlüğü, diğerini sınırlayacak, kim, kimin lehine kendi özgürlüğünden vazgeçecek? Bu, sadece, sokakta ve yalnız gözleri korumakla sınırlı değil elbet, gayri İslâmî tüm ortamlar için sorunun özü bu; kime göre hürriyet, kime ve ne özgürlüğü?



Allah'ın hükmünün hakem olmadığı bir ortamda, müslümanın müslümanca yaşama hürriyeti elinden alınmış, ona zulmedilmiş olmaktadır. Kâfirin de elbette cehenneme gitme özgürlüğü vardır, dilediği gibi inanma ve yaşama hakkına sahiptir, ama başkalarını ifsâd etmediği, bireysel fesâdını topluma taşımadığı müddetçe. Fesadın pis bir mikrop gibi başkalarına yayılması, "fitne"nin ortaya çıkması demektir. Müslümanlar böyle bir ortama giden yolları tıkayacaklar, tıkamaya çalıştıkları halde veya kendi inisiyatifleri dışında oluşup büyüyen toplumsal fesat/fitne yayıldıysa, bunu kaldırmak için savaşacaklardır: "Fitne tamamen yok edilinceye ve din de (kulluk da) yalnız Allah için oluncaya kadar savaşın. Şayet vazgeçerlerse zâlimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur." (2/Bakara, 193)      



Hükümdara: "Senin kölesi olduğun şehvet, mide, öfke, hırs... gibi şeyler, benim kölemdir; sen benim kölemin kölesi, ben de senin efendinin efendisiyim" diyebilen ve onun ihsânına ihtiyaç duymayan kişi mi, yoksa hükümdar mı daha özgürdür? Kul-köle, sahibinin istediğini ve emrettiğini yapar. Onun sahibi varken, kendi arzusu, isteği olmaz. Başka tüm kullukları reddedip sadece Allah'a kulluk yapma bilincinde olan mü'min de, irâdesini Allah'ın hükmüyle sınırlamalı, O'nun tâyin ettiği alan içinde hürriyetini kullanmalıdır. "Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (33/Ahzâb, 36)     



“Münâfığa ‘seyyid/efendi’ demeyin. Çünkü o sizin efendiniz olursa, Aziz ve Celil olan Rabbinizi gazaplandırmış olursunuz.” (Buhârî, Edebu’l-Müfred, II, hadis no: 760)            



Müslümanların çoğunluğunun ictihadına göre, savaş esirleri konusunda, İslâm’ın ve müslümanların maslahatına ise, savaş esirlerinin köleleştirilip gâzilere dağıtılmasını imam veya vekili uygun görebilir. Tarihte müslümanların kölelik uygulaması, kaynak itibarıyla esir kamplarının  alternatifi olarak  değerlendirilmelidir. Önce, unutulmamalıdır ki, köleliği icad eden ve onu ilk uygulayanlar müslümanlar değildir. Din, köleliğin koruyucusu ve devam ettiricisi değildir. Kölelik, devletlerin savaşlar münâsebetiyle oluşturduğu bir kurumdur. Şimdi düşünelim. Bir savaş oldu. Müslümanlar esir aldı ve onlardan esir aldılar. Esirlere yapılacak muâmele seçeneklerini sayalım: a- Esirlerin hepsini öldürmek, b- Esir kampları, c- Kendi memleketlerine serbestçe dönmelerini sağlamak, d- Ganimet olarak gâzilere dağıtmak. e- Mübâdele, yani esirleri karşılıklı olarak değiştirmek. Son şık, o devirlerde istisnâlar dışında uygulanmıyordu. Ayrıca, kölelik yadırganmıyor, kimse onu çirkin bir şey saymıyor ve savaşa katılan kimse, ölümü göze aldığı gibi köleliği de ihtimal olarak görüyordu.



İslâm, Peygamber zamanındaki sosyal, psikolojik zorunluluk dolayısıyla kölelik konusunu iki merhalede ele aldı. İlk merhale; köleliği ıslah, kölenin de insan olduğu zihniyetini herkese kabul etttirmek ve rûhî hürleştirme. İkinci merhale, ideal olan durum ki, tüm köleleri ve tüm insanları hürleştirme, Allah’tan başkasına kulluk yapılmasına engel olma aşaması. Tarihteki müslümanların kabahati, birinci merhale konusunda çok az olmakla birlikte, esas olarak, ikinci aşamaya geçmeyi çok geciktirmek olmuştur.



Aslında dünyanın birçok yerinde tutsaklar köle gibi çalıştırılır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları süresince esir kamplarının durumu, oralardaki vahşet hâlâ unutulmamıştır. Uzağa gitmeğe hâcet yok. Ağır sıklet güreşçisiyle küçücük bir çocuğun güreşi şeklindeki, Amerika’nın Afganistan’daki rezilce ve alçakça gâlibiyetinden sonra Afgan esirlerini alıp götürdüğü esir kampında insanlık dışı durumları gözümüzün önüne getirelim ve bunu asr-ı saâdetteki kölelerin haklarıyla ve onlara yapılanlarla karşılaştıralım. İsrail adı verilen Ortadoğudaki vampirin işgal ettiği yerlerde tutukladığı Filistin’li müslümanlara esir kamplarında, tutukevlerinde neler yaptığını düşünelim; bunu müslümanların kölelerine yapmak zorunda olduğu Kur’anî prensiplerle ve Sünnetteki uygulamalarla mukayese edelim. Ne çabuk unuttuk, daha dün Saraybosna'da, Sırpların ve Hırvatların, müslüman esirleri aylarca esir kamplarında aç ve susuz bırakmaları, işkence altında ezmeleri, döverek, boğazlayarak öldürmeleri, kadınların ırzına geçmeleri bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmiştir. “Allah’tan korkan, kul hakkını bilen ve zulmün her çeşidinin haram olduğu bilincinde olan bir müslümanın kölesi olmayı mı, yoksa esir kamplarında günümüzde bile sürdürülen uygulamayı mı, hangisini tercih edersin?” diye savaştan mağlup olarak çıkan esirlere sorup anket yapalım, sonuç ne çıkar  dersiniz? Köleliği şeklen kaldırmak yetmiyor, savaş esirlerine alternatifler getirmek ve köleliğin her çeşidine, her ne ad verilirse verilsin karşı çıkıp modern köleliğin kaynaklarını da kurutmak gerekiyor.



Görüldüğü gibi müslümanların işi hayli zor. Görünmeyen zincirleri kırmak, işgal altındaki beynini ve gönlünü öncelikle kurtarmak, köleleştirilen çoluk çocuğunu, müslümanları ve tüm insanları Allah’a kulluğun dışında tüm tutsaklıklardan kurtaracak çalışmalar yapmak... Öyleyse hâlâ ne diye gündelik işlerle oyalanıyorsunuz? İşiniz, okulunuz mu var? İşinizin mi kölesisiniz ki, bu mâzerete sığınıyorsunuz? Haydi içinizdeki ve dışınızdaki, kendinizdeki ve çevrenizdeki, müslümanlardaki ve diğer mazlumlardaki zincirleri kırmak için çalışmaya.



Allah’ın dışındaki tüm kulluk ve bağlardan arınmaya ve tüm esâret zincirlerinden kurtulmaya çalışanlara selâm olsun!



"Hiç kimse, diğer bir kimsenin kulu değildir." (Hz. Ali)



"Allah, hürriyeti ancak onu sevenlere ve onu korumaya ve savunmaya hazır olanlara verir."



"Allah bize hayatı verirken, hürriyeti de verdi."



"Allah, dilsiz hayvanlara bile özgürlük vermiştir."



"Allah özgürlüğü, kişi de tutsaklığı yaratmıştır."



"Allah, özgürlüğü ancak onu arayanlara verir."



"Özgürlük, başkalarından el çekmek değil, onlara el uzatmaktır."



"Özgürlüğünden vazgeçen kimse, insanlıktan, hak ve görevlerinden vazgeçmiş demektir."



"Hürriyetin en yüksek hazzı Allah'a kulluktadır."



"Özgürlük, evet özgürlük ama, İlâhî sınırlara kadar."



“Müslüman, inancının hâkim olmadığı yerde kölesin!”



"Hevâî/nefsî özgürlük, (b)alıklar için, oltanın ucundaki yemden yararlanma isteğidir."



"Özgür olmayıp kendisini özgür sanan kimseden başka tutsak/köle kalmamıştır."



"Ruhunda kölelik olan 'taht'a çıksa da yine köledir."



"Köleliğin en kötüsü, nefsine köle olmaktır."



"Koyunu kurdun elinden kurtaran çoban, koyuna göre kurtarıcı, kurda göre ise özgürlüğüne engel olan bir kimsedir. Demek ki, koyun ile kurdun özgürlük deyince söylemek istedikleri şeyler birbirlerinden değişiktir."



"Özgürlük ağacı, ancak şehitlerin kanları ile sulandıkları vakit büyür"



"Özgürlük ağacı, arada sırada, zorba ve zâlimlerin kanıyla sulanmalıdır. Çünkü bu onun doğal gübresidir."



"Ey Hürriyet! Ey Hürriyet! Adına ne cinâyetler işleniyor."



"Hürriyeti hakkıyla anlamayan, er geç onu kötüye kullanır."



"Mantıksız ve erdemsiz hürriyet nedir? Kötülüklerin en büyüğü."



"Bir adamın kendi hürriyetini başkasına devretmesine müsâade etmek, hürriyet değildir."



"Düşüncesini anlatmak hürriyeti olmadımı, insanlarda hürriyet yok demektir."



"Hürriyetin, hakkın korundukça insansın."



"Kendi selâmeti için hürriyetten vazgeçmek isteyenler, ne selâmeti, ne de hürriyeti hak etmişlerdir.



"İsteyeni arttıkça, özgürlüğün bedeli düşer."



"Özgürlük istemiyoruz, özgürlükler istiyoruz!"



"İnsan özgür olmadan mutlu olamaz."



"İnsan, yaşamayı ve yaşamamayı aynı şey diye kabul ettiği zaman hürriyete kavuşur."



"İnsanlar, ancak tutkularına gem vurabilecekleri oranda özgürlüğe hak kazanırlar."



"İnsanları tam bir hürriyete kavuşturmayan ezelî ve ebedî iki zorba kuvvet vardır: İhtiyaç ve alışkanlık."



"İnsanın hürriyeti, komşusunun (kardeşinin) hürriyetinin başladığı yerde biter."



"Müslümanın hürriyeti, Rabbinin çizdiği isınır içindeki çok geniş alandadır."



"Kuşların özgürlüğü bir yem boyudur."



"Tek başına (sadece nefsiyle) kumanda etmek, bir köleliktir aslında."



"İnsanlar köleyseler bu, onların kendi hak ve güçlerini bilmemelerindendir."



"Köle, düşüncesini söyleyemeyen adamdır."



"Köleliğin beteri, kendinin kölesi olmak değil midir?"



"Başkalarının özgürlüğünü tanımayanlar, özgürlüğe lâyık değildirler."



"Başkalarına da vermeden sahip olamayacağımız tek şey, özgürlüktür."



"Başkasının kölesi olmayan ve başkasını kendine köle etme hırsına kapılmayan bir kimseye ne mutlu!" 



"Köle olmayan var mı bu dünyada?"



"Şeytana köle olmak, bir kadına köle olmaktan daha ehvendir."



"Kölelik insanı alçaltır, alçaltır, o kadar ki ona köleliği sevdirir."



"Köle, kanaati nisbetinde hürdür. Hür adam ise tamahı/hırsı nisbetinde köledir."



"Asil bir ruh için başını boyunduruğa uzatmakla balta önünde eğmek arasında fark olmamalıdır."



"İnsanlara boyun eğdirmek isteyenin kulağı sağırdır."



"Hiçbir şey insan hayal gücü kadar hür değildir."



"En hür insan bile efendisiz değildir."



"Nefsinden ferâgat etmeyen, gerçek hürriyete kavuşamaz."



"Cesâret yoksa, esâret var demektir."



"Kendisi için olduğu kadar, hasımları için de hürriyet hakkını istemeyen ve kabul etmeyen bir kimse hür olmaya lâyık değildir."



"Hürriyet, bir kişinin değil, herkesin hakkıdır."



"Herkes için eşit hak olan hürriyet, bir şahsa âit kalamaz. Hürriyetin sınırı, başkalarınınki ile tahdit edilir."



"İslâm hukukunda köle almak, köle olmaktır." (Ahmed Cevdet Paşa)



"Özgürlük yok olunca, bir ülke kalır, ama artık bir vatan yoktur."



"Bir şahıs için sıhhat ne ise, toplum için de hürriyet odur. Eğer insan, sıhhatini kaybederse dünyada hiçbir zevk onu tatmin etmez. Şayet cemiyet de hürriyetini kaybederse zaafa uğrar ve saâdet yüzü görmez."



"Özgürlüğü elinden alınmış bir ulus, ne kadar zengin ve rahat olursa olsun, uygar insanlık gözünde bir uşaktan daha aşağıdır."



"Hürriyete karşı güveni kalmayan bir toplum derhal yıkılır."



"Hürriyetten vazgeçmek bir suçtur."



"En güzel hürriyet rüyası hapiste görülür."



"Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak demektir; bu ise, rüzgârı zaptetmekten de zordur."



"Hürriyet verilmez, alınır."



"Hürriyet, hiçbir vakit hapsedilemez, hatta o tazyike uğradığı oranda genişler."



"Hürriyet, ancak hürriyetini her gün yeniden kazanan insana lâyıktır."



"Hür insanın vücudu esir edilebilir, ama ruhu yakalanamaz."



"Hür insan, mahpus olabilir, fakat asla esir olamaz."



"İnsan hür olmadan huzurlu ve mutlu olamaz."



"Hürriyetsiz dünya, kuru bir makineye benzer."



"Hürriyetsiz ahlâk mevcut olmayacağından, onsuz vazife ve mes'ûliyet de olamaz."



"İnsanlar ancak alışkanlıklarına gem vurabilecekleri nisbette hürriyete hak kazanırlar."



"Özgürlüğü olmayan adamın davranışları, kendi davranışları değildir."



"İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar (Allah'ın kuludurlar)."



"Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam."



"Hürriyet, hayat makinesinin buharıdır."



"Hürriyetin şânı odur ki, kendine de, başkasına da zararı dokunmasın."



"Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin Firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir."



"Hürriyet odur ki, İlâhî ve evrensel adâlet kanunu ve edebe dâvet dışında hiç kimse, kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku korunsun, herkes meşrû hareketinde şahlar kadar serbest olsun."



"Şeriat dâiresi dışındaki özgürlük, ya istibdat/tahakküm ya nefse esirlik veya da canavarcasına hayvanlık ya da vahşettir."



"Nâzenin hürriyetin, Şeriat âdabıyla terbiye edilmesi gerekir. Yoksa sefâhet ve rezillikteki özgürlük, hürriyet değil; hayvanlıktır. Terbiyesiz özgürlük şeytanın tahakkümüdür, nefs-i emmâreye esir olmaktır."



"Mü'min, gerçek anlamda hürdür. Yaratıcıya kul ve hizmetçi olan, halka tezellüle tenezzül etmez. İnsanda iman ne kadar kuvvetli olursa, hüriyyeti de o kadar büyür. Ama mutlak hürriyet (sınırsız özgürlük), sınırsız vahşettir, hayvanlıktır. Özgürlükleri sınırlamak, insanlık açısından zarûrîdir. Vicdan bağıyla, İslâmî hükümlerle kayıtlanan özgürlük de olgunluktur."



"Câhil halk, avamdan insanlar, sınırsız özgür olsa, tüm şartlardan uzak sonsuz serbest olsa, sefih ve itaatsiz olur; (hem kendilerine ve hem de topluma sınırsız zararları dokunur)."    



"Bazı lâubâlîler (gerçek anlamda) özgürce yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmârenin tahakkümüne ve rezilce esâretinin altına girmek istiyorlar."



"İslâmî özgürlük, Cenâb-ı Hakk'ın Rahmân ve Rahîm tecellîsiyle bir ihsânıdır ve imanın bir hassasıdır."



"Haklı hürriyetten hakkıyla istifâde etmek, imandan yardım almakla olur. Zira tüm yaratıkların teslimiyetle kulluk ettikleri Yaratıcı'ya kul ve hizmetkâr olanın, halka kulluğa tenezzül etmeyeceği kesindir."



"Mü'min, Allah'ın kendine tanıdığı meşrû hürriyet ve serbestliğinin, hiçbir keyfî kanunla sınırlandırılmasını kabul edemez." 



"Özgürlükleri üretmek yetmez, paylaşmak gerekir."



"Hürriyet, hürriyetin ne olduğunu bilmeyenin hakkı değildir."



"Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik!" (Fransız İhtilâli Sloganlarının En Meşhuru)  



"Aşk esirleri fidye ile esâretten kurtulamazlar."



"Özgürlüğünden geçmek, insan olma niteliğinden, insanlık haklarından, hatta ödevlerinden geçmektir."



"Ba'zan sana ağlanırsa ba'zan gülünür; / Uğrunda ömürler, ortasından bölünür...



Dünyada sevincin yaşanır, Hürriyet / Ve senin için ölünür!"



"Hür olmak eğer ister isen, olma cihanın



Zevkında, safâsında, gamında, kederinde."



"Ezizim ne hazeldir / Ne güldür, ne hazeldir.



Beyin köleliğinden / İtin damı gözeldir." (Azerbaycan halk bayatısı)



"Bir bende ki âzad ola elbet olur şâd



Amma ki Senin benden olan olur şâd"



"Bir başıma kalsam şehe, sultâna kul olmam.



Vîran kalası hânede evlâd u iyâl var."



 "Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet                                                                                                                                                                                                      



Esîr-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esâretten."



"Kimsenin lûtfuna olma tâlib / Bedeli cevher-i hürriyettir."



"İnsan esirliği, / Memleketlere sığmaz.



Millet esirliği / Yeryüzüne."



Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar



1. İslâm Hukukunda Kölelik-Câriyelik Müessesesi ve Osmanlıda Harem, Ahmed Akgündüz, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Y.



2. Osmanlı Devletinde Kölelik, Nihat Engin, İFAV Y. 



3. İslâm Devletler Hukukunda Savaş Esirleri, Ahmet Özel, T. Diyanet Vakfı Y.



4. Köleliğin Alfabesi-Hürriyetin Elifbâsı, Mahmut Toptaş, İnkılab Y.



5. Kölelik Bir Yazgı Değilse Eğer, Bülent Sönmez, Birleşik Dağıtım Ank. Y.



6. Kölelikten Efendiliğe, Sâmiha Ayverdi, Kubbealtı Neşriyat



7. Kölelik, Maurice Lengelle, Çev. Emine Su, İletişim Y.



8. Kölelikten Kurtuluş, Booker Washington, çev. Ayşe Pertev Akıncı, Timaş Y.



9. Kölelik Yolu, Friedrich A. Von Hayek, çev. T. Feyzioğlu-Y. Arsan, Liberal Düşünce Topluluğu Y.



10. Kanun, Yaşama Faâliyeti ve Özgürlük; Sosyal Adalet Serabı, F. A. Von Hayek, T. İş Bankası Y.



11. Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, Jale Parla, İletişim Y.



12. İslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Servet Armağan, D.İ.B. Y.



13. İslâm Toplumunda Vatandaşlık Hakları, Raşid Gannuşi, Birleşik Y.



14. İslâm Hukukunda Gayri Müslimlerin Temel Hakları, Osman Şekerci, Nun Y.



15. Müslümanlar Gayri Müslimlere Nasıl Davrandı, Yusuf el-Kardavi, İhya Y.



16. İslâm’da Düşünce Özgürlüğü, Mehmet Bayrakdar, Türk Demokrasi Vakfı Y.



17. İnsanın Özgürlük Arayışı, Ali Bulaç, Beyan Y. / İz Y.



18. Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye, Heyet, Can Y.



19. Yine Düşünce Özgürlüğü, Yine Türkiye, Heyet, Can Y



20. Kadının Özgürlüğü, Safinaz Kâzım, Denge Y.



21.   Kadının Özgürlük Savaşı, Muhammed Kutup, Ravza Y.



22.   Çağımızın Özgürlük Sorunu, Eric Fromm, Gündoğan Y.



23.   İslâm ve Emperyalizm, Seyyid Kutup, Şelâle Y.



24.   Özgürlüğün Bittiği Yerde, Ayla Çeliktürk, Timaş Y.



25.   İnsan Hakları (Müslümanca Bir Yaklaşım), Heyet, Akabe Y.



26.   Özgürlükler Hukuku, İbrahim Ö. Kabaoğlu, Afa Y.



27.   Hürriyet Bildirgeleri, Janko Musulin, Belge Y.



28.   İnsan Hürriyeti, Necati Öner, Vadi Y.



29.   Bediüzzaman’ın Görüşleri Işığında İslâm ve Hürriyet, İsmail Mutlu, Mutlu Y.



30.   Ben Devletim, Vururum, Halil Nebiler, BDS Y.



31.   Medine Düşünceleri, Hüseyin Hatemi, Nesil Basım Yayın



32.   Özgürlük Arayışı ve İslâm, Muhammed Selâhaddin, Çeviren: N. Ahmed Asrar, Pınar Y. İst., 1989



33.   Amerika'da Zenci Müslümanlık Hareketi, Kadir Mısıroğlu, Sebil Y. s. 40 vd.



34.   İslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Servet Armağan, D.İ.B. Y. Ankara, 1946



35.   Asr-ı Saâdette Kölelik ve Câriyelik (Bütün Yönleriyle Asr-ı Saâdette İslâm, Beyan Y. c. 1, s. 493-494), Nihat Engin, Vecdi Akyüz, İstanbul, 1994



36.   Eski Hukukumuzda Kölelik, Hasan Tahsin Fendoğlu, Basılmamış Doçentlik Tezi, Diyarbakır 1994



37.  Şer’iye Sicillerine Göre Sosyal ve Ekonomik Hayatta Köleler (17 ve 18. Yüzyıllar), İzzet Sak,    Basılmamış Doktora Tezi, Konya 1992



38.   Çağlar Boyu Kölelik (Eski Yunan ve Roma), Hasan Malay, Gündoğan Y. Ankara, 1990



39.   Antik Devirde Gladyatörler, Hasan Malay-H. Sılay, Arkeoloji ve Sanat Y. 1991



40.   Eski Yunan'da Eşitlik ve Eşitsizlik Üstüne, Alaaddin Şenel, Bilim ve Sanat Kitabevi Y. Ankara, 1970



41.   Gâvurların Esiri, Temeşvarlı Osman Ağa, Çev. Esat Nermi, İst. 1971Trtbatı



42.   Tanzimat Edebiyatında Kölelik, İsmail Parlatır, Türk Tarih Kurumu Y. Ankara, 1992



43.   İnsan Hakları Tarihi, Erol Anar, Çivi Yazıları Y.



44.   Hepimiz Bir Katiliz –Sömürgecilik Bir Sistemdir-, Jean Paul Sartre, Belge Y.



45.   Sömürgeciliğin Çöküşü (Dekolonizasyon), M. E. Chamberlain, Rehber Y.



46.   Sömürgecilik, İbrahim Erdinç Şumnu, Zafer Y.



47.   Yeryüzünün Lânetlileri, Frantz Fanon, Birleşik Y.



48.   Soğuk Savaş Dönemi: Süper Güçlerin Hâkimiyet Kavgası, Cemal Acar, Şahsi Y. 



49.   Süper Güçlerin Hâkimiyet Kavgası, Cemal Acar, İrfan Y.



50.   Medeni Vahşet, Hüsnü Aktaş, Düşünce Y.



51.   Sömürgecilik ve Panislamizm Işığında Türkistan, Alaaddin Yalçınkaya, Timaş Y.



52.   Harp Suçları ve Devletlerarası Hukuk, İlhan Lütem, Ank. 1951, s. 17-18



53.   Haçlı Seferleri Tarihi, Steven Runciman, Çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Y. 3 cilt, Ank. 1992



54.   Bosna’da Soykırım Günlüğü, Roy Gutman, Çev. Şakir Altıntaş, Pınar Y. İst. 1994



55.   Roma Hukuku, Ziya Umur, Beta Basım Yayım, İst. 1950  



56.   Osmanlı Saray Kadınları, Pars Tuğlacı, İstanbul, 1985



57.   Ümem-i Nasrâniye'deki İstirkak Hakkında Mütalaât, Larok Patris, Paris  



58.   Osmanlı'da Harem, Meral Altındal, Altın Kitaplar Y. İstanbul, 1993



59.   Abdülhamid'in Haremi, Nahit Sırrı Örik, Arba Y. İstanbul, 1989



60.   Harem-i Hümâyun, İ. Mouradja d'Ohson, Terc. Ayda Düz, Hayat Tarih Mecmuası İlâvesi, İst. 1972



61.   Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, Ehud R. Toledano, Tarih Vakfı Yurt Y. İstanbul, 1994



62.   Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İç Yüzü, M. Çağatay Uluçay, İstanbul, 1959



63.   Haremden Mektuplar I, Harem II, M. Çağatay Uluçay, Ankara, 1992



64.   Harem Penceresinden Sultan Abdülhamid, İsmet Bozdağ, Emre Y.



65.   Haremden Mahrem Hâtıralar, Melek Hanım, Çeviren: İsmail Yerguz, Oğlak Y.



66.   Harem-i Hümâyun, Leslie P. Peirce, Çeviren: Ayşe Berktay, Tarih Vakfı Yurt Y. 1996



67.   Harem, Alev LytteCroutier, Yılmaz Y.



Câriyeler, Sema Ok, Kamer Neşriyat, İst, 1996



Köleliğin Alfabesi Hürriyetin Elifbası, Mahmut Toptaş, Cantaş Y.



Kulluk, İbn Teymiyye, Çev. İ. E. Dal, İhyâ Y.



Kulluğum Sultanlığımdır, Ömer Sevinçgül, Zafer Y.



Kulluk Bilinci, Beşir İslamoğlu, Denge Y.



T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Y. (abd maddesi: M. Hamidullah,) c. 1, s. 57; (esir maddesi: Ahmet Özel,) c. 11, s. 382-389; (hürriyet md. Mustafa Çağrıcı,) c. 18, s. 502-505; (köle md. M. Hamidullah-M. Akif Aydın,) Örnek Fasikül, İst. 1986



Şamil İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. Köle-Kölelik: (Hamdi Yusufoğlu,) c. 3, s. 392-395, Câriye: (M.    Said Şimşek,) c. 1, s. 274; Hürriyet: (Ahmet Özalp,) c. 3, s. 36-37



Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Y. Kölelik: (İzzet Er,) c. 2, s. 411-413; Özgürlük: (R. Özdenören,) c. 3, s. 211-213, Sömürgecilik: (D. Dursun,)  c. 3, s. 494-509



Kur'an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 12, s. 51-58



76.  Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M. Zeki Pakalın, M.E.B. Y. Köle: c. 2, s. 300-302; Câriye: c. 1, s. 259-261



Osmanlı Tarih Lügatı, Midhat Sertoğlu, Enderun Kitabevi Y. , İstanbul, 1986



        Hz. Peygamber’in Savaşları, Muhammed Hamidullah, Yağmur Y. İst. 1994, s. 92-93, 158



79.   Kur'an'ın Ana Konuları, M. Said Şimşek, Beyan Y. s. 189-193



80.   Örnekleriyle İslâm Ahlâkı, M. Yaşar Kandemir, Nesil Y. s. 134-142



81.   İslâm'a Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, Ali Osman Ateş, Beyan Y. s.  404-412 



82.   İslâm'ın İnsana Verdiği Değer, Muhammed Abdullah Draz, Kayıhan Y. s. 51-58



83.   İslâm ve Mülkiyet, Mahmut Talegani, âm ve Mülkiyet, Mahmut Talegani, Yöneliş Y. s. 228-248



84.   Muhammedî Vahiy, M. Reşid Rızâ, Fecr Y. s. 343-358



85.   İlâhî Hikmette Kadın, Hüseyin Hatemi, İşaret Y. s. 257 vd.



86.   Fıkhu’s-Sünne, Seyyid Sâbık, Pınar Y. c. 3, s. 379-384



87.   İslâm Hukuk Felsefesi, M. Tâhir b. Âşûr, İklim Y. s. 115-121



İslâm'ın Etrafındaki Şüpheler, Muhammed Kutub, Hisar Y. s. 48-90



Modern Çağda İslâmî Meseleler, Mevdudi,. Çeviren: Yusuf Işıcık, Tekin Y.  Konya, s. 86-147



 Son Barış Çağrısı, Muhammed Ebu Zehra, Şûle Y. s. 103-111



 Sorular-Cevaplar, M. F. Dahhâk, s. 103-120



 Şüpheler ve Çıkış Yolları, M.Abdülfettah Şahin, s. Zaman Gazetesi Y. Kitap 1,  s. 58-71; Kitap 5,  s.   82-90



 Şüpheler ve Çıkış Yolları, M.Abdülfettah Şahin, s. Zaman Gazetesi Y. s. 1/58-71



 Bülûğu’l-Merâm (Selâmet Yolları), İbn Hacer el-Askalânî, Terc. Ahmed Dâvudoğlu, Sönmez  Neşriyat,  c. 4, s. 292 vd.



 İslâm Peygamberi, Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuğ, İrfan Y. c. 2, s. 742-750     



 İbn-i Âbidin, (Reddü'l-Muhtar Ale'd-Dürri'l-Muhtar), İbn-i Âbidin, Şamil Y. 6 5-31; 7/423-477



 Sorulu-Cevaplı İslâm Fıkhı, Ahmet Şerbâsî, Özgü Y. c. 7, s. 172-175, 338-341



 Fetvâlar, Mevdûdi, Nehir Y. 2/225-226; 2/179-184; 3/77-84



 Câriyeliğin Mantığı ve Kölelik, Hülya Koç, Haksöz, sayı 51 (Haziran 95), s. 35-41



 İslâmiyet'e Göre Kölelik, Ali Abdülvâhid Vâfi, AÜİFD. Sayı, 9, 1961, s. 207-212



 İslâm’da Köle ve Câriye, Ahmed Akgündüz, Eğitim Bilim, Ocak 2002 s. 59



 Gerçek Harem Nedir? Ahmed Akgündüz, Türk Edebiyatı, sayı 247, Mayıs 1994, s. 6-10



 İslâm'da ve Osmanlı'da Kölelik ve Câriyelik, Neşet Çağatay, Bilim ve Ütopya, Ocak 1996



 Osmanlı İmparatorluğunda Kölelik, Bülent Tahiroğlu, İÜHF Mecmuası, XLV-XlVII, s. 1-4, İst. 1982



 Kafkas Osmanlı İlişkileri ve Köle Ticareti, Hasan Kanbolat-E. Taymaz, Tarih ve Toplum, 14/79, 1990



 Osmanlı Türk Toplumunda Köleler ve Câriyeler, Hayat Tarih Mecmuası, 3/8, 1977



 Osmanlı İmparatorluğunda Kölelik, Bülent Tahiroğlu, İ.Ü.Hukuk Fak. Mecmuası, 45/47 (1/4), 1979/1981



 Esir Ticareti, Şemsi Rıza Zobu, Hayat Tarih Mecmuası, I, s. 3, 1971



 Esir, Esirciler, Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, X, İst. 1970



 Esir Hanı, Esir Pazarı, Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, X, İst. 1971



 Esir Pazarı ve Câriyeler, Cemal Kutay, Tarih Konuşuyor, I/3, 1964



 Esirler ve Esirciler, Reşad Ekrem Koçu, Hayat Tarih Mecmuası, I, 1972



 Esir Pazarından Beşiktaş Sarayına, Sermet Muhtar Alus, Tarih Hazinesi 5, 1951



 Saraya Câriye Alınması, Türk Folklor Araştırmaları, 16, 1976



 Câriyeler Hakkında, Hurşid Paşa, Hayat Tarih Mecmuası, I/5, 1965



 Osmanlı Haremi Ne Zaman Kuruldu? Zıya Ergins, Tarih Dünyası, Yı. 1, sayı 8-9, 15 Ağustos 1950



 Harem Bir Okuldu, Halil İnalcık, Tempo 10-16 Kasım 1994, Sayı, 175, s. 34



 15. Y.Y.ın Sonu ile 16. Y.Y.ın Başında Bursa'da Kölelerin Sosyal ve Ekonomik Hayattaki Yeri, Halil  Sahillioğlu, ODTÜ Gelişme Dergisi, 1979-1980 Özel Sayı, s. 74



 Harem ve İçyüzü, Muammer Lebib, Tarih Dünyası I, İstanbul 1950



 Eski Sarayın Harem Hayatı, Yekta Ragıb Öncü, Dünya Gazetesinde Tefrika, ?1992



 Harem ve Saray Âdât-ı Kadîmesi, Leyla Hanım -Saz-, Vakit Gazetesi, 1332



 Saray ve Harem Hâtıraları, Leyla Hanım -Saz-, Yeni Tarih Dergisi II, İstanbul, 1958



 17. Yüzyıl İstanbul'unda Harem, Walch, Terc. Filiz Aydın, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 10, s. 46-49,  İstanbul, 1970



 18. Asırda Harem, M. Çağatay Uluçay,Tarih Dergisi, XVII, İstanbul, 1963



 Osmanlı Toplum Yaşayışıyla İlgili Belgeler-Bilgiler, Kölelik, Tarih ve Toplum, İst. 1984



126. Amerika'nın Mazlum Sahipleri Kızılderililer -Toprak İçin Bir Irk Kurutuldu-, Zaman, 25. 10. 1992