Ğulâm, Ğılman:

Gulâm: Lügat mânâsı, bülûğa ermiş genç çocuk demektir. Gılmân; Gulâm'ın çoğuludur. Osmanlılarda, harpte alınan erkek esirlerin bir cinsine gulâm denirdi. Gulâmçe: Sekiz ilâ 12 yaşına kadar olan çocuk demektir, bu da savaşta alınan erkek esirlerin bir cinsidir. Gılman tâbiri, daha çok saray hizmetlerinde bulunanlar hakkında kullanılırdı. Meselâ, Enderun oğlanlarına "gılmân-ı Enderun" denirdi.



Saraylarda kadın gibi süslenen, güzel elbiseler giyip makyaj yapan, parfümler süren gulam ve gılmanların hangi işlerde kullanıldığı tam olarak bilinememekte, ama görüntülerden ve bu konularda yazılmış şiir ve yazılardan anlaşıldığı kadar, bu gılmânın erkek câriye olarak kullanıldığı değerlendirilmektedir. Bu güzel ve yakışıklı gençler hakkında, bunların güzelliklerini ve mârifetlerini öven kitaplara "Hûbânnâme" adı verilir. Güzel kadınlar hakkında yazılanlara da "Zenânnâme" denilir. Enderun'lu Fâzıl'ın manzum Hûbânnâmesi meşhurdur. 



Bazı köleler hareme ait işleri gören iğdişlerdi. Diğerlerine gılman adı verirlerdi ki bunlar iğdiş olabilir, fakat efendilerinin özel lütuf ve himâyelerine mazhar kimseler olarak zengin ve göz alıcı elbiseler içinde dolaşırlar, ekseriya kadıncıl tavırlar içinde güzel koku sürerler ve güzellik bakımı yaparlardı. Osmanlılardan önce, Harun Reşid devrinde saraylarda gılmanların mevcûdiyetine dair bazı bilgilerimiz vardır (Taberî, İbn Esir). Açıkça anlaşılmaktadır ki Harun Reşid İran’da eskiden mevcut olanları tâkiben gayri tabiî seksüel münâsebetler için müslüman dünyasında gılman müessesesini ihdas eden kimsedir. El-Me’mun zamanında bir kadı bunlardan dört yüz kadar genci eli altında bulunduruyordu. Ebû Nuvas gibi şâirler, azgınlaşmış hislerini açığa vurmaktan ve genç oğlanlara dair aşk şiirlerini ortaya koymaktan utanç duymuyordu.