Kıyasın Delil (Huccet) Oluşu;

Kıyas, temelde akıl ve mantık metodu olduğu halde, bazı hukukçuların çoğunluktan ayrı görüş öne sürdükleri görülür. İslâm hukukçularının kıyas hakkındaki görüşleri üçe ayrılır:



a) Kıyasa büyük bir önem vererek onu huccet kabul edenler. Ebû Hanîfe (ö.150/767), imam Şafii (ö.204/ 819), imam Mâlik (ö.179/795) ve bunları izleyenler örnek verilebilir.



b) Kıyası yetersiz görerek, ona ancak zorunlu hallerde başvuranlar. Buna, Ahmed b. Hanbel (ö.241/855) örnek gösterilebilir.



c) Kıyası tamamen reddedenler. Zâhirîler ve Şiiler bu gruba girer.



Ayet ve hadislerin sınırlı, hayat olaylarının ise sonsuz olduğu ve her olayın bir hükme bağlanması gerektiği gözönüne alınırsa, bu yeni meseleleri çözmek için kıyasa başvurmaktan başka bir çare olmadığı anlaşılır. Kıyas, bir delil kabul edilmediği takdirde bir çok yeni meseleyi çözmek mümkün olmaz. Nitekim Hz. Ömer, Kadı Ebû Musa el-Eş'arî'ye (ö.44/664) yazdığı ünlü mektubunda; "birbirine benzer şeyleri iyice tanı ve ona göre meseleleri kıyas et." (es-Serahsı, el-Mebsût, Kahire 1324-1331, XVI, 62, 63; İbn Kayyim, İ'lâmü'l Muvakkı'in, Delhî 1313-1314, I, 30) diyerek, kıyasın bir delil olduğunu ifade etmiştir. Ebû Hanîfe'nin üstadı, Hammad b. Ebı Süleyman'ın (ö 120/738) kendisinden fıkıh ilmi aldığı İbrahim en-Nehaî (ö.95/714); "Ben bir hadisi ezberliyorum, sonra da ona yüz şeyi kıyas ediyorum" (Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s.52) demiştir.



Kıyası delil olarak kabul eden çoğunluk hukukçular Kur'ân ve Sünnete dayanır. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan yöneticilere (ulü'l-emr) itaat edin. Eğer bu şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve Peygamber'e inanıyorsanız, onu Allah'a ve Peygamber'e havale edin" (en-Nisa, 4/59). Bir şeyi Allah'a ve Peygamber'e havale etmek, Kitap ve Sünnetin amaçlarını tam olarak bilmekle olur. Bu da Kur'an ve Sünnetin illetine dayanır ki, o da kıyastır. Kur'ân, birtakım hükümlerin illetine yer verir. Nitekim, kısas'ın hikmeti zikredilirken; "Kısasta sizin için hayat vardır" (el-Bakara, 2/179) buyurulmuştur. Hz. Peygamber'in, oğulluğu Zeyd bin Hârise'den boşanmış olan Zeyneb (r.anhâ) ile evlenişinin sebebi şöyle açıklanır: "Mademki, Zeyd, Zeyneb'le ilişiğini kesti, onu seninle evlendirdik ki, evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde, onların bu esleriyle evlenmeleri hususunda mü'minlere bir zorluk olmasın" (el-Ahzâb, 33/37).



Sünnet de hükümlerin illetine işaret etmiş ve bir kısım hükümlerin illetlerini açıklamıştır. Meselâ; başkasının evine izinsiz girmeyi yasaklayan âyette şöyle buyurulmuştur: "Ey iman edenler, kendi evlerinizden başka evlere, sahiplerine seslenip selâm vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz, bu sizin için daha iyidir" (en-Nûr, 24/28, 29). Hz. Peygamber burada, başkasının evine girerken izin istemenin illetini; "İzin ancak göz için emredilmiştir" hadisiyle açıklamıştır (Buhârî, Diyât, 23; Libâs, 75).



Hükümlerde kıyasın sübûtu üzerinde ashab-ı kiramın ittifakı (icmâ') vardır. Meselâ; Hz. Ebû Bekr (ö. 13/634), miras konusunda, ölenin babası bulunmayınca, babanın babasını (dede), baba hükmünde saymıştır. Çünkü, dedede babalık anlamı vardır. İbn Abbas (ö.68/687) da dedeyi oğlun oğluna kıyas etmiştir (Ebû Zehra, a.g.e., 223, 224). Bazı sahabîler Ebû Bekr'e (r.a) bey'at ederken, namaz imamlığı ile Devlet başkanlığını (hilâfet, imâmet-i âmme) Kıyas ederek şöyle demişlerdi: "Peygamber (s.a.s) O'nu din işimizde imam tayin etmiştir. Öyleyse biz O'nu, dünya işimizde niçin imanı tanımayalım ?" (es-Serahsı, Usûl, Kahire 1372-1373, II, 131, 132; İbn Kayyim, İ'lâm, Kahire 1325, 1326, I, 253).



Kıyası Kabul Etmeyenler ve Delilleri:



Kıyası kabul edip etmemenin temelinde hükümlerin illeti problemi yatar. Kıyası kabul edenlere göre, şer'i hükümlerin illetleri, akıl ile kavranabilen anlamları ve bir kısım amaçları vardır. Bir illet ve amaçlar, hakkında nass bulunmayan konularda da gerçekleşirse, nass'ın hükmü bu benzer meselede de sabit olur. Kıyası tanımayanlara göre Kıyas, İslâmî bir huccet değildir; nass'ların illetleri bilinemeyeceği için, hüküm onların dışındaki konuları kapsamına almaz.



Rey ictihadını, Kıyası, sahabe ve tâbiûn fetvâlarını hüküm kaynağı olarak kabul etmeyenlerin başında zâhirîler gelir. Bunların önemli temsilcileri İbrahim en-Nazzânî (ö. 231/845), Mu'tezile'den Ca'fer b. Harb (ö.236/850), Ca'fer b. Mübeş-Şîr (ö.234/848), Muhammed b. Abdillah el-İskâfî (ö.240/854) ile ehl-i sünnetten Dâvud b. Alî ez-Zâhiri (ö.270/883) dir.



Üçüncü hicrî asırda doğuda Hanbelî mezhebinin yerini tutmuş bulunan Zâhiriye mezhebi daha sonra Endülüs'e intikal etmiştir. Buradaki temsilcileri Münzir b. Saîd el-Bellûtî (ö.355/966), oğlu Saîd b. Münzir (ö.403/1012), İbn Hazm'ın hocası Mes'ûd b. Süleyman (ö. 420/1029) ve ibn Hazm (ö. 456/1063) dır (Şah Veliyyullah, Huccetullah, Mısır 1966, I, 319, 340, II, 62; Ebû Zehra, İbn Alazm, Kahire, t.y., s.267-274).



Zâhirîlerin hüküm kaynakları şunlardır: Âyet ve hadisin nass'ı, Hz. Peygamber'den sahih olarak bize gelmiş fiil ve ikrar, hakkında hiç bir ihtilaf bulunmadığı kesin olarak bilinen icmâ ile bu nass veya icmâa dönen delil (İbn Hazm, el-İhkâm, Nşr., Ahmed Muhammed Şakir, Mısır, t.y., s.931).