Hadis-i Şeriflerde İ'tikâf

“Kim benden sonra terk edilmiş sünnetimden bir sünneti ihyâ ederse, ona, insanların o sünnetle amel etmesinin ecri kadar ecir verilir.” (İbn Mâce, Mukaddime, hadis no: 210)



İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.s.) Ramazanın son on gününde i’tikâfa çekilirdi.” (Buhârî, İ’tikâf 1, 6; Müslim, İ’tikâf 1-4; Ebû Dâvud, Savm 77, 78; Tirmizî, Savm 71; İbn Mâce, Sıyâm 58)



Ebû Hüreyre (r.a.) dedi ki: “Nebî (s.a.s.) her Ramazan on gün i’tikâfa girerdi. Vefat ettiği senenin Ramazanında yirmi gün i’tikâfa girdi.”  (Buhârî, İ’tikâf 17; Ebû Dâvud, Savm 78; İbn Mâce, Sıyâm 58)



Enes ve Ubey bin Kâ’b (r.a.) anlatıyor: “Peygamber (s.a.s.) Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa girerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) i’tikâfa girmedi, müteâkip yıl yirmi gün i’tikâf yaptı.” (Ebû Dâvud, Savm 77; Tirmizî, Savm 79; İbn Mâce, Sıyâm 58)



Âişe (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre “Nebî (s.a.s.), vefat edinceye kadar Ramazanın son on gününde i’tikâfa girmiştir. Vefatından sonra eşleri i’tikâfa girmeye devam ettiler.” (Buhârî, İ’tikâf 1; Müslim, İ’tikâf 5; Ebû Dâvud, Savm 77)



Ümmü Seleme (r.a.)’den: “Peygamber (s.a.s.), ilk sene Ramazan’ın ilk on gününde, sonra orta on gününde, sonra son on gününde i’tikâfa girmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Bana Kadir gecesi, onda (son on gün içinde) gösterildi, sonra unutturuldum.” Ondan sonra ölünceye dek son on günde i’tikâfa girerdi.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr; Mecmau’z-Zevâid, c. 3, s. 173)



Zührî şöyle demiştir: “İnsanların i’tikâfı nasıl terk ettiklerine şaşıyorum. Oysa Rasûlullah (s.a.s.) bazı şeyleri bazen yapar, bazen de terk ederdi. Fakat vefat edinceye kadar i’tikâfı terk etmemiştir.” (Buhârî, İ’tikâf 6; Müslim, İ’tikâf 5)



Ebû Saîd (r.a.) anlatıyor: “Biz Peygamber (s.a.s.)’le birlirlikte Ramazan’ın orta on gününde i’tikâfa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Rasûlullah (s.a.s.) (bir hutbe îrâd etti ve) sonra şunu söyledi: “İ’tikâfa girmiş olanlar, i’tikâf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son on’da ve tek gecelerde arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur içinde secde eder gördüm.” Rasûlullah (s.a.s.) i’tikâf mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozdu. Mescid o sıralarda (üzeri dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Peygamber (s.a.s.)’in burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığı gördüm. Bu gece 21. gece idi.” (Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 2, 3, İ’tikâf 1, 9, 13; Müslim, Sıyâm 213-215)



Diğer rivâyette: “(Allah Rasûlü) Ramazan’ın ilk on gününde i’tikâfa girdi. Sonra orta on gününde Türk çadırında i’tikâfa girdi. Kapısında bir hasır vardı. Eliyle hasırı alıp çadırın kenarına koydu. Sonra başını çıkardı, insanlarla konuştu; halk onun yanına yaklaştılar. Buyurdu ki: “Ben Ramazan’ın ilk on günü i’tikâfa girip bu geceyi aradım. Sonra ayın ortasındaki on gününde i’tikâf yapmaya başladım. Bunun üzerine bana o gecenin son on günlerin içinde olduğu söylendi. İçinizden kim i’tikâfa girmek isterse girsin.” Bunun üzerine cemaat de onunla birlikte i’tikâfa girdiler. Devamla şöyle buyurdu: “Şüphesiz bana (Kadir gecesi) tek gece olarak gösterildi. O gecenin sabahında sanki ben su ile çamur arasında secde ediyordum.” (Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 2, 3, İ’tikâf 1, 9, 13; Müslim, Sıyâm 213-215)



Âişe (r.a.)’den: “{Allah Rasûlü (s.a.s.)} Her Ramazan’da i’tikâfa girerdi. Sabah namazını kıldırdığında i’tikâf yaptığı yerine gelirdi. Âişe de i’tikâfa girmek için Rasûlullah'tan izin istedi. Ona izin verdi ve mescidde kendisine bir çadır kurdu. Hafsa bunu duyunca, o da bir çadır kurdu. Zepnep bunu duyunca o da çadır kurdu. Sabah namazından çıkınca dört çadır kurulduğunu görünce; “Nedir bunlar?” diye sordu. Durumu ona bildirdiler. Ondan sonra: “Onları buna iten nedir? İyi bir şey mi yaptığınızı zannediyorsunuz? Sökün onları, bir daha görmeyeyim!” buyurdu. Bu nedenle Ramazan’da i’tikâfa girmedi. Şevval ayının son on gününde i’tikâfa girdi.” (Diğer rivâyette: “Şevval’in yirmisinde” diye geçmektedir.) (Buhârî, İ’tikâf 6-7, 14; Müslim, İ’tikâf 6)



“Câmî (toplayan, büyük) bir mescidden başkasında i’tikâf olmaz.” (Ebû Dâvud, Savm 80)   



“İ’tikâfa giren kişi, günahları hapsedip, sevapların tümünü elde eden kişi gibi kendisine sevaplar kazandıran kişidir.” (İbn Mâce, hadis no: 1781)        



“Ramazan’da on gün i’tikâf yapmak (nâfile) iki hac ve iki umre gibidir.” (Taberânî ve Beyhakî’den; Terğîb ve Terhîb, c. 2, s. 526)



“... Kim kardeşinin ihtiyacını karşılamak üzere yürür de maksada erişebildiği kadar erişirse, bu onun için on yıllık i’tikâftan hayırlıdır. Kim de Allah’ın rızâsını gözeterek bir gün i’tikâf ederse, Allah onunla cehennem ateşi arasında her biri yerle gök arası kadar uzak üç hendek meydana getirir.” (Beyhakî; Taberânî ve Hakim’den; Terğîb ve Terhib, c. 2, s. 527)



“Oruç olmadıkça i’tikâf yoktur.” (Dârimî, Mukaddime 20; Muvattâ, İ’tikâf 4)



Hz. Âişe (r.a.)’nin anlattığına göre: “Hz. Peygamber (s.a.s.) mescidde i’tikâfda olduğu sırada, kendisi de (odasında ve) hayızken, Rasûlullah (s.a.s.)’ın saçlarını taramıştır. Bu hizmeti yaparken kendisi odasından ayrılmamış; Rasûlullah (s.a.s.) başını ona uzatmıştır. Peygamber (s.a.s.) i’tikâfda iken, (büyük veya küçük abdest bozmak gibi) zarûri bir ihtiyaç olmadıkça (mescidden çıkmaz) odasına girmezdi.” (Buhârî, İ’tikâf 2, 3, 4, 19; Müslim, Hayız 6-7)



“Rasûlullah (s.a.s.) i’tikâfta iken hastaya uğrar, oyalanmadan halini sorar geçerdi. Hz. Âişe buyurdu ki: “Aslında mu’tekif (i’tikâf yapan) için sünnet olan, hasta ziyâretine gitmemesi, cenâze merâsimine katılmaması, kadına (şehvetle) dokunmaması, kadının tenine tenini değdirmemesi, zarûri ihtiyaç dışında (i’tikâf yerinden) çıkmamasıdır. Oruçsuz i’tikâf yoktur. Kezâ, Cuma kılınan mescid dışında da i’tikâf yoktur.” (Ebû Dâvud, Savm 80)



Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.)’in zevcelerinden biri, müstehâza (hayızlı olmadığı halde, hastalık sebebiyle kanı akan kadın) haliyle Rasûlullah (s.a.s.)’la birlikte i’tikâfa girdi. Öyle ki, kadın elbisesinde lekeyi de görüyor ve bu halde de namaz kılıyordu...” (Buhârî, Hayz 10; Ebû Dâvud, Savm 81)



Ali bin Hüseyin (r.a.) anlatıyor: Safiyye (r.a.) buyurdu ki: “Hz. Peygamber (s.a.s.) i’tikâfta iken ziyâret maksadıyla geceleyin yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak üzere O da kalktı. Kapıya kadar gelmişti ki, ensârdan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ağır olun” dedi. “Şu yanımdaki Huvey’in kızı Safiyye’dir.” Onlar: “Sübhânellah!” dediler. “Bu da ne demek ey Allah’ın Rasûlü?” Hz. Peygamber: “Şeytan, insana damarlardaki kan gibi nüfûz eder. Ben, onun kalplere bir kötülük atmasından korkarım” buyurdu.” (Buhârî, İ’tikâf 8, 11, 18; Müslim, Selâm 23-25)



İbn Ömer (r.a.)’den: “(Babam) Ömer dedi ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben câhiliyet devrinde, Mescid-i Haram’da bir gece i’tikâfta kalacağımı adamıştım.’ “Öyle ise o adağını yerine getir” buyurdu. (Buhârî, İ’tikâf 5, 15, 16; Müslim, Eymân 27)


İ'TİKÂF
i1 harfi