İtaat; Anlam ve Mâhiyeti

“İtaat”, kulun yaratıcı karşısında olması gereken durumunu açıklayan önemli bir kavramdır. İnsan, kul olarak Yaratıcısının karşısında ne yapacaktır? Onun rolü nedir? Rabbi ondan ne gibi tavırlar beklemektedir? İtaat, sözlükte inkıyad etmek, yani boyun eğmek demektir. Emre uyma, sözü dinleme, alınan emri yerine getirme, verilen emre göre hareket etme anlamlarına da gelir. Türkçede kullanılan itaat kelimesi de aynı anlamdadır.



İtaat eden kimseye “mutî” denilir. Aynı kökten gelen “tâat” kelimesi, emredileni yerine getirme, denileni yapma demektir. İtaat’ın karşıtı “isyan”dır. Ayrıca serkeşlik ve muhalefet de onun zıddıdır.



Allah, yarattığı ve nimet verdiği kullarının kendisine isyan değil; itaat etmelerini istemektedir. Eğer insan, tek ve gerçek ilâh olarak âlemlerin Rabbine itaat etmezse; başka ilâhlara itaat edecektir. Bu da onu sapıklığa ve zarara uğratacaktır. Allah, kendisine itaatı emrettiği gibi, kendi adına bazı kimselere de itaat etmeyi kullarına emretmektedir: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine ve sizden olan emir sahiplerine (sizin gibi mü’min olan yetkililere) itaat edin.…” (4/Nisâ, 59)



Peygambere itaat, O’nun yolunu takip etmek, Allah’a itaat gibidir; O’na karşı gelmek de Allah’a isyan gibidir (4/Nisâ, 80). Allah’ın adıyla ve O’nun emirleri doğrultusunda iş yapan bütün yetki sahiplerine, dinin sınırları içerisinde kalmak şartıyla itaat edilir. (Buharî, Ahkâm 4, 9/79; İbn Mâce,  Cihad 39, hadis no: 2859-2862, 2/954) Müslümanları yönetenler onlara günah işlemeyi emrederlerse, ya da Kur’an’a aykırı bir hükmü kabul etmelerini isterlerse onlara itaat edilmez. (İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955)



Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez (Buhâri, Cihad 109, 4/60; Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469) Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allah’a isyan etmiştir. Kim emîr’e (meşru yöneticiye) itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.” (Buhâri, Ahkâm 1, 9/77; Müslim, İmâre 32-33, hadis no: 1835, 3/1466; Nesâi, Bey’at 27, 7/138)



Müslümanlar, “ülü’l emr” bile İslâm’ın hükümlerine aykırı, yani günah bir şeyi emrederse onlara uymayacaklarına göre; kâfir ve müşriklerin hükümlerine ve dinlerine hiç itaat edemezler. Onların yollarına uymazlar, İslâm’a aykırı işlerini örnek almazlar. Kâfir ve müşriklere itaat; onları takip etmek, onların izleri üzerinden gitmek, din ve dünya görüşü noktasında onların görüşlerini benimsemek, ya da onların emrettiklerini Allah’ın rızasına uymasa bile yerine getirmektir. Kur’an, mü’minleri şöyle uyarıyor: “Ey  iman  edenler,  eğer  kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba itaat edecek olursanız, sizi imanınızdan sonra kâfir yaparak (dininizden) geri çevirirler.” (3/Âl-i İmran,100)



Son asırlarda müşrikleri ve Kur’an’ın kâfir dediklerini izleyen, onların hükümlerini ve görüşlerini üstün kabul eden, İslâm’ın ölçüleri yerine –çağdaşlık kılıfıyla- onların ilkelerini ve ölçülerini alan kimseler bu tehlikeyi yaşamaktadırlar. Batıdan gelen ilkelere, ölçülere, anlayışlara –Kur’an’ın ölçülerine rağmen- sarılanların iman iddiası ne kadar gerçekçidir?



Mü’minler kâfirlere itaat ederlerse, kâfirler onları dinlerinden döndürürler,  kendileri  gibi yaparlar. O zaman da müslümanlar büsbütün kaybetmiş olurlar (3/Âl-i İmran, 143). Şeytanın dostlarına itaat edenler şirke düşerler (6/En’âm, 121). Müşrikler, inkâr edenler, iki kimlikli münâfıklar, ehli kitap olanlar, itaat edilmeye lâyık değillerdir. Onların din görüşü, hayata bakışları, hükümleri yanlıştır; gittikleri yol bâtıldır, dalâlettir.



İnkârcılar Cehennem azabı ile yüz yüze geldikleri zaman, “ah keşke Allah’a ve O’nun Rasûlüne (dünyada iken) itaat etseydik” diyecekler (33/Ahzâb, 66). Dünyada iken kim Allah’a ve O’nun son Rasulü Hz. Muhammed’e (s.a.s.) itaat ederse, O’nun getirip tebliğ ettiği Din’e uygun yaşarsa; şüphesiz o büyük bir kurtuluşla kurtulacaktır. (33 Ahzab/71) (1)