İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)

Kur’an’da, özellikle şeytan (2/Bakara, 34, 7/A’râf, 11; 38/Sâd, 71-75), Firavun ve yardımcıları Karun, Hâman (23/Mü’minun, 45-48; 7/A’râf, 132-133; 10/Yûnus, 75-93; 28/Kasas, 39-42, 78-84; 29/Ankebut, 39), mele’ (ileri gelenler/etkili ve yetkili çevreler) (37/Saffat, 35-36; 7/A’râf, 74-79, 88-93), İsrailoğulları (2/Bakara, 87-88; , kâfirler, müşrikler (40/Mü’min, 56; 41/Fussılet, 38; 74/Müddessir, 11-26)  ve münafıklar (63/Münâfikun, 5-6) istikbârın sembol tipleri olarak öne çıkarılır.  



"Karun, Firavun ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde istikbârda bulunmuşlardı/büyüklük taslamışlardı. Oysa (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi." (29/Ankebut, 39) 



Özellikle Firavun’un çevresindeki etkili ve yetkili kişiler olan Hâman ve Karun örnekliğinde açık bir şekilde görüldüğü gibi, müstekbirler iki grupta değerlendirilebilir. Biri, ileri gelenler anlamında olan “mele”; diğeri refah ve servet sahibi “mütref” zümreler. Müstekbir prototiplerden Hâman, mele’ sınıfını; Karun da mütref sınıfını temsil eder. Bu anlamda ilki siyasî, dinî ve idarî kategoriyi; ikincisi de ekonomik kategoriyi ve bu kategoriler içinde yer alan güçleri ifade eder. Mele’; önde gelenler, askerî, bürokratik ve politik çevrelerdir. Bir ülkenin yöneticileri ve yönetimde etkili olan askerî ve sivil çevreler, medyayı, köşe başlarını tutmuş zümreler mele’ kategorisine girer.



Tarihte mele’ dediğimiz bu sınıfların, çoğunlukla istikbâr ederek Allah’ın hükmüne karşı çıktıklarını ve peygamberleri çeşitli sıkıntılara ve işkencelere uğrattıklarını gözlüyoruz. Bundan dolayı Kur’an’da mele’ ile istikbâr arasında yakın bir ilişki kurulmuştur (7/A’râf, 75, 88).



Bu çevrelerin peygamberlere karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçe, peygamberlerin çevrelerine halktan, sıradan insanları, köle ve yoksulları toplamış olmaları ve bu sınıfları yönetime ortak etmek istemeleridir. Mele’ olanlara göre, bu insanların siyasal katılımda bulunmaya hakları yoktur. Çünkü bunlar, aşağılık, sıradan, görüş beyan etmekten yoksun ve ayak takımı sürülerdir (11/Hûd, 27). Bu sürüler, ancak seçkin çevrelere hizmet etmek, onlara  boyun eğmekle yükümlüdürler. Aslında bu değerlendirmelerinin temel sebebi, dünyevî çıkarları, sömürü hortumlarını kaybetme endişeleridır.



Müstekbirler sınıfının diğer bir kategorisi de, ekonomik gücü elinde bulunduran mütref zümresidir. Bunlar, bir ülkenin mâlî , ticarî ve ekonomik hayatını kontrol eder, bu konumları onlara büyük bir refah, servet ve güç katar. Adaletli olmayan bir bölüşüm sisteminin emek sömürüsüne dayalı yapısı, böyle zümreleri besleyip ortaya çıkaran en büyük etkendir. Bir kere servet ve refahı ellerine geçirdilermi, artık bu zümrelerin istikbârı/büyüklük göstermeleri, Allah’ın hükümlerine isyan etmeleri, yoksulları ve emek sahiplerini koruyan İslâmî sisteme karşı çıkmaları kaçınılmazdır. Bundan dolayı, tarih boyunca yoksullardan, güçsüz ve köle sınıflarından yana olan peygamberlere karşı ilk baş kaldıranların bu sınıflardan olması şaşırtıcı değildir (17/İsrâ, 16; 34/Sebe’, 34)



Kur’an’a göre mütref ve mele’, karşılıklı ilişki ve işbirliği içinde müstekbirler sınıfını meydana getirerek yoksul, güçsüz ve köle sınıfları olan müstaz’aflara karşı birleşirler. “Derin devlet” denen şey, bu istikbâr koalisyonundan başka bir şey değildir. Bu derin toplumsal çelişki, ikincilerden yana tavır koyan her peygamberin gelişinde istisnasız bütün dehşetiyle ortaya çıkmış, çatışmalara yol açmıştır. Bu, toplumların sosyolojik realiteleridir. (11)     “Kavminin mele’inden/ileri gelenlerinden, istikbâr edenler/büyüklük taslayanlar, içlerinden müstaz’aflara/zayıf görülen iman edenlere dediler ki: ‘Siz Sâlih’in gerçekten Rabb’i tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? (Buna inanıyor musunuz?)’ Onlar da, ‘Şüphesiz biz O’nunla gönderilene iman edenleriz,’ dediler. Müstekbirler/büyüklük taslayanlar da dediler ki: ‘Biz de sizin iman ettiğinizi inkâr edenleriz.” (7/A’râf, 75-76)



“Kavminin mele’inden/ileri gelenlerinden, istikbâr edenler/büyüklük taslayanlar dediler ki: ‘Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız, yahut dinimez döneceksiniz. (Şuayb) dedi ki: ‘İstemesek de mi?” (7/A’râf, 88)