İmam Ebu Hanife'nin Mezhebi Kur'an Ve Sünnetle Amel Etmektir

            Hîdaye (48) sahibinden rivayet edilmiştir: "Ebu Hanife (r.a.)'ye:



            Söylediğiniz söz Allah'ın kitabına muhalefet  ediyorsa ne yapalım, diye sordular. O:



            Allah'ın kitabı için benim sözümü terkedin, dedi.



            Rasûlullah'ın haberine muhalefet ediyorsa, diye sordular. O:



            Rasûlullah'ın haberi için benim sözümü terkedin, dedi.



Sahabenin sözüne muhalefet ediyorsa, diye sordular. O:



            Sahabenin sözü için benim görüşümü terkedin. dedi."



            Beyhakî'nin Sünen'inde  el-İmta' adlı kitapta yer alan bir rivayette imam Şafiî şöyle der:



            "Bir görüş ortaya attığımda, Rasûlullah'tan benim görüşüme aykırı bir rivayet varsa, Rasûlullah'ın sözünün doğru olması daha evlâdır. O halde beni taklid etmeyiniz."



            İmam el-Harameyn, bu olayı Şafıîden bizzat nakletmiştir. Bunda şüphe yoktur.



            Kafi'de şu görüşler yer alır:



            "Kadı, bir konuda içtihat yapıp fetva verse, Rasûlullah'tan da aynı konuda, o fetvaya aykırı bir hadisin var olduğu sabit olsa, hadisle amel etmek gerekir. Çünkü Rasûlullahın sözü, kadının görüşünün altında olamaz. Sahih hadis, kadının görüşünden daha düşük derecede olamaz. Kadının görüşü şer'i bir delile uygun olduğu var kabul edildiğin de, Rasûlullah'ın sözü daha fazla öneme sahip ve  tercihe lâyıktır."



            İbnü Kayyım el-Cevziyye, İ'lamu'l-Muvakkiîn (49) adlı kitabında şöyle der: "imam Ebû Hanife'nin arkadaşları, zayıf hadisin kıyas ve re'yden önce geldiği konusunda müttefiktirler. Ebu Hanife, mezhebini bu görüş üzerine kurmuştur."



            Hadisle amel etmek vacip değil veya caiz değildir diye kim diyebilir? Bunu ancak, sırf vehim ve hayal ile Allah'ın hüccetini reddetmek isteyen kişi söyleyebilir. Bu, müslüman



birisinin tutumu değildir. Kim anlaşılmazlık özrünü getirirse bu geçersizdir. Allah, kitabını amel edilsin ve manaları anlaşılsın diye indirmiş ve Rasûlü'ne de onları tüm insanlara açıklamasını emretmiştir. "Sana; insanlara gönderileni açıklayasın diye zikri (sünneti) İndirdik. Belki düşünürler." (50)



            Nasıl olur da Rasûlullah'ın insanlara açıklamış olduğu sözleri, sadece bir kişi tarafından anlaşılmıştır denilebilir?



Hele hele bu zamanda, bunların iddialarına göre bir kişi dahi anlayamaz. Çünkü dünyada asırlardan beridir müçtehit yoktur. Muhtemeldir ki bu sözler Kur'ân ve Sünnete muhalif görüşünün avam, tarafından anlaşılmamasını isteyen bazıları



tarafından ortaya atılmış, bununla hükümlere  sebeb olan Kitab ve Sünnetin anlaşılması, İçtihad ehline münhasır kılınmak istenmiştir. Sonra da dünyada İçtihad ehli yok denilmek suretiyle nefyedilmistir. Neticede bu gibi kelimeler aralarında yayılmıştır, işin hakikatini Allah daha iyi bilir. Ya da bazılarının Kitap ve Sünnet'in zahirine uygun diğer mezhepleri tercih etme eğilimlerini engellemek içindir. Bazıları buna ilaveten, insanlar tercihe yol bulmasınlar, tercih konusunu arzu etmesinler diye, bir mezhepten bir mezhebe geçmenin caiz olmadığını söylemişler ve Telfik'i (Bir meselede bir mezhebin, diğer bir meselede diğer mezhebin görüşüne göre amel etmek) yasaklamışlardır.(51) Basiret ehli kişilerce bilinmektedir ki, bu ve buna benzer sözlerin islâm dininde bir etkisi ve kıymeti yoktur. Bunların çoğu akla ve nakli rivayetlere aykırıdır. Bununla birlikte ilim ehlinden bir çoğu farz olmasına rağmen Rasûlullah'a itaatten kaçınırlar, sahih isnadlarla sika ravilerin rivayet ettikleri



Rasûlullah kelamına iltifat etmezler. Mezkur mezhep sahiplerinin isnadsız olarak mezhep kitaplarındaki rivayetlerine rağbet gösterirler. Birisini hadis ve Kur'ân'ı imamın sözüne tercih etmeye yöneldiğini gördüklerinde onu sapık ve bidatçi olarak kabul ederler!!!



            Her müslümanın hadislerde sabit olan şeylerle amel etmesi vaciptir. Ona muhalefet eden kimsenin  durumu çok korkunçtur. "Peygamberin çağrısını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. Allah içinizden sıvışıp gidenleri bilir. Onun buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar." (52)



            Bir hadis ittiba için ortaya konulsa, o zaman müslüman taklidde israr etmemelidir. Bununla birlikte taklidde israr ederse âyetteki şu kimselerin durumuna ne kadar benzemiştir: "Sen, kitab verilenlere her türlü delili getirsen, yine de kıblene uymazlar, sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun ki, eğer sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, şüphesiz o zaman zulmedenlerden olursun." (53)



            Müslümana gereken hadisi almasıdır. Falanın veya filanın mezhebinden olması onu bu davranışından alıkoyamaz. "Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden buyruk sahibi olanlara da. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz - Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız - onun hallini Allah'a ve peygambere bırakın, bu sonuç itibariyle en güzeldir."  (54)  Müracaat;  anlaşmazlık  halinde Rasûlullah'a, onun sözüne ve görüşlerine başvurmaktır. Ümmet arasındaki anlaşmazlıklar meydana geldiğinde Rasûlullah'ın sözüne müracaat etmek vacip olur.



48) Kitabın ismi: e!-Hidayet fi Revdati'l-Ulemâui'z-Zendevisiyye, Mergirıant.



49}İlamü'l-Muvakkıîn c.1.s 77



50)Nahl Sûresi, âyet 44



51) Mezheplerdeki telfîkin iki şekli vardır, l- Müslümanın mezhepl erdeki ruhsatları araştırıp hoşuna giden, arzusuna uyan ve çıkarlarını gerçekleştirecek olanları almak, ittifakla caiz değildir. 2- Yetki sahibi bir miislümaran mezheplerden (o meselede) delili en kuvvetli ve tercihli olanı almasıdır, işte bu türlü bir telfike ilim ehli adına ittiba demektedir. Her gücü yetene bu vaciptir. Yazarın siyakından anlaşıldığına göre ikincisini kastedmektedir.



52) Nur Sûresi.âyet63







53) Bakara Sûresi, ayet 145







54) Nisa Sûresi, âyet 59