Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
İsa kelimesi, Süryânice asıllıdır. Mübârek anlamına gelir; aslı Îşaudur. Bazı hıristiyan toplumlar Yesû(s), Frenkler Jesu(s) derler. Mesîh İbrânice bir kelime olup aslı Meşîhadır. Hz. İsanın bir lâkabıdır, elini sürdüğü hastayı iyileştirdiği, bereketle meshedilerek mânevî kirlerden arındığı, çok seyahat ettiği, annesinden yağ sürülmüş ve tertemiz olarak doğduğu için bu isim verildiği belirtilir. Meryem ise Süryânice hizmetkâr anlamındadır. Allaha adanıp dinin ve Mescid-i Aksânın hizmetinde bulunduğu için bu isim verilmiştir.
Ülül azm, yani kendilerine kitap verilmiş büyük peygamberlerden biri olan Hz. İsa, batılı tarihçilere göre, yanlış olarak kendi doğum yılı kabul edilen milâttan dört veya beş sene kadar önce dünyaya gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre ise milâttan 3 yıl sonra doğduğu kabul edilir. Kudüs yakınlarındaki Nâsırada dünyaya gelmiştir. Hz. İsanın annesi Hz. Meryemdir. Kurana göre İmranın kızı Hz. Meryem, Beytül Makdiste (Kudüste bulunan Mescid-i Aksâ) zikir ve ibâdetle hayatını geçiriyordu. Allah, ona Cebraili bir beşer suretiyle gönderdi. Cebrâil, ona bir oğlan çocuk bağışlaması için Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu söyledi. Hz. Meryemin, kendisine bir insan eli değmediği ve iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini hayretle sorduğunda melek, bunun Allah için kolay olduğunu ve insanlara bir delil, bir mûcize olsun diye Allahın böyle hükmettiğini bildirdi. Çocuk doğunca kavmindeki bazı insanlar onu ayıplayacak oldu. Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Çocuk İsa kundakta şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı... (Bkz. 19/Meryem, 16-37)
Hz. İsanın, babasız olarak mûcizevî bir şekilde doğuşu, Allahın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Âdem (a.s.) ile İsa (a.s.) arasında fark yoktu: Gerçekten İsanın babasız dünyaya geliş hali de Allah katında Âdemin hali gibidir. Allah, Âdemi topraktan yarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59)
Hz. İsa, otuz yaşında, Romalıların elinde bulunan Yahudiyede Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde peygamberlik görevi aldığında bunu İsrâiloğullarına bildirdi. Önce Celile (Galile)de, sonra Kudüste insanları hak dine dâvet etti. Kendisine İncil verildi (3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27). İnsanları, tek ilâh olan Allaha ibâdet ve kulluğa çağırmış, Ondan başka tanrı olmadığını ilân ve tebliğ etmiştir: Ben, benden önce gelen Tevratı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur. (3/Âl-i İmrân, 50-51). Havârilerine ve tüm insanlığa Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdelemiştir (61/Saff, 6).
İsa Mesih, İsrâiloğullarına birçok mûcizeler gösterdiği halde bu mûcizelerin sahibinin Allah olduğunu, mûcizelerin kendi peygamberliğine alâmet olduğunu açık seçik ilân ettiği halde, onlar yine inanmaya yanaşmadılar, küfür ve inatlarında ısrar ettiler. Bütün bunlara rağmen İsa (a.s.) dâvâsından vazgeçmiyordu. İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik, şâhit ol ki bizler müslümanlarız cevabını verdiler. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şâhitlerden yaz dediler. 3/Âl-i İmrân, 52-53) Havâriler, Hz. İsanın yardım isteğine ânında cevap vermişler, Allahın yolunda yardım, sosyal nizamı gerçekleştirmeye yardım için derhal ileri atılmışlardı. Her dâvetçinin mutlaka yardımcılara ihtiyacı vardır. Rasûlullah da hicretten az önceki hac mevsiminde şöyle demişti: Rabbimin sözünü tebliğde bana yardım edecek kimdir? Muhakkak ki Kureyş, Rabbimin sözünü tebliğ etmemi engelliyor. Nihayet Allah, Medinelileri yardımcı yaptı. Havârî, Habeşçeden Arapçaya geçmiş bir kelime olup yardımcı anlamına geliyordu. Hz. İsanın havârileri gibi Hz. Muhammed (s.a.s.)in de yardımcıları çıktı. Yardımcılar anlamına geliyordu ensâr kelimesi de.
Havâriler Hz. İsaya yardım etmek istediklerinde, İsrâiloğulları, kendi süflî çıkarlarını zedeleyen peygamber hakkında komplo kurmuşlardı; ama Allah, onların tuzaklarını boşa çıkaracak, hilelerine karşılık verecekti (3/Âl-i İmrân, 54). Yahudiler Hz. İsayı, dönemin Kudüs valisi Romalı Pontus Pilatusa şikâyet ederek şöyle dediler: Birisi çıkmış, insanları saptırıyor, düzene ve krala itaatten insanları çeviriyor, bölücülük yapıyor, birliği parçalıyor, insanların arasına nifak sokuyor. Baba ile evlâdın arasını ayırıyor... Hatta büyük bir iftira ile kötü kadının oğlu olduğunu bile söylemekten çekinmediler. Yöneticileri Hz. İsanın aleyhine tahrik ettiler. Havârilerden sayılan Yahuda da Hz. İsaya ihanet etti ve hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kuran ise şöyle der: Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. (4/Nisâ, 157) Allah, Nûhu tûfandan, İbrâhimi Nemruttan ve ateşten, Mûsâyı Firavundan ve boğulmaktan, Muhammed Mustafayı müşriklerin tuzaklarından koruyup kurtardığı gibi İsayı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış, Hz. İsaya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsaya benzeterek onu öldürtmüştür.
Onu kendi katına kaldırmıştır. Ancak bunun şekli ve zamanı üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, Allah onu kudretiyle manevî semâlardaki hususi mevkiine kaldırmıştır, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir (Bkz. 43/Zuhruf, 61). Bu değerlendirmeye göre, cisim ve rûhuyla göğe yükseltilen Hz. İsa, Kıyâmet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir.
Bir başka anlayışa göre Allah onu yahudilerden korumuş, eceli gelince onu vefat ettirmiş ve rûhunu semâdaki yerine kaldırmıştır. Kıyâmetten önce gelecek olan da onun rûhudur. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım... (3/Âl-i İmrân, 55)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibâdet/kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117)
İsa şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitab verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. (19/Meryem, 30-31)
Hz. İsayı ve annesini tanrılaştırıp teslis akidesini oluşturan hıristiyanlarla Hz. İsa, Kıyâmet gününde yüzleştirilecek ve böylece hıristiyanların uydurdukları yalan ve iftiralar tümüyle ortaya çıkacaktır (Bkz. 5/Mâide, 117).
Hıristiyanlık, Hz. İsaya ilk olarak inanan havârilerin kabullerinden oluşmaktadır. Aslında Kuranın ifadesine göre, Hz. İsanın tebliğ ettiği din hıristiyanlık, havâriler de hıristiyan değildi. Onlar saf ve temiz müslümanlardı: Havârîler dediler ki: Biz Allah'a iman ettik; şâhid ol ki biz müslümanlarız. (3/Âl-i İmrân, 52). Sonra İslâmdan ferâgat edilerek, özellikle Pavlosun ve bazı mühtedî rolündeki yahûdilerin kasıtlı, bazı câhillerin de iyi niyetli tahrifleriyle hıristiyanlık adı altında yeni bir din ortaya çıktı. Hıristiyanlık ismini ilk kez kullanmaya başlayan 43-44 yıllarında Antakyalı müşrikler oldu. Pavlos ve Barnabas Antakya yöresine gelip dinlerini yaymak istediklerinde, kendilerine karşı çıkan müşrikler onlara alaylı bir şekilde Mesîhî anlamına gelen hıristiyan dediler. Daha sonra bu isim yaygınlık kazandı ve o günden itibaren kullanılmaya başlandı. Ancak Kurân-ı Kerimde Hz. İsaya tâbi olanlara hiçbir zaman hıristiyan denilmemiştir. Onlara nasârâ, yani yardımcılar adı verilmiştir. (1)
Nasârâ, yani Hz. İsanın yardımcıları, onun insanların arasından çekilmesinden sonra çeşitli fırkalara ayrıldılar. Kimileri inkâr etmeye kalkarken, kimi de onu Tanrının oğlu, hatta daha da ileri götürerek Tanrı ilân etmeye başladılar. Kuran, bunların küfür ve şirklerini ilân ediyor: Andolsun ki Allah, Meryem oğlu Mesihtir diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih: Ey İsrâiloğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin. Bilin ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur demişti. Andolsun Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki tek bir ilâhtan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır. (5/Mâide, 72-73 ve bkz. 9/Tevbe, 30-31)
İsa (a.s.) hakkında böyle fırkalara ayrılan İsrâiloğulları, yaklaşık üç yüz sene sonra Doğu Roma İmparatoru Konstantin hıristiyanlığı kabul etti. Onun putperest anlayışı benimsetmek ve hıristiyanlığı bozmak için bu dine girdiği de söylenir. Şurası kesindir ki, Konstantin, Mesihin getirdiği dini devlet dini haline getirmek için değiştirip tahrif etti. Dinde atmalar ve katmalar yaptı. Tevhid içerikli İncilleri yaktırdığı gibi, papalığı ilk defa o ortaya çıkardı. Kiliselere resimler, heykeller, putlar girmeye başladı. Mesihin işlediğini zannettikleri bir günah sebebiyle orucu on gün arttırdılar. Böylece Mesihin dini Konstantinin dini oldu. Bunun yanı sıran Konstantin, on iki binden fazla kilise, manastır yaptırdı. Kendi adıyla anılan Kostantiniyye (İstanbul) şehrini kurdu ve kraliyet ailesini yeni dine soktu.
Hıristiyanlar, Hz. İsadan sonra sadece tevhid kavramını zedelemekle kalmadılar. Bir çeşit putperestliğe de başladılar; azizlere, havârîlere, râhiplere ve mezarlara tapmaya başladılar. Kiliselere Hz. İsa, Hz. Meryem, havâriler, melekler ve hûrilerin heykelleri/putları yerleştirildi. 431 yılında papa kurulu bir araya gelerek Hz. İsanın ulûhiyetini ve Hz. Meryemin Tanrının anası olduğu akîdesini resmen kabul ettiler. Yahûdilerin Tevratı ve Hz. Mûsânın dinini tahrif ettikleri gibi; hıristiyanlar da İncili ve Hz. İsanın getirdiği dini tahrif ettiler. (2)
Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bütün dinlerden, sadece İslâmiyet, hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsanın babasız olarak, iffetli ve dindar bir bâkireden doğduğunu kabul etmiştir. Yalnız müslümanlar, Hz. İsanın peygamber, hem de vahy ürünü olan, içinde hikmet ve nur olan İncili getiren büyük peygamber olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların, kendilerine müslümanlardan çok yakın kabul ettikleri yahudiler, bütün bu konularda inançsızdırlar ve de Hz. İsayı kendilerinin öldürdüklerini ileri sürerek bununla iftihar bile ederler. Yahûdiler, Hz. İsanın peygamberliğine de, İncilin vahy ürünü kutsal bir kitap olduğuna da inanmazlar.
Hz. İsa, ancak üç yıl tebliğini sürdürme fırsatı bulmuş, 33 yaşında, gençlik döneminde tevhidi hâkim kılmaya çalıştığı toplumunun arasından ayrılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Hz. İsanın tebliğ ettiği tevhid dini, Hz. İsadan çok kısa bir zaman sonra tanınmayacak kadar şirk ve küfür unsurları katılarak hak din vasfını kaybetmiştir. Dinin bu tebdil ve tahrifinde en büyük pay ve en büyük vebal, Hz. İsanın yoluna ihanet eden Pavlosun ve ona körü körüne uyan papazlarındır.
Ülül azm, yani kendilerine kitap verilmiş büyük peygamberlerden biri olan Hz. İsa, batılı tarihçilere göre, yanlış olarak kendi doğum yılı kabul edilen milâttan dört veya beş sene kadar önce dünyaya gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre ise milâttan 3 yıl sonra doğduğu kabul edilir. Kudüs yakınlarındaki Nâsırada dünyaya gelmiştir. Hz. İsanın annesi Hz. Meryemdir. Kurana göre İmranın kızı Hz. Meryem, Beytül Makdiste (Kudüste bulunan Mescid-i Aksâ) zikir ve ibâdetle hayatını geçiriyordu. Allah, ona Cebraili bir beşer suretiyle gönderdi. Cebrâil, ona bir oğlan çocuk bağışlaması için Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu söyledi. Hz. Meryemin, kendisine bir insan eli değmediği ve iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini hayretle sorduğunda melek, bunun Allah için kolay olduğunu ve insanlara bir delil, bir mûcize olsun diye Allahın böyle hükmettiğini bildirdi. Çocuk doğunca kavmindeki bazı insanlar onu ayıplayacak oldu. Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Çocuk İsa kundakta şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı... (Bkz. 19/Meryem, 16-37)
Hz. İsanın, babasız olarak mûcizevî bir şekilde doğuşu, Allahın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Âdem (a.s.) ile İsa (a.s.) arasında fark yoktu: Gerçekten İsanın babasız dünyaya geliş hali de Allah katında Âdemin hali gibidir. Allah, Âdemi topraktan yarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59)
Hz. İsa, otuz yaşında, Romalıların elinde bulunan Yahudiyede Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde peygamberlik görevi aldığında bunu İsrâiloğullarına bildirdi. Önce Celile (Galile)de, sonra Kudüste insanları hak dine dâvet etti. Kendisine İncil verildi (3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27). İnsanları, tek ilâh olan Allaha ibâdet ve kulluğa çağırmış, Ondan başka tanrı olmadığını ilân ve tebliğ etmiştir: Ben, benden önce gelen Tevratı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur. (3/Âl-i İmrân, 50-51). Havârilerine ve tüm insanlığa Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdelemiştir (61/Saff, 6).
İsa Mesih, İsrâiloğullarına birçok mûcizeler gösterdiği halde bu mûcizelerin sahibinin Allah olduğunu, mûcizelerin kendi peygamberliğine alâmet olduğunu açık seçik ilân ettiği halde, onlar yine inanmaya yanaşmadılar, küfür ve inatlarında ısrar ettiler. Bütün bunlara rağmen İsa (a.s.) dâvâsından vazgeçmiyordu. İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik, şâhit ol ki bizler müslümanlarız cevabını verdiler. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şâhitlerden yaz dediler. 3/Âl-i İmrân, 52-53) Havâriler, Hz. İsanın yardım isteğine ânında cevap vermişler, Allahın yolunda yardım, sosyal nizamı gerçekleştirmeye yardım için derhal ileri atılmışlardı. Her dâvetçinin mutlaka yardımcılara ihtiyacı vardır. Rasûlullah da hicretten az önceki hac mevsiminde şöyle demişti: Rabbimin sözünü tebliğde bana yardım edecek kimdir? Muhakkak ki Kureyş, Rabbimin sözünü tebliğ etmemi engelliyor. Nihayet Allah, Medinelileri yardımcı yaptı. Havârî, Habeşçeden Arapçaya geçmiş bir kelime olup yardımcı anlamına geliyordu. Hz. İsanın havârileri gibi Hz. Muhammed (s.a.s.)in de yardımcıları çıktı. Yardımcılar anlamına geliyordu ensâr kelimesi de.
Havâriler Hz. İsaya yardım etmek istediklerinde, İsrâiloğulları, kendi süflî çıkarlarını zedeleyen peygamber hakkında komplo kurmuşlardı; ama Allah, onların tuzaklarını boşa çıkaracak, hilelerine karşılık verecekti (3/Âl-i İmrân, 54). Yahudiler Hz. İsayı, dönemin Kudüs valisi Romalı Pontus Pilatusa şikâyet ederek şöyle dediler: Birisi çıkmış, insanları saptırıyor, düzene ve krala itaatten insanları çeviriyor, bölücülük yapıyor, birliği parçalıyor, insanların arasına nifak sokuyor. Baba ile evlâdın arasını ayırıyor... Hatta büyük bir iftira ile kötü kadının oğlu olduğunu bile söylemekten çekinmediler. Yöneticileri Hz. İsanın aleyhine tahrik ettiler. Havârilerden sayılan Yahuda da Hz. İsaya ihanet etti ve hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kuran ise şöyle der: Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. (4/Nisâ, 157) Allah, Nûhu tûfandan, İbrâhimi Nemruttan ve ateşten, Mûsâyı Firavundan ve boğulmaktan, Muhammed Mustafayı müşriklerin tuzaklarından koruyup kurtardığı gibi İsayı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış, Hz. İsaya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsaya benzeterek onu öldürtmüştür.
Onu kendi katına kaldırmıştır. Ancak bunun şekli ve zamanı üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, Allah onu kudretiyle manevî semâlardaki hususi mevkiine kaldırmıştır, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir (Bkz. 43/Zuhruf, 61). Bu değerlendirmeye göre, cisim ve rûhuyla göğe yükseltilen Hz. İsa, Kıyâmet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir.
Bir başka anlayışa göre Allah onu yahudilerden korumuş, eceli gelince onu vefat ettirmiş ve rûhunu semâdaki yerine kaldırmıştır. Kıyâmetten önce gelecek olan da onun rûhudur. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım... (3/Âl-i İmrân, 55)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibâdet/kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117)
İsa şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitab verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. (19/Meryem, 30-31)
Hz. İsayı ve annesini tanrılaştırıp teslis akidesini oluşturan hıristiyanlarla Hz. İsa, Kıyâmet gününde yüzleştirilecek ve böylece hıristiyanların uydurdukları yalan ve iftiralar tümüyle ortaya çıkacaktır (Bkz. 5/Mâide, 117).
Hıristiyanlık, Hz. İsaya ilk olarak inanan havârilerin kabullerinden oluşmaktadır. Aslında Kuranın ifadesine göre, Hz. İsanın tebliğ ettiği din hıristiyanlık, havâriler de hıristiyan değildi. Onlar saf ve temiz müslümanlardı: Havârîler dediler ki: Biz Allah'a iman ettik; şâhid ol ki biz müslümanlarız. (3/Âl-i İmrân, 52). Sonra İslâmdan ferâgat edilerek, özellikle Pavlosun ve bazı mühtedî rolündeki yahûdilerin kasıtlı, bazı câhillerin de iyi niyetli tahrifleriyle hıristiyanlık adı altında yeni bir din ortaya çıktı. Hıristiyanlık ismini ilk kez kullanmaya başlayan 43-44 yıllarında Antakyalı müşrikler oldu. Pavlos ve Barnabas Antakya yöresine gelip dinlerini yaymak istediklerinde, kendilerine karşı çıkan müşrikler onlara alaylı bir şekilde Mesîhî anlamına gelen hıristiyan dediler. Daha sonra bu isim yaygınlık kazandı ve o günden itibaren kullanılmaya başlandı. Ancak Kurân-ı Kerimde Hz. İsaya tâbi olanlara hiçbir zaman hıristiyan denilmemiştir. Onlara nasârâ, yani yardımcılar adı verilmiştir. (1)
Nasârâ, yani Hz. İsanın yardımcıları, onun insanların arasından çekilmesinden sonra çeşitli fırkalara ayrıldılar. Kimileri inkâr etmeye kalkarken, kimi de onu Tanrının oğlu, hatta daha da ileri götürerek Tanrı ilân etmeye başladılar. Kuran, bunların küfür ve şirklerini ilân ediyor: Andolsun ki Allah, Meryem oğlu Mesihtir diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih: Ey İsrâiloğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin. Bilin ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur demişti. Andolsun Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki tek bir ilâhtan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır. (5/Mâide, 72-73 ve bkz. 9/Tevbe, 30-31)
İsa (a.s.) hakkında böyle fırkalara ayrılan İsrâiloğulları, yaklaşık üç yüz sene sonra Doğu Roma İmparatoru Konstantin hıristiyanlığı kabul etti. Onun putperest anlayışı benimsetmek ve hıristiyanlığı bozmak için bu dine girdiği de söylenir. Şurası kesindir ki, Konstantin, Mesihin getirdiği dini devlet dini haline getirmek için değiştirip tahrif etti. Dinde atmalar ve katmalar yaptı. Tevhid içerikli İncilleri yaktırdığı gibi, papalığı ilk defa o ortaya çıkardı. Kiliselere resimler, heykeller, putlar girmeye başladı. Mesihin işlediğini zannettikleri bir günah sebebiyle orucu on gün arttırdılar. Böylece Mesihin dini Konstantinin dini oldu. Bunun yanı sıran Konstantin, on iki binden fazla kilise, manastır yaptırdı. Kendi adıyla anılan Kostantiniyye (İstanbul) şehrini kurdu ve kraliyet ailesini yeni dine soktu.
Hıristiyanlar, Hz. İsadan sonra sadece tevhid kavramını zedelemekle kalmadılar. Bir çeşit putperestliğe de başladılar; azizlere, havârîlere, râhiplere ve mezarlara tapmaya başladılar. Kiliselere Hz. İsa, Hz. Meryem, havâriler, melekler ve hûrilerin heykelleri/putları yerleştirildi. 431 yılında papa kurulu bir araya gelerek Hz. İsanın ulûhiyetini ve Hz. Meryemin Tanrının anası olduğu akîdesini resmen kabul ettiler. Yahûdilerin Tevratı ve Hz. Mûsânın dinini tahrif ettikleri gibi; hıristiyanlar da İncili ve Hz. İsanın getirdiği dini tahrif ettiler. (2)
Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bütün dinlerden, sadece İslâmiyet, hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsanın babasız olarak, iffetli ve dindar bir bâkireden doğduğunu kabul etmiştir. Yalnız müslümanlar, Hz. İsanın peygamber, hem de vahy ürünü olan, içinde hikmet ve nur olan İncili getiren büyük peygamber olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların, kendilerine müslümanlardan çok yakın kabul ettikleri yahudiler, bütün bu konularda inançsızdırlar ve de Hz. İsayı kendilerinin öldürdüklerini ileri sürerek bununla iftihar bile ederler. Yahûdiler, Hz. İsanın peygamberliğine de, İncilin vahy ürünü kutsal bir kitap olduğuna da inanmazlar.
Hz. İsa, ancak üç yıl tebliğini sürdürme fırsatı bulmuş, 33 yaşında, gençlik döneminde tevhidi hâkim kılmaya çalıştığı toplumunun arasından ayrılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Hz. İsanın tebliğ ettiği tevhid dini, Hz. İsadan çok kısa bir zaman sonra tanınmayacak kadar şirk ve küfür unsurları katılarak hak din vasfını kaybetmiştir. Dinin bu tebdil ve tahrifinde en büyük pay ve en büyük vebal, Hz. İsanın yoluna ihanet eden Pavlosun ve ona körü körüne uyan papazlarındır.
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı: