Kur'ân-ı Kerim'de İrtidâd Kavramı

Kur'an'da irtidâd kelimesinin türediği kök olan r-d-d kelimesi ve türevleri toplam 60 yerde geçer. Kur’an’da, din hürriyeti temel hak ve özgürlüklerden kabul edilmiş, kimsenin zorla dine sokulması uygun görülmemiş, dinde zorlama olmadğı ilân edilmiştir (2/Bakara, 256). Bunun yanında müslümanlardan, sahih bir iman ve ona yakışan sâlih amel istenmiş ve  müslümanlar olarak can vermeleri emredilmiştir (3/Âl-i İmrân, 102). Kitabın/dinin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek şirk veya irtidâd kabul edilmiştir (2/Bakara, 85). 



İrtidâd ile ilgili âyetlerde, irtidâdın dünyevî cezasından hiçbir şekilde bahsedilmemiş, uhrevî cezalar dile getirilmiştir. İnsan, sonucuna katlanmak şartıyla dilediği dine girebilir, dilediği şekilde yaşayabilir. Hak dinden dönen kimselerin amellerinin/yaptıkları iyiliklerin dünyada da âhirette de boşa gideceği vurgulanır (2/Bakara, 217). Bütün amelleri, İslâm inancına sahip iken yaptıkları hasenâtın hepsi, dünyada ve âhirette bâtıl olur, boşa gider; telâfîsi kabil olmayacak bir sûrette tutulur, yani bütün çalışmaları heder olur. İman ettikten sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta/küfürde daha da ileri gidenlerin tevbeleri, asla kabul edilmeyecektir (3/Âl-i İmrân, 89-90). İslâm’dan başka bir din arayan kimseden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır. Mürtedlere Allah’ın hidâyet nasip etmeyeceği vurgulanır. Bunların cezâsı olarak, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lâneti onların üzerinedir. Onların azapları hafifletilmez; âhirette yüzlerine de bakılmaz (3/Âl-i İmrân, 85-91). Kâfirler ve özellikle ehl-i kitaptan çoğu, mü’minleri imanından vazgeçirip küfre döndürmek isterler (2/Bakara, 109). O yüzden onlara uymak, mürtedliğe kapı açar (3/Âl-i İmrân, 100, 149). Onlar eğer güçleri yeterse, mü’minleri dinlerinden döndürünceye kadar onlara karşı savaşırlar (2/Bakara, 217).



Mürtedlere şeytan günah işlemeyi kolaylaştırmış ve onları uzun emellere, arzulara düşürmüştür (47/Muhammed, 25). Büyük günahları işlemeyi onlara önemsiz ve kolay göstermiş, emellerini ve kuruntularını çoğaltmış, kendilerinin çok ömür süreceklerini onlara telkin etmiştir (Beyzavî, Mecmua, 5/511).



Kur’ân-ı Kerim’de irtidâd, mâhiyet ve vasıf değişikliği ile hal ifade eden dönüş mânâlarında kullanılmıştır. Küfre dönüşün acıklı sonunu tasvir eder ve gayr-ı müslimlere itaatin mü’minleri küfre ve dolayısıyla irtidâda götüreceği haber verilir. Bu, tatbik edilen sosyal nizam, ekonomik sistem ve genel kabul gören dünya görüşü için de böyledir. Eğer bir toplum, kendi dünya görüşünü, sosyal, ekonomik ve siyasal sistemini İslâm’dan seçmiyorsa, o toplum câhiliyye toplumudur ve tümüyle küfür içindedir. Eğer önceleri müslüman iken sonradan bu duruma düştüler ise mürted bir toplumdur.



“...Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezâsı, ancak, dünya hayatında rezillik/rüsvaylıktır. Kıyâmet gününde ise en şiddetli azâba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gâfil değildir.” (2/Bakara, 85)



“...Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dümdüz yoldan sapmış olur.” (2/Bakara, 108)



“Ehl-i kitaptan çoğu, hak ve doğru olan kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler...” (2/Bakara, 109)



“Sana haram aydan ve onda savaşmanın doğru olup olmadığından soruyorlar. De ki: ‘Haram ayda savaşmak büyük bir günahtır. Ancak, (insanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak; bunlar Allah katında daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden irtidâd edip döner de kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da âhirette de geçersiz sayılmıştır. Onlar cehennemliktir ve orada devamlı kalırlar.” (2/Bakara, 217)



“Dinde ikrâh/zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğutu inkâr edip Allah’a iman ederse, hiçbir zaman kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah (her şeyi) işitir ve bilir.” (2/Bakara, 256)



“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki, kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır. İman ettikten, Rasûl’ün hak olduğuna şehâdet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkârcılığa sapıp kâfir olan bir topluluğa Allah nasıl hidâyet nasip eder? Allah zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez. İşte onların cezâsı: Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lâneti onların üzerinedir. Bu lânette ebedî gömülüp gidecekler. Zira onların azapları hafifletilmez; yüzlerine de bakılmaz. Ancak, bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar/yola gelenler başka. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir. İman ettikten sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta/küfürde daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler. Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -dünya dolusu altını fidye olarak verecek olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.” (3/Âl-i İmrân, 85-91)



“Ey iman edenler! Kendilerine Kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi çevirip (irtidat ettirip) kâfirler haline getirirler.” (3/Âl-i İmrân, 100)



“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde, hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (3/Âl-i İmrân, 102)



“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap vardır. Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün). Şimdi, yüzleri kararanlara, ‘inanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyleyse inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azâbı!’ (denilir.)” (Âl-i İmrân: 3/105-106)



“Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, sizi eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz.” (3/Âl-i İmrân, 149)



“Alllah, kendisine şirk/ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a şirk/ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (4/Nisâ, 48)



“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Zira tâğûta inanmamaları/küfretmeleri kendilerine emrolunduğu halde, tâğutun önünde muhâkemeleşmek, onun hükümleriyle hükmetmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (4/Nisâ, 60)



"Kim, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelir, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü yolda bırakırız. Kendisini cehenneme koyarız. Ne kötü dönüş yeridir orası" (en-Nisâ, 4/115)



“İman edip sonra inkâr edip kâfir olanları, sonra yine iman edip tekrar küfre girenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak ne de onları doğru yola iletecektir.” (4/Nisâ, 137)



“O Kitap’ta size indirmiştir ki: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münâfıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (4/Nisâ, 140)



“...Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (5/Mâide, 44)



“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki); Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı aziz/onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lutfudur. Allah’ın lutfu ve ilmi geniştir.” (5/Mâide, 54)



“Âyetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini terk et). Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk) o zâlimler topluluğu ile oturma. (Allah’ın azâbından) korunanlara, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Lâkin onlara doğruyu hatırlatın. Umulur ki, korunurlar. Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen, böylece kendilerini dünya hayatı aldatmış olan kimseleri (kendi hallerine) bırak. Sen yalnız Kur’an’la nasihat et ki, hiçbir kimse kazandığı (günah) yüzünden helâke sürüklenmesin. Onun Allah’tan başka ne bir dostu ne de bir şefaatçisi vardır. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan alınmaz (kabul olunmaz). Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr etmekte oldukları gerçeklerden ötürü onlar için kaynar sudan ibâret bir içecek ve acıklı bir azap vardır. De ki: ‘Allah’ı bırakıp da bize fayda ya da zarar veremeyecek olan putlara mı tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: ‘Bize gel!’ diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi ökçelerimizin üzerinde irtidat edip gerisin geri (küfür ve şaşkınlığa) mı döndürüleceğiz?’ Allah’ın (gösterdiği hidâyet) yolu, doğru yolun ta kendisidir. Ve bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emrolundu.” (6/En'âm, 68-71)  



“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, iman etmeleri için insanları zorluyor musun? Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman etmez. O, murdarlık (azâbını), akıllarını kullanmayanlara verir.” (10/Yûnus, 99-100)



“Sakın, Allah’ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Şu kadar var ki, Allah onları (cezâlandırmayı), gözlerin şaşkınlıktan bakakalacağı bir güne erteliyor.” (14/İbrâhim, 42)



“Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) ikrâh olunan/zorlanan hâriç, kim, iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse (ona Allah’ın gazabı vardır). Ama kim, kâfirliğe göğüs açarsa, onların üzerine Allah’tan bir gazap ve onlara büyük bir azap vardır.” (16/Nahl, 106)



“Ve de ki: ‘Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr edip kâfir olsun. Biz, zâlimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır...” (18/Kehf, 29)



“Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve ‘bizim amellerimiz/işlerimiz bize, sizin amelleriniz size; size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz’ derler. Sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin; bilâkis, Allah dilediğine hidâyet verir ve hidâyete girecek olanları en iyi O bilir.” (28/Kasas, 55-56)  



“İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların kötü arzularına uyma ve de ki: ‘Ben Allah’ın Kitap’tan indirdiğine inandım ve aranızda adâleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektiren bir durum yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır.” (42/Şûrâ, 15)



“Şüphesiz ki kendilerine hidâyet/doğru yol belli olduktan sonra, ona arka dönüp mürted olanları, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir. Bunun sebebi; onların, Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara ‘bazı hususlarda size itaat edeceğiz’ demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? Ona sebep, onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O’nu râzı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah’ın kendilerine besledikleri kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları, konuşma üslûplarından tanırsın. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” (47/Muhammed, 25-30)



“İnkâr edip kâfir olanlar, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler. Halbuki Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.” (47/Muhammed, 32)



“İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz.” (47/Muhammed, 34)



“...Sen onların üzerinde bir cebbâr/zorlayıcı değilsin, sadece tehdîdimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.” (50/Kaf, 44-45)



“Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (109/Kâfirûn, 6)