İrşad

ın Alanı:



        



‘İrşad’; insanları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmaları için onları hak yola, hidayet yoluna çağırıp, salih amel işlemelerini, iyi ahlâka sahip olmalarını tavsiye etmek, onları ma’rufa (iyi olan şeylere) davet etmek, onları münker (kötü) olan şeylerden sakındırmak demektir.



Bu anlamda hem müslümanları hem de gayri müslimleri ‘irşad’ etmek mümkündür. Gayri müslimleri irşad, onların Hak din olan İslâma davet edilmesi ve onların müslüman olmasını sağlanmasıdır.



Müslümanları irşad ise, onları imanlarının gereği olan salih amel işlemeye davet, onları günahtan sakındırmak ve güzel insanlar olmaya davettir.



İrşad kavramı ile, davet ve ‘emr-i bi’l ma’ruf- nehy-i ani’l Münker’ emirleri arasında bir bağlantı vardır. Ma’ruf olanı (iyilikleri) insanlara ulaştırmak, onları ma’rufa yöneltmek; onları münkerden (kötü olan şeylerden) sakındırmak müslümanların birbirlerine karşı görevidir. Bu görev farz ibadetlerdendir.



Elbette böylesine güzel bir görevi öncelikli olarak İslâmı daha iyi yaşayan insanlar, takva sahipleri ve alimler yapacaklar. Günahların içerisinde olan bir kimsenin, başkasını günahtan sakındırması kolay değildir.



Kur’an-ı Kerim, müslümanlar arasından bir grubun insanları ‘hayra’ davet etmek üzere çalışmalarını emrediyor. (3 Âli Imran/104) Işte bu irşad görevidir. (Bakınız: Da’vet)



İrşad faaliyeti güzel anlatma, sevdirme, ısındırma, ikna etme, inandırma gibi en hoş yöntemlerle olmalı. Ister gayri müslimleri İslâma davet etmek üzere çalışılsın, ister müslümanları uyarmak üzere uğraşılsın; yöntemin çok güzel ve tabii olması gerekir.



İnançlar ve düşünceler kitleler tarafından ne zorla benimsenir ne de kısa zamanda kabul edilir. O inançlara bağlı kişiler, başkalarına inandıkları doğruları en güzel bir biçimde anlatır ve onları ikna ederler. Yanlıştan vaz geçirmenin yolu da budur. Suçlara karşı verilen cezalar bazen iyi sonuç vermemektedir. Ancak insan suç işleme duygusundan uzaklaşırsa, suçlar azalır. Bunu en güzel şekilde yapmanın yolu da ‘irşad’tır.



‘İrşad’, faaliyeti bir ibadettir. Bu hem müslümanların dinlerini daha iyi yaşamalarını sağlayacak bir yoldur, hem de cehennem adayı gayri müslimlerin kurtuluşuna sebep olabilecek bir çalışmadır.



Bütün peygamberler kendi çağlarının irşad edicileridir, mürşidleridir. Hz. Muhammed kıyamete kadar gelecek olan insanların en mükemmel ve en son mürşididir.



Kur’an-ı Kerim, kitap olarak bütün insanları irşad eden en canlı mürşid’tir.



İnsanları irşad etmek, onların dünya ve ahiret mutlulukları için çalışmak, çabalamak demektir. Bu görevi en başta alimler ve takva sahibi güzel müslümanlar yerine getirir.



Peygamberimiz, kendisi insanları irşad ettiği gibi, kendinden sonra gelen batıl yol sahiplerinin irşad edilmesi için, sözlerinin ve Kur’an’ın o insanlara ulaştırılmasını söylüyordu.



İrşad ibadeti belli bir takım kişilerin tekelinde değildir. İrşad, yalnızca ‘izinli, yetkili falanca alimin yetkisindedir, bu işi başkası bilmez’ anlayışı yanlıştır. Bazı alimler kendilerine ait bazı yöntemlerle yanlış yolda olanları İslâmí hayata davet edebilirler. Bu güzel bir şeydir. Ama bu demek değildir ki bu gibi hayra davet faaliyeti, bazı törenlerle, bazı isimlerle, çok özel metodlarla yapılacak. Müslüman gücü yettiği ve dili döndüğü kadar, ailesinde ve çevresindeki insanlara ‘mürşid’ olmaya çalışabilir.



Toplulukların bazen başkana, lidere, imama ihtiyaçları olduğu gibi irşad edici mürşidlere de ihtiyacı vardır. Bildiklerini hayatlarına uygulayan alimler ve güzel insanlar bu işi daha güzel yaparlar.



İrşad edicilerin rehberi şu âyet olmalı:



“Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle davet et. Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et…” (16 Nahl/125)