Çağdaş Davetçi/

Uyarıcının, İnzarın Fayda Edip Etmediğiyle İlgili Konum Tespiti



Bu günkü insanın, dünkü insandan farkı olmadığı gibi, çağdaş  küfrün durumu ve sapıklığı da,  dünkü  küfrün  durumuyla  aynıdır.  Küfrün  genel  karakteri,  kâfir  toplulukların   ana özellikleri değişmemiştir. Buna göre müslümanın, içinde yaşadığı toplumları bilinçli bir şekilde incelemesi gerekir. Orada yaşayan insan tiplerinden hangisine girdiklerini belirlemesi gerekmektedir. Ortam ve tebliğ tavrını vahyin ışığı altında belirleyerek, Peygamber dönemindeki muhataplarla kendi muhataplarını kıyaslayarak durum tesbiti yapmalıdır. Bu tesbitten sonra artık



o insanlara karşı Kur’anî bir tavır koymalıdır. Eğer, karşı karşıya bulunduğu topluluklar, düşünce ve eylem olarak inatçı bir tutum takınıyor, akletmek  ve  görmek  istemiyorlarsa  onlarla diyaloğa geçmek, boşuna harcanan bir enerji olabilir. Petrol çıkmayacağı belli olan yere sondaj zahmet ve israfına defalarca girmemeli; petrol çıkma ihtimali yüksek olan yerlere sondaj salmalı, çıkan petrolleri rafine ederek arındırma görevini ihmal etmemelidir.



Tabii, insanların davete duyarsız olup olmadıklarını, kalp ve diğer alıcılarını kapatıp kapatmadıklarını tespit etmek için; yeterli,   verimli, kapsamlı bir şekilde, usul ve metodlara riayet edilerek gerçek dinin gerçek şekilde tebliğinin ulaştırılmasının şart olduğu unutulmamalıdır. Yani, doğru bir şekilde uyarı yapılmadan muhatapları damgalandırmak yanlış olur; bunun bilincinde ve bu aşamalardan sonra muhatapları tasnif etme gereğini davetçi müslüman aklından çıkarmamalıdır. Eğer muhatap kitle, düşünce yoluyla akide meselelerine, hatta hayatla ilgili konulara yatkın değillerse, akıllarını kullanmak istemiyorlarsa, doğrudan bir diyaloğa hazır değillerse, müslüman, onlarla iman arasındaki engeli, var olan psikolojik duvarı yıkmak için başka yollar aramalıdır. Ondan sonra, insan ve düşünce önündeki, iman ve müslümanca anlayış ve hayat önündeki engelleri yok ettikten sonra onlarla yeniden bir diyaloğa girmeyi denemelidir.



Kâfirlerin hakka karşı tutumları, onlara tebliğ yapmamıza engel değildir. Ayette "kâfirleri uyarsan da uyarmasan da onlar için eşittir" denilir; "senin için birdir" denilmez. Yani, hem peygamber, hem peygamberin vârisi olan tebliğciler, kâfirlere uyarı görevini yapmak zorundadır; kâfirleri uyarıp uyarmamaları kendileri  açısından  aynı  değildir.  Zaten  biz,  onların  kalplerinin mühürlü olup olmadığını da bilemeyiz. Fir'avn'a, Ebu Cehil'e bile hem de defalarca tebliğ edilmesi peygamberlerin görevleri arasındaydı. Tabii ki, onlar kadar küfürde azgın bile olsalar, günümüzdeki keferelere de İslam tebliğ edilmelidir. Fakat, bu tebliğler insanların hidayetine sebep olmayabilir. Bu sonuca üzülmememiz, yılgınlığa, ümitsizliğe kapılmamamız  gerekir. Çünkü bunlar hakkı ve kurtuluşu istemeyen gruptan olabilir.