Yaratılış Gayesi:

İnsan, akıl, ilim ve iradeyle beden ve ruhtan ibaret olan bir varlık olduğu için bu yaratılışın bir gayesi olması dâ doğaldır. İnsan bedenî olarak maddî tarafını, rûhî yönüyle de maneviyatını eşit tutacak bir yaşantı içerisinde hayatını sürdürmek zorundadır. Ve insanın hayat mücadelesi ancak yaratılış gayesi ile paralel olduğu sürece insan mutlu olabilir. Çünkü insan Allah'a kul olmak ve O'nun kanunlarını yeryüzünde yaşamak ve uygulamak üzere verdiği sözü yerine getirme sorumluluğuyla yaratılmıştır.



"Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât, 51/56). İbadetin anlamı doğrudan doğruya insan varlığının gayesini teşkil etmektedir. İbadet aynı zamanda insanın yapması gerekli olan bir görevdir. Dolayısıyla ibadet, belirli hareketlerden çok daha geniş ve şümûllüdür. Kesin olarak bilinmelidir ki ibadet derken bunun içeriği, hilâfet görevini de kapsar. İnsanın yeryüzünde tek hedefi Allah'a itaat ve ibadettir. Bundan başka amacı olmayan insanoğlu yaptığı ameller karşısında huzur ve güven hissedecektir. Bu sayede insanoğlu tek ilâh olan Allah'a yönelmiş demektir. Öyle ki, insanın bu amaçla yaptığı her çalışma bir karşılık, bir mükafat görecektir.



Allah'a ibadet, insanoğlunun şartları aşıp O'na yönelmesi ve O'nun kanunları çerçevesinde tavizsiz, engellemelere aldırmadan yalnız Allah'ın kulluğunun şuuruna ererek yapılabilir... Aksi halde bahşedilmiş sınırlı özgürlüklerle nefs, şeytan tuğyandan oluşan bir yaşamla ne Allah'ın kulluğunu ne de insan olduğumuzun şuuruna erebiliriz.



Ama bütün bunlara karşı Allah insanoğlunun cahil, aceleci, zalim, zora dayanamayan, nankör, gözü doymaz, şımarık birisi olduğunu Kur'an'da açıklamaktadır. Bu zâfiyetlerine karşılık insan Allah'ın kendisine verdiği irade sayesinde bütün bunlardan sıyrılarak Allah'ın rızasına ulaşabilir. Çünkü "İnsan sadece yaptığı ameller sayesinde Allah'ın rızasını kazanabilir." (Muvatta, Vesaya, 7).