İNSAN

Ruh ve bedenden meydana gelen Allah'ın yeryüzündeki halifesi. Âdem, beşer. Canlılar arasında en üstün olanı.



Kur'an-ı Kerîm ve Hadis-i şeriflerde insan kelimesi "ins, nas" ve "İbn Âdem" gibi ifâdelerde kullanılmıştır.



Allah'ın yeryüzündeki halifesi ve yaradılmışların en şereflisi olan insan hakkında doğru ve net bilgileri Kur'an'da buluruz. Kur'an'ın insan hakkında vermiş olduğu bilgilere bugünün fen ilmi henüz ulaşabilmiş değildir. Bugün aslı bozulmuş hristiyanlık, yahudilik, mecûsilik, budizm, brahmanizm gibi dinlerle İslâm dininin insana bakış açısının kesin hatlarla ayrıldığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu dinlerin birer felsefik görüş halinde ilâhî mesajdan yoksun olarak yasama konulduğu günümüzde, insanın ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Onu geçici tatmin yollarına itmesi de o dinlerin asıl kaynağından akarak insanlar için yetersiz kaldığını göstermektedir.



Kur'an, insanı yeryüzünde kula kul olmaktan çıkararak yalnızca Allah'a kul olmaya çağıran ve O'na ebedi saadet bağışlamak için Allah tarafından indirilmiş bir hayat kaynağıdır.



İslâm, insanın temel özelliğinin yaradılmış bir varlık olduğunu bildirir. İnsan kendiliğinden, tesadüfen veya sebeplerin birleşmesiyle varolan bir canlı değil, bilâkis Allah'ın yaratmış olduğu bir varlıktır. Böylece insandaki yaratılma özelliğini de ortadan kaldırmaktadır. O'nun ilâhlık veya kendiliğinden olma özelliğini de ortadan kaldırmaktadır. Çünkü Ezelî ve Ebedî olan sadece Allah'tır. Diğer canlı-cansız bütün her şey sonradan varedilmiştir. İnsanın yaradılışı O'nun gereksinimi olan bütün her şeyin yaradılmasından sonra gerçekleşmiştir. Böylece insan, yeryüzünde bulunan bütün yaradılmışların üzerine halife tayin edilmiştir.



Allah'ın yeryüzündeki halîfesi ve yaratılmışların en şereflisi olan insanın yaratılışını Kur'an-ı Kerim şöyle ifade etmektedir: "Andolsun ki, biz insanı (Âdem'i) kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yarattık" (el-Hicr, 15/26); "Hani Rabbin, meleklere. "Ben, (yeryüzünde) (kupkuru bir çamur)dan, mesnun (tağyir ve tahvil ile özel bir şekilde yaratılmış) bir balçıktan bir beşer yaratacağım '' demişti. O halde onun yarattığını tamamlayıp tam bir insan suretine getirip, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın" (el-Hicr, 15/28); "Andolsun ki sizi (babalarınızın sulbünde) yarattık, sonra da (analarınızın rahminden size sûret verdik. (Yahut evvelâ ruhları yarattık. Sonra atanız Hz. Âdem 'i tasvir ettik) sonra da secde edin!" de (ye emir ver) dik. İblis müstesnâ (melekler) hemen secde ettiler. (Fakat İblis dayattı) secde edicilerden olmadı" (el-A'râf, 7/11). ''Andolsun ki biz insanı (Âdem 'i) süzülmüş bir çamur (ve hülâsasın) dan yarattık. Sonra onu (yani Âdem'in evlatlarını) bir nutfe kılıp, sağlam bir karargahta (rahimde) yerleştirdik. Sonra o nutfeyi uyuşmuş kan olarak yarattık. Arkasından o kanı bir parça et olarak yarattık ve o eti kemik (üzerin)e et giydirdik. Sonra onu (rahimde) başka bu hilkat olarak inşa ed(ip ruh üfle)dik. (Bütün hüküm ve kudretinde) yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne güzel ve ne yücedir'' (el-Müminîn, 23/12-16). Görüldüğü üzere Allah insanı topraktan yaratmış ve bu yaratılışın yeryüzünde kendi vekilliğini (halifeliğini) yapacağını bildirmiştir. Ancak melekler buna itiraz etmiş ve kendilerinin Allah'ı sürekli andıklarını ve hiç kusur işlemediklerini ileri sürerek "yeryüzünde bozgunculuk yapacak birisini mi" yaratacağını söylemişler ve Hz. Ãdem'in yaratılışına razı olmamışlardır (el-Bakara, 2/30). Ancak Cenabı Allah ''Adem (a.s)'e bütün (mahlûkatın) isimleri(ni) öğretti. Sonra onları meleklere gösterip: "Eğer siz doğrucular iseniz (herşeyin içyüzünü biliyorsunuz) bunların isimlerini bana haber verin" dedi" (el-Bakara, 2/31) ayetiyle meleklerin ancak verilen bilgiler dahilinde hareket edeceğini, herşeyin hikmetinin Allah tarafından daha iyi bilindiğini ferman buyurmuştur. "(Melekler de bilgisizliklerini itiraf edip): "Ey Rabbimiz seni her şeyden tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka birşey bilmeyiz. Gerçekten (her şeyi) hakkıyla bilen, hüküm ve (üstün) hikmet sahibi sensin" dediler (el-Bakara, 2/33). Daha sonra Allâhû Teâlâ Adem'e, meleklere varlıkların isimlerini haber vermesini emredince, Hz. Âdem de meleklere isimlerini bir bir saydı. Bunun üzerine melekler Adem'e secde ettiler. Ancak İblis (şeytan) secde etmeyip dayattı. Gururuna dokundu ve kendisinin ateşten yaratıldığını ileri sürerek Hz. Âdem'e secde etmesinin cezasını Allah'ın meclisinden kovulmakla ödedi. Bunun üzerine İblis Allah'a tövbe ederek dünya hayatı boyunca izin istedi ve Allah'ın kullarını kendi yanına çekeceğine and içerek yeryüzüne indi (el-Bakara, 2/34, Sâd, 38/71-74).



Allah, ilk insan ve ilk Peygamber ola Hz. Âdem'in eşi Hz. Havva'yı da şöyle yarattığını anlatmaktadır: "Ey insanlar, sizi tek bir nefisten (Hz. Âdem) (a.s)'dan yaratan ve ondan zevcesini (Hz. Havva'yı) vücuda getiren ve her ikisinden birçok erkekler, ve kadınlar türeten Rabbiniz (e karşı şirk ve isyan)dan sakının..." (en-Nisa, 4/1). Bu ilk yaratılış dışında insanlar bir erkekle bir kadının münasebetinden meydana gelmektedir. Ancak Allahu Teâlâ mucize olmak üzere Hz. İsa'yı Hz. Meryem de ruhundan üfleyerek yaratmıştır. İslâm'a göre ilk insan aynı zamanda ilk peygamberdir. insan neslinin "yeryüzünde kan dökecek birisi" olması daha sonra teşekkül etmiştir. Bunda da Hz. Âdem'in oğullarından Hâbil ve Kâbil'in arasında geçen çekememezlik, çıkar ve nefs etkili olmuş ve şeytanın verdiği vesveseyle Kâbil kardeşini öldürmüştür. Bu aynı zamanda insanlığın seyir çizgisini belirlemiş ve tevhidle şirkin temellerinin atılması sağlamıştır. Böylece insan, ya Allah yolunda giderek tevhit çizgisinden ayrılmayacak ya da bunun karşıtı olan sirk (şeytan) yolundan giderek Allah'ın lânetine uğramış olacaktır. Bunun orta yolu yoktur.



Görüldüğü gibi, insanın yaradılışı hakkında kesin ve net bilgiler veren Kur'an insanın tek yönlü maddî bir varlık değil, manevi yönü de bulunan bir canlı olduğunu bildirmiştir. Günümüz teknolojisinin, fen ilimlerinin, psikolojinin, sosyolojinin yarım ve eksik olarak ele aldığı insan üzerindeki çalışmalar İslâm öğretilerinin cüz'i bir kısmını oluşturmaktadır. Çünkü insanoğlunun sahip olduğu "ruh" kavramı Allah'ın insana olan bir lütfudur. Böylece insanoğlunda bulunan beden ve ruh ikilisi tek bir canlıda toplanarak insan sûretinde vücut bulmuştur. Bu nedenle Allah yeryüzünde kendi kanunlarının tatbik edilmesi için O'na halifelik görevi yüklemiştir.



İnsanın sorumluluğu



Allah'ın yeryüzünde halifesi olması hasebiyle büyük bir sorumluluk yüklenen insanoğlunun bu durumu Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılmaktadır: "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de, onlar onu (emaneti, yerine getiremeyecekleri korkusuyla) yüklenmekten yüz çevirdiler ve bundan endişeye düştüler. (Bunun içinde üzerlerinden alınmasını rica ettiler). Fakat onu (emaneti) insan yüklendi. Böylelikle o, (nefsine) çok zulmetti ve (âkibetinden) cahil oldu" (el-Ahzâb, 33/72).



Vücut olarak zayıf ve ömrünün kısalığı sebebiyle fani olan insanın yüklendiği sorumluluk gerçekten büyüktür. Eğer bu sorumluluğun farkında olur ve kendisini Allah'a götüren ilmi öğrenirse Allah yolunda yürüyerek O'na ulaşır. Bu da Allah'la kendi arasındaki tüm engellerin kaldırılması ile mümkündür. Şüphesiz ki Allah insanın bu sorumluluğunu yerine getirebilmesi için âciz bırakmamış ve onu ilim, irade ve akılla destekleyerek yaratılmışların en üstünü kılmıştır. Zaten insanın sorumluluğu bahsedilen bu üç özellikten dolayıdır. Yoksa Allah insanı gücünün yetmeyeceği ve aklının almayacağını yüklememiştir.



İnsan yaratılış olarak İslâm'a meyillidir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s)'in "Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar (Allah'ın insana verdiği yetkileri kullanarak İslâm'ı benimseyebilecek kabiliyette). Ancak onu ebeveyni (veya çevresi) Hristiyan, Mecûsî veya Yahudi yapar" (Buharî, Kader, 25) sözleri bunu teyit etmektedir. Yine insanın en güzel biçimde yaratılması Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılır: "Biz, şüphe yok ki insanı, ahsen-i takvimde (düzgün bir şekilde, güzel bir suretin mükemmel bir mizacın ve çeşitli duyuların sahibi, pek çok gizli kabiliyetlere mâlik ve ilahi emanetin yüklenicisi olarak) yarattık" (et-Tin, 95/4).



İnsanlar arasındaki ilişkiler ve toplum hayatının düzene konulmasında tek etken dindir. Değişik inanç, sahibi toplumlar tevhit çizgisini koruma görevi verilen peygamberlerin tebliğ ettiği İslâm'la aralarında geçen mücadeleler olarak tarif edilebilecek insanlık tarihi tevhid ve şirkin tarihi şeklinde de tanımlanabilir. Yani insanlar ya kâfirdir ya da mümin. Ayın zamanda bu, cemiyetler ve milletler için de söz konusu olup; cemiyeti oluşturan insanların meydana getirdiği sistemler ya İslâm akidesi üzeredirler ya da değildir. Kâfirler tek millet olduğu gibi müslümanlar da tek millettir. Ancak İslâm milletini oluşturan insanlar arasında üstünlük ancak takvada sözkonusudur. Yoksa insanların makam mevki ve para derecesinden üstünlüğü gerçek üstünlük değildir. "...Şüphesiz ki Allah'ın katında sizin en şerefliniz en takvalı olanınızdır. Muhakkak ki Allah (soy, nesep ve mevkiinizi) çok iyi bilendir..." (el-Hucurat, 49/13)