Varlık Realitesi ve Kainat Tablosunda İnsan...

Kainat vardır ve var olan her şey bir gerçektir.



Varlığın karşıtı olan “Yokluk”, yani “Hiçlik” kavramı üzerinde çok tar­tışılmıştır. “Yok” diye nitelenenin, bir “Şey” olup olmadığı hak­kında İslam Kelâmcıları da görüş beyan etmişlerdir. Örneğin Mu'tezile Kampı, “Yok” diye nitelenenin de “Şey” olduğunu ileri sürmüş, buna, Kur'ân-ı Kerim'de geçen: “Allah'ın her şeye gücü yeter.” mealindeki âyet-i kerimeleri ka­nıt olarak göstermişler, ancak hataya düş­müşlerdir. Bu fel­sefî açıklamalar ve geçmişteki tartışmalar, konumu­zun dışında kalmakta­dır. [505]



Hayat ve kâinâtın bir hayalden ibaret olduğunu ileri sürenler ise öyle büyük bir yanılgı içinde yüzmüşlerdir ki var olduklarını bile inkâr ederce­sine varlık ve yokluk kavramları hakkında ömür boyu tartışarak âdetâ in­sanın akıl ve bilinciyle alay etmişlerdir.



İslam, her varlığa “şey” diyerek -Allah (cc) tarafından insanın algı­lama ve duyumsama sistemine yansıtılmış olan- realiteyi ifade etmiştir. Öyle ise temelde gerçeklilik, esasen düşünülmesi mümkün olmayan yokluğun, mecazi ya da geçici anlamda karşıtı olarak ifade edilen var­lık diye ken­dini gös­terir ve farklı dillerde “Şey”, “Çîz”, “Chose” ya da “Thing” gibi sözlerle ifade edilir. 



İnsana gelince bu varlık; kâinâtın gizemlerle, içyüzü bilinmez olay­larla, cazibeler ve fenomenlerle dolu tablosu içinde yer alan son derece il­ginç bir yaratıktır. O, yalnız ruh, akıl, zekâ ve bilinç gibi laboratuvara sığ­mayan yanlarıyla değil, bilakis biyolojik yapısı, anatomisi ve psikolo­jisiyle de son de­rece karmaşık, bununla beraber çok ince hesaplarla ve şaşmaz kanunlarla iş­leyen vücut sistemleriyle âdetâ mikro düzeyde bir kâinâttır. Dolayısıyla ko­nuşan, gülen, ağlayan, müzik yapan, araç kul­lanan ve ina­nan bir varlık ola­rak insana, sadece şu kadar et, kemik ve kan yığınından oluşmuş sıradan bir canlı olarak bakmak en bayağı se­viyede bir zavallılık­tır. Bu derekeye düş­memek ve onun ne muhteşem bir kudret mucizesi olduğunu keşfedebil­mek için bu eğilimde bulunan bir kimsenin, dönüp bizzat kendi yapısı üze­rinde birazcık düşünmesi yeterlidir. Yoksa aslında Hak Teâlâ'nın, çözüle­meyen şifreleriyle dona­tılmış insanın, kendi vücu­dunu tamamıyla keşfet­mesi elbetti ki müm­kün değildir. Bu nedenle insan vücudunun tümünde veya sistemle­rinden birinde değil, yalnızca bir hüc­resinin bile içinde olup biten hadi­selerin içyüzünü tamamıyla anlatmaya, hiç bir ilim adamının gücü yetmeyecektir. [505]