Alkolü Bırakmak:

Alkolizm tedâvisinde başarılı olabilmek için, kişinin durumunu kabullenmesi, alkolü bırakmaya kesin kararlı ve tedâvi için istekli olması gerekir. Hasta, alkolü bırakmayı istemediği halde, eşinin veya yakınlarının arzusu yahut baskısı ile ya da alkolle ilişkili birbozukluğun ortaya çıkması sebebiyle doktora gittiğinde başarı şansı çok daha az olmakta, zoraki tedâvi o kişiyi geçici bir süre alkolden uzak tutmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Öte yandan tedâvi, alkolün kesinlikle ve tam anlamıyla terkedilmesinin sağlanmasına yönelik olmalıdır. Çünkü alkol bağımlısının az veya kontrollü içmesi diye bir çözüm yolu yoktur; bunun aksini savunmak, hastanın da hekimin de kendini aldatmasından başka bir şey değildir. Bugün alkolle mücâdelenin en etkili yolunun alkole hiç başlamamak olduğu kabul edilmektedir. Bu sebeple, kişinin kendine ve çevresine zarar vermeden mâkul ölçülerde(!) alkol kullanmasının hoş karşılanıp onaylanması belki de insanları alkolizme götüren en etkili yol ve entehlikeli tuzaktır. Zira bütün teorik yaklaşımlara rağmen alkole başlayan kimselerden kimin kontrollü içme aşamasında kalacağı ve kimin alkolik olacağı önceden kestirilememektedir. Alkolikler sadece alkol kullananlar arasından çıktığına göre, alkolizmi önlemenin en kesin yolu alkolün ilk kadehini ağza sürmemektir.



Kişi ve toplumu alkolden uzak tutacak tedbirleri almadan ve insanları alkolizme götüren sebepleri ortadan kaldırmadan, yani bataklığı kurutmadan ve insanlara Allah korkusunu vermeden sorun çözülemez. Kişinin mânevî değerlerini geliştirip kendi yasağını kendisinin koymasını sağlayan Dinin koruyucu rolü herşeyden daha etkilidir. Nitekim İslâm’da içkinin kesin olarak haram kılınması sebebiyle, gerek devletin alkolü yasakladığı ve gerekse yasaklamadğı İslâm ülkelerinde alkolizm oranı çok düşüktür. İçki içmenin günah olduğuna inanan müslümanların çok büyük bir kısmı, ağızlarına bir damla bile alkol koymazlar. Günah olduğuna inanmakla birlikte, kendini tutamadığını söyleyerek alkol alan müs lümanların da çoğu Ramazan ayı gelince içkiyi bırakır; bunlar oruç tutmasalar bile o ay hiç içmezler; bu da içkiden kurtulmak için iyi bir fırsattır. İnsanoğlunun kesin isteyip de kurtulamayacağı hiçbir bağımlılık, tutsaklık yoktur. Bırakmak isteyen, mutlaka bir çözüm bulacaktır. Zâten içki bağımlılığı ve benzerleri terkedilemeyecek bir şey olmuş olsa, Allah’ın bunu bıraktırmaya çalışmasının bir anlamı olmazdı.



“Hamr (sarhoşluk veren içecekler), kumar, dikili taşlar (putlar, putlaştırılan heykeller), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz... Artık (bunlardan) vazgeçtiniz, değil mi?” (5/Mâide, 90-91).



Unutmayalım ki, Allah, kimseye zerre kadar zulmetmez ve kimsenin sırtına kaldıramayacağı yükü yüklemez.



“... Bir şeyi yapmay azmettiğin, karar verdiğin zaman Allah’a tevekkül et/güven...” ‘3/Âl-i İmrân, 159)