8) Ekonomik Bağımsızlık

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:



“Sizden, hayra çağıran, iyiliği (ma’rufu) emreden ve kötü­lükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Âl-i İmrân, 3/104)



Bu ayet-i kerimenin tefsirinde, İmam Kurtubî (rh.a.):



“İyiliği emredecek olanların ilim adamı olmaları ge­rekmektedir. Çünkü bütün insanlar ilim adamı değil­dir.”[496] açıklamasını yaparken, İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.) şöyle diyor:



“Bu ayet, üç emri ihtiva etmektedir: Hayra davet, iyi­liğe emretme ve kötülükten sakındırma… Hayra davetin, hay­rın, ma’rufun ve münkerin ne olduğunu “bilme” şar­tına bağlı olduğu herkesçe malumdur. Çünkü cahil kişi, çoğu kez insanları batıla davet eder, münkeri emrederken, ma’ruf (iyi) olanı yasaklar. Yine çoğu kez o, kendi mezhe­bindeki hükmü bilir, amma başkasının mezhebindeki hükmü bil­mez. Böylece de başkasını, mezhebinde münker olmayan şeyden yasaklamış olur. Yine cahil, bazen yumu­şak dav­ranması gereken yerde sert, sert davranması gereken yerde yumu­şak olur ve bazen günahta devamını arttıracak kimselere nehy-i münker yapar. Böylece bu mükellefiyetin din âlim­leri için olduğu kesinleşir. Âlimlerin, ümmetin bir kısmını teşkil ettiklerinde şübhe yoktur. Bunun bir benzeri de:



‘O (mü’minlerin) her kısmından, din hususunda iyice ilim sahibi olmaları için birtakımın bulunması gerekmez miydi?…’(Tevbe, 9/122) ayetidir.



Biz, bazı insanların bu mükellefiyeti yerine getirmesi hâlinde, diğer mü’minlerden düşeceği mânâsında bir farz-ı kifâye olduğunda ittifak ettik. Durum böyle olunca mânâ: ‘Bazınız bu işi yerine getirsin…’ şeklinde olur. Böylece de bu, hakikatte herkese olmayıp, bazı müslümanlara farz olmuş olur.”[497]



İki imamın açıklamalarından anlaşılan odur ki, insanı ihya meselesi, bu konuda ciddî eğitim ve öğretim yapmış, âlim ve ilmiyle amel eden izzet sahibi muvahhid mü’minlerin işidir… Onların, hayra davet, iyiliğe emr ve kötülükten nehyetme meselesini, usûlünü ve uslûbunu en iyi bilen olmaları gerekir… Bu yeterli ilim ve güzel ahlâkla­rıyla insanları ihyaya çalışırken, onlara İslâm’ı anlatıp ken­dilerini Allah’a davet ederken, ekonomik bakımından ba­ğımsız olmaları gerekir… Maddî imkân bakımından halka muhtaç olmamalı, halktan ve egemen güçlerden müstağnî olması gerekir… Böyle bir durum, o şahsiyetin sözlerinin tesirli olmasını ve kabul görmesini sağlar… İhya ve davet işini yalnızca Allah için yapacak, ücretini Allah’dan bekle­yecek, dünyalık hiçbir menfaat beklentisi olmayacaktır…



İhya eri olan muvahhid mü’min, yalnız Allah rızasını gözeterek, Allah’ı gaye edinerek yaptığı ihya ve davet çalışmasında Muhattablarına, varisi olduğu Rasuller ve Nebî­ler gibi hitab etmelidir:



“Buna karşılık ben, sizden bir ücret istemiyorum. Üc­retim, yalnızca Âlemlerin Rabbine aiddir.” (Şuara, 26/109, 127, 145, 164, 180)



“(Ey Peygamber) de ki: ‘Ben, bana karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenler­den de değilim.” (Sad, 38/86)



“De ki: ‘Ben, bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’ân), âlemlere bir öğüt ve hatırlatmadan başkası de­ğildir.” (En’âm, 6/90)



“Ey Kavmim, ben, bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına aid de­ğildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?” (Hud, 11/51)



“De ki: ‘Ben, buna karşılık, Rabbinize doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.” (Furkan, 25/57)



Sehl b. Sa’d es-Saidî (r.a.) anlatıyor:



Bir adam, (bir gün) Rasulullah (s.a.s.)’in yanına gele­rek:



- Ya Rasulallah, bana, öyle bir amel (ibadet) göster ki, ben onu işlediğim zaman beni Allah sevsin ve insanlar da sevsin, dedi…



Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), (ona):



“Dünyaya rağbet gösterme ki Allah, seni sevsin ve in­sanların ellerinde bulunan (nimet ve imkânlar)dan yüz çevir ki, onlar (da) seni sevsin.” buyurdu.[498]



İnsanı ihya hareketinde vazifeli ve İslâm’a davet eden izzet sahibi muvahhid mü’minler, bu çalışmalarını Allah için yaptıklarından ve karşılığında halktan hiçbir şey bek­lemediklerinden dolayı, rızıklarını temin etmek için her biri helâl bir kazanç yolunu tutması, çalışıp helâl yoldan ihti­yaçlarını gidermesi gerekir…



el-Mikdam (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:



“Hiçbir kimse, kendi elinin çalışmasını yemekten daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud (a.s.) da kendi elinin emeğini yer idi.”[499]



Ebu Hureyre (r.a.)’dan:



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:



“Allah, koyun güdenden başka Peygamber gönder­medi” buyurdu.



- Sen de mi (koyun güttün)? diye sordular.



Rasulullah (s.a.s.):



“Evet, ben de Mekke ahalisi için kararit üzerine koyun güderdim.” buyurdu.[500]



Avf b. Malik el-Eşcâî (r.a.) anlatıyor:



Dokuz veya sekiz veya yedi arkadaş Rasulullah (s.a.s.)’ın yanında idik.



(Bize):



“Allah’ın Rasulüne bey’at etmez misiniz?” buyurdular.



Biz:



- Sana, bizler (çoktan) bey’at ettik ya Rasulullah! dedik.



Sonra (yine):



“Allah’ın Rasulüne bey’at etmez misiniz?” dedi.



Bunun üzerine biz, ellerimizi açarak:



- Biz, sana bey’at ettik ya Rasulullah, (daha) neye bey’at edeceğiz? diye sorduk. Rasulullah (s.a.s.):



“Allah’a ibadet edeceğinize, O’na hiçbir şeyi şerik koş­mayacağınıza, beş vakit namazı kılacağınıza, itaat edeceği­nize, başkalarından bir şey istemeyeceğinize bey’at edecek­siniz.” buyurdular.



Vallahi, sonraları bu arkadaşlardan bazılarını gördüm. Birinin kamçısı yere düşse, hiçbir kimseden:



- Şunu, bana ver, diye istemezdi.[501]



Allah’a davet eden ihya eri mü’min müslüman şahsi­yet, başkalarına muhtaç olmadan zarurî ihtiyaçlarını gi­dermeye gayret etmelidir… Özellikle borçlanmaktan ve borcunu ödeme noktasında geciktirmekten çok sakınması gerekir… Çünkü böyle bir hâl, tertemiz olan şahsiyetini lekeleyebi­lir… Toplum içindeki hürmet edilen mevkisini sarsabilir…



Diğer insanlara yük olmamaya ve onlardan bir şey is­tememeye gayret etmelidir… Eğer çok ihtiyaç sahibi olursa, hâlden bilen, kâmil ve salih şahsiyetlere müracaat etmeli­dir…



İbn Firasî’den.



el-Firasî, Rasulullah (s.a.s.)’e:



- Dileneyim mi ya Rasulallah? dedi. Rasulullah (s.a.s.):



“Hayır, eğer mutlaka bir şey istemen gerekirse, salih kişilerden iste!” buyurdu.[502]



Ümmü’l-mü’minin Aişe (r.a.) anlatıyor:



Rasulullah (s.a.s.), namazın içinde (yani sonunda):



“Allahım, ben, kabir azabından sana sığınırım. Deccâl Mesih fitnesinden de sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden de sana sığınırım.



Allah’ım, ben, günah işlemekten ve borçlu olmaktan da sana sığınırım.” diye dua ederdi. Bir sözcü, kendisine:



- Borçtan Allah’a sığınmayı neden çok söylüyorsun? dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):



“İnsan borçlandığı vakit, söz söyler de yalan uydurur, söz verir de sözünde durmaz!” buyurdu.[503]             


Ve'l-Asr
i1 harfi