3) Güzellikle Davranmak
Rabbimiz Allah şöyle buyurdu:
Allahdan bir rahmet dolayısıyla onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar, çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla muşavere et. Eğer azmedersen artık Allaha tevekkül et. Şübhesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmrân, 3/159)
İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.), tefsirinde bu ayetle ilgili şunları kaydeder:
Bil ki, müslümanlar, Uhud gününde bozularak Hz. Peygamber (s.a.s.)den uzaklaştıklarında, daha sonra geri döndükleri vakit Hz. Peygamber (s.a.s.), onlara sert ve şiddetli davranmayıp, onlara yumuşak bir biçimde hitab etti, konuştu. Sonra Allah Teâlâ, geçen ayetlerde onları, dünyaları ve ahiretleri hususunda kendilerine faydalı olan şeylere irşâd edip onları affetmesi de bu şeyler cümlesinden olunca, Cenab-ı Hak: Sen, Allahdan bir rahmet sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın buyurarak, onları affettiğinden ve onlara karşı sert davranmadığından dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.)i övmek ve medhetmek suretiyle Onun fazl-u ihsanını arttırdı. İnsaflı olan kimse bunun söz dizisinde güzel bir tertib olduğunu bilir.[408]
Güzellikle davranmak, yani hüsn-ü muamele, hayat önderimiz Rasulullah (s.a.s.)in övülmüş, tamamlanarak kâmilleşmiş güzel ahlâkının gereğidir...
Abdullah İbn Amr (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)in Tevratta yer alan vasıflarını beyan ederken şöyle demişti:
Bu Peygamber, kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda bağırgan değildir. O, kötülüğü kötülükle def etmez. Lâkin O, affeder, yüz çevirip geçer.[409]
İhya erlerinin önderi ve örneği olan Rasulullah (s.a.s.)e şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır. O zaman (görürsün ki,)
Seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası kavuşturulamaz. (Fussilet, 41/34-35)
Abdullah İbn Abbas (r. anhuma) şöyle demiştir:
- Buradaki, en güzel olan bir tarz öfke sırasında sabır, kötülüğe uğrama sırasında affetmektir. Sabrı ve affı yaptıkları zaman Allah, onları korur ve düşmanları, onlara alçalıp boyun eğer:
Sanki o düşman, yakın bir dost(un) oluverir.[410]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Kötülüğü, en güzel olanla uzaklaştır. Biz, onların nitelendire geldiklerini en iyi bileniz. (Müminun, 23/96)
Bu naslardan hareketle, muvahhid müminlerin İslâma davet ederken çok yumuşak davranmaları, tatlı dilli ve güler yüzlü olmalarının gerekli olduğu anlaşılmaktadır... Zorluklara sabretmek ve kendisine yapılmış haksızlığa karşı affedici olmak, ihya erlerinin vasfıdır... İnsanlara muhatab olurken, onları anlamaya çalışmalı, sıkıntı anlarında ve sevinçli anlarında, onların kederlerini ve neşelerini paylaşır olmak onlara yakın olmak demektir... Onlara yakınlık, kendisini ve dolayısıyla hal dâvâsını onlara kabul ettirmek demektir... İnsanlara, seviyelerine ve durumlarına göre güzellikle davranmak, onların sevgisini ve dostluğunu kazanmak ile sonuçlanır... Böylece bir barış ortamı doğar... Bu barış ortamında insanlara, doğrular daha kolay anlatılabilir... İnsanlar, böyle bir ortamda ihya eri olan muvahhid mümini daha güvenerek dinler ve hak verebilirler... Müminin vazifesi, hidayete vesile olmak ve insanlara hakkı anlatabilmektir... Muhatabı, harbî ve azılı düşman olsa bile önce ona karşı güzellikle davranmalı, saldırgan olmamalı ve devamlı iyi niyetle onu kazanmaya çalışmalıdır... Eğer dost olarak kazanamıyorsa, bari kendisine düşman olmamasını sağlamalıdır... Bu da, kötülüğü iyilikle karşılamak, ona karşı iyi niyetli olup, güzel sözler söylemekle olur...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.
Çünkü şeytan, aralarını açıp bozmaktadır. Şübhesiz şeytan, insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra, 17/53)
İmam İbn Kesir (r.a.), bu ayet hakkında şunları beyan eder:
Allah Teâlâ, Rasulüne emrediyor ki:
- Allah'ın mümin kulları birbirleriyle konuşmalarında, hitablarında ve sözlerinde en güzel sözleri söylesinler ve en iyi ifadeleri kullansınlar. Eğer böyle yapmazlarsa, şeytan, onların aralarını açar. Sözü, fiile döndürür. Aralarında şer, düşmanlık ve çatışma meydana getirir. Çünkü şeytan, Âdeme secde etmekten kaçındığı günden beri, ona ve soyuna düşmandır. Onun düşmanlığı ayân-beyândır. Bunun için, kişinin müslüman kardeşine sert laf söylemesi yasaklanmıştır.[411]
Kendisine zulmedene karşı mazlum kişi, onun kötülüklerini anlatan çirkin sözler söyleyebilir... Onun hakkında kötü söz söyleyerek onu, yetkili mercilere şikayet edebilir... Onun kötülüklerini, zulmünü ve eziyetini insanlara anlatabilir... Bundan maksadı yetkili merciler, bu zalime gerekli cezayı versinler ve halk, onun kötülüklerine karşı önlem alsınlar... Bu durumun dışında kötü sözün söylenmesini, Rabbimiz Allah sevmez...[412]
Rabbimiz Allah şöyle buyurmuştur:
Allah, zulme uğrayanlar dışında kötü sözün açık söylenmesini sevmez. Allah, işitendir, bilendir.
Bir hayrı açıklar, ya da gizli tutarsınız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şübhesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa, 4/148-149)
Rabbimiz Allah, muvahhid mümin kullarının dillerine çok dikkat etmelerini, müşrik kâfirlerin ilâhlaştırdıkları putlarına, onların yanında açıkça sövülmemesini, kötü ve çirkin sözlerle anılmamasını emrediyor... Çünkü o cahil, kâfir ve müşrikler, bu sözlerden öfkelenir ve putlaştırdıkları şirk değerlerinin aleyhine söylenenlere karşılık Âlemlerin Rabbi Allaha karşı ağızlarını bozar ve söverler... Böylece muvahhid mümin, uğrunda canını ve malını seve seve fedâ ettiği Rabbi Allaha sövmelerine vesile olmuş olur... Bu durum ise, bir mümin müslümanın hiçbir zaman arzu ettiği bir durum değildir... Allaha sığınırız!..
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Allahdan başka yalvarıp yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin. Sonra onlar da, haddi aşarak bilmeksizin Allaha söverler. (Enâm, 6/108)
Rabbimiz Allahın, mümin müslümanlara örnek olarak sunduğu,[413] tek başına bir ümmet olan,[414] Milletin babası,[415] İbrahim (a.s.)ı şöyle beyan buyurur:
Doğrusu: İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allaha) yönelen biriydi. (Hud, 11/75)
Yegâne önderimiz ve örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)in bu konudaki uygulamalarından birkaç tanesini burada anmak, nasihat alıp gereğini yapmak için yeterli gelir!..
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Necd tarafına bir süvari müfrezesi gönderdi. Bu müfreze, Benu Hanife kabilesinden Sümame İbn Usal denilen bir kişiyi esir edip getirdiler. Ve onu, mescidin direklerinden birisine bağladılar. Akabinde Rasulullah (s.a.s.), mescide çıktı ve ona:
Ya Sümame, yanında ne var (gönlünden ne geçiriyorsun ve benden ne umuyorsun)? buyurdu.
Sümame:
- Gönlümden hayır (ümidi) var, ya Muhammed! (Çünkü sen, zulmetmezsin, ihsan ve inam edersin). Eğer sen, beni öldürürsen, kanlı bir canîyi öldürmüş olursun. Eğer bana inam edersen, nimete karşı şükredici bir kişiye inam etmiş olursun. Eğer (kurtuluş fidyem için) mal istersen, ne kadar dilersen işte malım, dedi.
Bu konuşmadan sonra Sümame, bağlı olarak bırakıldı. Nihayet ertesi gün oldu. Sonra Rasulullah (s.a.s.), yine hitaben:
Ya Sümame, gönlünde ne var, ne umuyorsun? buyurdu.
O da:
-Gönlümde, dün sana söylediğim şey vardır. Eğer inam edersen, nimete karşı şükredici bir kimseye inam etmiş olursun, dedi.
Rasulullah (s.a.s.) onu, o günde bağlı olarak bıraktı. Nihayet üçüncü gün olunca Rasulullah (s.a.s.), yine:
Ya Sümame, yanında ne var? buyurdu.
Sümame de:
- Yanımda dün sana söylediğim şey var, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
Sümameyi salıveriniz. buyurdu.
Sümame, bağından salınıverince hemen mescidin yakınındaki suya gitti, yıkandı, sonra da mescide girdi ve:
- Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasulullah, dedi ve şöyle devam etti:
- Ya Muhammed, vallahi, şu yeryüzünde bana, senin yüzünden düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah senin yüzün, bana yüzlerin en sevimlisi olmuştur.
Vallahi, dinlerden hiçbir din bana, senin dininden ziyade düşman gelmezdi. Fakat bu sabah senin dinin, bana göre dinlerin en sevimlisidir.
Vallahi, beldelerden hiçbir belde bana, senin belden kadar sevimsiz değildi. Fakat bu sabah senin belden bana, beldelerin en sevimlisi oldu.
Ey Rasul, ben, umre yapmaya niyet ettiğim sırada senin süvarilerin beni yakalamışlardı. Şimdi Sen, ne rey edersin? dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), Sümameyi, (dünya ve ahiret saadetiyle) müjdeledi ve umre yapmasını emretti.
Sümame, umre yapmak için Mekkeye varınca birisi ona:
- Dininden başka bir dine mi döndün? dedi.
O da:
- Hayır, vallahi ben, dinden çıkmadım. Fakat ben, Allahın Rasulü olan Muhammedin beraberinde müslüman oldum. Vallahi ben, (sizin din dediğiniz müşrikliğe) dönmem ve Peygamber, o hususta izin vermedikçe size Yemâmeden bir buğday tanesi gelmeyecektir, dedi.[416]
Bu hadisin şerhinde şunlar kaydedilmiştir:
Rasulullah (s.a.s.)in aynı suali üç gün tekrar etmesi, kalbleri İslâmiyete yatıştırmak ve müslüman olması ümit edilen eşrâfa bir lütufkârlık göstermek içindir. Zirâ bu gibi zevatın ardından, onlara tabi bir çok kimselerin müslüman olması memuldür (umulandır).
Üçüncü gün Sümâme (r.a.), Peygamber (s.a.s.) tarafından affedilerek serbest bırakılmış, o da, hemen müslüman olmuştur. Rasulullah (s.a.s.), kendisini tebşir buyurmuşlardır. Bunun mânâsı: Hak dini kabul etmekle kazandığı büyük hayrın ve müslümanlığın, küfür hâlinde iken işlenen suçları yakıp yok ettiğini müjdelemektir. Kendisine umre hususunda verdiği emir, müstehab mânâsına gelir. Çünkü umre, her mevsimde yapılması müstehab bir ibadettir. Bu husus, böyle kavminin reisi mevkiinde olan zâtın kâfir gidip müslüman olarak dönmesi, Mekkelilerin pek fenâsına gitmiş, aralarında tavaf ve say yapması, onları kin ve gayzlarından çatlayacak hâle getirmiştir.
Hatta birisi, dayanamayarak:
-Sen, dinden mi döndün? diye sormuştur.
Sümame (r.a.) buna:
- Hayır, lâkin ben, müslüman oldum! şeklinde cevap vermiştir ki, edebiyat dilinde buna Uslûbü hakîm derler.
Sanki:
- Ben, dinden çıkmadım. Zirâ siz, bir dine bağlı değilsiniz ki, ben, ondan çıkmış olayım! Ben, yeni olarak Allahın dinine girdim! demiş gibidir.[417]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Ben, (bir keresinde) Rasulullah (s.a.s)in beraberinde yürüyordum. Rasulullahın üzerinde Necran dokumalarından kalın kenarlı bir ridâ (bir kaftân) bulunuyordu. Bir çöl Arabı, Rasulullaha yetişti de ridâsını şiddetle çekti. O sırada ben, Rasulullahın boynu ile iki omuzu arasında baktım da Bedevînin ridâyı şiddetle çekmesinden dolayı, ridâsının kalın kenarı Rasulullahın boyun safhasında iz bırakmış olduğunu gördüm.
Bundan sonra Bedevî, Rasulullaha:
- (Ya Muhammed) yanında bulunan Allahın malından bana bir şey verilmesini emret, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s), Bedevîye doğru (şefkatle) baktı da güldü, sonra bu Bedevîye biraz dünyalık verilmesini emretti.[418]
Muaviye İbn Hakem es-Sülemî (r.a.) anlatıyor:
Bir defa ben, Rasulullah (s.a.s) ile namaz kılarken cemaatten biri, aksırıverdi.
Ben, hemen:
-Yerhamukellah (Allah, sana rahmet eylesin), dedim.
Cemaat bana, fenâ fenâ baktı.
Ben:
- Vay başıma gelenler! Size ne oluyor ki, bana bakıyorsunuz? dedim.
Bunun üzerine elleri ile uyluklarına vurmaya başladılar. Bunların, beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım. Lâkin sustum.
Rasulullah (s.a.s), namazı bitirince, (ne diyeyim), annem-babam Ona fedâ olsun! Ne Ondan önce, ne de Ondan sonra Rasulullah (s.a.s) kadar güzel öğreten bir öğretici ve eğitici görmedim.
Vallahi, beni ne azarladı, ne dövdü, ne de sövdü. (Sadece):
Şu namaz yok mu! Onun içinde insan sözünden hiçbir şey (konuşmak) caiz değildir. O, ancak tesbih, tekbir ve Kurân okumaktan ibarettir. buyurdu.[419]
Ebu Rafi b. Amr el-Ğifarînin amcasından rivayet olunmuştur.
Dedi ki:
Ben, çocuktum. Ensarın hurmalarını taşlıyordum. Rasulullah (s.a.s)in huzuruna getirildim:
Ey çocuk, hurmaları niçin taşlıyorsun? buyurdu.
Ben de:
- Düşürdüklerimi yiyorum (da onun için taşlıyorum), diye cevab verdim.
(Rasulullah (s.a.s) de):
Hurma ağaçlarını taşlama! Altlarına dökülenlerini ye! buyurdu.
Sonra çocuğun başını okşayıp:
Allahım bunun karnını doyur diye dua etti.[420]
Rasulullah (s.a.s), muhatabı olan muvahhid müminlerle ve diğer insanlarla güzellikle muamele ederken, tenkid ettiği kişi ve davranışlar için genel ifadeler kullanırdı Hatayı, yanlışlığı ve olumsuzluğu işleyen ferdlerin isimlerini vermeden konuşur, onları toplumda rencide etmez, fakat hatalarını gidermeye çalışırdı İhya erleri de, her konuda olduğu gibi bu konuda da Rasulullah (s.a.s)e noksansız tabi olmalıdırlar
Müminlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s)e, bir zâtın kötü davranışı ve sözü ulaştığında, Falanın hâline ne oluyor ki, şöyle söylüyor demezdi. Lâkin:
Fakat kavmin hâline ne oluyor ki, şöyle söylüyorlar. buyurdu.[421]
Ebu Hureyre (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
Bir takım insanlar, ya namazda dua ederken gözlerini semaya dikmekden vaz geçerler, yahud gözleri kör olur.[422]
Ümmül-müminin Aişe (r.anha)dan:
Rasulullah (s.a.s), şöyle dua ederdi:
Allahım, bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse Sen de ona zorluk göster. Bir kimse ümmetimin işlerinde vazife alır da onlara hoş muamele ederse, Sen de ona hoş muamele eyle![423]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Üzerinde sufra (kokusu) eseri bulunan bir kimse, Rasulullah (s.a.s)in yanına girdi.
Rasulullah (s.a.s), yüzünde hoşlanmayacak bir şey bulunan kimseye çok az yönelirdi. O zât, dışarıya çıkınca Rasulullah (s.a.s):
Şu kimseye, yüzündeki şu sufranın yıkanmasını emretseydiniz olmaz mıydı? buyurdu.[424]
Emirül-müminin İmam Ali (k.v.)den.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Cennette birtakım köşkler vardır ki, dışları içlerinden ve içleri dışlarından görünür.
Bunun üzerine Arabî, ayağa kalkarak:
-Ya Rasulullah, köşkler kimler içindir? dedi.
Rasulullah:
O köşkler, tatlı söz söyleyen, yemek yediren, oruca devam eden ve insanlar uykuda iken (geceleyin) namaz kılanlar içindir. buyurdu.[425]
Rasulullah (s.a.s)in varisleri olan muvahhid şahsiyetler, Rasulullah (s.a.s)ın Sünneti ile amel etmiş ve Onu izlemişlerdir İnsanlara hüsn-ü muamele ile davranmış, onların gönüllerini kazanmaya gayret etmişlerdir
Abdullah İbn Zübeyr (r.a.)ın minber üzerinde şöyle dediği işitilmiştir:
Sen, af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslâma) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Arâf, 7/199) ayetini okuduktan sonra dedi ki:
- Allah'a yemin ederim, bu ayet-i kerime ile insanların ahlâkından en kolayını almaktan başka bir şey ile emredilmemiştir.
Allaha yemin ederim, ben, insanlarla arkadaşlık ettiğim müddet, bunu uygulayacağım. (İnsanlar için günah olmayan kolay tarafı tutacağım, onlara iyi muamele edip güçlük çıkarmayacağım.)[426]
Abdullah İbn Zübeyr (r.a.):
- Allah, Peygamberine insanların ahlâkından affı alıp tutmasını emretti, demiştir.[427]
Zâtın biri, Memuna sert bir dil ile nasihat etmeğe başladı:
Memun adama dedi ki:
- Efendi, tatlı konuş! Zirâ Allah Teâlâ, senden daha iyisini, benden daha kötüsüne gönderdiği hâlde ona, rifk ile söylemeyi emretti:
(Allah, Musaya:) Ona (Fir'avna), yumuşak söz söyleyin. Umulur ki, öğüt alıp düşünür veya içi titrer korkar. (Tâhâ, 20/44) buyurdu.
İrşâd edecek olan zât, peygamberlere uymalı ve onların çıktığı çığırdan yürümelidir.[428]
Allahdan bir rahmet dolayısıyla onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar, çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla muşavere et. Eğer azmedersen artık Allaha tevekkül et. Şübhesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmrân, 3/159)
İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.), tefsirinde bu ayetle ilgili şunları kaydeder:
Bil ki, müslümanlar, Uhud gününde bozularak Hz. Peygamber (s.a.s.)den uzaklaştıklarında, daha sonra geri döndükleri vakit Hz. Peygamber (s.a.s.), onlara sert ve şiddetli davranmayıp, onlara yumuşak bir biçimde hitab etti, konuştu. Sonra Allah Teâlâ, geçen ayetlerde onları, dünyaları ve ahiretleri hususunda kendilerine faydalı olan şeylere irşâd edip onları affetmesi de bu şeyler cümlesinden olunca, Cenab-ı Hak: Sen, Allahdan bir rahmet sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın buyurarak, onları affettiğinden ve onlara karşı sert davranmadığından dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.)i övmek ve medhetmek suretiyle Onun fazl-u ihsanını arttırdı. İnsaflı olan kimse bunun söz dizisinde güzel bir tertib olduğunu bilir.[408]
Güzellikle davranmak, yani hüsn-ü muamele, hayat önderimiz Rasulullah (s.a.s.)in övülmüş, tamamlanarak kâmilleşmiş güzel ahlâkının gereğidir...
Abdullah İbn Amr (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)in Tevratta yer alan vasıflarını beyan ederken şöyle demişti:
Bu Peygamber, kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda bağırgan değildir. O, kötülüğü kötülükle def etmez. Lâkin O, affeder, yüz çevirip geçer.[409]
İhya erlerinin önderi ve örneği olan Rasulullah (s.a.s.)e şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır. O zaman (görürsün ki,)
Seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası kavuşturulamaz. (Fussilet, 41/34-35)
Abdullah İbn Abbas (r. anhuma) şöyle demiştir:
- Buradaki, en güzel olan bir tarz öfke sırasında sabır, kötülüğe uğrama sırasında affetmektir. Sabrı ve affı yaptıkları zaman Allah, onları korur ve düşmanları, onlara alçalıp boyun eğer:
Sanki o düşman, yakın bir dost(un) oluverir.[410]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Kötülüğü, en güzel olanla uzaklaştır. Biz, onların nitelendire geldiklerini en iyi bileniz. (Müminun, 23/96)
Bu naslardan hareketle, muvahhid müminlerin İslâma davet ederken çok yumuşak davranmaları, tatlı dilli ve güler yüzlü olmalarının gerekli olduğu anlaşılmaktadır... Zorluklara sabretmek ve kendisine yapılmış haksızlığa karşı affedici olmak, ihya erlerinin vasfıdır... İnsanlara muhatab olurken, onları anlamaya çalışmalı, sıkıntı anlarında ve sevinçli anlarında, onların kederlerini ve neşelerini paylaşır olmak onlara yakın olmak demektir... Onlara yakınlık, kendisini ve dolayısıyla hal dâvâsını onlara kabul ettirmek demektir... İnsanlara, seviyelerine ve durumlarına göre güzellikle davranmak, onların sevgisini ve dostluğunu kazanmak ile sonuçlanır... Böylece bir barış ortamı doğar... Bu barış ortamında insanlara, doğrular daha kolay anlatılabilir... İnsanlar, böyle bir ortamda ihya eri olan muvahhid mümini daha güvenerek dinler ve hak verebilirler... Müminin vazifesi, hidayete vesile olmak ve insanlara hakkı anlatabilmektir... Muhatabı, harbî ve azılı düşman olsa bile önce ona karşı güzellikle davranmalı, saldırgan olmamalı ve devamlı iyi niyetle onu kazanmaya çalışmalıdır... Eğer dost olarak kazanamıyorsa, bari kendisine düşman olmamasını sağlamalıdır... Bu da, kötülüğü iyilikle karşılamak, ona karşı iyi niyetli olup, güzel sözler söylemekle olur...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.
Çünkü şeytan, aralarını açıp bozmaktadır. Şübhesiz şeytan, insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra, 17/53)
İmam İbn Kesir (r.a.), bu ayet hakkında şunları beyan eder:
Allah Teâlâ, Rasulüne emrediyor ki:
- Allah'ın mümin kulları birbirleriyle konuşmalarında, hitablarında ve sözlerinde en güzel sözleri söylesinler ve en iyi ifadeleri kullansınlar. Eğer böyle yapmazlarsa, şeytan, onların aralarını açar. Sözü, fiile döndürür. Aralarında şer, düşmanlık ve çatışma meydana getirir. Çünkü şeytan, Âdeme secde etmekten kaçındığı günden beri, ona ve soyuna düşmandır. Onun düşmanlığı ayân-beyândır. Bunun için, kişinin müslüman kardeşine sert laf söylemesi yasaklanmıştır.[411]
Kendisine zulmedene karşı mazlum kişi, onun kötülüklerini anlatan çirkin sözler söyleyebilir... Onun hakkında kötü söz söyleyerek onu, yetkili mercilere şikayet edebilir... Onun kötülüklerini, zulmünü ve eziyetini insanlara anlatabilir... Bundan maksadı yetkili merciler, bu zalime gerekli cezayı versinler ve halk, onun kötülüklerine karşı önlem alsınlar... Bu durumun dışında kötü sözün söylenmesini, Rabbimiz Allah sevmez...[412]
Rabbimiz Allah şöyle buyurmuştur:
Allah, zulme uğrayanlar dışında kötü sözün açık söylenmesini sevmez. Allah, işitendir, bilendir.
Bir hayrı açıklar, ya da gizli tutarsınız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şübhesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa, 4/148-149)
Rabbimiz Allah, muvahhid mümin kullarının dillerine çok dikkat etmelerini, müşrik kâfirlerin ilâhlaştırdıkları putlarına, onların yanında açıkça sövülmemesini, kötü ve çirkin sözlerle anılmamasını emrediyor... Çünkü o cahil, kâfir ve müşrikler, bu sözlerden öfkelenir ve putlaştırdıkları şirk değerlerinin aleyhine söylenenlere karşılık Âlemlerin Rabbi Allaha karşı ağızlarını bozar ve söverler... Böylece muvahhid mümin, uğrunda canını ve malını seve seve fedâ ettiği Rabbi Allaha sövmelerine vesile olmuş olur... Bu durum ise, bir mümin müslümanın hiçbir zaman arzu ettiği bir durum değildir... Allaha sığınırız!..
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Allahdan başka yalvarıp yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin. Sonra onlar da, haddi aşarak bilmeksizin Allaha söverler. (Enâm, 6/108)
Rabbimiz Allahın, mümin müslümanlara örnek olarak sunduğu,[413] tek başına bir ümmet olan,[414] Milletin babası,[415] İbrahim (a.s.)ı şöyle beyan buyurur:
Doğrusu: İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allaha) yönelen biriydi. (Hud, 11/75)
Yegâne önderimiz ve örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)in bu konudaki uygulamalarından birkaç tanesini burada anmak, nasihat alıp gereğini yapmak için yeterli gelir!..
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Necd tarafına bir süvari müfrezesi gönderdi. Bu müfreze, Benu Hanife kabilesinden Sümame İbn Usal denilen bir kişiyi esir edip getirdiler. Ve onu, mescidin direklerinden birisine bağladılar. Akabinde Rasulullah (s.a.s.), mescide çıktı ve ona:
Ya Sümame, yanında ne var (gönlünden ne geçiriyorsun ve benden ne umuyorsun)? buyurdu.
Sümame:
- Gönlümden hayır (ümidi) var, ya Muhammed! (Çünkü sen, zulmetmezsin, ihsan ve inam edersin). Eğer sen, beni öldürürsen, kanlı bir canîyi öldürmüş olursun. Eğer bana inam edersen, nimete karşı şükredici bir kişiye inam etmiş olursun. Eğer (kurtuluş fidyem için) mal istersen, ne kadar dilersen işte malım, dedi.
Bu konuşmadan sonra Sümame, bağlı olarak bırakıldı. Nihayet ertesi gün oldu. Sonra Rasulullah (s.a.s.), yine hitaben:
Ya Sümame, gönlünde ne var, ne umuyorsun? buyurdu.
O da:
-Gönlümde, dün sana söylediğim şey vardır. Eğer inam edersen, nimete karşı şükredici bir kimseye inam etmiş olursun, dedi.
Rasulullah (s.a.s.) onu, o günde bağlı olarak bıraktı. Nihayet üçüncü gün olunca Rasulullah (s.a.s.), yine:
Ya Sümame, yanında ne var? buyurdu.
Sümame de:
- Yanımda dün sana söylediğim şey var, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
Sümameyi salıveriniz. buyurdu.
Sümame, bağından salınıverince hemen mescidin yakınındaki suya gitti, yıkandı, sonra da mescide girdi ve:
- Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasulullah, dedi ve şöyle devam etti:
- Ya Muhammed, vallahi, şu yeryüzünde bana, senin yüzünden düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah senin yüzün, bana yüzlerin en sevimlisi olmuştur.
Vallahi, dinlerden hiçbir din bana, senin dininden ziyade düşman gelmezdi. Fakat bu sabah senin dinin, bana göre dinlerin en sevimlisidir.
Vallahi, beldelerden hiçbir belde bana, senin belden kadar sevimsiz değildi. Fakat bu sabah senin belden bana, beldelerin en sevimlisi oldu.
Ey Rasul, ben, umre yapmaya niyet ettiğim sırada senin süvarilerin beni yakalamışlardı. Şimdi Sen, ne rey edersin? dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), Sümameyi, (dünya ve ahiret saadetiyle) müjdeledi ve umre yapmasını emretti.
Sümame, umre yapmak için Mekkeye varınca birisi ona:
- Dininden başka bir dine mi döndün? dedi.
O da:
- Hayır, vallahi ben, dinden çıkmadım. Fakat ben, Allahın Rasulü olan Muhammedin beraberinde müslüman oldum. Vallahi ben, (sizin din dediğiniz müşrikliğe) dönmem ve Peygamber, o hususta izin vermedikçe size Yemâmeden bir buğday tanesi gelmeyecektir, dedi.[416]
Bu hadisin şerhinde şunlar kaydedilmiştir:
Rasulullah (s.a.s.)in aynı suali üç gün tekrar etmesi, kalbleri İslâmiyete yatıştırmak ve müslüman olması ümit edilen eşrâfa bir lütufkârlık göstermek içindir. Zirâ bu gibi zevatın ardından, onlara tabi bir çok kimselerin müslüman olması memuldür (umulandır).
Üçüncü gün Sümâme (r.a.), Peygamber (s.a.s.) tarafından affedilerek serbest bırakılmış, o da, hemen müslüman olmuştur. Rasulullah (s.a.s.), kendisini tebşir buyurmuşlardır. Bunun mânâsı: Hak dini kabul etmekle kazandığı büyük hayrın ve müslümanlığın, küfür hâlinde iken işlenen suçları yakıp yok ettiğini müjdelemektir. Kendisine umre hususunda verdiği emir, müstehab mânâsına gelir. Çünkü umre, her mevsimde yapılması müstehab bir ibadettir. Bu husus, böyle kavminin reisi mevkiinde olan zâtın kâfir gidip müslüman olarak dönmesi, Mekkelilerin pek fenâsına gitmiş, aralarında tavaf ve say yapması, onları kin ve gayzlarından çatlayacak hâle getirmiştir.
Hatta birisi, dayanamayarak:
-Sen, dinden mi döndün? diye sormuştur.
Sümame (r.a.) buna:
- Hayır, lâkin ben, müslüman oldum! şeklinde cevap vermiştir ki, edebiyat dilinde buna Uslûbü hakîm derler.
Sanki:
- Ben, dinden çıkmadım. Zirâ siz, bir dine bağlı değilsiniz ki, ben, ondan çıkmış olayım! Ben, yeni olarak Allahın dinine girdim! demiş gibidir.[417]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Ben, (bir keresinde) Rasulullah (s.a.s)in beraberinde yürüyordum. Rasulullahın üzerinde Necran dokumalarından kalın kenarlı bir ridâ (bir kaftân) bulunuyordu. Bir çöl Arabı, Rasulullaha yetişti de ridâsını şiddetle çekti. O sırada ben, Rasulullahın boynu ile iki omuzu arasında baktım da Bedevînin ridâyı şiddetle çekmesinden dolayı, ridâsının kalın kenarı Rasulullahın boyun safhasında iz bırakmış olduğunu gördüm.
Bundan sonra Bedevî, Rasulullaha:
- (Ya Muhammed) yanında bulunan Allahın malından bana bir şey verilmesini emret, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s), Bedevîye doğru (şefkatle) baktı da güldü, sonra bu Bedevîye biraz dünyalık verilmesini emretti.[418]
Muaviye İbn Hakem es-Sülemî (r.a.) anlatıyor:
Bir defa ben, Rasulullah (s.a.s) ile namaz kılarken cemaatten biri, aksırıverdi.
Ben, hemen:
-Yerhamukellah (Allah, sana rahmet eylesin), dedim.
Cemaat bana, fenâ fenâ baktı.
Ben:
- Vay başıma gelenler! Size ne oluyor ki, bana bakıyorsunuz? dedim.
Bunun üzerine elleri ile uyluklarına vurmaya başladılar. Bunların, beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım. Lâkin sustum.
Rasulullah (s.a.s), namazı bitirince, (ne diyeyim), annem-babam Ona fedâ olsun! Ne Ondan önce, ne de Ondan sonra Rasulullah (s.a.s) kadar güzel öğreten bir öğretici ve eğitici görmedim.
Vallahi, beni ne azarladı, ne dövdü, ne de sövdü. (Sadece):
Şu namaz yok mu! Onun içinde insan sözünden hiçbir şey (konuşmak) caiz değildir. O, ancak tesbih, tekbir ve Kurân okumaktan ibarettir. buyurdu.[419]
Ebu Rafi b. Amr el-Ğifarînin amcasından rivayet olunmuştur.
Dedi ki:
Ben, çocuktum. Ensarın hurmalarını taşlıyordum. Rasulullah (s.a.s)in huzuruna getirildim:
Ey çocuk, hurmaları niçin taşlıyorsun? buyurdu.
Ben de:
- Düşürdüklerimi yiyorum (da onun için taşlıyorum), diye cevab verdim.
(Rasulullah (s.a.s) de):
Hurma ağaçlarını taşlama! Altlarına dökülenlerini ye! buyurdu.
Sonra çocuğun başını okşayıp:
Allahım bunun karnını doyur diye dua etti.[420]
Rasulullah (s.a.s), muhatabı olan muvahhid müminlerle ve diğer insanlarla güzellikle muamele ederken, tenkid ettiği kişi ve davranışlar için genel ifadeler kullanırdı Hatayı, yanlışlığı ve olumsuzluğu işleyen ferdlerin isimlerini vermeden konuşur, onları toplumda rencide etmez, fakat hatalarını gidermeye çalışırdı İhya erleri de, her konuda olduğu gibi bu konuda da Rasulullah (s.a.s)e noksansız tabi olmalıdırlar
Müminlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s)e, bir zâtın kötü davranışı ve sözü ulaştığında, Falanın hâline ne oluyor ki, şöyle söylüyor demezdi. Lâkin:
Fakat kavmin hâline ne oluyor ki, şöyle söylüyorlar. buyurdu.[421]
Ebu Hureyre (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
Bir takım insanlar, ya namazda dua ederken gözlerini semaya dikmekden vaz geçerler, yahud gözleri kör olur.[422]
Ümmül-müminin Aişe (r.anha)dan:
Rasulullah (s.a.s), şöyle dua ederdi:
Allahım, bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse Sen de ona zorluk göster. Bir kimse ümmetimin işlerinde vazife alır da onlara hoş muamele ederse, Sen de ona hoş muamele eyle![423]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Üzerinde sufra (kokusu) eseri bulunan bir kimse, Rasulullah (s.a.s)in yanına girdi.
Rasulullah (s.a.s), yüzünde hoşlanmayacak bir şey bulunan kimseye çok az yönelirdi. O zât, dışarıya çıkınca Rasulullah (s.a.s):
Şu kimseye, yüzündeki şu sufranın yıkanmasını emretseydiniz olmaz mıydı? buyurdu.[424]
Emirül-müminin İmam Ali (k.v.)den.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Cennette birtakım köşkler vardır ki, dışları içlerinden ve içleri dışlarından görünür.
Bunun üzerine Arabî, ayağa kalkarak:
-Ya Rasulullah, köşkler kimler içindir? dedi.
Rasulullah:
O köşkler, tatlı söz söyleyen, yemek yediren, oruca devam eden ve insanlar uykuda iken (geceleyin) namaz kılanlar içindir. buyurdu.[425]
Rasulullah (s.a.s)in varisleri olan muvahhid şahsiyetler, Rasulullah (s.a.s)ın Sünneti ile amel etmiş ve Onu izlemişlerdir İnsanlara hüsn-ü muamele ile davranmış, onların gönüllerini kazanmaya gayret etmişlerdir
Abdullah İbn Zübeyr (r.a.)ın minber üzerinde şöyle dediği işitilmiştir:
Sen, af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslâma) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Arâf, 7/199) ayetini okuduktan sonra dedi ki:
- Allah'a yemin ederim, bu ayet-i kerime ile insanların ahlâkından en kolayını almaktan başka bir şey ile emredilmemiştir.
Allaha yemin ederim, ben, insanlarla arkadaşlık ettiğim müddet, bunu uygulayacağım. (İnsanlar için günah olmayan kolay tarafı tutacağım, onlara iyi muamele edip güçlük çıkarmayacağım.)[426]
Abdullah İbn Zübeyr (r.a.):
- Allah, Peygamberine insanların ahlâkından affı alıp tutmasını emretti, demiştir.[427]
Zâtın biri, Memuna sert bir dil ile nasihat etmeğe başladı:
Memun adama dedi ki:
- Efendi, tatlı konuş! Zirâ Allah Teâlâ, senden daha iyisini, benden daha kötüsüne gönderdiği hâlde ona, rifk ile söylemeyi emretti:
(Allah, Musaya:) Ona (Fir'avna), yumuşak söz söyleyin. Umulur ki, öğüt alıp düşünür veya içi titrer korkar. (Tâhâ, 20/44) buyurdu.
İrşâd edecek olan zât, peygamberlere uymalı ve onların çıktığı çığırdan yürümelidir.[428]
Ve'l-Asr
- İhya Vazifesi
- Kuşatıcı İhya Hareketi
- 1) İmanda İhya
- 2)
- 3) Ahlâkta İhya
- Vusul İçin Usûl
- İnsanı İhya Ve Sabır
- İhya Hareketinde Muhatab
- 1) Muhatab Şahsiyeti Tanımak
- 2) İşi Kolay Tutmak
- 3) Güzellikle Davranmak
- 4) Muhabbet Aracı: Hediyeleşmek
- 5) Sert Davranıştaki Hikmet
- İhya Erinin Özellikleri
- 1) Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman
- 2) Yeterli İlme Sahib Olmak
- 3) Takvalı Olmak
- 4) Tevazu
- 5) Dosdoğru Olmak
- 6) Sabır Etmek
- 7) Ümitvar Olmak
- 8) Ekonomik Bağımsızlık
- Bir Örnek Şahsiyet: Mus'ab B. Umeyr (R.A.)
- Hayatından Bir Bölüm
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı:
- İCTİHAD
- Terim Olarak İctihad:
- İctihad
- İctihad
- İctihad
- İÇ EZAN
- İDDİHÂR
- İDEOLOJİ
- İDRAR
- İFFET
- İFK OLAYI
- İFLÂS
- İFTAR
- İFTİRA
- İ
- İftira
- İFTİTAH TEKBİRİ
- İĞVÂ
- İHANET
- İHDÂD
- İHLÂL
- İHLÂS
- İHLÂS SÛRESİ
- İHRAM
- İhrama Giren Kimsenin Dikkat Edeceği Hususlar:
- Mikatlar (İhrama Girme Yerleri):
- İHRAZ
- İHSAN
- İHTİLÂFÜ'D DÂR
- İHTİLÂM
- İHTİLÂT
- İHTİYARLIK
- İHTİYAT
- İHVANU'S-SAFÂ
- İHYÂ
- İNSANI İHYA
- Ve'l-Asr
- İDDET
- İHSÂR
- İHTİDÂ
- İHTİKÂR
- İKÂB
- İKÂLE
- İKİNDİ NAMAZI
- İKRAR
- Hastanın İkrarı:
- İKTA'
- İkta'nın Kısımları:
- 1- Temlik Suretiyle İkta':
- 2- İstiğlâlen ikta':
- İKTİDÂ
- İKTİDAR
- İKTİDARSIZLIK
- İKTİSAD
- İLÂ'
- İlâ'nın Şartları:
- İLÂHİ KANUN
- İLAHİ KİTAPLAR
- İLÂH
- İ'LÂY-I KELİMETULLAH
- İLHAM
- İLLET
- İLLİYYÛN
- İLME'L-YAKÎN
- İLTİMAS
- İLTİZAM
- İLYAS (a.s.)
- İMA
- İMALE
- İREM
- İMÂMEYN
- İMANIN ŞUBELERİ:
- Birinci Kısım: Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
- İkinci Kısım: Dille Alakalı Ameller
- Üçüncü Kısım: Bedenî Ameller
- 1. Çeşit: Muayyen Şeylere Ait Olanlar
- 2. Çeşit: Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
- 3. Çeşit: Âmmeye Müteallik Şeyler
- İMARET
- İMSAK
- İMTİYAZ HAKKI
- İNCİL
- İncil Çeşitleri:
- 1) Matta İncili:
- 2) Markos İncili:
- 3) Luka İncili:
- 4) Yuhanna İncili:
- İNFÂK
- İ
- İnfak
- İnfak
- İnfak; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnfak
- Hadislerde İnfak
- Allah'ın Verdiği Her Nimetin İnfakı Vardır
- Malla Yapılan İnfak
- İlimden Yapılan İnfak
- Mutluluktan Yapılan İnfak
- Sağlıktan yapılan İnfak
- Gençlikten Yapılan İnfak
- Güzel Sözle Yapılan İnfak
- Güler Yüzle Yapılan İnfak
- İnfakın Fayda ve Hikmetleri
- İNFİTÂR SÛRESİ
- İNKÂR
- İNNİN VE BAŞKALARI
- İNSAN
- Yaratılış Gayesi:
- Sosyal Açıdan İnsan:
- Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
- İnsanın İki Yönü
- İnsanın Bazı Temel Özellikleri
- Kur'an-ı Kerim'de İnsan
- a) İnsanın Olumlu Özellikleri
- b) İnsanın Olumsuz Özellikleri
- İnsan İle Diğer Canlılar Arasındaki Farklar
- 1) Zekâ:
- 2) Anlatma (İfade) Yeteneği:
- 3) Ellerinin Yapısı Ve Vücudunun Dik Durması:
- 4) Öğrenme Ve Yeni Denemelerde Bulunma Yeteneği:
- İnsanın Menşei (Oluşumu) Meselesi
- Kur'an'da İnsanın Yaratılması ve Halifeliği
- İnsanın Yaratılışı
- Ne Zamandan Beri Müslümanım? (Dünyaya Ne Olarak Geldim?)
- Kaalu Bela Ne Demektir?
- İnsanın Yaratılış Gayesi
- İnsanın Konumu ve Görevi
- İnsan Ölünce Ne Olacak?
- Akîde Yönünden İnsanlar
- İnsanın Değer ve Üstünlüğü
- İnsanın Değeri:
- Haklar, Görevleri; Nimetler de Sorumlulukları Doğurur
- İNSAN SÛRESİ
- İNŞA
- İNŞALLAH
- İNŞİKÂK SÛRESİ
- İNŞİRAH SÛRESİ
- İNTİHAR
- İNZAL
- İNZÂR
- İnzâr; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnzâr Kavramı
- Mü'minlerin Uyarılması
- Uyarının Fayda Etmediği Kâfirler
- Çağdaş Davetçi/
- Bütün Toplumlar Peygamber Aracılığıyla Uyarılmıştır
- Elçi Gönderilmeyen, Uyarı Yapılmayan Toplumlar Helâk Edilmezler
- Toplumun Önderleri Toplumdan Sorumludur
- İNZİVA
- İPEKLİ GİYİNMEK
- İPOTEK
- 1. Ortak Malların Rehnedilmesi:
- 2. Başka Bir Şeye Bitişik Ve Onunla Meşgul Bulunan Malın Rehnedilmesi:
- İRHASAT
- İRŞÂD
- İ
- İrşad
- İRTİDÂD
- İrtidâd; Anlam ve Mâhiyeti
- Geniş Anlamda İrtidâd ya da Riddet Nedir
- İrtidâd, Neden Küfrün
- Kur'ân-ı Kerim Mürtedler
- İrtidâd, Aynı Zamanda Bir İslam Hukuku Konusudur.
- Mürtedin Kişiliği:
- Mürted
- İrtidat Sebepleri:
- Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası
- Mürtedin Öldürülmesinin Hikmeti:
- İrtidatın Başlaması:
- 1) Dinden Tamamen Dönenler:
- 2) Namazla Zekâtı Birbirinden Ayıranlar:
- Ridde Savaşları
- Halid bin Velid'in Tuleyha Meselesini Çözümlemesi:
- Benû Âmir, Havâzin ve Suleymlilerin İrtidâdı:
- Kur'ân-ı Kerim'de İrtidâd Kavramı
- Bir Tefsirden İktibas
- Hadis-i Şeriflerde İrtidât Kavramı
- Mürtede Verilecek Dünyevî Cezânın Tahlili
- İrtidadın Dünyevî Cezası Yoktur Diyenlerin Delilleri
- Gizli İrtidâd
- Şirkin Çağdaş Yansımaları; Özendirilen ve Dayatılan Mürtedlik
- Güncel Câhilî Eğitimde Şirk:
- İttibâ Şirki:
- Mürtedliğe Giden Yollar
- Mürtedliğe Yol Açan Sebepler:
- Bir Müslümanı Mürted Yapan Tavırlar:
- Elfâz-ı Küfür:
- Çevrede Çokça Duyulan Elfâz-ı Küfürden Bazıları (Söyleyeni Şirke Düşürmesinden Korkulan, Müslümanları Mürted Yapmasından Endişe Edilen Çirkin Sözler)
- 1) Allah'la İlgili:
- 2) Dinle İlgili:
- 3) Cennet, Melek ve Kaderle İlgili:
- Ef'âl-i Küfür:
- 1) Puta Tapmak:
- 2) Mushafı Pisliğe Atmak Gibi Saygısızca Davranmak:
- 3) Gayr-i Müslimlerin Tapınaklarına İbâdet Kasdıyla Gitmek:
- 4) İbâdet Kasdıyla Herhangi Bir Şahsa Secde Etmek:
- 5) Ölülerden Duâ Ederek Bir Şey İstemek, Kabirleri Tapınak Yapmak:
- 6) Haç Takınmak:
- 7) Ğıyar ve Zünnâr:
- 8) Mecûsî ve Yahûdi Şapkası:
- 9) Sihir:
- Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele
- Seyyidü'l-İstiğfar Duası:
- Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları
- İrtidâd, İrticâ/Gericilik Demektir; Mürted de Mürtecî/Gerici
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- İRTİDAT (MÜRTED)
- İSA (a.s.)
- Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
- Kur'ân-ı Kerim'de Hz. İsa:
- Hadislerde Hz. İsa:
- Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
- Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilmesiyle İlgili İncillerdeki Kuşkular:
- İncillere Göre Hz. İsa'nın Beşerî Yönleri:
- Hz. İsa'nın Babasız Doğma Mûcizesi:
- Hz. İsa'nın Ref'i ve Nüzûlü Meselesi:
- Hz. İsa'nın Gökten İneceğini İfade Eden Hadis
- Mehdî:
- Deccâl:
- Deccâlın Özellikleri:
- İSBAT-I VACİB
- İSLAM'DA MEZHEP
- Müellifin Önsözü
- İslâm Ve İman'ın Hakikati:
- Dört Mezhebten Belli Bir Mezhebi Taklid Etmek Ne Vaciptir, Ne De Mendup
- İslâm'ın Esası Allah'ın Kitabı Ve Rasûlullah'ın Sünnetiyle Amel Etmektir
- Müteahhirun Herşeyi Değiştirip, Tek Bir Kişiyi Taklid Etmeyi Gerekli Kılmakla Tefrikaya Düştüler
- İnsan Öldüğünde Kabirde Mezhep Veya Tarikattan Sorguya Çekilir Mi?
- Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gerekli Olduğu Sözünün Aslı Siyasetle İlgilidir
- Mezhebin Bid'at Oluşu Konusunda Dehlevi'nin Araştırması
- Rasûlullah'tan Başka Birisine Taassup Gösteren Sapık Ve Cahildir
- Kemal B. Hümâm'ın Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gereksiz Olduğunu Belirtmesi
- Uyulması Gereken İmam Rasûlullahtır
- İhtilaf Ve Tefrikalar Mezheplere Tabi Olma Yüzündendir
- İmam Ebu Hanife'nin Mezhebi Kur'an Ve Sünnetle Amel Etmektir
- Müçtehid İçtihadında Hata Da Yapabilir, Doğruyu Da Bulabilir Teşride. Hata Yapmayan Sadece Peygamberdir
- Hak Kesinlikle Rasûlullah'ın Dışında Hiçbir Kimsenin Görüşüyle Sınırlandırılamaz
- Önemli Bir İkaz
- Bu Ümmetin Hali Ancak Evvelkilerin Islah Olunduğuyla Islah Olunur
- Ulemanın Dinin Hükümlerini Değiştirdiğine Dair Fahreddin Er-Razî'nin Görüşü
- İmam-ı Â'zam (En Büyük İmam) Rasûlullahtır
- Allah Bize Sırat-ı Müstakim'e Girmemizi Emrediyor
- Gazaba Uğrayanlar, Hakkı Sadece Kendi Mezhebinden Kabul Ederler
- Rasûlullah Belli Bir Mezhebin İnsanlar İçin Gerekli Olduğunu Söylememiştir
- Fasıl
- Kaynaklar
- İSM
- İSMAİLİYYE
- Mezhebin Kaideleri:
- İSMET
- İSM-İ A'ZÂM
- İSNÂ AŞERİYYE
- İSNÂD
- Âli ve Nâzil İsnâd:
- İSRÂ
- İSRÂ SURESİ
- İSRAF
- İsrafın Anlam Sahası:
- Kur'an'da İsrafın Manaları:
- İSRÂFİL (a.s)
- İSRÂİLİYÂT
- İSRAİLOĞULLARI
- Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
- Bazı Hadis-i Şerifler:
- İsrâiloğullarının Tarihi
- Firavun ve İsrâiloğulları
- Firavun'dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları
- Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları
- İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
- Onlar ve Biz
- Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü
- İmanda Pazarlık
- Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
- İSTİANE
- İSTİARE
- İSTİÂZE
- İstiâze; Anlam ve Mâhiyeti:
- Kur'an'da İstiâze:
- Sünnette İstiaze:
- İstiazenin Hükmü:
- Şeytandan Kurtuluş Yolu:
- Sığınan, Kendisine Sığınılan ve Kendisinden Sığınılan
- Şeytanın İbâdetlere Tasallutu ve Şeytanı Kaçıran Şey:
- Günümüzde İstiaze Anlayışı:
- Allah'a Sığınma Tarzı Nasıl Olmalı?
- İstiâze Şuurunun Bize Kazandıracağı Anlayış ve Davranışlar:
- İSTİBRÂ'
- İSTİDRAC
- İSTİĞÂSE
- İSTİĞFAR
- İstiğfar'ın Mahiyeti?
- İbadet Olarak İstiğfar:
- İSTİHÂRE
- İSTİHAZA
- İSTİHKAK
- İSTİHLÂF
- İSTİHSAN
- İstihsanın Çeşitleri:
- 1. Nass Sebebiyle İstihsan:
- 2. İcmâ Sebebiyle İstihsan:
- 3. Zarûret ve İhtiyaç Sebebiyle İstihsan:
- 4. Kapalı Kıyas Sebebiyle İstihsan:
- 5. Örf Sebebiyle İstihsan:
- 6. Maslahat Sebebiyle İstihsan:
- İSTİKAMET
- (DOĞRULUK-DOĞRU YOL)
- İSTİKBÂR
- İstikbâr ve Türevleri:
- İstikbar Duygusu:
- İstikbâr; Tanım ve Mâhiyeti
- Istikbar Duygusu
- MÜSTEKBİR
- Müstekbirlerin Özellikleri:
- İstikbar Mantığı:
- Müstekbir Tipler
- Müstaz'af
- Müstekbir ve Müstez'af Ilişkisi
- Müstaz'af İnsan Grupları
- Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
- Uhrevî Azap ve Cehennnem:
- İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
- İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve
- İSTİLÂ
- İSTİLAM
- İSTİMLÂK
- İSTİMNÂ
- İSTİMVÂL
- İSTİNBÂT
- İSTİNCA
- Abdest Bozmanın Âdâbı:
- İSTİNŞÂK
- İSTİRCÂ'
- İSTİSNA BÂBI
- İSTİŞARE
- İstişârenin Fazileti:
- İSTİŞARENİN EHEMMİYETİ
- İstişare Emri:
- Telakki:
- Teşvik:
- Hz. Peygamber İstişareye Muhtaç Mı?
- En Büyük Dahi De İstişareye Muhtaçtır:
- Ashab Ve İstişare:
- Hz. Peygamber'in Müşavirleri:
- İstişare Mevzuları:
- İstişare Dışı Mevzular:
- İstişarenin Mekanizması
- 1- Müşavirin Durumu:
- a. Liyakat:
- b. Mûtemed Olmak:
- c. Müslüman Ve Dindar Olmak:
- d. İlgili Olmak:
- 2. İstişarenin Şekli:
- a. Doğrudan Re'ye Müracat:
- b. Liyakatlinin Müdahalesi:
- c. Yersiz Teklif:
- 3- Kararın Alınması:
- a- Ekseriyetin Re'yi:
- b- Görüşlerden birinin ihtiyarı:
- c- Kararı Tehir Etmek:
- d- İcbarî Karar:
- 4- Şahsî Kanaatında Direnmemek:
- 5- Müşavirleri Gücendirmemek:
- 6- Tatbikat Sırasında Azim:
- Batı Demokrasisi:
- 1) Demokrasinin Tenkidi:
- Teknokrasi
- Demokrasinin Sonu Anarşidir:
- 2) İslam'da Kanun Koyma Mekanizması:
- 3) Hürriyet Telakkisi:
- Peygamberler De Hür De
- Hürriyet Sahası:
- Tahdidden Gaye:
- İslam'da Kadınlarla İstişare
- I- Kur'an'a Göre:
- II. Sünnete Göre:
- Bu Meselede Temel Prensip:
- İSTİŞHÂD
- İSTİVÂ
- İSYAN
- İsyan Nedir?
- İsyanın İki Anlamı:
- İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
- İsyanın İki Yönü
- Ma'siyet Ne Demektir?
- İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
- Tâat Ne Demektir?
- Kur'ân-ı Kerim'de İtaat ve İsyan Kavramı
- Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
- İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
- a- Allah'a İtaat:
- b- Rasûl'e İtaat:
- c- Ülü'l-Emr'e İtaat:
- İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
- a- Kâfirlere:
- b- Ehl-i Kitaba:
- c- Münâfıklara:
- d- Kendisini Allah Yolundan Uzaklaştıran ve Saptıran Liderlere ve Büyüklere:
- e- Şeytana ve Şeytanın Dostlarına:
- f- Günahkârlara ve Nankörlere:
- g- Yalancılara:
- h- Ahlâksızlara:
- i- Gâfillere, Zikirden (Allah'ı anmaktan ve Kur'an'dan) Gaflette Olanlara:
- j- Namaza Engel Olanlara:
- k- Aşırılara, İsrafçı ve Fesatçılara:
- l- Şirke Zorlayan Ana-Babaya:
- m- Halka, İnsanların Çoğuna (Demokrasi Anlayışına) ve Zanna:
- n- İnsanların ve Bilmeyenlerin Hevâlarına/Kötü Arzu ve İsteklerine:
- o- Allah'a ve Rasûlüne İsyanı (Haram Olan Bir Şeyi) Emreden Kim Olursa Olsun, Ona
- Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
- İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
- Allah'a İtaat ve İsyanın Boyutları
- Bütün Evren Allah'a İtaat Etmektedir
- Nerdesin Ey Güzel İsyan?
- İŞÇİ, İŞÇİLİK
- İŞHAD (ŞAHİT TUTMA)
- İŞKENCE
- İŞRAK NAMAZI
- İŞVEREN
- İTAAT
- İTAB ÂYETLERİ
- İTİKÂD
- İTİKÂF
- İ'TİKÂF
- İTLÂF
- İtlafta Tazminin Gerekmesi İçin Gereken Şartlar:
- İTTİHAD
- İVAZ
- İYİLİK
- İZÂLE-İ ŞÜYÛ
- Kazaen (Mahkeme kararıyla) Taksimin Şartları:
- İZÂR
- İZZET
- İzzetin Manası:
- Kişiye İzzet Kazandıran Davranışlar:
- Gerçek İzzet:
- İZZET-İ NEFS