İhrama Giren Kimsenin Dikkat Edeceği Hususlar:

a) İhrama giren kişi, Allah'u Teâlâ'nın yasakladığı her şeyden sakınır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Hacc bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı (kendisine) farz eder (ihrama girerse) artık hacc da ne refes ne fusuk, ne de cidal vardır" (el-Bakara, 2/197). Bu ayet-i kerime de geçen, refes cima (cinsi temas) veya fahiş söz anlamında; fusuk, her türlü kötülük; cidâl ise, yol arkadaşlarıyla lüzumlu-lüzumsuz çekişme manalarında kullanılmıştır.



b) "İhramlı bulunduğunuz süre içerisinde size kara avı haram kılındı" (el-Mâide, 5/96). Ayet-i kerime'de de buyrulduğu gibi, ihramlı kişinin her türlü kara avından uzak durması şarttır. Zira ihramlı iken avlanmak yasaklanmıştır (Molla Hüsrev, Dürerü'l Hükkâm fi Şerhi Gureri'l-Ahkâm, İstanbul 1307, l, 221).



c) İhramlı olan kimse; gömlek ve şalvar gibi dikilmiş elbiseler giyemeyeceği gibi, sarık, külah, kaftan ve mest de giyemez (Molla Hüsrev, a.g.e, I, 221-222). Daha önce açıklandığı gibi izâr ve ridâ giyer.



d) İhramlı kimse güzel koku süremez; başının ve bedeninin kıllarını tıraş edemez, tırnaklarını kesemez ve ondan bir parça bile olsa koparamaz. Yağ sürünemez ve yağlanamaz (krem kullanamaz) (el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Beyrut 1400, I, 223).



e) Kokulu elbiseler giyemez. Bunu Resulullah (s.a.s) yasaklamıştır.



f) insanların ekip yetiştirdiği cinsten olmadığı gibi, onların emekleri sonucu da ortaya çıkmamış olan ağaç ve bitkilerin koparılması ve onlardan menfaat temin edilmesi ihrama giren kişiye yasaklanmıştır. Fakat bu yasaklama sadece Harem bölgesi için geçerlidir.



g) İhramlı olarak ölen bir kimsenin yüzü ve başı örtülür. Çünkü ölmekle ihramı sona ermiştir. Hadiste şöyle buyurulur: "Ademoğlu ölünce bütün ameller, kesilir; ancak üç amel müstesnadır..." (Müslim, Vasiyye, 14; Ebû Dâvud, Vesâye, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36). İhram da bir amel olduğundan onun da hükmü bitmiştir. Diğer yandan devesinden düşerek boynu kırılan ve ölen sahabe hakkında Allah elçisi; "Onun basını ve yüzünü örtmeyin. Çünkü kıyamet gününde o telbiye ederek gelecektir" (Tirmizi, Hacc, 105). buyurmuştur. Hanefîler bu muamelenin yalnız o sahabeye mahsus olduğu görüşünü benimsemiştir.