İBTİLÂ'

Denemek, tecrübe etmek, imtihana tabi tutmak. İslâmî bir terim olarak; Cenab-ı Hakk'ın insanları dünya yaşamında hayır ve şerle imtihan ederek, sabır ve teslimiyet gösterenleri ahirette mükâfatlandırması, kadere karşı isyan edenleri ise cezalandırması demektir.



Allâhü Teâlâ, insanoğlunu yeryüzünde bir imtihan devresi geçirmek üzere yaratmıştır. Temelde insan ve cinlerin yaratılması Allah'ı bilmeleri ve O'na kulluk etmeleri içindir (ez-Zâriyât, 51/56). Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Biz onlara: "Hepiniz oradan yeryüzüne inin. Tarafımdan size hidayet geldiğinde, kim hidayetime uyarsa, onlara bir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de" dedik. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliktirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır" (el-Bakara, 2/38, 39).



"Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur" (el-Mülk, 67/2).



İnsanların aslını ve özünü teşkil eden ruh dünya yaratılmazdan çok önce topluca yaratılmış ve yüce yaratıcı kendi varlığından onları haberdar etmiştir (el-A'râf, 7/ 172). Kader planı uyarınca dünyaya geleceği zaman ruhun üzerine bir fizik beden kılıfı geçirilmiş ve insanoğlu dünya âleminde bu görüntüsüyle sıkı bir imtihana tabi tutulmuştur. Kendisine sürekli vesvese vermeye çalışan şeytanla, onu kötülüğe çekme işini üstlenen nefis, insanı ömür boyu izleyen iki görünmeyen olumsuz güç kaynaklarıdır. Nitekim ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva'nın ayağını kaydıran ve onların Cennetten çıkarılıp, dünyaya indirilmelerine neden olan da yine şeytandır (el-Bakara, 2/36; Yusuf, 12/53). Başka bir adı iblis olan şeytan, Âdem'e (a.s) secde etmeyince, ilâhî rahmetten kovulmuş ve kıyamet gününe kadar Allâh'ın lânetinin onun üzerinde olduğu bildirilmiştir. Bundan sonrası Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle ifade buyurulur:



"İblis: "Ey Rabbim! İnsanların yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver" dedi. Allah da:"Sen vakti belli olan bir güne kadar süre verilenlerdensin" dedi. İblis: "İzzet ve şerefine yemin olsun ki, onlardan ihlâslı kulların hariç, bütün insanları yoldan çıkaracağım" dedi" (Sâd, 38/79-83).



Müminlerin günlük normal ibadet, taat ve amelleri yanında, zaman zaman ağır sıkıntı ve musîbetlerle karşılaştıkları olur. Bu yeni durumlar ve olaylar karşısında onun etkisi ve tepkisi ölçülür, sabır ve tahammül gücü, kin, intikam, haset ve gurur duyguları eğitilir. Mal, mülk, para, kadın, çocuk, kazalar, hastalıklar, yangın, sel, zelzele ve tabii âfetler, insanoğlunun denenip, sabrettiği ve sonucu Allah'a havale ederek ağırbaşlılıkla kabullendiği taktirde mânevî dereceler kazandığı başlıca "ibtilâ" konularıdır. Ancak kimi zaman bu sıkıntı ve felâketler dünyada yapılan haksızlık, zulüm ve azgınlıklar yüzünden ilâhi bir ceza olarak da ortaya çıkabilir.



Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Her can ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Sonunda ancak bize döndürüleceksiniz" (el-Enbiya, 2 1 /35).



"İnsan, Rabbi onu imtihan edip de, lütfû keremiyle muâmele ettiği ve ona nimetler verdiği zaman; "Rabbim beni şerefli kıldı" der. Fakat onu denemek için, rızkını daralttığı zaman ise; "Rabbim bana ihanet etti" der" (el-Fecr, 89/15-16).



"Biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. Onlar kendilerine bir bela geldiği zaman; "Biz Allah'ın teslim olmuş kullarıyız ve ahirette ancak ona dönücüleriz" derler" (el-Bakara, 2/155, 156).



Bu ayetlere göre, Cenab-ı Hak insanları çeşitli sıkıntılarla denemekte, sabırlı olanların bu sınavda başarılı olduklarını belirtmektedir. Konu bu ayetlerde daha açık ifade edilir:"Biz sizi imtihan edeceğiz. Böylece içinizden cihad yapanları bilelim ve itaat veya isyan haberlerinizi açıklayalım" (Muhammed, 47/31).



Ceza niteliğindeki bir ibtilâ örneğini şu ayette görmek mümkündür. "Allah bir kasabayı size örnek verir ki, o, korkudan emin ve sakindi. Rızkı da, kendisine her bir yandan bol bol geliyordu. Fakat bu kasaba halkı, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti de, Allah onlara, işledikleri kötülükler yüzünden açlık ve korku elbisesini giydirip, acıları tattırdı" (en-Nahl, 16/112).



Sıkıntı, musîbet ve ibtilâlara sabredenler yüce Allah tarafından şöyle övülmüştür:



"Sabretmeleri sebebiyle, biz onları emrimize uyan önderler yaptık" (el-Enbiyâ, 21/83). "Sabretmeleri sebebiyle onlara iki kat ecir verilir" (en-Nahl, 16/96). "Allah sabredenlerle beraberdir" (el-Bakara, 2/153).



Sabır, Kur'an-ı Kerîm'in yetmişten fazla ayetinde yer alır ve genel olarak üçe ayrılır. Haram ve günahlara karşı sabırla direnmek, Allah'ın emirlerini sabırla yerine getirmek, musîbet ve felâketleri sabırla karşılamak (İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîr-i İbn Kesîr, Beyrut 1402/1981, 1, 142, 143).



Sehl b. Abdullah şöyle demiştir: "Afiyet ve iyiliklere karşı sabretmek, belâ ve musîbetlere karşı sabretmekten daha güçtür". Ashâb-ı kiramdan bazılarından; "Sıkıntı ve güçlüklerle imtihan edildik sabrettik ama, bolluk ve genişliğe müptelâ olduğumuzda sabredemedik" dedikleri rivayet edilmiştir (es-Sühreverdî, Avârifu'l Maârif, Terc. Kâmil Yılmaz-İrfan Gündüz, İstanbul 1989, s. 598).



Felâket sırasında Allah'a isyan, kadere karşı gelme belirtilerinin gösterilmesi mânevî olgunluğu engeller. Ebû Musa el-Eş'arî (r.a) bir gün hastalanmış ve bayılmıştı. Hanımı feryat ederek ağlamaya başladı. Daha sonra baygınlığı geçince Ebû Musa şöyle dedi: "Hz. Peygamber (s.a.s)'in hoşlanmayıp uzak bulunduğu herkesten ben de uzağım, Resulullah (s.a.s) musîbet zamanında feryat ederek saçını başını yolan, elbisesini yırtan kadınlardan uzak bulunurdu" (Buhârî, Cenâiz, 38).



Cenab-ı Hak bazı peygamberlerini de ağır musîbetler vererek imtihan etmiş, sabır gücünü eğiterek onu insanlara "sabrın temsilcisi" olarak tanıtmıştır. Rivayet edildiğine göre, yüce Allah, Eyyûb aleyhisselâmın elinden bütün mallarını, çocuklarını almış, kendisini de yıllarca süren, ve iyileşmeyen bir hastalığa mübtelâ kılmıştı. Bütün bu sıkıntıları büyük bir ağırbaşlılıkla karşılayan Eyyûb (a.s), kendisiyle Cenab-ı Hakk'ın övündüğü bir kul ve peygamber olmuştur.



Kur'an-ı Kerîm'de bu olaydan şöyle söz edilir: "Eyyûb'u da hatırla. Hani o, Rabbine; "Şüphesiz, bana bu dert gelip çattı. Sen esirgeyicilerin esirgeyicisin" diye niyaz etmişti. Biz de O'nun bu duasını kabul etmiş kendisinden o zararı gidermiş, tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir anı olmak üzere, hem âilesini, hem onlarla birlikte daha bir mislini ona vermiştik" (el-Enbiyâ, 21/83,84; Ayrıca bk. en-Nisâ, 4/163; el-En'âm, 6/84). Cenab-ı Hakk'ın vahiy yoluyla haber verdiği bir kaynak suyunda yıkanan Eyyûb (a.s) iyileşir ve tüm ibtilâları büyük bir sabır gücüyle aşar (bk. Sâd, 38/41-44).



Sabrı bir meleke haline getiren ve ölünceye kadar bu halini koruyanların, taatı işlemede, ma'siyete karşı direnmede sabırlı olanların hesap sorulmadan cennete girecekleri nakledilir. Ayette "Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir" (ez-Zümer, 39/10) buyurulur (bk. İbn Kesîr, a.g.e, I, 143; Geniş bilgi için bk. Sabır mad.).



Hamdi DÖNDÜREN