İBRAHİM SÛRESİ

Kur'an-ı Kerim'in ondördüncü sûresi elliiki ayet; sekizyüz ellibeş kelime, üçbin dörtyüz otuzdört harftir. Fasılaları dâl, mîm, râ, bâ, nûn, zı, za, sâd, hemze ve lâm harfleridir. Mekke'de inen surenin adı Hz. İbrahim (a.s)'ın banını yüceltmek, hatırasını anmak için onun isminden alınmıştır. Sûrede Hz. İbrahim'den ve onun duasından söz edilmektedir.



Surenin temel konusu peygamberlik müessesesidir. Bu konunun çevresinde tevhît ve ahiret inancından da söz edilmektedir.



Sûre, peygamberlerin gönderiliş sebebini özet olarak dile getiren bir ayetle bağlamaktadır. Bu ayette peygamberimize hitaben şöyle buyurulmaktadır: "Elif Lâm Râ. (Bu), bir Kitaptır ki Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa O güçlü ve övgüye layık (Allah)ın yoluna çıkaran için O'nu sana indirdik."



Birkaç ayet sonra Hz. Mûsâ'nın gönderiliş sebebinin de bu olduğu belirtilir: "Andolsun biz, Mûsâ'yı da'kav ,mini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın günlerini (geçmiş milletlerin başlarına gelen olayları) hatırlat' diye ayetlerimizle birlikte göndermiştik." (14/5).



Sûrenin bu ayetleri, peygamberlerin hepsinin aynı davayı savunduklarını; hedeflerinin, insanları cehalet karanlıklarından kurtarıp aydınlığa kavuşturmak olduğunu ortaya koymaktadır.



Sure, peygamberlerin iki temel özelliğini özenle vurgular:



a- Peygamberlerin, kavimlerinin diliyle gönderildiklerini (4). Bu da peygamberlerin, her şeyden önce fikir savaşçıları olduklarını gösterir. Onların silahı tebliğ ve insanların akıllarına hitap etmektir. İnsanları karanlıklardan aydınlığa kavuşturma savaşında silahları dilleridir.



b- Peygamberlerin de, beşer oldukları (11). İnsanlara tebliğ ettikleri mesajın ilâhî oluşu ve elleri üzerinde diğer insanları aczde bırakan harikuladeliklerin cereyan etmesi, zihinlerde, onların da ulûhiyyet ve rubûbiyyette Allah'a ortak oldukları izlenimini uyandırabilir. Bu yanlış izlenimin doğmaması için her peygamber, beşer olduğunu; gaybı bilmediğini, Allah'ın tasarruflarına ortak olmadığını, Allah'ın dileğinin dışına çıkamayacağını tekrar tekrar hatırlatmayı ihmal etmemiştir.



Sûrede muarızların tavırlarından ikisi de söz konusu edilmektedir:



Bunlardan biri, körü körüne inkârcılığa saplanmaları (9); diğeri ise, kaba kuvvete başvurarak peygamberleri ve onlara tabi olanları yurtlarından koğmalarıdır: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz" (13).



Bu ayet, surenin Hicrete yakın bir dönemde indiğine işaret etmektedir. O dönemde müslümanlara yapılan baskı ve zulüm, yurtlarını terkettirme derecesine ulaşmıştı. Müminlere, daha önce yaşamış peygamber ve tabilerinin de yurtlarından kovuldukları hatırlatılmakta ve bunun yanında onları kovanların ise sonlarının hüsran olduğu, o kovulan müminlerin tekrar yurtlarına dönüp oraya hâkim oldukları belirtilmektedir. Böylece müşriklere sonlarının hüsran olduğu ve yurtlarından kovulan müslümanların bir müddet sonra dönerek Mekke'ye hâkim olacaklarına işaret edilmektedir (13-14).



Peygamberlerin bu özellik ve muarızlarının tavırları anlatılırken Hz. Mûsâ ve kavmi misal gösterilir. Ardından Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin peygamberlerini yalanlamalarından bahsedilir.



Sûre bu arada peygamberlere inananların ahirette elde edecekleri mükâfattan ve inanmayanların uğrayacağı azaptan da bahseder.



Kur'an'ın insanları karanlıklardan aydınlığa kavuşturmak için indirildiğini belirten bir ayetle konuya giriş yapan sûre, yine Kur'an hakkındaki bir uyarıyla son bulmaktadır. Söz konusu ayette şöyle buyurulmaktadır: "Bu (Kur'an), insanlara bir tebliğdir. (insanlar), bununla uyarılsınlar. O'nun (Allah'ın) yalnız tek tanrı, olduğunu bilsinler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar diye (gönderilmiştir)" (52).



M.Sait ŞİMŞEK