Kölelikten Yükselenler

Kavmiyyetçilik mevzuunda da İslâm tarihinin en şerefli, en ziyade kendisiyle iftihar edilen,  her devirde örnek alınacak misallerin fazlasıyla bulunduğu Asr-ı Saadet ve Selef Devri'ne müracaat edeceğiz. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ırk ayrımı fikrini yıkmak için beyan buyurduğu sözlerden ayrı olarak, fiilî tatbikatından da daha önce bahsetmiştik. Burada, hulasaten, Araplarca en şerefli kabul edilen  Kureyş kabilesine mensub ve aynı zamanda halasının kızı olan Zeyneb Bintu Cahş ile azadlı kölesi Zeyd (radıyallahu anhümâ)'i evlendirmesi, bu azadlı köleyi ve onun oğlu Üsâme (radıyallahu anhümâ)'yi Muhâcir ve Ensâr' dan en büyük şahsiyetlerin bulunduğu orduya -bir kısım itirazlara rağmen- komutan tayin etmesi, İran asıllı  Selman, Bizans asıllı Süheyb, Habeş asıllı Bilâl'e diğer ashab arasında müstesnâ bir yer ve değer vermesi gibi vak'aları bir kere daha hatırlatabiliriz.



Şimdi vereceğimiz birkaç misalle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in getirdiği bu prensip sayesinde pek çok kimsenin kölelikten efendiliğe, âlimliğe, vâliliğe, sultanlığa yükselmiş bulunduklarını göstermeye çalışacağız. Şunu da kaydedelim ki, bu prensip sadece köleleri yükselterek onlara hizmet sunmuş olmuyor, aynı zamanda onları İslâm'a hizmet çarkına sokmuş olmakla İslâm'ın güçlenmesine, teâlisine de katkıda bulunuş olmaktadır.



Hz. Ömer'den Bir Misal: Hz. Ömer'le alakalı olan şu rivayet, Ashâbın mevzumuzla alakalı sayısız tatbikatına bir örnek olarak burada kayda değer: "Hz. Ömer Mekke'ye giderken kendisine, Usfân nâm mevkide, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i, Mekke valisi Nâfii İbnu Abdi'l-Hâris karşılar. Hz. Ömer'le aralarında şu konuşma geçer:



"- Vâdi ahalisi üzerine (Mekke halkına) kimi halef bıraktın?"



"- Onlar üzerine İbnu Ebzâ'yı bıraktım."



"- İbnu Ebzâ da kim?"



"- Mevâlilerimizden (azadlı kölelerden) biridir."



"- Yâni (Kureyş'ten ve Resûlullah'ın ashâbından pek çok kimselerin bulunduğu bir yere) bir azadlıyı mı halef bıraktın?"



"- Evet. Zira o, Allah'ın kitabını iyi bilir, ferâizi iyi bilir, adaletle hükmeder."



"- Öyleyse (isabetli davranmışsın), zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu: "Allah bu kitap sâyesinde bir kısım kavimleri yükseltecek, bir kısmını da alçaltacaktır."



Haccâc'dan bir Misâl: Bu mevzuda vicdanlara kök etmiş olan telâkkiyi ve bundaki samimiyeti anlamaya yardımcı olacak bir diğer rivayet de zâlimliğiyle şöhret yapmış Haccâc ile alâkalıdır. Haccâc, Hâlid İbnu Safvan'a sorar:



"- Basra ahalisinin büyüğü (seyyidi) kimdir?"



"- Hasan'dır (meşhur Hasan-ı Basrî)."



"- Bu nasıl iş, o bir azadlıdır (mevlâ)"



"- İnsanlar dine müteallik işlerinde ona muhtaç oldular. Onun ise, onların dünyalarına  hiç ihtiyacı yok. Ben Basra eşrafından olup da onun ders halkasına katılıp onu dinlemek, ilminden yazmak iştiyakı göstermeyen tek kişi görmedim." (Bu söz üzerine Haccâc belki de istemeyerek takdirini ifade etmek zorunda kalarak şöyle der):



"- Vallahi bu büyüklüktür (seyyidlik)."



Selmân-ı Fârisî Farslara Karşı: Aslen bir köle olan Selmân-ı Farisî'nin daha önce de temas ettiğimiz Müslümanlıkta elde ettiği mevki, mevzumuz açısından ehemmiyet taşıdığı gibi, bizzat İranlılara karşı, soydaşlarına karşı askerî bir seferi idare etmesi de ibret alınacak bir başka noktadır. İlk devirlerde, diğer milletlere nazaran ihraz ettikleri değişik pozisyonları sebebiyle İslâm'ın cibillî sahipleri durumunda olan Arapların samimi davranışları, bunlara gösterdikleri hakiki kardeşlik, İslâm'a sonradan giren Müslümanları da gerçekten samimi olmaya sevketmiştir. Bunun en güzel misali, söylediğimiz gibi Selmân-ı Farisî'nin İran'ın fethi için hazırlanan bir askerî birliğe komutan olarak katılmış olmasıdır. Rivayetler, kuşatılan kale halkına saldırmazdan önce mühlet tanıdığını ve Farsça olarak kale halkına şu hitabede bulunduğunu kaydederler: "Ben sizden bir kimseyim, İranlıyım. Görüyorsunuz, Araplar benim emrim altında  ve bana itaat ediyorlar. Müslüman olduğunuz takdirde, bizim haklarımız aynen size verilecek, size terettüp edecek vazifeler de bize terettüp eden vazifelerin aynı olacak. Dininizde kalmak isterseniz bize cizye vermek şartıyla sizi serbest bırakacağız, idâremizde olacaksınız..." Neticede teklif reddedilir ve Selmân (radıyallahu anh) hücum emreder ve kale fethedilir.



Ömer İbnu Abdilaziz: İslâm'ın gerçek, hasbi tatbikatçılarından biri olan ve bu sebeple, saltanat devresi 2,5 yıl gibi son derece kısa olmasına rağmen, İslâm âlemine her sahada büyük bir rahatlık getiren Ömer İbnu Abdilaziz, bir kısım Emevî halifelerinin ırkçı davranışlarına son vererek: "devletçe tahsis edilen ödeneklerde -yiyecek, giyecek, nakid ve diğer çeşit ikramlarda- Arap ve mevâli arasında tam bir eşitlik vaz'eder."



Mevâlî Hakimiyyeti: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ırk mevzuundaki tebligatının, yukarıda  belirttiğimiz şekilde vicdan ve ruhlardan tatbikata intikali sonunda, kısa zamanda İslâm'ın gerek ilmî ve gerek askerî fütuhatında gayr-ı Arap unsurların, kölelikten azad olmuşların hizmetleri büyük olmuştur. İslâm medeniyyet binasının ilk mühendis ve ameleleri arasında bunların sayısı gerçekten çoktur ve hatta ekseriyyeti teşkil ederler. Bu hususta okuyucuyu iknâ edici olan ve İbnu Şihâbi'z-Zührî'den gelen şu rivayeti  aynen kaydedeceğiz:



"Abdülmelik İbnu Mervân'ın huzuruna çıkmıştım. Bana: "Ey Zührî, nereden geliyorsun?" diye sordu. Ben "Mekke'den geliyorum" deyince, aramızda şu konuşma geçti:



- Mekke halkına mürşidlik edecek geride kim kaldı.



- Ata İbnu Ebî Rebâh.



- Arap asıllı mı, mevâlî mi? (mevâli azadlı köle demektir.)



- Mevâlîdendir.



- Pekâla,  Mekkelilere ne ile hükmeder?



- Diyânet ve rivayetle (Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sünneti ile).



- Diyânet ve rivayet ehli, irşad etmeye lâyıktır. Yemen ehline kim mürşidlik ediyor?



- Tâvus İbnu Keysân.



- Arap asıllı mı, mevâlîden mi?



- Mevâlîdendir.



- Pekâla, onlara ne ile hükmedecek?



- Atâ'nın hükmettiği ile (yâni diyânet ve rivayetle).



- Öyleyse lâyıktır. Mısır ahalisine kim mürşidlik edecek?



- Yezid İbnu Ebî Habib.



- Arap asıllı mı, mevâlîden mi?



- Mevâlîden.



- Şam ahalisine kim mürşidlik ediyor.



- Mekhul.



- Arap asıllı mı, mevâlîden mi?



- Mevâlîdendir. Huzeyl kabilesine mensub bir kadın tarafından âzad edilmiş (Sûdan asıllı) Nûbi bir köledir.



- Cezîre ahalisine  kim mürşidlik ediyor?



- Meymun İbnu Mihran.



- Arap asıllı mı, mevalîden mi?



- Mevâlîdendir.



- Horasan ahalisine kim mürşidlik ediyor?



- Dahhak İbnu Müzâhim.



- Arap asıllı mı, mevâlîden mi?



- Mevâliden.



- Basra ahalisine kim mürşidlik ediyor?



- el- Hasan İbnu Ebî'l-Hasan (yâni meşhur Hasan-ı Basrî).



- Arap asıllı mı, mevâlîden mi?



- Mevâliden.



- Helâk olasıca, Kûfe'ye kim mürşidlik ediyor?



- İbrahim en-Nehâî.



- Arap asıllı mı, mevâlîden mi?



- Bu Arap asıllıdır.



- Ey helâk olasıca Zührî, beni biraz ferahlattın. Allah'a kasem olsun, mevâlî, Araplar üzerine efendi olmuş bulunuyor. Araplar minberin dibine otursun da mevâlî üstüne çıkıp bunlara hutbe okusun ha (olacak şey değil)!



- Ey mü'minlerin emiri, bu, Allah'ın takdiridir. O'nun dinini kim tatbik eder, korursa efendi olur, kim de tatbik etmez elden kaçırırsa zelil olur."



İnananlar Kardeş Olun: Bu bahsi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şu hadisiyle kapayalım: "(Ey inananlar!) birbirinize hased etmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizin satışını bozmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun!



Müslüman kişi, diğer Müslüman kişinin (rengi, dili, doğum yeri, içtimâî durumu, cinsiyyeti ne olursa olsun) kardeşidir. Öyle ise ona zulmedemez, ihânet edemez, aldatamaz, yardım isteğini cevapsız bırakamaz, tahkîr de edemez. Allah sizlerin cesedlerine, mallarına bakmaz, fakat kalblerinize ve amellerinize bakar, -kalbini göstererek- takvâ şuradadır, takvâ şuradadır, takvâ şuradadır. Kişinin kötü  sayılması için  Müslüman kardeşini tahkir edip horlaması kâfidir. Bir Müslümanın kanı, malı ve ırzı diğer bir Müslümana haramdır." [(Müslim, Birr, 32-34; Tirmizî, Birr 18, 1928 H.)][7]



[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/255-257.



[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/258.



[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/259.



[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/259-261.











[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/261-262.











[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/262-266.











[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/266-271.