Ecdad İle Övünmek:

Kavmiyyetçiliğin bir başka tezâhürü olan, müşrik ecdâd ile övünmek de dinimizde yasaklanmıştır. Kur'ân-ı Kerim, Tekâsür suresinde, "Kabilesiyle övünmekte hızını alamayarak kabre girmiş, târihe karışmış müşrik cedlerini de hesaba katmayı, onlarla da gururlanmaya kalkanları kınar ve davranışın akıbetinin fena olacağını" haber verir (Tekâsür, 1-18).



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) birçok hadislerinde, cahiliyye devrinde gelip geçen ecdad ile övünmeyi men eder: "Allah sizden cahiliyye tekebbürünü ve o zamanda cari olan ecdâd ile övünme âdetini kaldırdı. İnsanlar ya mü'min ve müttakidir, yahud facir ve bedbahttır. (Şu veya bu kabileye mensubiyyet bu zati vasfı gidermez). Sizler Hz. Adem'in oğullarısınız. Âdem ise topraktandır. Bir kısım insanlar var ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar, ya bu övünmeden vazgeçerler, ya Allah nezdinde, pisliği burunlarıyla yuvarlayan mayıs böceklerinden daha değersiz olurlar."



Bir başka rivayette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle der: "Kıyâmet günü gelince, Allah bir münâdiye emreder ve o da nidâ eder: "Ben bir neseb koydum; siz ayrı bir neseb koydunuz. Ben en müttaki olanınızı en kerim kıldım, siz buna karşı gelerek: "Falan oğlu falan, falanca oğlu falancadan  daha hayırlı" dediniz. Fakat, bugün ben nesebimi  yükseltiyorum, sizin nesebinizi alçaltıyorum, nerededir müttakiler? (gelsinler yücelteyim)"



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in müşrik ecdada intisabdan iftihar duyanlara karşı izhar ettiği aksulamelin derecesini anlamak için şu hadisi de ibretle okuyalım: "Bir kimsenin cahiliyye adetince kavim ve kabilesine intisab ederek (onlardan yardım taleb ettiğini) ve onlarla şereflendiğini duyacak olursanız ona: "Babanın bilmem nesini ısır" deyiniz ve bunu açık açık söyleyerek ima ve kinâyede bulunmayınız."



Bir başka hadiste: "Cahiliyye devrinde ölen ecdadınızla övünmeyin. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülelâl'e yemin ederim ki, burnuyla pislik yuvarlayan pislik böcekleri, cahiliye devrinde ölen atalarınızdan daha hayırlıdır" denilir.



Bu hadisler, milletlerin kendi tarihlerini öğrenmelerini yasaklamıyor. Ancak, müşrik olanlarla övünmeyi, onlarda şeref aramayı yasaklıyor. İslâmiyet, intisab etmekle şeref duyulacak şeylerin (mefâhirin) Müslümanlar arasında müşterek olmasını istemektedir. "Kim kâfir atalarından dokuz tanesine izzet ve üstünlük niyetiyle intisab ederse, ateşte onların onuncusu olur."



Bir başka rivâyette Hz. Peygamber (aleyhissalâku vesselam) şöyle der: “Kıyâmet günü gelince, Allah bir münâdiye emreeder ve o da nidâ eder: “Ben bir neseb koydum; siz ayrı bir neseb koydunuz. Ben en müttakî olanınızı en kerîm kıldım, siz buna karşı gelerek: “Falan oğlu falan, falanca oğlu falancadan daha hayırlı dediniz. Fakat, bugün ben nesebimi yükseltiyorum, sizin nesebinizi alçaltıyorum, nerededir müttükiler (gelsinler yücelteyim)?”



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in müşrik ecdâda intisabdan iftihar duyanlara karşı izhâr ettiği aksül’amelin derecesini anlamak için şu hadisi de ibretle okuyalım: “Bir kimsenin câhiliyye âdetince kavim ve kabîlesine intisâb ederek (onlardan yardım taleb ettiğini) ve onlarala şereflendiğini duyacak olursanız ona: “Babanın bilmem nesini ısır” deyiniz ve bunu açık açık söyleyerek imâ ve kinâyede de bulunmayınız.”



Bu hadisin, Müslümanları müşrik olan ecdadlarıyla övünmekten men etme hususunda başvurduğu zecr ifadesinin dozajındaki ağırlıktan memnun olmayanlar, tuttukları yolun dikliğe, uçuruma yakın tehlikeli meylini göremeyecek kadar gaflet izhar ederek: "Hz. Peygamber böyle bir ifadeye yer verir mi?" vs. diyerek yersiz ve tehlikeli mütâlaalara, hadis-i şerife dil uzatmaya kalkabilirler.



Böylelerine cevabımız şudur: "İslâm milletlerinin birliğini, beraberliğini bozmada en mühim amillerden biri olarak, tarihte rol oynayacak bir davranışın fenalığını, her hâl u kârda ondan çekinmek gerektiğini, en âmi bir kimsenin bile kolayca anlayacağı bir üslub ile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ifade buyurmuştur. Biz, bu mefhumu sahifeler dolusu ifadeye döksek, halk seviyesinde bu kadar nefret verici bir açıklamada bulunamayız. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu bir cümlede, hem de kısa bir cümlede yapmıştır.



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in böyle bir ifade ile ihsâs etmeye çalıştığı fenâlıkların şümûlünü göstermek için, Osmanlı devletini parçalamaya götüren ırkçılığın yurdumuzda  tahriki için, Batılılar tarafından "müşrik ecdadla iftihar" tabye ve taktiğinin uygulandığını söylememiz kâfidir. Okuyucuyu, sırf bu hadisin ifade ettiği mefhumun doğruluğu ve ecdad ile övünmeyi men eden hadislerin ne kadar hakikatlı ve hikmetli olduğu hususlarında ikna için, önce Türkler arasında, sonra da Araplar arasında ırkçılığın nasıl uyandırıldığına dair  kısa bir açıklama yapacağız.



Hadisin, Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'i gibi  muteber bir kitapta -ki, içerisinde mevzu hadis olmadığı, bütün hadislerin makbul ve en aşağı hasen veya  hasene yakın derecesinde olduğu kabul edilmiştir- beş ayrı  vecihten gelmiş olması bir tarafa, bugünkü yurdumuzu parçalamada da büyük ölçüde ırkçılığın müessir bir alet olarak kullanılması da, bu hadisin ifade ettiği mefhumun doğruluğu ve rivayetin sıhhati  hususunda her çeşit şüpheyi izâle eder.[4]