İnsana Huzur Değil; Huzursuzluk Veren Hüzün ve Kurtuluş Çaresi

Olumsuz anlamdaki hüzne gelince... Başımıza gelen hastalık, fakirlik, sevdiklerimizin ölümü gibi musibetler, birer imtihan olduğu için bunlara sabır göstermeli  ve gereğinden fazla ya da gerçek anlamda üzülmemeliyiz. Kadere iman, bu tür üzüntülere en güzel frendir. “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenenleri kimseleri sevmez.” (57/Hadîd, 22-23)



Dünyevî anlamda ve sâlih amele yöneltmeyen, yani faydası değil psikolojik zararları olan üzüntü, can sıkıntısı, gönül daralması için, Peygamberimiz’in tavsiyesi şudur: “Ben bir söz biliyorum ki, üzüntüye düşen onu söylerse, Allah bu üzüntüyü giderir. O da kardeşim Yûnus’un sözüdür.” (Tirmizî). Biliyoruz ki Yûnus (a.s.) balığın karnında karanlıklar içinde üzgün bir halde iken Rabbine şu duâyı yapmıştır: “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn = Senden başka ilâh yoktur. Seni tesbih ve tenzih ederim; Sen her kusurdan münezzehsin. Ben zâlimlerden oldum.” (21/Enbiyâ, 87) 



Peygamberimiz, bu tür olumsuz üzüntüden Allah’a sığınır ve bunu tavsiye ederdi. Bir gün Allah Rasûlü mescide girdi. Ensârdan Ebû Ümâme’yi üzgün bir şekilde gördü. Sebebini sorduğunda, üzüntü ve borçlarından dolayı bu halde olduğunu öğrendi ve şu teklifi yaptı: “Sana, söylediğin takdirde Yüce Allah’ın üzüntünü gidereceği, borçlarını ödeme imkânı vereceği bir söz öğreteyim mi?” Ebû Ümâme, seviç içinde, ‘öğret yâ Rasûlallah’ deyince, Efendimiz şöyle buyurdu: “Öyleyse sabah akşam şu duâyı yap: ‘Allahümme innî eûzü bike mine’l hemmi ve’l-huzni ve mine’l cübni vel buhli ve mine’l aczi ve’l keseli ve min ğalebeti’d deyni ve kahri’r-ricâl = Allah’ım; üzüntü ve kederden, korkaklık ve cimrilikten, âcizlik ve tembellikten, borca batmaktan ve insanların kahrına uğramaktan Sana sığınıyorum.” Ebû Ümâme, diyor: “Bu tavsiyeyi ve duâyı yapmaya başladım. Yüce Allah üzüntülerimi giderdi, borçlarımı da ödeme imkânı verdi.” (Ebû Dâvud).



Tabii, bu arada duânın, sadece dille olmadığını, duâ lafızlarının anlamlarını gönülden kabulle, ihlâsla dillendirilmesi ve bundan da önce fiille/eylemle de duâ edilip sebeplere yapışılması gerektiğini unutmamalı. Yani üzüntüden Allah’a sığınırken, üzüntü verecek hususlardan uzak kalmak ve onu gönülden uzaklaştırmak için çabalamak da gerekecektir.



“Allah, devamlı istiğfar edenin, her (dünyevî) üzüntüsünü sevince dönüştürür. Her zorluktan çıkış yolu verir. Ummadığı yerden ona rızık kapıları açar.” (Ebû Dâvud). Rasûlullah’a böyle bir üzüntü geldiğinde nasıl davrandığını da biliyoruz: “Bir iş, kendisini üzdüğünde, Rasûlullah namaz kılmaya sığınırdı.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned). “Üzüntü ve kederi artan bol bol ‘lâ havle velâ kuvvete illâ billâh = Allah’ın dışında güç ve kuvvet kaynağı yoktur’ desin.” (Buhârî ve Müslim). Ve, hâlâ geçmeyen ciddî bir dünyevî üzüntü varsa, onun da ilacını belirten bir tavsiyesi: “Cihad yapın. Çünkü o, cennet kapılarından biridir. Allah onunla nefislerden üzüntü, gam ve kederi uzaklaştırır.” (Taberânî)