Demokrasi Oyunu:

“Ver oyunu, gör oyunu!”  “Kim daha oy alıyor/oyalıyor?”  "Oy, oy!" diye halktan rey dilenenler, iş başına geçtiklerinde halkı "of, of!" diye inletirler. Buna rağmen oyun devam eder. Demokrasi sâyesinde insan, ısırıldığı delikten bir değil; on kez ısırılır. Tahterevallidir demokrasi; partilerin biri iner, biri çıkar. Ama bu tahterevallinin üzerine binilip oturulan yerinde gıcırdayan tahta kalas değil; inleyen halk vardır. Hangi doktrin, rejimde hâkimse, onun koyduğu kurallar işlemekte, hâkim gücün çarkının işlemesi için halkın desteğine ihtiyaç duyulduğundan, senaryosu önceden yazılmış oyunda, halka sadece figüran roller verilmektedir. Halkın seçmek mecbûriyetinde olduğu düzenin memurları, isteseler bile hâkim gücün/derin devletin sistemini değiştirme hakkına sahip olmadıklarından, halkı temsilen seçilenlere düşen iş, mevcut sistemin çarkının başında durmaktan öteye gitmez. Bu olayda halka düşen ise, düzenin bazı yerlerine idareciler tâyin ederek onların suçuna ortak olmaktır.



Demokrasi bir yönetim biçimidir; yönetimleri belirleme biçimi değil! Kendisi bir düzendir; başka düzenlere kapı değil! Davul tutanları seçme işidir; tokmakları değil! Egemen güçler tarafından kuralları belirlenmiş oyundur; oyun kurallarını belirleme işi değil! Demokrasi, kitabına uydurma rejimidir; Kitab’a uyma değil! Demokrasi ile disiplini esas alan rejimler arasındaki fark, önemsizdir: Totaliter rejimlerde kral veya general; “Ben böyle istiyorum!” der; Demokrasi ise, “sen böyle istiyorsun!” der.  



Din kurumlarının bağımsız olmadığı düzen nasıl demokrat olabilir? Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi teklif bile edilemez, halk kendi istediği sistemi seçemez, kurulu düzenin uygulayıcıları olarak kendi önlerine çıkarılan isimler arasında bir tercih yapmak, içinde kendine benzeyen bulamadığı için dayatılan adaylardan ehven-i şerri tercih etmeye çalışırsa, buna oyun denilmez mi? Halk idaresi diye, halkın inancına, yaşayış ve ahlâkına saldıran düzenin adıdır bu ülkede demokrasi. Başta Kemalizm ve onun ilkeleri olmak üzere, laiklik vb. tabuların bulunduğu düzen, nasıl halkın yönetimi olabilir? Demokrasilerde egemenlik kayıtsız şartsız paranındır, medyanındır, derin devletindir; ama halkın değildir. Halk, rüzgâr ne yönden esiyorsa onun gücüyle savrulan yaprak gibidir. Ulusal ve uluslararası istihbârât örgütleri, kartel ve holding patronları, siyonizm, ağalar, şeyhler, hizmet adı altında devlet rüşvetleri, reklâm, aldatmaya dayalı propaganda, seçim kanunu vb. adla seçim hile ve aldatmacaları, büyük partilerin devlet yardımı vb. yollarla avantajları... bütün bunların halkı yönlendirmediğini kim iddia edebilir? Öyleyse, gerçekten halk mı yönetiyor halkı?                                                               



Güçlünün hâkim olduğu rejimin adıdır demokrasi. Çağdaş bir masaldan ibarettir. Her ne kadar tersi iddia ediliyor olsa bile, seçenlerin ve hatta seçilenlerin değil; seçtirenlerin ve derindekilerin irâdesi önemlidir. Demokrasi, bir Truva atıdır. Halka, oy vermeme hürriyeti bile vermeyen çağdaş dayatma rejimidir. %51 delinin % 49 akıllıya gâlip getirilmesinin adıdır. Müslümanla kâfirin, mücâhidle İslâm düşmanının, âlimle câhilin, aydınla avamın eşit olduğu adâletsiz rejimin adıdır demokrasi. Demokrasi açısından, oy veren insanlar, eşit olmasına eşittir, ama bazıları daha çok eşittir. Elli bir pirenin kırk dokuz file gâlip getirilmesidir demokrasi. Kazanan ve kaybedenin maçtan önce belli olduğu şikeli bir karşılaşmadır. Hakka rağmen halk idaresi olmasının yanında; aslında halka rağmen egemen çevrelerin halkın inancına ters dayatmalar rejimidir. Teorisiyle pratiği birbirine bu denli ters bir anlayış, başka hiçbir ideolojide bu kadar sırıtmaz.



Kimler parti kurabilir? Partiler kanunu, hangi mecbûriyetler getirmektedir? Meselâ İslâm partisi kurulabilir mi? Hani, halkın idaresi idi demokrasi; ya halk İslâm’ı istiyorsa? Buna fırsat vermeden, yolu açmadan halkın isteyip istemediği nasıl belli olacaktır? Kimleri seçebilir vatandaş? Partiler ve adaylar her görüşe açık mıdır? Rejim, Atatürk ilkelerini tâvizsiz uygulamaya çalışır. Gerçekten halk mı istemektedir bu kadar heykeli? Halk Kemalist midir de, halkın yönetimi denilen demokrasi rejiminde yönetim onun ilkelerinin dışına çıkamaz? Halkın inanç ve ibâdetleri, halkın seçtiği yöneticilere ve onların yönettikleri düzene ne kadar yansıyabilmektedir? Halkı etkilemede medyanın, propagandanın ve kaynak olarak paranın gücü nedir?



Ve bir düdük öttürülünce halkın irâdesi ne durumlara düşmektedir? Demokrasi, demokrasinin raylarına oturtulmak adına katledilerek demokratik (!) darbeler yapılır her on senede bir. Demokrasiye kimler ve ne adına balans ayarı yapmaktadır? Partileri halka rağmen kim kapatmakta ve kapatmakla tehdit etmektedir? Bunun demokrasi ile neresi bağdaşmaktadır? Milyonlarca oyu kim, hangi gerekçeyle geçersiz/etkisiz saymakta, daha az oya daha büyük yetkiyi kim, nasıl vermektedir? Demokrasi ile ilgili bu tür sorunları ve soruları çoğaltmak mümkün... 



Kapitalizmin sömürüsünü perdeleyen bir simgedir demokrasi. Demos-kratos: Yunanca; Halkın yönetimi anlamına geliyor, yani halkın hâkimiyeti. Batılıların helvadan putudur demokrasi; istedikleri zaman yiyip yutarlar. Batılılar niçin Kuveyt’te, körfez ülkelerinde, Suudi Arabistan’da vb. yerlerde demokrasi istemez? Bazı yerler içinse zorunludur demokrasi. Batının, demokrasi kavalıyla kolay güdebileceği ülkelerde her konunun demokrasiyle ilişkisi kurulurken, Batı, işine gelmediği yer ve zamanlarda, emir kulları aracılığıyla demokrasiyi askıya alır veya aldırtır, darbeler yaptırılır. Meselâ Türkiye’de müslümanlara zulüm gündeme getirilmezken Apo’nun idamı bir demokrasi meselesi kabul edilir.



Demokrasi, monarşinin egemenliğine göz dikmiş, krallık veya padişahlığın yanlışları üzerine antitez olmuştur. Gerçi demokrasinin beşiği denilen yerlerde, Batıda kral ve kraliçeler hâlâ en üst yöneticilerdir; bu tezat bile değerlendirilmez. İngiltere, Belçika, Hollanda, Danimarka, Lüksemburg gibi ülkelerin başında hâlâ kral veya kraliçeler vardır. Padişahlığa alternatif olarak kabul edilen demokraside 550 tane padişah ve arkalarında sayısını kimsenin bilmediği gizli padişahlar bulunan bir anlayış mıdır halkın istediği yönetim? Câhiliyye dönemindeki müşrikler de demokrattı. Mekke’de de demokrasi vardı: İsteyen istediği putu serbestçe seçebiliyor, kimse karışmıyordu. Aynı özgürlük çağdaş câhiliyyede de vardır: Zulümlerden zulüm beğenebilir, tâğutlardan bir tâğut seçebilir insan, günümüzdeki çağdaş demokrasilerde. Hakkını yemeyelim: Tavuklara kümeslerini, bekçilerini ve kurtlarını seçme hakkı verir demokrasi. Hileli yollarla da olsa, halka gardiyanlarını seçme hakkı verir.         



“Demokrasilerde çare tükenmez” mi acaba? Bugüne kadar ülkedeki çaresizliklere ne demeli? Doğrusu şöyle olmalı: “Demokrasilerde çene tükenmez!” Politika, iş üretmeye değil; laf üretmeye dayanır bu ülkede, demogoji, laf yarışı, kandırma tükenmez bu düzende. Halk seçime katılabilir ama, yönetimi hiçbir zaman ele geçiremez. Yönetim ve halk ayrımı vardır halkın idaresi denilen demokraside.



İslâm’da halkın değil; Hakkın hükmü önemlidir. Halk Hakka kul olmalı, O’nun hükmüne teslim olmalıdır. Çünkü,“insanların çoğu bilmezler” (45/Câsiye, 26), “insanların çoğu şükretmezler” (40/Ğâfir, 59), “insanların çoğu nankördür” (25/Furkan, 50) ve “insanların çoğu mü’min değildir, iman etmezler” (40/Ğâfir, 59). O yüzden halkın çoğunluğuna uymak, dalâlettir/sapıklıktır. “Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka (söz de) söylemezler.” (6/En’âm, 116). İnsanların çoğunun bilmediğini, şükretmediğini, akıllarını kullanmadığını, yoldan çıkmışlığını, günah ve haram peşinde koştuklarını, insanların mallarını haksız yere yediklerini, çokluğu ve çoğunluğu ile böbürlenip üstünlük tasladığını, bu yüzden mallarının ve evlatlarının çokluğu ile övündüklerini, daha çok ve daha zengin oldukları halde kendilerinden önce nice toplulukları yok edildiğini, bütün bunlardan ders almayan insanların yine pek çoğunun yoldan çıktığını Kur'an, sayılamayacak kadar çoklukta ve ısrarla anlatmaktadır. Çokluğun ancak Allah'ı zikredip anmada, şükretmede, kulluk ve ibâdet etmede, takvâda işe yarayan bir şey olduğu da yine Kur'an'da ısrarla üzerinde durulun hakikatler olarak ifade edilmektedir.



Çoğunun akılsızlıklarından bahsedilen insanlar, Allah'ın hükümlerine itibar etmeyen, Rab olarak sadece Allah'ı kabullenmek istemeyen kalabalıklardır. Sürüleştirilen, sömürülen, köleleştirilen yığınlardır. Çalışan kafalar, akl-ı selîm sahipleri, kendilerinin farkına varan kafalardır. Kendinin farkına varanlar, Allah'ın farkına varırlar; Allah ile kendileri arasındaki farkı farkederler. Hadlerini bilirler ve O'na ait olan, olması gereken hâkimiyeti kendi zimmetlerine geçirerek haksızlık edip ilâhlık taslamazlar. "Onların (İnsanların) çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan/gerçekten hiçbir şey ifade etmez." (10/Yûnus, 36). Haktan, hakikatten bir şeyin ifadesi olmayan zanna uyanlar, ister çoğunluk, ister azınlık olsun, gerçekten bir şeyin ifadesi olmayana uyduklarına göre akletmiyorlar demek değil midir?       



Halk deyimiyle "nerede çokluk, orada ..."  Kendi taraftarları ve ideologları bile, demokrasinin görmezlikten gelinemeyecek zaaflarından haberdardır: "İyi hükümetler arasında demokrasi en kötüsü, fakat kötülerin en iyisidir." (Aristoteles) "Hükümetlerin en iyisi, bize kendimizi yönetmemizi öğreten hükümetlerdir." (Goethe)   



Demokrasilerde mutlak doğru, çoğunluğun tespit ettiği (ya da öyle farzedilen) görüştür. Doğru, parmak sayısına göre belli olur. Halktır hakem, o ne demişse doğrudur. Serbest kılma veya yasaklama (helâl ve haram kılma) yetkisi, halkındır, seçilmişlerindir. Bunun uygulamada böyle olup olmadığı da, doğru olup olmadığı da tartışılmaz.



Aynı coğrafyada yaşayan insanlar olarak hepimiz, aynı geminin yolcularıyız. Gemide delik açanlar, sadece kendilerini batırmış olmazlar. Gâfil, hâin, ehil olmayan, güvenilmez (mü'min olmayan) kaptanın, elindeki bozuk pusula ve yanlış harita ile gemiyi sürmesine rızâ göstermek, tüm yolcular için hayatî tehlike demektir. Kaptan ve tayfaların yanlış rotalarına seyirci kalmak, tüm yolcuları da gitmeleri gereken yere ulaşmalarına engel olacaktır. "Devlet gemisinin sorumlu kaptanı, sadece bu gemiyi yöneten değil; aynı zamanda bu gemiyle yolculuk edenlerdir."



Yöneticilerin amaç ve çıkarları ile onları seçenlerin amaç ve beklentilerinin aynı olduğunu kim iddia edebilir? Enflasyon, devalüasyon, vergi vb. adlar altında halk, kendi cebindeki paraları soydurmak, bazılarına hortumlatmak için mi seçmektedir seçtiklerini? Halk yargılanırken, halkın vekillerinin yaptıkları niye yanlarına kâr kalmaktadır? Kaç parlamenter bugüne kadar suçlanabilmiş ve kaç tanesi cezasını çekmiştir? Partilerin başında kapatılma korkusu Demokles’in kılıcı gibi durur; her on yılda bir darbeler âdet olduğu için, buna sebep olmamak, fincancı katırlarını ürkütmemek gerekmektedir. Demokratik düzenin vazgeçilemez unsurları olan partiler, kendi içlerinde sahi ne kadar demokrasiye uygun davranıyorlar? Lidere rağmen farklı görüş bildirilebilir, o istemeden birisi onun partisinden aday olabilir mi dersiniz?



 Demokrasi, sözüm ona müslümanların bazıları tarafından kutsallaştırılır, batılı cadı mankene başörtüsü taktırılır: “Halkın irâdesi Hakkın irâdesidir.”  “Halka hizmet, Hakka hizmettir.” “İslâm, demokrasinin ta kendisidir...”       



Konuyu özetlemek gerekirse; Her yönüyle kendisine has bir muhtevâya sahip olan İslâm Dininin, esas gayesini teşkil eden “dini yalnızca Allah'a has kılma”yı gerçekleştirmek için, diğer bir ifade ile İslâm’ı hâkim kılmak için kendine has bir yol ve yordamının olacağı da açıkça bilinen hususlardandır. İslâm’ı hâkim kılmak için yapılacak her bir doğru eylem, hatta zihinsel faâliyetler bile birer sâlih ameldir. Yani bu maksatla yapılacak işlerimizin kabul edilebilmesi için, bir ameli, sâlih kılan özellikler şunlardır:



1) Yapılacak amel ile birlikte sahih bir akîdenin bulunması,



2) Yapılacak amelin ihlâsla, yani yalnızca Allah’ın rızâsı gözetilerek yapılması,



3) Bu amelin, şeriatin o amel için belirlemiş olduğu şekilde yapılması, yani Kitaba ve Sünnete uygun olması (ittibâ). Dolayısıyla İslâm’ı hâkim kılmak için izlenecek yolun, İslâm’ın kendi bünyesinden alınmış olması, yahut en azından İslâm’ın açıkça yasaklamış olduğu gâye ve maksatlara götüren bir yol olmaması gerekmektedir. Buna bağlı olarak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Demokrasi, esas itibarıyla, hâkimiyeti Allah’ın bir hakkı olarak kabul etmeyip bu hakkı kayıtsız şartsız olarak halkta ya da millette gören bir rejimin adıdır. Demokratik yöntemler de bu amacı gerçekleştirmek için ortaya konulmuş yollardır. Müslüman bir kimse, İslâm’ı egemen kılmak için çalışma ibâdetini îfa ederken, hiçbir yönüyle İslâm’la bağdaşmayan bu yöntemleri, İslâm’ı egemen kılmanın vâsıtası olarak kullanamaz. Çünkü böyle bir durumda en azından sâlih amelde aranan “ittib┠şartı bulunmayacaktır. Dolayısıyla böyle bir amel, en azından red edilmiş olacaktır.



Kaldı ki, her bir sistemin yöntemi de ancak kendi tabiatına uygundur. Amaç ile yöntem arasındaki tabiat farlılıklarının varlığının sağlıklı birtakım sonuçlara ulaştıramayacağı da hem mantıkî bir gerçektir; hem de artık gerek İslâm âleminde ve gerekse coğrafyamızda yaşanan deneyimleri göz önünde bulunduracak olursak, vâkıa daha açık ortaya çıkacaktır. Laiklik ise; en azından İslâm’ın devlet ve toplum hayatına dair hükümlerini red ve iptale dâvet ettiğinden, müslüman açısından kabul edilmesi imkânsız bir siyasal yaklaşımdır.



Allah’ın indirdiği hükümleri ve öncelikle de Allah’ın hâkimiyetini (hangi çerçevede olursa olsun) red etmek de, İslâm dışında bütün sistemlerin ortak yönünü teşkil eder. Dolayısıyla hâkimiyeti bütün kapsam ve boyutlarıyla Allah’ın hakkı olarak görmeyen bir sistem ve din de, müslüman tarafından red edilmeye mahkûmdur. Allah’ın hüküm ve hâkimiyetini kısmen ya da tamamen red eden sistemlerin, İslâm’a göre başka bir şekilde değerlendirilmeleri mümkün olmadığı gibi; müslümanın da bunları red etmekten başka bir tavır takınacağını beklemek mümkün değildir.



Müslümanlar Allah’ın Dini’ni gerçek mâhiyetiyle kavrayıp küllî ve cüz’î hiçbir alanda İslâm’dan başka herhangi bir sisteme ihtiyaç duymayıp yalnızca Rablerinin dini ile yetinerek, sadece o dinin gösterdiği doğrultuda, gösterdiği hedefe doğru ilerleyecek olurlarsa, hem kendi aralarındaki anlaşmazlıkları ıslah edip birbirleriyle ilişkilerini düzeltecek, hem de Rableriyle aralarını düzelterek O’nun rahmet ve inâyetine mazhar olacaklardır: “Uğrumuzda cihad edenleri, elbette Biz Onları, yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah, ihsân edenlerle beraberdir.” (29/Ankebût, 69)   



Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar



1.   Kur’an’da Siyasî Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 41-62



2.   Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 164-171



3.   Kur’am’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 279-281



4.   Kur’an’da Temel Kavramlar, Harun Yahya, Vural Y. s. 43-46



5.   Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. s. 188-191



6.   Fikrî Tevhide Doğru, Halil Atalay, Ribat Neşriyat, s. 11-23



7.   Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s. 298-301; c. 3; 33; c. 6, s. 29-30



8.   Kur’an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 7, s. 236-245; c. 9, s. 5-38



9.   İslâm Siyaset İlişkileri, Süleyman Uludağ, Dergâh Y. s. 149-156



10. Nurdan Cümleler, Alâaddin Başar, Zafer Y. c. 1, s. 68-72



11. Dinde Ölçülü Olmak, Abdurrahman b. El-Luveyhık, Kayıhan Y. s. 260-278



12. İnanmak ve Yaşamak, Ercümend Özkan, Anlam Y. c. 2, s. 187-196



13. Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Hayati Aydın, Timaş Y. s. 203-207



14. İman ve Tavır, M. Beşir Eryarsoy, Şafak Y.



15. İslâm Devlet Yapısı, M. Beşir Eryarsoy, İşaret/Bunuc Y.



16. İslâm'da Siyasî Düşünce ve İdare, Harun Han Şirvani, Nur Y.



17. İslâm’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller, Abdurrahman Çobanoğlu, İhtar Y.



18. Câhiliyenin Hükmünü mü İstiyorlar? Ziyâeddin el-Kudsi, Hak Y.



19. Hâkimiyet Allah’ındır, Ziyaüddin el-Kudsi, Hak Y.



20. Hükmüllah, Heyet, Hilâl Y.



21. Hâkimiyet Allah’ındır, Âyetullah eş-Şiran, İhtar Y.



22. İnanç Sorunları, Hudaybi, İnkılâb Y.



23. İslâm Siyaset İlişkileri, Süleyman Uludağ, Dergâh Y.



24. İslâm Şeriatı, Abdülkadir Udeh, Nur Y.



25. İslâm ve Siyasi Durumumuz, Abdülkadir Udeh, Pınar Y.



26. İslâm Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, Nevin A. Mustafa, İz Y.



27. İslâm’ın Siyasi Yorumu, Ebu’l-Hasan Ali Nedvi, Akabe Y.



28. Siyasi Hutbeler, Şeyh Said Şaban, Endişe Y.



29. Devlet ve Devrim, Münir Şefik, Dünya Y.



30. Modern Çağda İslâm’ın Politik Sistemi, Lokman Tayyib, İlke Y.  



31. Anayasa ve Demokrasi, Abdurrahman Dilipak, Emre Y.



32. Laiklik, Demokrasi ve Hâkimiyet, M. Beşir Eryarsoy, Buruc Y.



33. Siyasi Hutbeler, Şeyh Said Şaban, Endişe Y.



34. İslâm’da Hükümet, Mevdudi, Hilal Y.



35. Gelin Bu Dünyayı Değiştirelim, Mevdudi, Özgün/İnkılâb Y.



36. İslâm İnkılâbının Süreci, Mevdudi, Özgün Y.



37- İslâm Nizamı, Mevdudi, Hilal Y.



38. İslâm’da Siyasi Sistem, Mevdudi, Özgün Y.



39. Kur’an’a Göre Dört Terim, Mevdudi, Beyan Y.



40. İslâm Kapitalizm Çatışması, Seyyid Kutub, Bir/Arslan Y.



41. Yoldaki İşaretler, Seyyid Kutub, Fecr/Dünya/Özgün/Pınar Y.



42. İslâm’ın Dünya Görüşü, Seyyid Kutub, Arslan Y.



43. İslâm Toplumuna Doğru, Seyyid Kutub, İslâmoğlu Y.   



44. Yaşasın Şeriat, Abdurrahman Dilipak, Görüş/Risale Y.



45. İslâm – Laiklik, Yusuf Kardavi, Denge Y.



46. İslâm, Laiklik ve Kenan Evren, N. Yücel Mutlu, Rehber Y.



47. İslâm ve Laisizm, Nakib Attas, Pınar Y.



48. Laik Düzende İslâm’ı Yaşamak, 1-2, Hayreddin Karaman, İz Y.



49. Laiklik Yargılanıyor, Rauf Pehlivan, Gonca Y.



50. Laik Vahşet, Faruk Köse, Mektup Y.



51. Laiklik Çıkmazı, Ahmed Taşgetiren, Erkam Y.



52. Laiklik Devrini Kapamıştır, İsmail Kazdal, İhya Y.



53. İslâm Açısından Laiklik, Muhammed İslâmoğlu (Sadreddin Yüksel), Özel Y.



54. Laikliğin Neresindeyiz? Safâ Mürsel, Yeni Asya Y.



55. Laik Demokratik Cumhuriyet İlkelerine Bağlı Kalacağıma, Abdurrahman Dilipak, Risale Y.



56. Laisizm, Abdurrahman Dilipak, Beyan Y.



57. Din ve Laiklik, Ali Fuad Başgil, Yağmur Y.



58. Türkiye’de Laiklik İdeolojisi, Ahmet Parlakışık, Objektif Y.



59. Türkiye’de Laiklik ve Fikir Özgürlüğü, Fehmi Koru, Beyan Y.



60. Müslüman Laik Olamaz, Ali Kemal Saran, Şelale Y.



61. Sosyalizm Bitti Laiklik Alır mıydınız? Yavuz Bahadıroğlu, Nesil Basım Y.



62. Osmanlı ve Safevîlerde Din-Devlet İlişkisi, Vecih Kevseranî, Denge Y.  



63. Medenî Vahşet, Hüsnü Aktaş, Ölçü Y.



64. Çağdaş Truva Atı Demokrasi, İsmail Kazdal, İhya Y.



65. Demokrasi Risalesi, Yaşar Kaplan, Timaş Y.



66. Alaturka Demokrasi ve Alaturka Laiklik, İhsan Süreyya Sırma, Beyan Y.



67. Demokrasi ve Totalitarizm,  Raymond Aron, Kültür Bakanlığı Y.  



68. İzmlerin Çöküşü ve İslâm’ın Yükselişi, M. Emin Gerger, Şelale Y.



69. İslâm Işığında Hareketler ve İdeolojiler, Fethi Yeken, İslâmoğlu Y. 



70. Değişim Sürecinde İslâm, J. Esposito, J. Donohue, İnsan Y. 



71. Câhiliye Düzeninin Ruh Haritası, Mustafa Çelik, Ölçü Y.



72. İlahlar Rejiminin Anatomisi, Mustafa Çelik, Ölçü Y.



73. Lâ 1-2, Mustafa Çelik, Ölçü Y. 



74. İslâm’a Göre Partinin Hükmü, Muhammed Fatih, Tevhidî Çekirdek Y.



75. Siyasal Katılım, Zübeyir Yetik, Fikir Y.



76. İslâm’da İmâmet ve Hilâfet, Hasan Gümüşoğlu, Kayıhan Y.



77. Hilâfet: Modern Arap Düşüncesinin Eleştirisi,  Fehmi Şinnavi, İnsan Y.



78. Halifesiz Günler, Hakan Albayrak, Denge Y.



79. Hilâfet ve Şehâdet, Muhammed Bâkır es-Sadr, Objektif Y.



80. Hilâfet ve Halifesiz Müslümanlar, Sadık Albayrak, Araştırma Y.



81. Hilâfet Nasıl Yıkıldı? Abdülkadim Zellum, Hizbü’t-Tahrir Y.



82. Hilâfet ve Kemalizm, Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Âlem Y/Araştırma Y.



83. Hilâfetin İlgâsının Arkaplanı, Şeyhülislâm Mustafa Sabri, İnsan Y.



84. Hilâfet-i İslâmiyye ve T.B.M. Meclisi, İsmail Şükrü, Bedir Y.



85. Hilâfet (Geçmişi ve Geleceği ile), Kadir Mısıroğlu, Sebil Y.



86. Hilâfet ve Saltanat, Mevdudi, Hilâl Y.



87. Hilâfetin Saltanata Dönüşmesi, Vecdi Akyüz, Dergâh Y.



88. Hilâfet Hareketleri, Mim Kemal Öke, T. Diyanet Vakfı Y.



89. Hilâfetin Kaldırılması Sürecinde Cumhuriyetin İlanı,  1-2, Murat Çulcu, Kastaş Y.



90. Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik, Seçil Akgün, Turhan Kitabevi Y. 



91. İslâm Siyasî Düşüncesinde Muhalefet, Nevin A. Mustafa, İz Y.



92. Devlet ve Din, Çetin Özek, Ada Y.



93. Ceza Hukuku ve Demokratik Düzenin Korunmasında Laiklik İlkesi, Çetin Özek, 1978, İstanbul



94. Türk Hukukunda Laikliği Koruyucu Ceza Hükümleri, Çetin Özek, 1961, İstanbul



95. Akaid Ders Notları, Ahmed Kalkan, Tevhid Vakfı Y. s. 18-27