HURAFE, HURAFECİLİK

Uydurulmuş hikâye ve rivayet. Bu hikâye ve rivayetleri aktarına ve benimseme tutumu. Bunlar genellikle dinin bir parçası veya gereği olarak aktarıla geldiği gibi, benimseyenlerce de dindenmiş gibi benimsenmiş olan, gerçekteyse dinle ilgisi bulunmayan, sonradan katılmış hikâye ve rivayetlerdir .



Hurafenin bu durumuna açıklık getirebilmek için, dine sonradan katılan diğer unsurları anlatan kelimelere, kavramlara da kısaca değinmek gerekecektir. Bunları şöylece sıralayabiliriz:



a. Bid'atler: Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet'te bulunmayan ve Ashabca da bilinmeyen, özellikle din esaslarına ilişkin sonradan çıkma kimi ibadet ve davranış biçimleri ve inanca yönelik yorumlar. Mevlit okutmak, Kur'ân-ı Kerîm'in "mahlûk" olup olmadığını tartışmak gibi...



b. İsrailiyyat: Kur'ân-ı Kerîm'deki kıssaların yorumu ve benzeri durumlarda ayrıntıya ilişkin bilgi vermiş olmak adına Kitab-ı Mukaddes, özellikle Tevrat ve Tevrat yorumlarından aktarılan bilgiler. Ehli kitap rivayetleri...



c. Batıl İnançlar: Dinde kesinlikle yeri olmayan, fakat günlük hayatta dinin bir parçasıymış gibi gösterilen ve gerçekte dindışı olan, hatta dinin özüne ters düşen kimi inanç ve davranış biçimleri. Nazar boncuğu takmak gibi...



d. Esâtîr: Eski batıl dinlerin inanç ve yorumlarından olup da, halkın arasında sürüp giderken, müslümanlaşma sırasında "Müslümanlaştırılarak" dine katılan mitolojik hikâyeler, efsaneler . . .



e. Hurafeler: İsrailiyyat ve esâtîrden olmadığı halde bütünüyle sonradan uydurulan ve genellikle İslâm'ın gerçeğiyle bağdaşmaz batıl inançları veya çarpık davranış biçimlerini telkin eden hikâyeler.



Nitekim, "hurafe" kelimesinin kökeni de, bu tür bir olayın adlandırılmasıyla ilişkilidir. Hurafe, gerçekle, Arap kabilelerinden Uzle'ye mensup bir şahsın adı olup, anlattığı inanılmayacak şeylere de (onun adına izafetle) 'hadis-i Hurafe' denilmiştir. (Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Hurafe Kelimesi).



İbarede geçen "hadis-i Hurafe"nin anlamı, "Hurafe'nin çıkardıkları, uydurdukları, ortaya attıkları, söyledikleri bütünüyle temelsiz hikâyeler"dir. Yukarıda sıralanan dine sonradan katılmış şeylerden "hikâye" türündeki İsrailiyyat'tan bir bölümü Tevrat'ta vardır. Bir bölümü ise Tevrat tefsirlerinde olup, bunlar ya esatîrden alınma ya da bütünüyle uydurmadır. Tevrat'ta bulunanların bir bölümünün de



Tevrat'ın yeniden yazılması sırasında katılmış olması mümkündür. Bu itibarla, İsrailiyyat'ın büyükçe bir bölümünün gerçek Tevrat'la ilgisi olmadığı cihetle hurafe olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır. Semavî kökenli olmayan batıl dinlerin mitolojisinden kaynaklanma esatîr'in ise, apaçık bir hurafe olarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, bu dinlerdeki her şey insanların uydurmasıdır. Bunlara ek olarak, sonraki yıllarda yeni yeni uydurulan hikâyeler de, hep, hurafe sınıfına dahildir.



Hurafecilik'e gelince: Bu deyim, ilk bakışta hurafeleri benimsemek gibi görünüyor olsa da, boyutları bu kadar değildir. Tabiin -hatta Ashabın son dönemi- devrinden itibaren, camilerde halka öğüt verenlerden kimileri daha çok dinleyici bulup, çıkar sağlamak için anlattıklarını hikâyelerle süslemeğe başlamışlar ve bu arada İsrailiyata başvurmakla yetinmeyip, kendileri de kimi hikâyeler uydurur olmuşlardır. Gerek hadis ve gerekse tefsir tarihlerinde kendilerinden "kıssacılar" olarak söz edilen bu kişiler, halkın dinin özünü unutarak hikâyelerle oyalanmasına yol açtıkları için dine büyük zarar vermişlerdir. Hurafecilik, işte o günden bu yana sürüp gelmiştir.



Zübeyr YETİK



Dinde olmadığı halde dindenmiş gibi uydurulup anlatılan hikaye ve rivayetlere verilen ad. Bu çeşit rivayetler ve hikayeler tümüyle uydurma, hatta bir kısmı saçma sapan olduğu halde, tarih boyunca İslâm’a mal edilmiş, diní bir kılıfla sunulmuşturlar.



Hurâfe, aslında bir kişinin adıdır. Aslı astarı olmayan hikayeler anlatırmış. Dolaysıyla, Hurafe’nin anlattıkları, Hurafe’nin uydurdukları, Hurâfe’nin çıkardığı deyimler zamanla, bu tür bütün uydurma rivayetlerin ortak adı olmuştur.



Hurâfeler, dilden dile veya kitaplarla anlatılan rivayetlerdir.  Bunların sağlam bir  asılları yoktur yani uydurma şeylerdir. Ancak diní bir motifle, dine mal edilerek anlatılır. Işin önemli olan yanı da burasıdır. Hurafeler yalnızca hikaye olsa, üzerinde durulmaz. Hikaye her yerde her zaman anlatılabilir, yazılabilir. Ancak bunlara uydurma ve yanlış oldukları halde İslâmí bir kılıf giydirilirse, o zaman iş değişir. Çünkü bu tür rivâyetler müslümanların saf inancına zarar vermektedir.



Müslümanlar arasında dolaşan yanlış unsurların bir kısmı, yahudi ve hırıstiyan kaynaklarından aktarılmışlardır. Bunlara ‘israiliyyat’ denilir.



Bir kısmı, dinden olmadığı halde din’e sonradan sokulan bid’atlerdir. Ki bunlar, uydurma oldukları halde, çok önemli diní ibadetler gibi algılanır ve yapılır.



Bir kısmı, halk arasına yerleşmiş batıl, yani yanlış, İslâm dışı inançlardır.



Hurâfeler, İslâm gerçekleriyle bağdaşmayan batıl inanışlar, uydurma batıl hikâyeler ve çarpık davranışlardır.



Hurâfeler, bir taraftan müslümanların inançlarına zarar verirken bir taraftan da başkalarının, yeni yetişen nesillerin İslâm hakkında yanlış fikre sahip olmalarına sebep olur. Hurâfelerle örülmüş bir din, günümüzün gerçeklerinin çoğuyla bağdaşmaz. Halbuki İslâm, kâinattaki kevní gerçeklerle uyuştuğu gibi, her çağın ve her ülkenin insanına hitap etmektedir.



Günümüzde bir çok felsefí, siyasí ve iktisadí düşünceler, bir çok tavır ve anlayışlar birer bilimsel gerçek, birer değişmez inanç ilkeleri gibi sunulmaktadır. Halbuki bunların çoğu ya kişilerin kendi görüşleri, ya da zamanla modası geçecek şeylerdir. Bunların pek çoğu müslümanların saf inancını bozacak özelliktedir. Bunlara ‘modern hurâfeler’ dememiz mümkündür.



Müslümanlar, hangi adla ve hangi kılıfla sunulursa sunulsun, her türlü hurâfeye  karşı dikkat etmek zorundadırlar.