HASTA KADININ HUL'U

METİN



Hasta kadının hul'u malın üçte birinden itibar olunur. Çünkü bu bir teberru'dur. Binaenaleyh üçte birden çıktığı takdirde kocası mirâsla hul' bedelinden hangisi azsa onu alır. Çıkmazsa mirâsın azını alır. Kadın iddet içinde ölürse üçte biri, iddetten sonra yahut cima'dan önce ölürse, üçte birden çıktığı takdirde kocası bedeli alır. Meselenin tamamı Fûsûleyn'dedir. Mükâtebe hul' olursa âzâd edildikten sonra mal vermesi lâzım gelir. Velevki sahibinin izniyle olsun. Çünkü kendisi teberru'dan men edilmiştir. Cariye ile ümmüveled sahiplerinin izniyle hul' olurlarsa halen malı ödemeleri lâzım gelir. Cariye satılır, ümmüveled ile müdebbere çalışarak öderler. İzinsiz muhâlea olmuşlarsa âzâd edildikten sonra öderler. Cariyeyi rakabesi karşılığında sahibi hul' yaparsa, kocası hür olduğu takdirde hul' meccanen sahih olur. Kocası mükâteb veya köle yahut müdebber olursa sahihtir ve cariye sahibinin olur, nikâh da bozulmaz. Fakat hür ise cariyeye mâlik olduğu takdirde nikâh bâtıl olur, hul' da bâtıldır. Binaenaleyh bunu sahihlemek demek onu ibtal olur. İhtiyar.



İZAH



"Hasta kadının hul'u"ndan murad ölüm hastasıdır. Çünkü o hastalık'tan iyileşirse kocası bedelin hepsini alır. Zira iki taraf buna razı olmuşlardır. Nasıl ki kocasına bir şey hibe eder de sonra hastalığından iyileşirse hüküm budur. Velevki iddet içinde ölmüş olsun.



"Çünkü bu bir teberru'dur." Tekarrur etmiş bir kaidedir ki. nikâh elden çıkarken kıymeti hâiz değildir. Şu halde kadının hul' bedeli diye harcadığı mal teberru'dur, mirâsçıya verilmesi sahih olmaz. Ecnebî için de üçte birden geçerlidir. Ancak anlaşma töhmetini defy için azı verilir. Nitekim erkeğin ölüm hastalığında karısını boşaması meselesinde geçmişti.



"Hangisi azsa onu alır İlh..." Bu şöyle izah olunur: Bu adamın kadından mirâsı elli dirhem, hul, bedeli altmış dirhem olup malın üçte biri yüz ederse mirâsla bedel üçte birden çıktı demektir. Şu halde az olanı yani elliyi alacaktır. Eğer üçte biri kırk ise bununla mirâsın hangisi daha azsa onu alacaktır ki, o da kırk dır . Hâsılı bu adam mirâsla hul' bedelinden ve malın üçte birinden hangisi azsa onu alacaktır. Câmiu'l-Fûsuleyn'e uyarak böyle dese daha kısa ve daha zâhir olurdu.



"Üçte birden çıktığı takdirde kocası bedeli alır." Bu şunu ifade eder ki. burada mirâsa bakılmaz. Çünkü kadın iddetten sonra veya cima'dan önce ölürse mirâs yoktur. O halde bedele ve üçte bire bakılır ve hangisi azsa o verilir. Lâkin Tatarhâniyye'de bildirildiğine göre cima'dan önce olursa ve hul' mehir karşılığında yapılmışsa kadını boşamakla yarısı sâkıt olur, kalan yarısı da mirâsçı olmayan şahsa vasiyettir. Kadının bundan başka malı yoksa adama bu yarının üçte biri verilir.



"Çünkü kendisi teberru'dan men edilmiştir." Yani velevki izinle olsun. Hibe etmesi gibi ki, âzâd edildikten sonraya bırakılmasının illeti budur.



"Halen malı ödemeleri lâzım gelir." Çünkü hıcr efendisinin izniyle kalkmış ve onun hakkında diğer borçlar gibi olmuştur. Bahır.



"Cariye satılır." Meğerki fidyesini efendisi versin. Câmiu'l-Fûsuleyn.



FER'İBİR MESELE: - Cariye kocasından hul' olan akıllı küçük hürreden şurada ayrılır: Hürre bülûğa erdikten sonra kendisinden hul' bedeli istenilmez. Nitekim halen de istenilmez. Zahîre'de bildirilmiştir. Câmiu'l-Fûsuleyn'de şöyle denilmiştir: "Küçük kızı mal karşılığında boşarsa talâk ric'î olur. Cariyede ise bâindir. Zira cariyede mal karşılığı talâk sahihtir. Ancak te'cil edilir. Küçük kızda ise aklı erer bile olsa malsız vâki olur.



"Rakabesi karşılığında" Yani sahibi kocasına hul' bedeli olarak cariyenin kendisini vermek şartıyla hul' yaparsa demektir. T.



"Hul' meccanen sahih olur." Zâhirine bakılırsa mehir sâkıt olmaz. Halbuki sâkıt olacak gibi görünürdü. Çünkü tesmiye bâtıldır. Şarab ve domuzu bedel yapmak gibiydi.



"Cariye sahibinin olur." Sözünden murad mükâtebden gayrı kocanın efendisinin olur, demektir.



"Nikâh da bozulmaz." Çünkü cariye kocasının malı olmaz. Kocasının sahibinin malı olur. Mükâtebe gelince: Onun cariyede milk hakkı sâbit olur. Milk hakkı ise nikâhın devamına mânideğildir. Onun için nikâhı bozulmaz. Bunu Câmi'den naklen Bahır sahibi söylemiştir. Minah'da: "Milk mükâtebin sahibinindir." denilmiştir. Bu söz metni mutlak bırakmasını iktiza etmiştir. Ama te'vili mümkündür. "Mükâteb sahibinin de cariyede hakkı vardır. Mükâteb aciz kalırsa cariye efendisinin olur." denilir. Bunu Rahmetî söylemiştir.



"Binaenaleyh bunu sahihlemek demek onu ibtal olur." Yani böyle olan bir şey ise bâtıldır. Murad muâvezanın bâtıl olmasıdır. Mutlak surette bâtıl demek değildir. Çünkü bâbın başında görmüşdük ki, hul' koca tarafından yemin, kadın tarafından muâvezadır. Muâveza ciheti bozulunca öteki ciheti kalır. Fetih'de: "Lâkin bir talâk-ı bâin meydana gelir. Çünkü bedel bâtıl olmuş, hul' lâfzı kalmıştır. Bu ise bir talâk-ı bâindir." denilerek buna işaret olunmuştur.



METİN



FER'İ MESELELER: - Bir adam karısına: Seni bin dirheme muhâlea ettim der ve bunu üç defa tekrarlar da kadın kabul ederse üç binle boş olur". Çünkü kocası bunu onun kabulüne tâlik etmiştir.



Müntekâ'da şöyle denilmektedir; "Sen bin dirheme dört defa boşsun der de kadın kabul ederse üç defa boş olur. Üçü kabul ederse boş olmaz. Çünkü kocası bunu karısının dört talâkı kabulüne tâlik etmiştir."



Sen şu haneye girmen üzerine boşsun sözü kabule tevakkuf eder. şu haneye girmen şartıyla derse girmeye tevakkuf eder.



Ben derim ki: Bunların arasında ne fark vardır diye sorulur: Çünkü Arapçada üzerine "en" edatı giren fiil-i muzarî masdar mânâsınadır.



Bir kimse karısına: Sen bin dirheme bir defa boşsun der de karısı: Ben senden ancak üç talâk istemiştim. Üçte biri senin olsun cevabını verirse söz kadınındır.



İZAH



"Üç binle boş olur." Yani kadın üç defa üç bin dirhemle boş olur. Nitekim Bahır sahibi bunu Muhît'ten naklen açıklamış ve şöyle demiştir:



"Çünkü kadının kabulü olmazsa hiç bir şey vâki değildir. Talâk hul'da kadının kabulüne tealluk eder. Şu halde kadın kabul edince üç talâk birden üç binle vâki olur."



Ben derim ki: Bu mal karşılığı boşamadadır. Böyle olmazsa muâveza sayılmaz ve talâk kabule de bağlı kalmaz. Birincisi hemen vâki olur, geri kalanları hükümsüz kalır. Çünkü bâin bâine lahîk olmaz. Onun için Câmiu'l-FûsuIeyn'de şöyle denilmiştir: "Karısına seni hul' ettim der de bununla talâkı murad ederek üç defa tekrarlarsa bir talâk-ı bâin meydana gelir. Ama seni bende alacağın olan mehir karşılığında hul' ettim diyerek bu sözü üç defa tekrarlar kadın da kabul ederse, üç defa boş olur. Çünkü talâk ancak kadının kabulüyle vâki olur. Kezâ kendimi senden bin dirheme hul' ettim der ve bu sözü üç defa tekrarlar da kocası razıoldum yahut câiz kıldım cevabını verirse, üçer bin dirheme üç talâk meydana gelir. Ama bu Fetâvâ'l-Idde'deki ibâreye muhâliftir. Onun ibâresi sahihtir."



Ben derim ki: İdde'nin ifadesi şudur: "Mehr-i müsemma karşılığında bir talâk vaki olur ve muâvezâtta olduğu gibi birinci ikinci ile ikinci de üçüncü ile bâtıl olur. "Bunun vechi şu olsa gerektir: Hul' erkek tarafından yemin sayıldığına göre söze erkek başladığı zaman talâk kadının kabulüne muallak olur. Söze kadının başlaması bunun hilafınadır. Çünkü onun tarafından hul' muavezadır. Binaenaleyh kocasının kabulüne talik sayılmaz. Kocası kabul etti mi üçüncü akdi kabul etmiş sayılır. İkinci onunla hükümsüz kalır. Birinci de ikinci ile hükümsüz kalır. Bana zâhir olan budur. Yine Câmiu'l-Fûsuleyn'de şöyle denilmektedir: "Bir kimse seni bin dirhem karşılığında boşadım, seni üç bin dirhem karşılığında boşadım der de kadın kabul ederse, bu söz her iki mala şâmildir. Mal şartıyla köle âzâdı da bunun gibidir. Satış ise bunun hilâfınadır. Çünkü satışta bu söz son fiyata yorumlanır. Zira satışda kabulden evvel dönmek sahihtir. Köle âzâdı ve talâk bunun hilâfınadır." Zâhire bakılırsa söze kadın başlar da böyle söyler ve kocası kabul ederse yalnız son malla bir talâk meydana gelir. Çünkü kadının dönmesi sahih, erkeğin dönmesi sahih değildir. Nitekim babın başında geçmişti. Bu da: "Hul' erkek tarafından yemin, kadın tarafından muâvezadır." sözümüze binaendir.



"Üç defa boş olur İlh..." Yani biner dirheme üç defa boş olur. Fetih. Fetih'de Hutâsa'dan naklen şöyle denilmiştir: "Ebu Yusuf'tan rivâyet edildiğine göre kadın beni bin dirheme dört defa boşa der de kocası üç defa boşarsa bu üç talâk bin dirheme olur. Bir defa boşarsa binin üçte biriyle olur." Yani söze kadın başladığı vakit tâlik değil mûaveza olur. Kocasının söze başlaması bunun hilâfınadır. Nitekim söylemiştik.



"Bunların arasında ne fark vardır diye sorulur ilh..." Kezâ bu sözle bana şu kadar dirhem vermen şartıyla sözü arasında ne fark vardır ki, şu haneye girmen üzerine boşsun sözünde olduğu gibi bu da kabule tevakkuf eder. Bahır sahibi bu üç meselenin farkını sormuş, fakat bir fark görülmemiştir. Nehir sahibi de onun sözünü nakletmiş, fakat bir şey söylememiştir. Dürr-ü Müntekâ sahibi Lübâb şerhinden naklen sarîh masdarla müevvel masdar arasında fark olduğunu söylemiş, müevveli cüsseye yorumlamak sahihtir. Birinciyi sahih değildir demiştir. Yani Arapçada "Zeydün İmma enyekûme ve İmma enyek'ûde" demek sahihtir. Fakat "Zeydün imma kıyâmün ve Imma ku'udün" demek sahih değildir. Lâkin bizim meselemizde Tahtâvî'nin dediği gibi fark zâhir değildir.



"Söz kadınındır." Çünkü kadın binin üçte birinden ziyadesini inkâr et-mektedir. Binaenaleyh tasdik olunur. Bahır sahibi: "Yeminiyle beraber tasdik olunur. Her iki taraf beyyine getirirlerse kocanın beyyinesi tercih olunur." demiştir.



METİN



Bir kimse karısına mehri çocuğunun veya bir ecnebînin olmak yahut çocuğu kendi yanında bırakmak şartıyla hul' yaparsa hul' sahih, şart bâtıl olur.



Kadın: Ben senden hul' oldum der de kocası ona: Ben seni boşadım cevabını verirse talâk-ı bâinle boş olur. Talâk-ı ric'î ile boş olduğunu söyleyenler de vardır. Kadın talâk-ı ric'î şartıyla seni mehirden ibrâ ettim der de kocası onu talâk-ı ric'î ile boşarsa, ne hüküm verileceği hususunda rivâyet yoktur. Lâkin Ziyâdât'ta: "Sen bugün ric'î olarak boşsun ve yarın ric'î olarak bin dirheme diğer bir talâk boşsun derse, bedel iki talâkın olur ve her iki talâk bâindir. Lâkin milkine dönmezse yarınki talâk bir şeysiz vâki



olur.'" denilmiştîr.



İZAH



"Hul' sahih olur." Çünkü o fâsıd şartla bozulmaz. Nitekim geçmişti.



"Şart bâtıl olur." Yani mehir çocuğun veya ecnebînin olmaz, kocasının olur. Nitekim Bezzâziye ve diğer kitablarda belirtilmiştir. Kocasının çocuğu kendi yanında tutmaya hakkı yoktur. Çünkü çocuğun annesinin yanında kalması hakkıdır. Karı-kocanın bozmalarıyla bu hak bozulmaz. Nitekim biz bunu Hâniyye'den naklen arz etmiştik.



"Talâk-ı bâinle boş olur ilh..." Hâniyye'de şöyle denilmiştir: "Kadın kocasına beni bin dirheme hul' et der de kocası sen boşsun cevabını verirse bazılarına göre bu cevap olur ve hul' tamamdır. Bazıları: "Hayır, bu talâkdır." demişlerdir. Muhtar olan kavil birincisidir. Çünkü o zâhiren cevabdır. Ama kocası ben bununla cevabı kasd etmedim derse tasdik edilir ve bir şeysiz talâk vâki olur. Kezâ kadın ben senden hul' oldum der de kocası ben seni boşadım cevabını verirse bazıları: "Bu cevabdır ve hul' tamamdır." demiş, birtakımları: "Hayır, bilâkis talâk-ı ric'îdir." mutaleasında bulunmuşlardır. Bazıları da: "Kocasına niyeti sorulur. Birinci meselede dahi sorulmak gerekir demişlerdir." Bezzâziye'nin ifadesi şudur: "Muhtar olan kavle göre kocası bu sözle cevabı kasdediyorsa cevap olur ve sanki hul'la boşsun demiş gibi sayılır. Çünkü cevap olarak ağzından çıkmıştır. Binaenaleyh hul'dur, kocası mehri vermekten berâet eder."



"Rivâyet yoktur ilh..." Bunu Kınye sahibi haklarında rivâyet olmayan ve müteahhirin ulema tarafından yeterli cevap verilemeyen meseleler bâbının sonunda zikretmiş ve şöyle demiştir: "Acaba malla karşılaştırıldığı için Ziyâdât'ın meselesi gibi talâk bâin mi olur yoksa rlc'î midir? Ve sure-i bâresinî; "Kadına mal lâzım gelir." sözünden az önce nakletmiştir. Ben ten şart bulunduğu içîn koca berâet eder mi etmez mî?" Bahır sahibi onun ibaresini; "Kadına mal lâzım gelir" sözünden az önce nakletmiştir. Ben bunun üzerine yazdığım hâşiyede şöyle dedim: "Kınye sahibi Hâvî nâmındaki eserinde Esrar'dan naklen cevabı şöyle zikretmiştir: Vâki olan talâk ric'îdir. Koca da berâet eder. Çünkü her ikisi ric'i talâk vukûuna razı olmuşlardır. Talâkı malla karşılaştırmak onu ric'î vasfından değiştirmez. Ziyâdât'ın meselesi ise başkadır. O kadın kocasından bin dirheme iki talâk-ı bâin istediği zamandır. Binaenaleyh malla karşılaştırmak onun ric'î vasfını değiştirir ve bu vasıf hükümsüz olur. Çünkü kadın nikâh kalmakla beraber bin dirhem vermeye razı olmamıştır." Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.



Ben derim ki: Bu cevap ancak karısı ondan iki talâk-ı bâin istedikten sonra kocası bunu söylemişse zâhir olur. Söze kocası başlayarak bunu söylemîş kadın da kabul etmişse, bu sözle bir talâk-ı ric'î olmak lâzım geIir. Çünkü ikisinîn de buna rızaları vardır. Halbuki nakledilen şekil buna muhâliftir. Zahîre'de talâkın altıncı bâbında şöyle denilmektedir: "Sen şu saatte bir talâk boşsun. Yarın da bin dirheme bir daha boşsun der de kadın kabul ederse, o anda bînin yarısıyla bir talâk, yarın bir şeysiz başka bir talâk vâki olur. Çünkü talâkta bedelin vâcib olmasının şartı onunla milkin elden gitmesîdir. Birincî talâkla milk elden gitmiştir. Lâkîn yarından önce o kadınla evlenirse, yarın binin yarısıyla bir talâk daha boş olur. Çünkü milk onunla elden gider. Cima'da bulunduğu karısına: Sen şimdi bir talâk-ı ric'î iIe boşsun, yarın da bin dirhemle bir daha boşsun der de kadın kabul ederse o anda kadın bir şeysiz bir talâk boş olur. Çünkü onu bedele aykırı bir şeyle vasfetmîştir. Bedelle talâk ric'i olmaz. Ertesi gün bin dirheme bîr talâk daha boş olur. Zira milk onunla elden gider. Birinci talâk rîc'îdir, o milki elden çıkarmaz. Şayet sen bugün bîr talâk-ı bâin boşsun. Yarın bin dirheme bir daha boşsun derse derhal bir şeysiz bir talâk-ı bâin meydana gelir. Çünkü bâin sarîh ibane sözüyle olmuştur. 'Mukabilinde bir şey yoktur. Yarın bir daha bir şeysiz vâki olur. Çünkü birinci talâkla milk elden gitmiştir. Meğerki o kadınla yarından önce evlenmiş olsun. O zaman bin dirheme ikinci bir talak vâki olur. Çünkü milk onunla elden gîder. Bu adam sen şimdi bir talâk-ı ric'î ile boşsun. Yarın da bîn dirheme başka bir talâk-ı ric'î ile boşsun derse bedel iki talâka verilir. Kezâ sen şimdi üç talâkla boşsun. Yarın da bin dirheme başka bir talâk-ı bâinle boşsun derse yahut şimdi bir şeysiz bîr talâk boşsun, yarın da bir şeysiz diğer bir talâk bin dirhemle boşsun derse bin dirhem her ikisîne verilir ve talâkların ikisi de bâin olurlar. Çünkü ya aykırı vasfı yahut bedeli hükümsüz bırakmak mutlaka lâzımdır. Birinciyi hükümsüz bırakmak daha iyidir. Çünkü sonuncusu onu nesheder ve o onda binin yarısı iIe bir talâk, yarın meccanen başka bîr talâk meydana gelir. Ancak yarından önce o kadınla evlenirse ikinci defa binin yarısı ile bir talâk vâki olur. Bu adam: Sen bugün bir talâk boşsun, yarın da bîn dirheme başka bir talâk-ı ric'î boşsun dese bedel yine iki talâka verilir. Çünkü ikinciyî zıddı ile vasıflandırmıştır. Binaenaleyh bedel iki talâka verilir." Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.



Fetih sahibi bunun bir kaidesini zikretmiştir ki, o da şudur: Ne zaman iki talâk söyler dearkalarından mal zikrederse o mal ikisîne mukabil olur. Ancak birincîyi mala münafi bir vasıfla zikrederse o zaman mal ikincîye mukabil olur ve mal lâzım gelmek için onunla talâk-ı bâin hâsıl olmak şarttır.



"Ancak birinciyi mala münafi bir vasıfla zîkrederse" Sözü yalnız bîrinciye mahsustur. Her ikisini yahut yalnız îkînciyi münafi vasıfla zikrederse yahut hiç birini münafi vasıfla zikretmezse mal ikisine mukabil olur. Geçmiş talâk-ı bâin ârızasıyla ikincî talâkla, bir şey vâcib olmaması zarar etmez. Çünkü bu ârıza giderildiği vakit yine mal vâcib olur. Nitekim îkinciyi talâkın vakti gelmeden o kadınla evlenirse ârıza giderilmiş olur. Böylelikle bu meselelerin anlaşılması kolaylaşır.



"Lâkin Ziyâdât'ta ilh..." Kınye ile Hâvî'nin Ziyâdât'tan naklettikleri ibârede ric'î lâfzı iki yerde değil yalnız birincidedir. Ama münasib olan şârihin yaptığı gibi iki yerde zikretmekdir. Tâ ki yukarıda söylediğimize uysun. Çünkü Kınye'deki ifadeye göre bedel iki talâka değil yalnız ikinciye verilir. Çünkü milk onunla ortadan kalkar. Nitekîm bunun Zahîre ile Feth'in ibârelerinde açıklandığı yukarıda geçmişti.



"Lâkin milkine dönmezse ilh..." İfadesi Kınye'de nakledilen Ziyâdât ibâresinde yoktur. Olması münasib de değildir. Sebebini biliyorsun. Evet, şârihin söylediğine göre sahih odur. Zahîre'nin bu meseledeki ibâresinde bunun açık söylendiği yukarıda geçti. Anla! Tahtâvî diyor ki: "Yani birinci gün 500 dirhem mukabilinde bir talâk-ı bâin ve yarından önce o kadınla evlenirse, yarın dahi 500 dirhem karşılığında bir talâk vâki olur. Aksi takdirde ikinci talâk bir şeysiz olur."



METİN



Zahîriyye'de şu İbâre vardır: "Bir kimse küçük olan karısına: Senden dört ay uzak kalırsam beni mehirden ibrâ ettikten sonra emrin elinde olsun der de şart bulunur kadın da onu ibrâ ederek kendini boşarsa mehir sâkıt olmaz, bir talâk-ı ric'î meydana gelir." Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: "Kocası 20 dirhem veya şu kadar batman pirinç vermek şartıyla kadın mehrîyle hul' olursa sahihtir. Ödeme yerini bildirmesi şart değildir. Çünkü hul' satıştan daha geniştir."



Ben derim ki: Bunun ifade ettiği mânâ hul' bedelini kocasına vâcib kılmanın sahih olmasıdır. BeIlenmelidir! Kınye'de şöyle denilmiştir: "Kadın huccet yazmak şartıyla yahut kocası kumaşlarını iade etmek şartıyla hul' olur da kocası kabul ederse haram olmaz. Kocasının o mecliste hucceti yazması ve kumaşları iade etmesi şarttır." Allahu a'lem!



İZAH



"Zahîriyye'de şu ibâre vardır." Ben Zahîriyye'de onu bulamadım. Bahır sahibi onu Valvalciyye'den şu ifadeyle nakletmiştir: "0 halde emrin elinde olsun ve ne zaman dilersen kendini boşa." Câmîu'l-Fûsuleyn'de de bunun misli vardır. Orada: "Boş olman içîn." lâfzıiledir. Şârih bu sözü zikretmemîştir. Fakat mutlaka lâzımdır. Çünkü ondan sonra ric'î talâk vâki olur demektedir. Zira üst tarafını izah için sarîh lâfzı zikretmezse talâk bâin olur. Emrin elindedir sözüyle yapılan tefvîz kinâyelerdendir. Onunla talâk-ı bâin meydana gelîr. Velevki kadın kendimi boşadım desin. Çünkü itibar kocasının tefvîzınadır. Kadının îkâ'ına değildir. Nîtekim yerinde geçmişti. Ondan sonra sarîhi söylerse buradaki gibi mu'teber olur. Zahîre'de:



"Bir boşama hususunda emrin elindedir sözü ric'î talâk ifade eder." denilmiştir. Onun için Bahır sahibi: "Mehir sâkıt olmaz. Çünkü küçüğün ibrâsı sahih değildir. Talâk rîc'i olur. Çünkü kocası ona şart bulunduğu zaman sen şu kadar mala boşsun demiş gibi olur. Onun hükmü söylediğimîz gibidîr." demîştir. Bu ifadenîn bir mîsli de Câmiu'l-Füsuleyn'dedir.



"Çünkü hul' satışdan daha geniştir." Yani selemden daha geniştir demek istiyor. Çünkü yerini bildirmek selemde şarttır. T.



"Bunun ifade ettiği mânâ ilh..." İfadesi; Hul' ve mubâre'e her hakkı ıskat eder ilh..." sözünden az önceki "Seni kölemi vermen şartıyla hul' ettim derse kadının kabulüne bağlı kalır ve bir şey vâcib olmaz." İfadesine muhâliftir. Orada Müctebâ'dan naklen bunu te'yid eden şeyler arz etmiştik. Lakin Bahır'da o meselede Bezzâziye'den şu ifade nakledilmiştir: "Kadın kocası ile ona mehrini ve iddet nafakasını vermek şartıyla hul' olur, kocasının kendisini 20 dirhem iade etmesini şart koşarsa sahih olur. Kocasının 20 dirhem vermesi lâzım gelir. Bunun delili Asıl'da zikredilen: Kadın kocası kendisine içinde şuf'a bulunmayan bin dirhem iade etmek şartıyla bir hane üzerine muhâlea yaparsa... meselesidir. Bu delâlet eder ki, hul' bedelini kocaya vâcib kılmak sahihtir. Kudûrinin sulh bâbında şöyle denilmektedir: Kadın kocası aleyhine nikâh iddia eder de, o da karısına mal vererek onunla uzlaşırsa câiz olmaz. Bazı nüshalarda câiz olur denilmiştir. Birinci rivâyet öncekine muhâliftir. Araları şöyle bulunur: Kadın bedel mukabilinde hul' yaparsa bedeli kocasına da vâcib kılmak câizdir ve bu hul' bedeline mukabil olur. Hul'da iddet nafakası zikredilmediği vakit dahi böy-ledir. İddet nafakası takdir edilmiş sayılır Fakat iddet nafakası üzerine hul' olur da başka bir bedel zikretmezse hul' bedelinin kocasına vacib olmaması gerekir." Bahır sahibinin Bezzâziye'den naklettiği ifade burada sona erer. Bu son derece güzeldir. Nehir.



Hâsılı kocaya bedeli vâcib kılmanın bir vechi yoktur. Çünkü hul' kadın tarafından muâvezadır. Kadın verdiği malla kendi nefsine mâlik olur, Onun için de mal şartıyla yapılan talâk bâin olur. Hatta daha önce talâk-ı bâinle boşarsa mal vâcib olmaz. Çünkü mukabilinde bir şey yoktur. O zaman kadını mal karşılığı hul' eder yahut zimmetinde bulunan mehir borcuna karşılık hul' yapar da kadına bir şey vermeyi kendine şart koşarsa bu hul' bedelinden istisna sayılır. Ondan fazla olur veya hic bedel buîunmazsa iddet nafakosınıtakdir sayılır. Meğerki bu nafaka üzerine de hul' yapılmış olsun. O zaman ziyadesl vâcib olmaz. Allahu a'lem.



Lâkin Bezzâziye'nin başka bir yerinde zikredildiğine göre ki bunu Bahır sahibi de kabul etmiştir muhtar olan kavil hul' üzerine bedelin câîz olmasıdır. Bunun yolu mehir borcu varsa mehirden istisnaya yormaktır. Bor Onun içinde mal şartıyla yapılan talâk bâin olur. Hatta daha önce talâk-ı dar kadının mehrine ziyade olunmuş da sonra hul' yapılmış gibi sayılır. Bu hul'u mümkün mertebe sahihlemek îçindîr. Nafakadan istisnadır sözünûn mânâsı kadını nafakası karşılığı hul' ettiğine göredir. Aksi takdirde o nafakayı takdirdir. Nitekim geçti. Câmiu'l-Füsuleyn'de bu uzun söze hâcet yoktur. Ziyade satışta olduğu gibi akdin aslına katılır." denilmîştir.



"Huccet yazmak şartıyla hul' olursa" Yani kocası bir huccet yazıp içînde bu eşyayı zikretmek şartıyla hul' olursa demektir.



"Haram olmaz." Yani mücerred kocasının kabulüyle kadın kendisine haram oluvermez. Hucceti yazması ve kumaşları iade etmesi mutlaka lazımdır. Bunların o mecliste yapılması dahi lâbüddür. H. Allahu a'lem.